ANAM BİZ AKILLANMAYIZ

Neden mi? Hırsımız cehaletimizle birleşince tavan yapıyor ve sonumuzu göremiyoruz. Çünkü toplumun büyük bir kesimi hayal içinde yaşıyor. Toplum olarak en kısa yoldan ve çalışmadan kolay para kazanma hırsı bizi yanlış yollara itiyor. Ayrıca cehaletimizi kullanan kitlelerde bizim bu cehaletimizden faydalanarak çıkar sağlıyorlar.

Bu, ticarette de, siyasette de aynen devam ediyor. Birde bu cehalet sınıfına okumuş cahilleri de eklerseniz bunların toplamı aşağı yukarı Aziz Nesin’in tarifine yakın oluyorlar.

Cumhuriyetin kurulduğu yıldan 1950’ lere ve 1960’ lara kadar olan yıllarında şehirlerde yaşayan halk ile köyünde yaşayan köylü yaşadığı bölgenin hakkını veriyorlardı. Ülke olarak daima yatırımlara, üretime hız veriliyor ve harp sonrası ülke kalkındırılıyor idi. Bu dönemde kolay para kazanan isimler vardı ama azınlıktalardı. Akıllarımızda sadece “ Sülün Osman ve Eyüplü Halit “ gibi ender isimler hatıralarda kalmıştır.

Ancak ne oldu ise bu yıllardan sonra oldu. Hele 1980’ ler den sonra ise vurgunculuk tavan yaptı. Yasalarımızdaki boşluklardan faydalanan uyanıklar bu boşlukları kullanarak halkı kandırmaya, dolandırmaya çalıştılar ve halen de dolandırmaya devam etmektedirler.

1980’ ler de ki Banker olaylarını hatırlayın. Bankerlik açmak bakkal dükkanı açmaktan daha kolaydı. Bankalardan istenen şartlar bunlardan istenmiyordu. Sermaye gerekmiyordu ve denetim ise hiç yoktu. Bir günlük müracaatlarla bankerlik yapmaya başlıyordunuz.

O dönemde banker furyasında oluk gibi para döndü piyasalarda. Bankanın verdiği faizin çok üstünde hatta aylık % 10 faizle para topladılar. Konunun aslı ise, senin getirdiğin blok paranın içinden sana faizini verip geri kalanını cebine indiriyordu ve bu çark batana kadar da böyle devam etti

Banker Kastelli, Banker Yalçın, Banker Bako, Titan Saadet Zinciri adı altında Kenan Şeranoğlu, Jet Fadıl ve daha aklıma gelmeyen niceleri. Bunlardan kimi tutuklandı ve kimisi de izin kaybettirdi.

Ancak öyle bir isim var ki, adı Selçuk Parsadan. Dönemin başbakanı olan Sn. Tansu Çiller’ i bile dolandırarak tarihimize devleti dolandıran kişi olarak ismi geçti. Eğer dolandırıcılar devleti de dolandırıyorlarsa gerisini siz düşünün artık.

Ama biz gene de akıllanmadık bu sefer insanların dinini istismar ederek mağdurları kandıran dolandırıcılar türemeye başladı ve inançlı insanların canını yaktılar. Örneğin Deniz Feneri, Kombasan, Yimpaş, Mercümek, vs…

Hükümet tarafından 2013’te çıkarılan 6503 Sayılı “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un” 80. Maddesi ile Ponzi Satış Sistemi’ni ve saadet zincirlerini yasaklasa da bu yasak, saadet zinciri dolandırıcılığını maalesef önleyemedi.

Bu sefer de Mehmet Aydın adında genç bir tosuncuk “ Çiftlik Bank “ adı altında çiftlikteki görmediğin sadece resmini gördüğün hayvanların sütünden, etinden faydalanma adı altında insanları dolandırmaya başladı ve mağdurların milyarlara yakın paraları ile Uruguay’a kaçtı.

Daha akıllanmadık son olarak da yine genç bir tosuncuk olan Faruk Fatih Özer, kripto para denilen ve ne olduğu belli olmayan hayali para üzerinden insanları gene dolandırıp iki milyar

dolara yakın para ile yurt dışına uçtu gitti. Bu da bir banker olayına benzer dolandırıcılık olayı idi. Döviz bürosunun yasal olmayan cinsi, yani dijital para alım satım işleri.

Gene olan bu gariban bile diyemeyeceğim insanlara oldu olan. Hani bir atasözü vardır ya “ Kör bile düştüğü çukura bir daha düşmez “ diye. Daha ne diyelim bu insanlara.

Ülkemizde siyasette bu şekilde yalan algı üzerine yönetiliyor. Seçim yaklaştığında partilerden gelen yalan vaatlere kanan bu insanlar, verdikleri oylar ile iktidara getirdikleri partiler vasıtasıyla ülkeyi liyakatsiz ve alt yapısı olmayan insanlara ülkenin yönetimini teslim ediyorlar. Sonunda da ülke askıda ekmek, patates ve soğana muhtaç hale getiriliyor. Aşık Mahzuni ne güzel söylemiş “ Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana “ diye.

Siyasette yalan önceden de vardı tabi ki, ancak şu anki iktidarla ile birlikte bu yalanında boyutu değişti. Öyle ki, iktidarın söylediği yalanını yakaladığında suçlu gene yalanını yakalayan oluyor ve halk da buna göz yumuyor, görmemezlikten geliyor ve hatta birde inanıyor ve alkışlıyorlar. Bunlara örnek vermek gerekirse,

- Dünyanın en özgür medyası Türkiye’dedir.

- Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir.

- Ülkemizde yargı bağımsızdır.

- Cumhurbaşkanı ettiği yemin gereği tarafsızdır.

- AKP iktidara geldiğinden beri 3Y ile yani yasaklar, yolsuzluk ve yoksullukların üzerine gitmiştir.

- AKP hiçbir kimsenin yaşam biçimine karışmamıştır. Kaç çocuk yapacağı gibi..

- AKP iktidarı boyunca hiç kimse düşünce suçu işlememiş ve hapse atılmamıştır.

- AKP hiçbir zaman PKK ile pazarlık masasına oturmamıştır.

- Yoksulluk, özellikle aşırı yoksulluk, uluslararası dokümanlarda da ifade edildiği gibi artık Türkiye için sorun olmaktan kalktı.

- Pandemi süresince yaşanan maske, aşı, vaka ve ölüm sayılarındaki tutarsızlıklar.

- Daha niceleri…

Ne zaman ki muhalefette seçmenlerine bunlar gibi yalan vaatlerde bulunurlarsa işte o zaman seçimi kazanırlar. Aksi halde seçimi kazanmaları hayalden ötedir.

Sonuç olarak yalanlar için demem o ki, söylenen bu yalanlardan dolayı mağdur olanları bir araya getirerek güçlenmelerini sağlamakta bir yalandır.

Ama şunu unutmayalım ki, yalanlarla dolu bu düzenin ilelebet, sonsuza kadar süreceği de bir yalandır.

Ayrıca şuan ki iktidar hakkında söyleyeceğim son söz şudur ki, “ Ülkeyi yönetenlerin bildiği tek şey, hiçbir şey bilmediğidir. “