DOLAR

34,3088$% 0.2

EURO

37,3788% -0.06

STERLİN

44,2627£% 0.14

GRAM ALTIN

3.030,02%0,33

ONS

2.745,97%0,09

BİST100

8.863,88%-1,58

Erol DEMİR

Erol DEMİR

07 Ağustos 2024 Çarşamba

    ÇEVREYE VE DEĞERLERE DUYARLILIK

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    ÇEVREYE VE DEĞERLERE DUYARLILIK
    Yaşadığımız yerleşim yeri çevremiz, ulaşım vasıtalarıyla gitmek imkânı/ihtimali olanlar yakın çevremiz ve dünyanın geri kalanı da uzak çevremizdir. Kutuplardaki buzulların erimesi, küresel ısınma, iklim değişikliği, ozon tabakasının incelmesi ve delinmesi, nükleer santral patlaması, petrol kuyularının yanması, orman yangınları, her türlü atığın denizlere karışması, sanayi kazaları, toprak erozyonu, kültürel mirasın kaybolması, seller, fırtınalar, kuraklık ve susuzluk yaşadığım şehirde ve ülkede olmasa da hepimizin yaşamını olumsuz etkilemektedir. Öyleyse tüm dünya bizim çevremizdir. Hiçbirimiz dünyanın neresinde olursa olsun çevresel sorunlara bigâne kalamayız kalmamalıyız.
    Yaşadığımız çevreyi koruyabilmek için öncelikle çevresel sorunlara yol açan sebepleri iyi öğrenmeliyiz. Sahip olduğumuz doğayı ve doğal kaynaklarımızın neler olduğunu da iyi bilmeliyiz. Başta çevreyi korumak için öncelikle kirletmemeli, temiz tutmalı ve temiz yaşamalıyız. Çevremizin ekolojik yapısını oluşturan üst bitki örtüsünü ve yeraltı zenginliklerini ölçülü kullanmalıyız. Bunun için birey ve toplum olarak tasarruf etmeyi ve tutumlu yaşamayı öğrenmeliyiz. İhtiyaçtan fazlasını üretmek, almak ve tüketmenin israf olduğunu bilmeliyiz. En temel insani ihtiyacımız ekmek ve su konusunda çok hassas olmalıyız. Sağlıklı hijyenik yaşamı sürdürmek için en çok kullandığımız ve ihtiyaç duyduğumuz içilebilir temiz suyun tüm dünyada sınırlı olduğunu unutmamalıyız. Gereksiz enerji tüketimine son vermeliyiz. Atık konusunda çok hassas olmalı, sıfır atık prensibiyle yaşamalı ve kullandığımız her şeyi geri dönüşümü/ileri kazanımını sağlama gayreti içinde olmalıyız.
    Doğa ve çevre konusunda gereken duyarlılığı gösterebilmek için de bu konuda bilgilenmeliyiz. Çevrenin insan öncesi haliyle veya insanla birlikte sürdürülebilir olabilmesi için çevreyi korumada/bozmada insan etkisini kavramalıyız. Dünyanın sahip olduğu ekosistem sayesinde kendisini sürekli yenilediğini görerek kirlenmenin insan kaynaklı olduğunu hiçbir zaman unutmamalıyız. Sonrasında toplum içinde her fırsatta da konuyu tartışarak bilinç seviyesine ulaşabiliriz. İsrafın her türlüsüne karşı önlem almalıyız. En önemlisi de geri getirilemeyecek en değerlimizin zaman olduğunu bilelim. Ekonominin temel ölçülerinden biri de birim zaman maliyetidir. İnsan olarak yiyebileceğimiz içebileceğimiz Allah’ın bizim için helal kılıp yarattığı her şeyi nimet olarak kıymetini bilip şükretmeli ihtiyacımızdan fazlasını muhtaçlarla olmayanlarla paylaşmalıyız.
    Dünya üzerinde sınırlı olan neredeyse canlıların büyük çoğunluğu için yaşam kaynağı olan topraktır. Toprak bile gerek doğal şartlarla veya insanın olumsuz etkisiyle erozyona uğrayıp azalmaktadır. Öte yandan hepimiz birer insan olarak yaşama hakkıyla eşitiz maalesef herkes toprak sahibi değil. Bu da demek oluyor ki mekânın bile israfı fazlası söz konusudur. Kimi ülkeler kültürel olarak minimal küçük evlerde yaşamayı tercih ediyorlar. Eşyalar konusunda zaten fakir olanları saymazsak neredeyse hepimizin israf içinde olduğumuzu söyleyebiliriz.
