34,3506$% 0.01
37,4177€% 0.04
44,5887£% 0.08
3.018,33%-0,14
2.735,72%-0,05
8.663,88%-2,49
04 Kasım 2024 Pazartesi
Ülke olarak neden bu hallere düştük ve Cumhuriyet’in 100. yılında bizi neler bekliyor hiç düşündünüz mü?
Bunu anlayabilmek için iki yazı dizimi mutlaka okuyunuz.
Bu birinci yazım.
Ne zaman ki, ülke olarak 1946 yılında yani Atatürk vefatından sonra çok partili, sisteme geçti o günden bu güne ülkenin iki yakası bir araya gelmedi.
Barışı ve özgürlüğü ilke edinmiş olan ve tam anlamıyla demokrat olan Atatürk, “ 1923 – 1938 Atatürk Dönemi “ diye adlandırdığımız bu dönemde en yakınında bulunan kişiler de dahil olmak üzere bütün ısrarlara ve dayatmalara karşın neden çok partili sisteme geçmedi.
Çünkü, Osmanlı zamanında halk, siyasi otorite yerine dini otoritenin hakim olduğu teokratik düzen sayesinde baskı altına alınmış ve cahil bırakarak neredeyse “ kul “ haline getirmişti.
Kurtuluş savaşı sonunda ise, ülkede okul yoktu, üretim yoktu, köylünün sırtından kazanan “ağalık-beylik düzeni “ devam ediyordu. Ekonomi ise azınlık sınıfının elinde olması nedeniyle zor durumdaydı. Bu sebepten kasada para yoktu, teknoloji derseniz o da yoktu. Hacı – Hoca Takımı, halkı esir almış ve muskacının-üfürükçünün duasıyla sağlıkta çözüm aranıyordu. Sahtekâr din adamları yüzünden Din-İman-İtikat onların elindeydi.
Sonuç olarak ortalıkta halifeciler, gericiler, çıkarcılar ve sahtekârlar kol geziyordu.
Böyle bir ortamda, Atatürk’ün çok partili sisteme geçmesi hayalden öteye geçemezdi.
Atatürk, neden çok partili sistemin belirlediği demokrasiye geçmek istiyordu, halbuki, ikinci Abdülhamit’ten sonra hiçbir padişahta olmayan ve Cumhuriyet döneminde verilen yetkilerle, kendisini padişahlığa kadar getirebilirdi. Ama o cumhurbaşkanlığı gibi çağdaş ve demokrat bir kavramı tercih etti.
Çünkü, o dünya gerçeklerini gören ve ileriye tahmin edebilen bir liderdi. Dünya ortamını görüp geleceği tahmin etmek bir meziyettir.
Birinci Dünya Savaşıyla birlikte dünyada saltanatlık sona ermiş ve “ Şahlık, Padişahlık, Sultanlık “ kavramları yıkılmıştır.
Bu sonuçlar, Atatürk’e, gelecek hakkında bilgi veriyordu ve ona ülkeyi ileriye taşıyacak olan Cumhuriyet rejiminin getirilmesinin doğru olduğunu gösteriyordu.
Atatürk, liyakate önem veren bir lider olduğundan, inandığı bu yolda yürüyecek olan arkadaşlarını da buna göre seçiyordu. Düşüncelerini ise, bu Osmanlı aydınları ile paylaşıyor ve ona göre karar veriyordu.
Türkiye’nin tapusu olan “ Lozan Anlaşması “ nın imzalanmasından sonra, artık iş Cumhuriyetin temelinin atılmasına gelmişti. Bunu için devrimlerin yapılması gerekiyordu.
Öncelikle yapılan devrimler,
Bu devrimleri akıl ve bilimden uzak kurum ve kuruluşların varlığına son vererek demokrasi yolunda ilk adımları atmış oldu.
