BİTKİLERİN DE SUYUNU ÇIKARDILAR!
Günlük hayatta en çok ne konuşuluyor biliyor musunuz?Çok satan her türlü şifalı bitki kitapları, mucizevi bitkilerin sağlık üzerine yaptığı faydalarla ilgili yazılmış çizilmiş moda yazı dizileri, televizyon kanallarında yayınlanan sabah programlarının hiç eskimeyecek hararetli konularından olan alternatif tıpla ilgili ,dilden dile dolaşan tedavi yöntemleri,bitkisel çaylar, kürler, ilaçlar, kremler,maskeler , bunların nasıl yapıldığına dair tarifler,malzemeler ve daha neler neler….
Alternatif tıbbın arasında yer alan, günümüzde artan hastalıklar karşısında halkın umut ışığı olan, özellikle son yıllarda ilgi patlaması yaşayan bitkilerden ve onların hangi hastalığa iyi geldiğini dinlemekten artık hepimiz aktarcı çırağı kadar ehil hale geldik.
Denize düşen yılana sarılırmış. Çareli -çaresiz hastalığa yakalanan insan tedavi olabilmek için tüm gayretini bu uğurda kullanacaktır. Bu hastanın doğal hakkıdır. Pek tabi ki birçok hastalığın tedavisi bitkilerle yapıldığından hasta ilgiyle bitkiler üzerine ne yazılmış ne çizilmişse okuyor, okuduğuyla yetinmeyip bir çırpıda mahalle aktarcısına gidip derdine deva olan bitkinin kurutulmuşunu, kurutulmamışını, dalını, yaprağını, kökünü kapıp evine getiriyor. Kullanmaya başlıyor. Oysa bilinen bir gerçek bu esnada es geçiliyor. Bitkilerin çoğu ilaç ya da yan sektöründe zaten kullanılıyor. Dolayısıyla kafanıza göre aldığınız her bitki yararı ve zararıyla bünyenize giriyor. İlaç kadar yan etkilere sahip olan bitkiler gelişigüzel alınmamalıdır. Bilinçsiz kullanılan alternatif tedavi yöntemleri hastalıktan kurtulayım derken daha büyük bir hastalığa yakalanma durumunu her zaman açık bırakacaktır.
Bitkilerin birde sunuluş kısmı var. İşte ben oraya takılmadan edemiyorum. Bu bitkileri anlatan insanlar, pazarlayan organlar, bunları öyle bir anlatıyorlar ki sanki Hz.Süleyman’ ın bulduğu ölümü yok eden iksir de bizim haberimiz yok. Bitkiler bin bir derde deva, faydaları saymakla bitmiyor, hızını alamayıp ölümü de engelliyor. Daha sağlıklı yaşayın, daha sağlıklı beslenin, masaj, spor yapın, yoğa yapın, o bitkiyi yiyin, bu çayı için… Bunları yapmak bile başlı başına bir iş ve siz yaşamak adına bir yığın şey yapmak zorunda kalıyorsunuz.
Ölüm öyle de gelecek böyle de. İnsanlara ölüm yokmuş gibi mucizeler sunmayın. Ne yersek yiyelim, ne içersek içelim vaktimiz geldiğinde pilimiz biter. Hayatın ne yazık ki acı gerçeğidir bu. Ama günümüz insanı öyle ölümden uzaklaştırıldı ki; aslında rağbet daha sağlıklı yaşamak için değil, bize gelen ölümü geçiştirmek için sinsice izlenen yol oldu. Oysa etrafınıza bir bakın. Kaç kişi trafik teröründe, kazalarda, düşüp yaralanmalarda hayatını kaybetti. Kaç kişi akşam yatağa sağlam yattığında hiçbir sağlık sorunu yokken sabah ölüsü geldi.
Bitkilere duyulan rağbetin içimize yerleşen ölüm korkusundan olduğunu düşünüyorum. Kaldı ki ne kadar sağlıklı beslenirsek beslenelim, havamız, suyumuz, toprağımız, i ş alanımız ve gen yapımız sağlam değilse hastalığa açığız demektir. Her hastanın ölmeyeceğini de atalarımızın ‘’yatan değil, ayakta gezen ölür’’ dediği sözle hatırlatmak isterim. Bundan da anlaşılan odur ki; üzerinde yaşadığımız kader çizgimizin ne kalemi, ne de silgisi elimizde. Yani o çizgiyi ne uzatabiliriz, ne de silerek kısaltabiliriz.