    Moda adına birkaç yıl kullanmadan, eskiyip yıpranmadan, ekonomik ömrünü bitirmeden eşyalarımızı yenileyebiliyoruz. Kuran-ı Kerim’de; “…Yiyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (Araf Suresi 31. Ayet) şeklinde emredilmektedir. Çevre ve israf konusunda iddialı olmasak da sıfır atık konusunda son yıllarda önemli adımlar atıldığını görüyoruz. Bu çabayı aralıksız sürdürmek zorundayız.
    Sosyal hayatta sevilen, sayılan, başarılı olan toplum tarafından itibar gören insanlara baktığımızda öncelikle tüm dünyanın kabul ettiği temel insani değerlere sahip olduklarını da görürüz. Başarılı hatta zengin ve de konusunun en iyisi olsa bile toplumun değerlerine saygısı olmayanların ise toplumda itibarı yoktur. Bu değerlerin birkaçını sıralayacak olursak; “doğruluk, özde-sözde ve davranışta dürüstlük, güvenirlik, adaletli-hakkaniyetli olmak, yardımseverlik, insan-çevre-doğa ve hayvan sevgisi, küçüklere şefkatli büyüklere hürmetli olmak, insana-aileye-inanç ve düşünceye, yaşam tarzlarına saygı göstermek, temiz ve çalışkan olması, sorumluluklarını bilip yerine getirmek, ailesine-arkadaşlarına ve topluma karşı sorumlu davranmak, iyiliksever ve cömert, hoşgörülü, tevazu, nezaket ve feraset sahibi olmak…”
    TEMA Vakfı kurucuları toprak dede lakaplı merhum Hayrettin KARACA ve Nihat GÖKYİĞİT yaptıkları onca iyi işler yanında doğaya-toprağa aslında insanlığın geleceğine yaptıklarıyla unutulmayacaklardır.
    İnsanların tamamı aynı imkânlara sahip olmayabiliyor. Çocuklar, gençler, yaşlılar, engelliler, göçmenler, azınlıklar, eski hükümlüler, kadınlar, tek ebeveynli aileler ve yoksullar dezavantajlı bireyler olarak kabul edilmektedir. Hatta bazı çocuk ve gençlerin özel eğitime ihtiyacı olabilir. Bu bireylerin hayatlarını mutlu bir şekilde sürdürebilmesi bazen aile için paylaşma-dayanışma ve yardımlaşmayla mümkün olmayabilir. Hatta bazen bu bireylerin maddi ihtiyaçlarının karşılanması bile yeterli gelmez manevi olarak da yardım ve desteğe ihtiyaç duyabilirler. Bunun için toplumun yardımlaşma konusunda duyarlı bireylerin ve de gönüllü olması da gerekir.
    Örnek verecek olursak yürüme engeli olan birey için tekerlekli akülü sandalye ihtiyacı ailenin gücünü aşıyorsa bireylerin sorumluluk bilinciyle biraraya gelmesi belki bir sivil toplum örgütü aracılığıyla temin edilmesidir. Bugün devletimiz onların öğrenci çağındakileri evlerinden ücretsiz araçla alıp özelliğine uygun okullara ve rehabilitasyon merkezine taşımalı eğitim adıyla hizmet sunmaktadır.
    Tüm bu çalışmalarda kişilerin onurunu zedelemeden, onları reklam malzemesi yapmadan ve bir çıkar gözetmeden yapılması esastır. Yardımlaşma kişiler arasında olabileceği gibi sivil toplum örgütleri tarafından bir topluluğa yapılabilir. Yardım etmek duygudaşlık, insan sevgisi, şefkat, merhamet gerektirir. İyilik yapmak insanın yaradılıştan doğasında zaten vardır. İyilik yapan yardımsever insanlar karşı taraf mutlu olunca kendilerini de psikolojik olarak iyi hissederler. Ülkemizin 17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi ve bu yıl yaşadığı 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş büyük depremlerinde olduğu gibi yardımlaşma ülke sınırlarını aşabilir. Bu çalışmalarda dünyanın dört bir yanından cansiperane katkı sağlayanlar toplumun gönlüne taht kurar ve efsaneleşirler.
