DOLAR

40,2592$% 0.13

EURO

46,7280% 0.07

STERLİN

53,9463£% 0.2

GRAM ALTIN

4.309,12%-0,18

ÇEYREK ALTIN

7.021,00%0,34

TAM ALTIN

28.001,00%0,34

ONS

3.335,67%0,36

BİST100

10.222,02%-0,03

BİTCOİN

4782277฿%1.63469

a

MİT AKADEMİSİNİN ÖNEMLİ ÇALIŞMASI


Devlet, insanlık tarihinin en köklü kurumlarından biridir. İnsan toplulukları, kaos ve güvensizlik ortamında düzen kurmak, haklarını korumak ve ortak yaşamı sürdürebilmek için devleti oluşturmuşlardır. Devletin temel işlevlerinden biri olan güvenlik, yalnızca fiziksel tehditlerin önlenmesi anlamına gelmez; aynı zamanda bireyin varlığını, haklarını ve özgürlüklerini koruma amacını da taşır.

Siyaset felsefesi açısından devletin meşruiyeti, bu güvenlik işlevini adaletli ve özgürlükçü bir biçimde yerine getirmesine bağlıdır.
Doğa Durumu ve Güvenlik Arayışı Siyaset felsefesinin klasik düşünürleri, devletin ortaya çıkışını “doğa durumu” kavramı üzerinden açıklamıştır. Thomas Hobbes, “Leviathan” adlı eserinde doğa durumunu herkesin herkesle savaştığı bir ortam olarak tanımlar. Hobbes’a göre insanlar, sürekli korku içinde yaşadıkları bu durumda güvenliğe duydukları ihtiyaç nedeniyle özgürlüklerinin bir kısmını güçlü bir otoriteye devretmişlerdir. Böylece güvenliği sağlamak üzere devlet doğmuştur.
Bu bakışa göre devletin en temel görevi, bireyleri birbirinden ve dış tehditlerden korumaktır. John Locke ise doğa durumunu tamamen kaotik değil, ancak güvensiz olarak görür. İnsanların yaşam, özgürlük ve mülkiyet hakları doğal olarak vardır; ancak bunlar devlet olmadan güvence altında değildir. Locke’a göre devlet, bu doğal hakları korumak için kurulur. Dolayısıyla devletin meşruiyeti, güvenliği sağlarken bireyin haklarına saygı göstermesine bağlıdır. Jean-Jacques Rousseau ise “Toplum Sözleşmesi” adlı eserinde, devletin genel iradeye dayanması gerektiğini savunur. Ona göre güvenlik, bireysel özgürlüklerin ortadan kaldırılması pahasına değil, toplumsal eşitliğin ve ortak çıkarın korunmasıyla sağlanmalıdır.
Modern Dönemde Güvenlik Anlayışının Dönüşümü Modern çağda güvenlik kavramı yalnızca askeri veya fiziksel tehditlerle sınırlı kalmamıştır. Güvenlik artık çok boyutlu bir olgu olarak ele alınmaktadır: İnsan güvenliği: Bireyin yaşam koşullarının, sağlığının, eğitim hakkının ve temel ihtiyaçlarının güvence altına alınmasıdır. – Sosyal güvenlik: Devletin ekonomik istikrarı ve refahı koruyarak vatandaşlarının geleceğe güvenle bakabilmesini sağlamasıdır. – Dijital güvenlik: Bilgi çağında kişisel verilerin, gizliliğin ve dijital hakların korunması da devletin güvenlik sorumluluğu kapsamına girmiştir. Bu genişleyen güvenlik anlayışı, devletin görev alanını büyütmüş; aynı zamanda özgürlük ve özel alanın korunması konusunda yeni tartışmalar doğurmuştur.

Güvenlik ve Özgürlük Dengesi Siyaset felsefesinde en çok tartışılan konulardan biri, güvenlik ile özgürlük arasındaki dengedir. Güvenliği sağlamak için bireylerin özgürlüklerinden ne kadar vazgeçmesi gerektiği sorusu, devletin niteliğini belirler. Hobbes’un görüşüne göre, güçlü bir devlet olmadan güvenlik sağlanamaz; bu nedenle özgürlüklerin sınırlanması kaçınılmazdır. Buna karşın Locke ve Rousseau, güvenliğin ancak özgürlük ve adalet içinde meşru olabileceğini savunur. Modern düşünürler ise devletin güvenlik gerekçesiyle bireyleri sürekli gözetleme eğiliminde olduğunu vurgular. Michel Foucault, bu durumu “disiplin toplumu” olarak tanımlar; Giorgio Agamben ise modern devletlerin “istisna hali” üzerinden özgürlükleri askıya aldığını ileri sürer.

Siyaset felsefesi açısından devletin varlık nedeni güvenliktir; ancak güvenliğin meşruiyeti özgürlük ve adaletle sınırlıdır. Devlet, bireyin güvenliğini sağlamakla yükümlüdür; fakat bunu yaparken özgürlükleri ortadan kaldırırsa meşruiyetini kaybeder. Dolayısıyla ideal devlet, güvenlik ile özgürlük arasında adil bir denge kurabilen devlettir. Bu denge, hem bireyin hem toplumun varlığını sürdürebilmesinin temel şartıdır.

