ABD’nin Suç Ortaklığı
ABD'den anlayış beklemek yerine, içeride ve dışarıda siyaset üretmeye, mücadele etmeye devam etmek ve farklı aktörlerle mikro alanlarda, geçici sürelerle yeni işbirliği imkânları oluşturmak gerekiyor.
Halep, tarihinin en büyük yıkımını yaşıyor. Yerleşim yerleri, okullar, camiler, hastaneler bombalanıyor. Şehrin hayat damarları kurutulmaya çalışılıyor.
Bir kere daha söylüyoruz. Karşımızdaki sadece bir insani kriz değil, aynı zamanda insanlığın krizi. Hiç kuşkusuz bu zulmü yapan ana aktör Esed rejimi. Ve Rusya da bu suçun ana ortaklarından biri.
Fakat bir de görünmeyen bir suç ortağı var. O da ABD. Evet ABD, neredeyse 6 yıla ulaşan Suriye krizi boyunca kaosu derinleştirmek için elinden geleni yaptı. "Esed giderse, İslamcı bir hükümet iş başına gelir" söylemiyle krizin büyümesine göz yumdu. İstikrar üzerinden hegemonya pekiştirme stratejisi yerine, kaosu yöneterek tahakküm kurma siyaseti izledi.
Obama yönetimi bile isteye Rusya'ya alan açtı. İki hafta önce ilan edilen ancak iki gün bile sürmeyen ateşkesin arkasında durmadı. Deyr ez Zor'da rejim askerlerini güya "kazara" bombaladı. Böylelikle Halep'te Esed rejiminin insanlık dışı saldırılarına zemin sağladı.
Yetmedi, Rusya aracılığıyla Esed rejiminden özür diledi.
Tam da Esed rejimi masum insanların üzerine çok yoğun şekilde bombalar yağdırırken yaptı bunu. Bu, açık ve net biçimde ABD'nin Halep'teki zulmün arkasında olması demektir.
Yeni dönemde ABD'nin bu tavrı değişir mi? Radikal bir değişim beklemek zor. Kim başkan olursa olsun, cevaplaması gereken esas soru, "yeni dönemde ABD'nin dünyadaki pozisyonu ne olmalı" sorusu olacak.
Esasında ABD siyasi sahnesinde üç farklı bakış açısının birbiriyle rekabet halinde olduğunu görüyoruz. Demokratların başkan adayı H. Clinton da, Cumhuriyetçilerin başkan adayı D. Trump da bu üç farklı bakış açısı arasında gidip geliyor. Nedir bunlar?
- ABD dünyanın yükünü taşımayı bir kenara bıraksın! Kendi içine dönsün, kendi sorunlarına odaklansın, ekonomisini büyütsün, refahı tabana yaysın.
- Hayır, ABD istese de istemese de dışa açılmak mecburiyetinde! Eğer ABD içe kapanırsa o takdirde küresel alanda giderek kronikleşen sorunlar karşısında savunmasız kalır, istikrarsızlaşır. O yüzden ABD aciliyet kesbeden meselelerin çözümüne katkı sunmak zorunda.
- ABD, 1945 sonrasında "lider toplum/ devlet" konumunu her ne olursa olsun korumak durumundadır. O nedenle "demokrasi", "insan hakları", "basın özgürlüğü" ve benzeri gibi siyasal değerler adına dünyadaki siyasal süreçleri belirlemeye çalışmalıdır. Bu anlamda mutlak müdahaleci bir pozisyonda bulunmalıdır!