    Bir ülkenin birlik beraberlik ve huzur içinde yaşayabilmesi için vatandaşlarının kendi içinde tüm farklılıklarına rağmen milli-manevi ve ahlaki değerlerine sahip bireyler olarak yetişmeleri istenir. Aslında bu ülkenin bekası için gerekli hayati bir konudur. Ki millet en zor zamanında tek yürek olup birbirine tutunabilsin. Biz Türkler de vatanımızı sevmenin ne kadar önemli olduğu, vakti geldiğinde ve gerektiğinde vatan için canını bile gözünü kırpmadan vererek gösteririz. Ancak en kıymetli varlığını canını vermeden önce vatanın gelişmesi için ilim tahsil etmek ve çok çalışmak daha önce gelmelidir. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır.” Sözü bunu çok güzel özetlemektedir. Tarihimiz güzel vatanımız için hayat boyu fedakârlık ve mücadele ettikten sonra canını gözünü kırpmadan veren şehitlerle doludur. Bu ülküdür ki tarih boyunca Türk Milleti vatansız kalmamıştır.
    Demek oluyor ki her insanın yaşadığı ülkesini sevmesi, aidiyet hissetmesi ve vatansever olması bekleniyor. Ülkenin bayrağı da bir milleti ve vatanı temsil ettiğinden en önemli değer olarak kabul görür. Kendi vatanına, milletine, bayrağına yani kutsallarına saygısı olmayan bireylere diğer toplumlar tarafından da saygı duyulmayıp hoş görülmeyecektir. Kurtuluş Savaşımızda Atatürk’ün İzmir’de Yunan Bayrağını çiğnememesi tarihe örnek davranış olarak kazınmıştır. Genel ahlâki değerlere saygı dünyanın her yerinde kabul gören güzel onurlu davranıştır.
    Kişisel gelişim eğitimlerinin ilk konularından biri de bireylerin önce kendilerini tanımaları, güçlü-zayıf yönlerini, doğru-yanlış davranışlarını fark etmeleri, olumsuz davranışlarını azaltmaya, olumlu davranışlarını çoğaltmaya ve sürdürmeye çalışmaları gerekiyor. Bu bir özdenetim becerisi sorumluluk duygusu, sabır ve sebat gerektirir. Kişisel gelişim eğitimlerinin öncesinde çocukluk evresinde bazı duygu ve değerler ailede kazanılmalıdır.
    Aileler, okul döneminde önce öğrencilere erdemli yani ahlaki olarak doğru olan şeyi yapıp yanlış olanı yapmayan iyi örnekler olmalıdır. Sonrasında da arkadaş seçmeyi, arkadaş olmayı büyüyünce de dostluğu sürdürmeyi, arkadaşlarla ilişkileri sürdürebilmeyi, gerektiğinde arkadaş için fedakârlık yapmayı, iyi günde kötü günde yanında olmayı ve dayanışmayı, zorluklarla karşılaştığında zorluklarla mücadele etmeyi, emanetine sahip çıkmayı, ahde vefa göstermeyi yani verdiği sözünde her ne sebeple olursa olsun sözünde durmayı bizzat anne babalar yaşantılarıyla çocuklarına aktarmalıdır. Değerler çocukluk döneminde önce ailede öğrenilir.
    Sözünde durmak konusuna yakın tarihimizden bir örnek verecek olursak; “Mithat Cemal’e göre Akif’te mefhumlar ve doğrular tektir. Söz verdi mi, onu mutlaka yerine getirecektir. Mehmet Akif, sözünü yerine getirmemeyi “namusa mugayir’ sayar. Akif, Meşrutiyetin ilk senelerinde, bir cuma günü Mithat Cemal’le sözleşir. Akif, Kuntay’ın Çapa’daki evine gidecektir. O gün adam boyu kar yağar… Akif in bu havada Beşiktaş’tan yürüyerek oraya gelmesine, hayret eder. Akif ise, arkadaşının hayretine şaşırır. Akif: “Gelmemem için kar, tipi kâfi değil, vefat etmem lâzımdı. Çünkü geleceğim diye söz vermiştim.” Cevaplar. Edebiyat tarihimize “sözünde duran adam” olarak da geçer.
    Bireylerin iş hayatına atıldığında da bazı değerlere sahip olması beklenir. İş hayatında kabul gören Avrupa Birliğince belirlenen sekiz anahtar yetkinlik; “anadilde iletişim, yabancı dilde iletişim, matematik-fen ve teknolojide temel yeterlilikler, dijital yeterlilik, öğrenmeyi öğrenmek, sosyal ve yurttaşlık yeterliliği, girişim ve girişimcilik anlayışı, kültürel bilinci ifade etmek” şeklindedir. Anadili, sosyal hayatı ve yurttaşlığı, kültürel bilinci birlikte düşündüğümüzde milli ve manevi değerlerin bilinmesi ve bu konuda bilinç ve yetkinlik sahibi olmanın değerli olduğu ve iş hayatı için de aranan yeterlilik olduğu anlaşılmaktadır. Her milletin sosyal ve kültürel hayatı adet-gelenek-görenek farklı olduğuna göre küresel dünyada çok uluslu şirketlerde çok kültürlü çalışanlara sahip iş ortamlarında bunlara da saygı duyulması beklenir.