Türkiye’de Nadir Toprak Elementleri Çalışması

MİT Akademisi çok önemli bir çalışma yapmış: Türkiye’de Nadir Toprak Elementleri noktasındaki çalışması gelecek dönemin stratejik madenlerini ve Türkiye’nin önemine vurgu yapıyor. Bu nokta da çok boyutlu ve ulusal çıkarlar gözeterek iktidar-muhalefetin yeni bir vizyon tasarlaması şart. Şüphesiz bu mesele siyasal bir demagoji vs ile geçiştirilemez. Her açıdan önemli ve tarihsel dengeleri etkiler. Ulusal çıkarların olduğu yerde basit siyasal tezlerin anlamı yoktur.

NADİR TOPRAK ELEMENTLERİ VE TÜRKİYE!
Savunma sanayisi açısından, modern teknolojilerde NTE kullanımı kritik bir unsur olarak öne çıkmaktadır. Güdüm sistemlerinden radar teknolojilerine, zırh malzemelerinden yüksek ısıya dayanıklımotor parçalarına kadar pek çok alanda bu elementlere ihtiyaç duyulmaktadır. Türkiye’nin yerli ve millî savunma sistemlerini geliştirme hedefiyle uyumlu olarak NTE kaynaklarını keşfetme, üretmeve işleme konusunda adımlar atması özellikle bazı stratejik elementlerde dışa bağımlılığı azaltaraksavunma teknolojilerinin sürekliliğini güvence altına almasını sağlayacaktır.Enerji sektöründe de benzer bir durum geçerlidir. Rüzgâr ve güneş enerjisinin yanı sıra elektrikli araçteknolojilerinde de NTE kritik öneme sahiptir. Özellikle rüzgâr türbinlerinin jeneratörleri ve elektrikli araçbataryalarında kullanılan kalıcı mıknatıslar (yüksek manyetik nitelik kazandıran NTE alaşımları), Türkiye’ninyenilenebilir enerji hamlelerinde daha rekabetçi olmasına katkı sağlayabilir. Bu nedenle NTE üretimininveya tedarikinin sürdürülebilir şekilde yönetilmesi, yeşil dönüşüm hedefleri açısından da önemlidir.
Teknolojik bağımsızlık perspektifinden bakıldığında ise yarı iletkenlerin yanı sıra lazer sistemleri,sensörler ve yüksek sıcaklık süper alaşımları gibi kritik alanlarda da NTE’nin payı büyüktür. Türkiye,bu alanlarda dışa bağımlılığını azaltmak ve yerli üretimi artırmak için NTE tedarik zincirini güvence altına almalı ve kendi rezervlerini işlemeye yönelik kapsamlı bir strateji belirlemelidir. Bu strateji; madencilik, Ar-Ge, çevreye duyarlı teknolojiler ve uluslararası iş birliklerinin bir bütün hâlinde ele alınmasını gerektirmektedir. Uzun vadede doğru yatırım ve politikalarla Türkiye’nin söz konusu rekabettekendine önemli bir yer edinmesi mümkündür.
Küresel NTE pazarının önümüzdeki 10 yılda üç kattan fazla büyümesi beklenmektedir. En büyükitkiyi ise elektrikli araç motorlarıyla doğrudan tahrikli rüzgâr türbinleri yaratmaktadır. Bu ivmenin
Türkiye’ye yansıması, Beylikova gibi büyük sahaların devreye girmesiyle birlikte ciddi bir talep karşılama gücüne dönüşebilir. Bununla birlikte rafineri-alaşım teknolojisinin hâlen Çin, Japonya ve Fransamerkezli olması, bir “teknoloji açığı” doğurmaktadır. Lisans anlaşmalarının yanında güçlü ve yerli bir
Ar-Ge ekosistemi geliştirilmezse katma değer basamağında geri kalınabilir. Son olarak Gümrük Birliğistatüsünün sağladığı düşük tarifeler ve Karadeniz-Doğu Akdeniz limanlarına dayalı lojistik ağ,Avrupa’nın “yakın bölge tedarikçisi” arayışında Türkiye’yi doğal ve en güçlü adres yapmaktadır.
Bu potansiyelin tam anlamıyla değerlendirilebilmesi, dengeli bir finansman modeli ve esnek bir ticari politika gerektirmektedir. Kamu-özel sektör ortaklıklarının, kalkınma bankalarının ve varlık fonlarının birlikte kullanılması sermaye maliyetini aşağı çekerken tek kaynağa bağımlılığı da azaltabilir. Uzun vadeli satış sözleşmelerinin üretimin yarısını aşmaması, fiyat dalgalanmalarına karşı hareket alanı bırakacak ve farklı pazarlara açılımı kolaylaştıracaktır. NTE çıkarılan bölgelerde bulunan toryum ve skandiyum gibi yan ürünlerin de ekonomik değere dönüştürülmesi, yatırım geri dönüş süresini kısaltan ek bir gelir kalemi sağlayacaktır. Son olarak hurda mıknatıs ve elektronik atıklardan geri kazanım hattı kurmak, ham madde talebini dengeleyecek stratejik bir tampon işlevi görebilir ve tesislerin ham madde temin riskini azaltabilir. Elektronik atık toplama zorunluluğu, hurda mıknatıs ithalat teşviki, KDV muafiyeti gibi somut politika araçları bu süreci destekleyecektir. Tablo 3, Türkiye’nin NTE ekosistemini 10 yıllık bir perspektifle geliştirmesine yönelik öneri niteliğinde bir yol haritası sunmaktadır. Amaç; rezerv, rafineri, nihai ürün zincirini yurt içinde tamamlayarak hem ulusal talebi karşılayacak hem de Avrupa-Asya pazarlarına açılacak bütüncül bir model oluşturmaktır.

Kaynak : Yurt Gazetesi

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Can Holding Ailesi yeni bir açıklama yaptı

HIZLI YORUM YAP

HIZLI YORUM YAP