AKP’NİN SEÇMEN YAPISI

AK Partinin seçmen yapısını 6 sınıfa ayırıyorum. Bunlar;

AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılı seçiminde ülkede yaşanan krizi yaratan partilere karşı tepkili olan halk kitleleri o dönemin tek alternatifi olan AK Parti ile onun merkeze dönük söylemlerinden ve vaatlerinden de etkilenerek tek başına iktidara taşımışlardır.

AK Parti, kendine özgü farklı bir sosyolojik yapıya sahip olan bir parti olup, parti yöneticilerinin yaptıkları her farklı bir girişimle toplumda güçlü bir kitle oluşturabiliyor ve bu oluşturdukları bu kitle ise onları her seçimde en az % 35 – 40 oy oranına rahatlıkla ulaşabiliyordu.

Oluşturdukları bu kitle içinde yukarıda sınıflandırdığım toplumun alt ve mağdur ile orta sınıfından oluşan kitle önemli rol oynamaktadır.

Bu alt kesim ve mağdur toplumlar genellikle yerleşim merkezlerinin gelişmiş yerlerinde oturmadıklarından toplumun kültürel ortamından da uzak yaşamaktadırlar. Belli TV kanalı izleyen, belli yandaş gazete okuyan ve aralarında provokatör olarak bulunan kişilerin telkinleri ile bilgi edinmekte olup, Sn. Erdoğan’ı sadece bir cumhurbaşkanı değil aynı zamanda ABD’ye, İsrail’e ve tüm dünyaya posta koyabilen güçlü bir “ REİS “ olarak görmektedirler. Ve o ne derse doğruyu söyler anlayışına inanırlar.

Bugüne kadar ana muhalefet partilerinin yapamadığı ziyaretleri Recep Tayyip Erdoğan bu kitlelere ulaşarak, onlarla beraber oturup yemek yiyerek ve ziyaret ederek onların devamlı gönüllerine hitap etmiştir.

Bunlar zamanında AK Partiye oy vererek gelişmesinde ve büyümesinde önemli rol oynadılar

*               *                       *                           *

Gelelim emekçi olarak anılan işçi sınıfına.

 AK Partinin neo-liberal ekonomik ve sosyal programları, emekçi olarak adlandırdığımız işçi kesiminin sınıf çıkarları ile ters düşmesine rağmen onlardan yıllarca oy almayı başarmışlardır.

Emekçi olarak adlandırdığımız bu sınıf genelde din duygusu ağır basan bir toplum olup, yıllarca bu duygu iktidar tarafından sömürülmüştür.

Çünkü emekçiler genelde muhafazakâr ve dindar olup her şeyi Allah’a bırakmış olan bir topluluktur. Bu sebepten ramazanda kurulan iftar sofraları, makarna ve kömür yardımları, dini bayramlarda gıda ve para yardımları yapılması AK Parti’ye biat etmeleri için yeterli birer sebep olmuştur.

Emekçiler ayrıca iktidar tarafından yapılan özelleştirmeler, kayıt dışı çalışmalar, hak edilen ücretlerin verilmemesi, esnek çalışma modelleri gibi uygulamalar iktidara biat eden işverenler tarafından sömürülmüş ve işverenlere ciddi menfaat sağlamıştır.

 Ayrıca, kıdem tazminatının kaldırılma girişimleri, işçilerinin grev yapma özgürlüğünün ellerinden alınarak yasaklanması, 3600 gösterge ve EYT’ lerin sorunları gibi hep işverenler lehine çalışılan bu işlemler hep bu anlayışın ürünüdür.

                      *                                *                                *

Diğer taraftan Doğu ve Güney Doğu’daki aşiret reisleri de daima AK Parti adına çalışmışlardır. Türkiye genelinde yüzbinlerce oya sahip olan aşiret reislerinin oyları da AKP için ciddi bir depodur. Ancak son günlerde kaybedilen bu Kürt oylarının tekrar kazanılma çabaları ise önümüzdeki seçimlerde kilit oy sayılacaktır.

Çünkü seçimin kaderini bu oylar belirleyeceği kaçınılmazdır. Çünkü ister rejimin değişiminde, ister anayasa oylamasında ve isterse diğer TBMM den çıkacak yasalarda hep bu HDP oylarına ihtiyaç duyulacağı gözükmektedir. Yani anahtar parti durumu.

