Büyük İskender ve Persler

Persler Ön Asya’da Med egemenliğine son verdikten sonra M.Ö 546’da Akdeniz kıyılarındaki Yunan kentlerini, 513’te Boğazları ve Trakya’yı ele geçirmişler ve 492’ye gelindiğinde Makedonya Krallığı’nı bağımlı bir devlet durumuna getirerek Yunanistan içlerine kadar ilerlemişlerdi. Persler tam Atina üzerine yürüyeceklerdi ki, Maraton Savaşı’ndaki beklenmedik yenilgi Pers ilerleyişini durdurmayı başarmıştı. Persler görünüşte sayısal olarak oldukça üstündüler fakat Maraton Savaşı, Pers hafif zırhlı birliklerinin hoplitler karşısında hiçbir işe yaramadığını kanıtlamıştı. Yunanlıların 192 kaybına karşılık Pers ordusunun kaybı 6.000’in üstündeydi. Hiç beklemediği bu yenilgi, Pers Kralı Kserkses’i öfkeden deliye çevirmişti. Yenilginin öcünü almak için Kardeş‘ten büyük bir ordu ile yola çıktı, Çanakkale Boğazı’na kurdurduğu köprülerle bütün ordusunu karşı sahile çıkardı. Trakya, Makedonya ve Termofil geçidini aşıp Atina’ya girdi, tüm kenti baştan başa yakıp yıktı. Ne var ki müttefik Yunan donanması da Salamis’te Pers donanmasını bozguna uğratmış, lojistik desteğin önünü kesmişlerdi. Pers Kralı için Anadolu’ya geri çekilmekten daha uygun bir çözüm görünmüyordu. Thessalia’da bıraktığı artçı kuvvetler de kısa süre sonra Yunanlılar tarafından yok edildi. Bundan sonra da Yunanlılarla Persler arasında ve Yunanlıların kendi aralarında 140 yıl süren savaşlar, iç kargaşalıklar dönemi başladı. Bu süre içinde Atina’nın öncülüğü ile M.Ö 477’de Birinci Attika-Delos Deniz Birliği, yüz yıl sonra da Atina-Tebai devletlerinin birleşik hareketleri ile M.Ö 377’de İkinci Attika-Delos Deniz Birliği kuruldu. Bütün bu girişimler yine Yunan devletleri tarafından sabote edildiğinden Birleşik Yunan Devletleri düşü bir türlü tam anlamıyla yaşama geçirilemedi. Yunanlılar arasındaki bu anlaşmazlıklar hiç kuşkusuz en çok Perslerin işine yarıyordu. Gerek Yunan Yarımadası’ndaki, gerek Anadolu kıyılarındaki şehir devletleri bundan o kadar zarar gördüler ki, Helen düşünürleri, kendilerini birleştirip Perslere karşı tam kuvvet olarak harekete geçirecek bir lider aramaya başladılar. Tüm Yunan devletlerini tek bir bayrak altında birleştirecek olan kişi Makedonya Kralı İkinci Filip olacaktı. Krallığının ilk döneminde Makedonya ve çevresindeki gereken güvenliği sağladıktan sonra Yunan Yarımadasındaki devletleri Birleşik Balkan Devleti’ne katmak ve Panhellen projesini yaşama geçirmek üzere harekete geçti. Yunan devletleri, zor ile de olsa kendilerini birleştirecek kuvveti sonunda bulmuşlardı. Artık Helenlerin uzun yıllardan beri düşlerini süsleyen Perslerden intikam alma zamanı gelmişti. Fakat Kral Filip tam bu düşleri gerçekleştirmek için girişimlere başladığında bir suikaste kurban gidince, Perslerden öç almak oğlu Büyük İskender’e nasip olacaktı. Fakat Büyük İskender’in Pers seferinin tek nedeni olarak öç alma isteği gösterilemez. Asya içlerinden başlayıp Efes, Bergama gibi önemli kentlerde sona eren ticaret yolları, büyük bir zenginlik kaynağıydı ve doğuya açılan ticaret yollarının kontrol altına alınması bu büyük gelir kaynağının Makedonyalıların eline geçmesi demekti. Büyük İskender tahta çıkar çıkmaz ilk olarak babasının katillerini öldürdü, çıkan ayaklanmaları bastırdı. Yunanistan’da huzur yeniden sağlandıktan sonra savaş meclisini toplayarak Persler üzerine yapılacak seferin ayrıntıları konuşulmaya başlandı. Büyük İskender ve Perslerin İlk Karşılaşması: Granikos Savaşı   İskender ilk büyük seferine hazırlanırken şartlar Perslilerden yana görünüyordu. Pers ordusu devasa büyüklükteydi. Üstelik Makedonya devleti borçlu olarak bu maceraya atılırken Pers hazineleri ağzına kadar doluydu. Büyük İskender’in Asya seferine hazırladığı ordunun mevcudu, 5.500 kişilik süvari kuvveti ile 10.000’ini Makedonya ağır piyadesinin oluşturduğu 32.000 kişilik piyade kuvvetinden ibaretti. Pers ordusunun mevcudunu, çoğu İran menşeli 20.000 süvari ile yaklaşık 20.000 ücretli Yunan askerinden oluşuyordu. Pers hükümdarı Kserkses’in M.