    İş hayatı, özel ve sosyal hayata pek benzemiyor. İş hayatında emek kutsanır ve emeğe saygı duyulur. Çalışma ortamları bazen stresli ortamlar olabiliyor. Bu nedenle sorumluluk sahibi, çalışkan ve kararlı olmak, sabırlı olmak, işinde sebat etmek, öz eleştiriye açık olmak, özdenetim becerisine sahip olmak, kararları alırken ekip ruhuyla hareket etmek ve en zor zamanlarda öfkeyi kontrol edebilmek gerekiyor. Sosyal hayatta olduğundan daha çok doğruluk, dürüstlük ve güvenilir olmak değerli ve gereklidir. İş insanının ve firmasının hatta markasının güvenilir ve itibarlı olması gerektiği herkesin kabul ettiği bir gerçektir. Bu değerimiz Kuran-ı Kerimde Müminun Suresi sekizinci ayetinde “Onlar ki (O Müminler ki) kendilerine emanet edilen şeylere dikkat ederler. Verdikleri sözleri de yerine getirirler.” Geçmektedir.
    Türk Milletinin her ferdi için yukarıda açıklamaya çalıştığım çevre duyarlılığı ve değerlerimize sahip olarak yetişmesi, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununda belirtilen şu ibare; “…milli, manevi, ahlaki, insani ve kültürel değerlerimizi benimseyen koruyan ve geliştiren fertler olmalarına, ayrıca çağın ve geleceğin becerileriyle donanmış, bu donanımı insanlık hayrına sarf edebilen, bilime sevdalı, kültüre meraklı ve duyarlı, kendi yaşantılarında inşa etmiş; aklıselim, kalbi selim ve zevki selim sahibi, bedensel ve sosyal bakımdan dengeli bireyler olarak yetiştirilmesini amaçlar.
    Bunun için okullarda eğitim-öğretim faaliyetleri düzenlenir ve müfredatta bu başlıkta konular/üniteler/dersler yer alır. Okullarda kurulan öğrenci kulüpleri içinde “Değerler Kulübü” bu içerikte bir çalışmayı yıl boyu yürütebilir. Hatta bunun yeterli gelmediğini düşünenler için okul içi/dışı hayatboyu öğrenme programları içinde talep üzerine bazı kurslar da açılmaktadır. MEB HBÖ Genel Müdürlüğünce hazırlanmış olan “Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum” isimle yüzotuziki saatlik programda; çevre duyarlılığı ve değerler, sevgi, saygı, öz denetim, sorumluluk, dürüstlük, adalet, sabır, arkadaşlık ve dostluk, yardımlaşma ve vatanseverlik olmak üzere onikişer saatlik onbir konu başlığından oluşan program yazımda açıklamaya çalıştığım çevre duyarlılığı ve değerlerimizi kapsamaktadır.
    Programın üç boyutla sürecin keyifli sürmesi öğrencilerin sıkılmadan katılımı için iki yıl önce MEB-DİB-GSB arasında imzalanan protokol doğrultusunda öğretmenler, manevi danışmanlar, gençlik lideri, spor antrenörü ve uzmanlarının gözetiminde Gençlik Merkezlerinde yürütülmesi mümkündür. Bu sayede sürekli şikâyet edilen mekân-imkân yetersizliği öğrencilerin sosyal-kültürel-sportif-sanat etkinlikleri okul dışında güvenle yapabilecekleri ortam bulmaları sağlanmış olmaktadır.
    Bu ve benzeri program ve faaliyetlere katılan öğrencilerin dijital mecraların bireysel ve yalnızlaştırdığı, sınavlara hazırlık adına test çözmeye odaklanmış, asosyal çocukların, ben merkezli ve rekabet odaklı olmanın ötesine geçerek sürekli tekrar ettiğimiz, beklediğimiz ve özlediğimiz sağlıklı bireyler olarak topluma katılması mümkün olacaktır.

    Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.