ARTIK GERÇEK GÜNDEMLERİN KONUŞULMASI GEREKİR.
Açık oturum, ülkede yaşanan ve toplumu yakından ilgilendiren bir konunun, bir Moderatör yönetiminde radyoda veya televizyonda stüdyoya davet edilmiş konuyla ilgili ama farklı görüşlere sahip uzman kişilerle yapılan tartışmalı programlara denir.
Burada önemli olan öncelik, özellikle moderatörün ve konukların o konu ile ilgili bilgi, birikim ve alt yapıya sahip olmalarıdır.
Açık oturumlarda amaç, incelenen ve tartışılan konunun farklı yönleri ile tartışılıp halkı bilinçlendirmektir, yoksa açık oturum bir yarışma programı değildir. Bu nedenle açık oturumlarda kazanan veya kaybeden taraf bulunmaz.
Ülkemizde son 20 yıl önce gerek yazılı ve gerekse görsel basında halkı bilgilendirecek güncel olaylar yer alır ve görsel medyada ise o konu ile ilgili ve farklı düşüncelere sahip gerçek uzmanlarla beraber enine boyuna genel ahlak kuralları içinde tartışılırdı.
Hatta bu tartışmalara zamanın genel başkanları da katılır hararetli tartışmalar eşliğinde birbirlerinin sözünü kesmeden, hakaret etmeden saygı çerçevesi içerisinde halka düşüncelerini aktarırlardı. Böylece genel halk kitlesi tarafsız olarak ve ülke genelinde o genel başkanın görüşlerini mitinglerine gitmeden de öğrenebilirdi. Buradan, o zamanın siyasetçilerinden hayatta olanlarını hasret ve ölenlerini ise rahmetle anmak istiyorum. Bize gerçek demokrasiyi gösterdikleri için.
Şimdi ise iktidarda olan partinin genel başkanı ve milletvekilleri veya atanmış, bakanlık yöneten bürokratları kendilerini davet etmelerine rağmen tarafsız televizyon kanallarında sunulan açık oturumlara çıkmayıp sadece iktidara yakın kanallara çıkarak oralarda konuşmayı tercih ediyorlar.
Toplum olarak beklentimiz ise “ Partili Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi “inde Cumhurbaşkanı’nın kimliğini sarayda bırakıp iktidar partisi genel başkanı kimliği ile muhalefet partisi genel başkanları ile birlikte ekranlarda tartışmaları ve eleştirilere cevap vermesidir. Bu yapılacak olan açık oturum iktidar partisine oy kaybından ziyade yaptıkları açıklamalarla belki de oy artışına yaratacaktır.
Bu aksi davranış, toplum tarafından kuşku ile karşılanıp daima kafasında bir “ ACABA “ kelimesi yaratacaktır.
Bir iktidar partisi, aldığı kararları ve icraatlarını halkın önüne çıkıp muhalefetin önünde tartışamıyor ise bu düşündürücüdür. Çünkü iktidar partisi olarak yapılan uygulamaların arkasında isen çıkar halkın önünde ve muhalefetin karşısında kendini savunursun ve halkın güvenini kazanırsın. Ama bunu sen yapamıyor birkaç gazeteci ve akademisyenlere bu görevi veriyor isen bu tavır yanlıştır.
Bu arkadaşlarda bazen iktidarın ikili davranışları yüzünden dün eleştirdiklerini ertesinde savunmak zorunda kalarak halkın tepkisi ile karşılaşıyorlar. Çünkü onların görevi her ne olursa olsun iktidarı desteklemek ve savunmak. Örneğin, “ Darbeci Sisi’yi eleştirenler bugün iktidarın “ Mısır’la istihbari, diplomatik ve ekonomik olarak işbirliği sürecimiz devam ediyor “ açıklamasından sonra kardeşim Sisi’yi savunmak zorunda kalıyorlar.
Bu taraflı gazeteci ve akademisyenler ise ne olursa olsun veya iktidar ne yaparsa yapsın yaptığı her aldığı kararı ve yaptığı veya yapacağı her icraatları altı dolu olmayan birtakım görüşlerle savunmaya çalışıyorlar. Hatta buna karşı çıkan ve itiraz eden konuşmacıları da ses tonlarını yükselterek ve rahatsız edici tavır ve davranışlarla kendilerini haklı çıkarmaya çalışıyorlar.
Konu ister ekonomik olsun, ister politik veya isterse hukukla ilgili olsun bu mutat gazeteci ve akademisyenler sanki her konuda bilgi ve birime sahipmişler gibi konuşmalar yaparak ve özellikle de konuyu saptırarak yaptıkları konuşmalar artık insanları rahatsız etmektedir. Hatta o konu ile uzman hukukçular, ekonomistler karşısında yaptıkları tartışmalarla programların bile kalitesini düşürmektedirler.