Artık yavaş yavaş edinimler başlamıştı,
03- Şakir Zümre Fabrikası (1925)
04-Eskişehir Hava Tamirhanesi (1925)
05-Alpullu Şeker Fabrikası (1926)
06-Uşak Şeker Fabrikası(1926)
07-Kırıkkale Mühimmat Fabrikası (1926)
08-Bünyan Dokuma Fabrikası (1927)
09-Eskişehir Kiremit Fabrikası (1927)
10-Kırıkkale Elektrik Santrali ve Çelik Fabrikası (1928)
11- Ankara Çimento Fabrikası (1928)
12-Ankara Havagazı Fabrikası (1929)
13-İstanbul Otomobil Montaj Fabrikası (1929)
14-Kayaş Kapsül Fabrikası (1930)
15-Nuri Killigil Tabanca, Havan ve Mühimmat Fabrikası (1930)
16-Kırıkkale Elektrik Santrali ve Çelik Fabrikası (1931- genişletildi)
17-Eskişehir Şeker Fabrikası (1934)
18-Turhal Şeker Fabrikaları (1934)
19-Konya Ereğli Bez Fabrikası(1934)
20-Bakırköy Bez Fabrikası (1934)
21-Bursa Süt Fabrikası (1934)
22-İzmit Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası (1934 temel atma)
23-Zonguldak Antrasit Fabrikası (1934 temel atma)
24-Zonguldak Kömür Yıkama Fabrikası (1934)
25-Keçiborlu Kükürt Fabrikası (1934)
26-Isparta Gülyağı Fabrikası (1934)
27-Ankara, Konya, Eskişehir ve Sivas Buğday Siloları (1934)
28-Kayseri Bez Fabrikası (1934 temel atma)
29-Nazilli Basma Fabrikası (1935- temel atma)
30-Bursa Merinos Fabrikası (1935 temel atma)
31-Gemlik Suni İpek Fabrikası (1935 temel atma)
32-Keçiborlu Kükürt Fabrikası (1935)
33- Ankara Çubuk Barajı (1936)
34-Zonguldak Taş Kömür Fabrikası (1935)
35-Barut, Tüfek ve Top Fabrikası (1936)
36-Nuri Demirağ Uçak Fabrikası (1936- İlk Türk Uçağı Nud-36 Üretildi)
37-Malatya Sigara Fabrikası (1936)
38-Bitlis Sigara Fabrikası (1936)
39-Malatya Bez Fabrikası (1937 temel atma- bu fabrika hariç bütün bez ve dokuma fabrikaları Atatürk’ün sağlığında açılmıştır.)
40-İzmit Kağıt ve Karton Fabrikası (1934- temel atma)
41-Karabük Demir Çelik Fabrikası (1937- temel atma)
42-Divriği Demir Ocakları (1938)
43-İzmir Klor Fabrikası (1938- temel atma)
44-Sivas Çimento Fabrikası (1938-temel atma)
Atatürk, tarıma da çok önem veriyordu ve “ Milli Ekonominin Temeli Tarımdır. “ diyordu ve ülkede topraksız çiftçi bırakılmamalıydı. Onlara, para, tohum ve kredi ile desteklemek gerekiyordu. Ancak, köylü fakirdi, toprak alacak parası yoktu.
Bu sebepten devlete ait olan araziler ile ve bu araziler yetmiyorsa devlet tarafından arazi alınıp köylüye dağıtılması gerekiyordu. 1925 de de kanun çıkartarak bu arazileri köylüye dağıttı. Cumhuriyetin ilk on yılında, 1.077.526 dönüm arazi dağıtıldı.
Toprak sahibi olan köylüye tohum ve tarım araçları 20 yılda ödenmesi karşılığında kredi verildi. Ayrıca belli bir süre de vergiden muaf kılındı.
Ancak, Doğu ve Güney Doğu’ da ki toprak zengini ağaların toprak reformu kendilerini rahatsız etmişti ve sahip oldukları toprakları yanında karın tokluğuna çalıştırdıkları köylüye bedava dağıtılacağını düşündüler.
Hatta hala, Doğu ve Güney Doğu’ da Cumhuriyet Halk Partisi’nin oy oranının neden düşük olduğu bu zengin ağaların yaptığı yanlış ve yanlı yalan propagandalarla halkı bu partiye karşı kışkırtmalarından kaynaklanmaktadır.
Çünkü bu toprak ağası zenginlere göre, köylü toprak sahibi olmamalı ve cahil kalmalıydı. Değil mi ki, Zamanın AKP’li Enerji Bakanı Sn. Taner Yıldız ne demişti; “eğitim seviyesi arttıkça AKP oyları azalıyor “. Yani ülkede bu düşünce Atatürk’ün ölümünden sonra da şimdi de halkın bilinçlenmesi ve bilime yönelmesi engellenmektedir. Neden, çünkü sadece ve sırf oy uğruna.