*                     *                           *

Gelelim tarikat ve cemaatlere, bunların neredeyse karışmadıkları iş ve konuşmadıkları konu kalmadı. Bunlar sanırım geçmişlerinin en cüretkar ve aktif dönemlerini yaşıyorlar. Önceleri bu kadar pervasız değillerdi, eskiden devletin gücünden ve öfkesinden korkar ve çekinirlerdi.

Bunlar cumhuriyet ve demokrasi altında çok partili yaşama geçildikten bu yana verilen özel teşviklerle büyüdüler ve geliştiler. Geniş kitlelere ulaştılar, kurumsallaştılar ve şirketleştiler. Ancak şunu unutmamak gerekir ki bu palazlanmaları 12 Eylül’den itibaren devlete ve sivil toplumlara da nüfus etmenin önünü açmıştır.  Ancak bu bir hormonlu bir büyüme olarak kabul edilmelidir.

1950 ler den bu yana merkez sağın siyasal aktörleri genellikle cemaat ve tarikatlara bağımlı olduklarından bu topluluklardan hep oy devşirmek için onlardan faydalandılar. Çünkü Türkiye’de sağ siyaset devamlı olarak tarikat ve cemaatlerle ilişki içinde olmuştur.

Böylece tarikat ve cemaatlerle içli dışlı olan sağ siyaset son 22 yıllık AKP iktidarında daha da güç zehirlenmesine yakalanarak ve Gülen Cemaatine hitaben “ ne istediniz de vermedik “ itirafı ile palazlanarak ve darbe girişiminde bulunma cesaretleri ülkemizi ne kadar zarara uğrattığı kaçınılmazdır.

Tarikat ve cemaatlerle kurulan ilişkiler siyasette bir avantaj değil bir yük artık.

Ancak şunu unutmamak gerekir ki, cemaat ve tarikatlar bugün güçlü görünüyor olabilirler. Bu toplumsal zemini olan bir güç olmayıp, siyasetin sağladığı bir güçten öte değildir. Çünkü bunların oy oranları son yapılan araştırmalara göre % 4 civarındadır.

Siyasetin arkasından çekildiği an çökecek olan hormonlu bir güçtür.

     *               *

Ayrıca birde bunların dışında “ Dindar Sermaye Sahipleri “ olarak adlandırdığım ayrı bir sınıf bulunmaktadır. Bunlar genelde her gelen iktidara yanaşan yandaş, menfaatçi ve çıkarcı bir zümredir. Bazıları dindar olmasa bile bu sınıfı temsil ederler ve özel hayatlarında olmasa bile iktidar yanında dindar gözükmeye çalışırlar.

Son 22 senedir yapılan her seçimde AK Partiye maddi ve manevi tüm desteklerini vererek yandaş ihaleleri alıp daha da zenginleşmede ve halkına hakaret edebilecek derecede kibirli bir sınıf oluşturabilmektedirler. Ülkede yapılan otoyollar, köprüler, tüneller, şehir hastaneleri, havaalanları gibi ciddi yatırımlar hep bu beşli çete dediğimiz bu guruba hazine geri dönüş garantisi adı altında verilmiştir.

Ancak 2015 yılından bu güne kadar AK Partinin kendi ideolojisinden ve kurucu ortaklarını feshederek ayrılmasından sonra liyakatli kadrolara yer verilmediğinden ve ayrıca 2018 yılında “ Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi “ adı verilen ucube bir sisteme girerek bugün padişahlarda dahi olmayan yetkiler tek adama verildikten itibaren yapılan hatalar sonucu ülke bugüne kadar görülmemiş bir ekonomik krize girmiş  ve AKP ciddi derecede oy kaybetmeye başlamıştır.

AK Parti, artık kaybedilen oyların tekrar kazanabilmek için yeni strateji arayışı belirleyerek hem siyasette hem de ülkede şiddet, sertlik ve yıldırma politikası izlemeye başladı.

Bunların dışında düne kadar etmediğimiz hakaret kalmayan ve parmak salladığımız ülke liderleri ile “ siyasette küslük olmaz “ diyerek onlarla barışma girişimlerine girildi.

AK Parti Grubu içinde bulunan şahsiyetlerin TBMM içinde ve dışında her türlü hakaret, küfür, darp ve iftira içeren davranışların sergilendiği ortam yaratılmaya çalışılması artık ülke halkını da canından bezdirmiştir.

Artık yolun sonu gözükmektedir.

Artık AKP, Abbas yolcu olarak gözükmektedir.

Bunların tamamı sırf seçimi kazandıracak oy hesapları üzerine kurulu bir düzendir.

12.12.2022