Hangi kanalı açsanız bu birkaç savunuculardan en az bir veya ikisini görebilirsiniz. Bunların görevi kanal kanal gezip iktidarın yaptığı her uygulamayı körü körüne savunmaktır. Eğer iktidarın yaptığı her uygulama ve aldığı her kararlar doğru ise iktidar neden sizi ekranlara çıkartıp konuşturuyor. Yapılan doğru ise ben kendim çıkar halkın önünde ve muhalefetin karşısında yaptıklarımı savunurum. Bakın Sayın Cumhurbaşkanı bunu aynen yapıyor? Halkın hoşuna gidecek kararları kendisi açıklıyor, diğerlerini ise o konu ile ilgili yetkililer açıklatıyor.
Şuan ülkede işsizlik, yoksulluk, açlık almış başını gidiyor, enflasyon ve iflaslar devam ediyor. Vatandaşın derdi ise ne 104 Emekli Amiralin beyannamesi ne de diğer konular. Onların derdi geçim. Çünkü iş yok aş yok. Sen gitmişsin bunlara çare bulmak için uğraşacağına gereksiz gündemler yaratarak sorunları halktan gizliyorsun.
Pandemi almış başını gidiyor, vaka sayısı 55 bini aşmış ve her gün bir Soma Faciası yaşıyoruz. Günde nerdeyse en az 5 otobüs dolusuna yakın kişi ölüyor. Aşı sözleşmesi yaptık aşı geliyor yalanları boş çıkıyor. İnsanlar aşı olmak için sıra bekliyor ama aşı yok. Türkiye pandemi de günlük vaka sayısıyla Avrupa’da birinci, dünyada ise ikinci sırada. Belli ki alınmış kararlar yanlış ve sen hala yanlışa devam ediyorsun.
Ülkede lokantalar, kafeteryalar, kahvehaneler gibi yerler kapatıldı, düğünlere ve cenazelere katılım sınırlandırıldı ama kendi cenazelerinde omuz omuza cenaze namazındalar. Bize maske, mesafe ve temizlik diyen Cumhurbaşkanı ve Sağlık Bakanı’da orada. Gidin Norveç Başbakanından örnek alın. Norveç Emniyet Müdürü ile cezayı yazan polisi de kutlamak gerekir. Özgürlük demokrasi budur işte.
Esnaf kapatma ile ilgili zor günler yaşarken, AKP’nin İl ve İlçe Parti Kongreleri yapması ve partilileri salonlarda lebalep doldurması ne kadar doğru tartışılır. Bu yapılan yanlışlık sonucunda ülkede 26 Şubat günü her şey kontrol altında iken bu yapılan yanlışlık sonucunda ülke 29 Şubat’ta birden kıpkırmızıya boyandı ise burada bir yanlışlık yapıldı demektir. Bu bencilliğinizin bedelini masum halk, işçi memur, emekçi, çiftçi, esnaf ödemektedir. Birde sıkılmadan ekranlara çıkıp görünen kalabalığın kameranın yatay çekinden olmuş güya. Bari insanlarla dalga geçmeyin be, ayıptır, günahtır.
Pandeminin kontrol altına alınamaması sonucu işyerlerinin kapatılması esnafı da zor durumda bırakmıştır. İşçi çıkartmaları daha da artmış ve dara düşen vatandaş artık peynir, zeytin gibi gıda maddelerini gramla almaya başlamıştır.
Buna karşın iktidarın “Ekonomik Reform Paketi “ adı altında açıkladıkları bildiride tasarruf yapmak amacıyla kamudaki araç sayısını azaltacaklarını açıklamışlardı. Ancak, görüyoruz ki bu dediklerini kendileri yapmayıp halkla dalga geçer gibi 500.000 Euro’dan 4 tane 2021 model Mercedes S-Guart tipi makam aracı alıyorsunuz. Utanın be. Bu arabayı üreten ülkenin Başbakanı bile bu arabaya binemiyor. Cumhurbaşkanlığı bürokratı bu modele biniyor ise Cumhurbaşkanı’nın bindiği arabayı düşünemiyorum.
Görülüyor ki, herhalde biz devlete ödediğimiz vergilerimizle saray ve saray eşrafının giderlerini karşılıyoruz. Önce tasarruf yapma saraydan başlanmalı diye düşünüyorum. Çünkü sarayın giderleri 2021 yılı Bütçesinin ilk 4 sırası arasında yer almaktadır.
Artık iktidar bunları savunamadığından gündem değiştirmek için anayasa değişikliği, Ekonomik Reform Paketi, İnsan Hakları Eylem Planı, Kanal İstanbul ve de şimdide darbe mağduriyeti ile halkın gündemini örtbas ediyor.
Şimdi halk AKP’ ye “ ne istediniz de vermedik, hatta bu yoklukta istediğiniz Iban ile para bile gönderdik ” Diyor.
ARTIK YETER, SEÇİMLERDE SON SÖZ MİLLETİN