Ayrıca, 1934 – 1938 yılarını kapsayan “ Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı “ yaparak batılı ülkeler arasında belirli süreli ilk ekonomik plan yapan ilk ülke olmuştur.
1929 – 1938 yılları arasında Türkiye,
Ayrıca, Krom üretiminde dünya ihracatçılığında ikinci sıraya yükselmiştir.
Atatürk Dönemi’nin sonuna gelindiğinde ise Ülkede bütçe açık vermeyip tam tersine Bütçe Fazlası vermiştir.
Ayrıca,
Şu an ise, 2018 yılı verilerine göre Türkiye de faaliyet gösteren banka sayısı 52 olup, bunun 28 i yabancı sermayeli bankalardır.
Bunlar, Atatürk’ün 1923 – 1938 yılları arası olan 15 senede yaptıkları.
Yukarı saydığım milli değerler ile daha sonra bu değerlere ilave yapılanlar şu anki iktidar tarafından ya yabancılara satıldı ya da yandaşlara peşkeş çekildi.
2002 yılında iktidara gelen AKP hükümetinin o zamanki Maliye Bakanı Sn. Kemal Unakıtan, “ ne banka bırakacağız, ne fabrika… Liman da bırakmayacağız, hepsini satacağız hem de babalar gibi satacağız. “. Dememiş miydi?
Bir ülkeye bundan büyük zarar verilebilir mi?
Atatürk’ün emperyalistlere karşı verdiği Kurtuluş Savaşı sonunda ülke toprağının kazanımları sonucu yaptığı devrimler ekonomik ve sosyal hayattaki ilerlemeler, yapılan yatırımlar, açılan fabrikalar sonucunda halkın yaşam ve refah seviyesinin yükselmesi, okuma yazma oranının artması gibi etkenler emperyalist devletleri ile en büyük emperyalist olan ABD’de tedirginlik yaratıyordu. Çünkü ABD ‘in emeli Orta Doğu’ da ki egemenliğinin zayıflaması olarak görüyordu. BOP olan proje gerçekleşmeyebilirdi.
Çünkü, Türkiye bu devrimlerden sonra ekonomik sıkıntılardan kurtulmaya ve gelişmeye başlamıştı. Gerek tarım, gerek sanayi dallarında ciddi atılımlar yapmıştı ve yapmaya başlamıştı. Özellikle insanlık alanında yaptığı devrimlerle ülkede Demokratik Düşünceye sahip bir ulus yaratma haylinde idi.
Ancak orta çağ düzeni değişmeden, aydınlanma köylere ve mecralara inmeden, aklın ve bilimin önündeki engeller yani teokrasi ve monarşi gericiliğinden aşılmadan demokrasiye geçmek imkansızdı. Ancak bunlar aşıldığında işte o zaman ülkeye gerçek demokrasinin geleceğini ve ancak o zaman çok partili sisteme geçileceğini düşünüyordu. Yani kısacası halkın demokrasiyi sindirmesi gerekiyordu.
Yakın çevresinden gelen baskılar sonucu yeni “ Serbest Fırka “ denemesi yaptıysa da ülkede ne kadar rejim düşmanı, ne kadar hilafet ve saltanat düşkünü varsa bu partiye koştu.
Bu oluşum Atatürk’ e ulusun henüz daha demokrasi kavramının olgunluğuna erişmediğini gördü ve bunu uzun yıllar alacağını anlatarak partin kapatma kararını onayladı.
Bu böyle gitmemeliydi. Emperyalistlerin amacı savaşla kaybettiklerini savaşla geri alamayacaklarından siyasi olarak geri almaktı.
Bunun önündeki en büyük engel ise GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK idi. O yaşadığı sürece emperyalistlerin Ortadoğu’ya egemen olması sıkıntı yaratabilirdi.
Atatürk yaptığı devrimler dışında da siyasi atılımlar yapması dış mihrakların işine gelmiyordu. Özellikle ABD’ nin. Çünkü o Ortadoğu’ da Yahudi oluşumlu bir “ İsrail “ devleti kurmaktı. Bunun için Filistin halkı kullanılıyordu.
Ancak, Atatürk ise, ABD’ nin bu planını tahmin ettiğinden Yahudilerin uşağı durumunda olan Masonların Filistin topraklarında kurmak istedikleri İsrail Devleti ile ilgili olarak Avrupa’ya ve bu düşüncede sahip olan diğer devletlere ihtar ederek aynen şöyle diyordu, “ Türkler, mukaddes topraklarda yabancı hakimiyetine tahammül etmeyeceklerdir.”
Sultan II. Abdülhamit, Yahudilerin Filistin topraklarına arsa ve arazi satın alarak yerleşme planlarının önüne geçen bir Padişah olarak bilinir ve bu yönde Yahudilerin her türlü tekliflerini reddetmişse de, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin çıkardığı ve tarihe 31 Mart Vakası olarak geçen isyandan sonra tahttan indirilmemiş miydi?
Bu sebepten Atatürk, Osmanlının yıkılışında da masonların parmağı olduğunu bildiğinden 1935 yılında Türkiye’de bulunan tüm Mason Localarının kapatılması kararı Atatürk’ün geleceğinin karanlıklara bürünmesi kararı olacaktır.
Nitekim 10 Kasım 1938 yılında her ne hikmet ise Siroz Hastalığına( ! ) yakalanan Atatürk’ün vefatı sonucu İsmet İnönü yani “ Milli Şef “ dönemi başlayacaktır.
Böylece 1923 – 1938 Atatürk Dönemi sona erdi ve ikinci dönem olan CHP ve İsmet İnönü Dönemi yani “ Milli Şef “ dönemi başladı.
Bu dönemde emperyalistlerin önü açılacak ve 07 Ocak 1946 yılında ülke çok partili sisteme geçecekti ve 14 Mayıs 1948 yılında da İsrail Devleti kurulacak ve 11 dakika sonra ABD İlk tanıyan ülke ve 11 saat sonra ise ikinci tanıyan ülke Türkiye olacaktı.
ABD Başkanı Truman tarafından komünizm tehlikesi adı altında Sovyet tehdidine karşı mali ve askeri yardım olarak 100 milyon Dolar vererek Türkiye’ye adım atmış olacaktır.
Bunu 1947 yılında savaştan zarar gören Avrupa Ülkelerine ( Türkiye dahil ) 16 ülkeye “ Marshall Planı “ adı altında 6 milyar dolarlık yardım yapmış ve yapmaya devam etmiştir.
Artık ülke olarak ABD’ ne karşı ekonomik bağımlı bir ülke olarak başlayıp şu an bağımlılık sadece ekonomik alanda olmayıp askeri ve lojistik alanlarla da Nato ortağı bir ülke olarak bağımlılık hala devam etmektedir.
Emperyalizmin hedefi, yöneteceği ülkeleri önce borçlandırmak ve de içeride terörü eksik etmeyecek olmasıdır. Aynı ülkemizde olduğu gibidir.
Şu an emperyalistlere olan borcumuzu ödeyemeyip ancak faizin faizini ödeyerek günü kurtarıyoruz.
Ayrıca, ülkemiz dışında halkımız da araç kredisi, konut kredisi, ihtiyaç kredisi gibi krediler verilerek borçlandırıldı.
Şuan devletin tek gelir kaynağı halktan alınan vergilerdir.
O vergiler ile AKP yarattığı 5 adet sermaye baronlarına olan haksız borçlarımızı ödüyoruz.
Ancak, hiçbir iktidar gücü, toplumsal yapıyı ve kültürünü kökten değiştiremez.
Adaletin tarafsızca işlediği, işsizliğin azaldığı, refah seviyesinin arttığı bir ülkeyi tekrar yaşatabilmek için sultanlık yetkileriyle donatılmış tek adam rejiminden bir an önce kurtularak iyileştirilmiş parlamenter sisteme geçmeliyiz.
Ben inanıyorum, sizde inanın lütfen.03.10.2020
Bu ülkenin nereden nereye geldiği ve daha nerelere gideceği ve de geleceğimizle nasıl oynanacağı dahası ileride bizi nasıl daha kötü günler ile karşı karşı kalacağımızla ilgili İKİNCİ YAZIMI MUTLAKA OKUYUNUZ.
Nejdet DERİCİ