Ö. 480 de Yunanistan’a yaptığı saldırıdan sonra Pers ordusunda ücretli Yunan askerleri kullanılması geleneği başlamıştı. Pers ordusu süvari kuvvetleri bakımından oldukça iyi durumda sayılırdı. Ama büyük bir hata yapılmış, Pers hükümdarı III. Darius bu ordunun başına bir başkomutan atamamıştı. Komutanların kendi aralarında anlaşarak bir komutan seçmelerini istiyordu. İranlı komutanlar İskender’in piyade kuvvetlerinin daha kalabalık ve eğitimli olduğunu, bu nedenle onunla savaşa girmek yerine geri çekilerek hayvan yemlerini ve bütün gıda maddelerini hatta şehirleri bile yakmayı ve bu suretle Makedon kuvvetlerini kıtlığa düşürerek kolay bir zafer kazanılabileceğini söyleseler de gurura kapılan Darius bu öneriyi de kabul etmemişti.  Darius orduyu kendisinin komuta etmemesinin, önerileri dikkate almamasının ve İskender’i küçük görerek az bir kuvvet yollamasının bedelini ağır ödeyecekti. Pers ve Makedonya orduları kaçınılmaz savaşa M.Ö 334 yılı ilkbaharında Granikos (Biga Çayı) kıyılarında tutuştular. Pers ordusu yanlış bir stratejiyle o dönemde 20 metre genişliğinde ve killi kıyıları oldukça dik olan çayın karşı kıyısındaki süvarilerini araziye geniş ve sıralı biçimde yaymıştı. Pers süvarilerinin Granikos kıyısında etkili bir şekilde savaşmaları beklemek ancak hayal olurdu. Oysa bu arazide çok daha iyi savaşabilecek olan ücretli Yunan askerleri sanki seyirciymiş gibi geriye alınmıştı. Büyük İskender düşmanın bu büyük stratejik hatasını anında görmüş, ordusuna ona göre savaş düzeni aldırtmıştı.  Makedon ordusu başlarında Komutan Pholemaos olmak üzere süvariler ile derhal hücuma başladı. İskender, arkadan gelmekte olan ağır ve hafif piyade kuvvetlerinin desteği ile düşmanın merkezine girerek burayı yarmak düşüncesindeydi. Persler nehir yamacından aşağıya doğru mızrak ve ok atarak, bazıları da suyun içine girerek kaygan ve çamurlu suda yukarı çıkmak için oldukça efor harcayan Makedonya sağ kanadına büyük zayiat verdirmeyi başarmıştı. Fakat sağ kanattan merkeze doğru kayan Büyük İskender komutasındaki askerler de nehri geçerek saldırıya dahil olduğunda büyük bir boğuşma başladı. Kralı başındaki beyaz sorguçtan tanıyan Pers komutanları kıtaları bu tarafa kaydırmış, İskender’e ulaşmaya çalışıyorlardı. Pers Kralı Darius’un damadı Komutan Mithridates, seçkin bir süvari kıtası ile Büyük İskender’e ulaşmayı başardı, mızrağı ile onu omuzundan yaraladı.  Fakat kendisi de bizzat İskender’in bizzat yüzüne sağladığı mızrak ile oracıkta can verdi. Ardından Pers prensinin kardeşi Bosaikos, İskender’in başına çaldığı kılıcı ile miğferini parçalamayı başardıysa da İskender düşmanının zırhını delerek mızrağını göğsüne saplamayı başardı. Bu sırada İskender’in miğfersiz kaldığını gören İyonya Satrapı Spitridates, İskender’e gizlice arkadan yaklaşmış, kılıcını İskender’in başına indirmek üzere idi.  Büyük İskender ölümün soğuk nefesini hissederken Kara Kletios yetişerek kralını mutlak bir ölümden kurtardı. Kılıcı ile önce Spitridates’in havaya kalkan kolunu uçurdu, ikinci bir kılıç darbesi ile de cansız yere serdi. Kısa süre sonra Pers ordusunun merkezi yarıldı, Pers süvarisi geri çekilmek zorunda kaldı. Ne var ki Pers piyadesine süvari birliklerinin geri çekilmesi durumunda ne yapacakları açık olarak bildirilmemişti. Düşman süvarilerini takip etmeye gerek görmeyen Büyük İskender bütün gücünü düşman piyadesinin üzerine sürerek onları kuşattı. Çoğu öldürüldü, 2000 kadarı da tutsak edildi. Tutsak edilenler zincire vurularak, toprak işlerinde çalıştırılmak üzere Makedonya’ya gönderildiler. Pers karargahındaki para ve kıymetli eşyalar müttefikler arasında paylaşıldı. Pers ordusunu umduğundan daha kolay yenmiş olan İskender’e artık Küçük Asya kapıları açılmış oluyordu. Zira Granikos Savaşı’nda satrap ve komutanların çoğu öldürülmüş, Pers ordusunun önemli kısımları yok edilmişti. İçerlerdeki kentlerde Büyük İskender’in ordusuna karşı koyacak ciddi bir kuvvet kalmamıştı. Büyük İskender kısa sürede Miletos, Halikarnassos gibi birçok kenti egemenliği altına altı. MÖ 333 ilkbaharında Perge’ye ulaştı ve Frigya’dan geçerken Gordion Düğümü efsanesini sona erdirdi. Torosları aşıp, Misis Köprüsü’nden geçerek Miryandros (bugün İskenderun yakınında) yakınlarında kamp kurduğunda, Deliçay civarında savaş düzeni almış olan Pers hükümdarı Darius ile yeniden kozlarını paylaşmaya artık hazırdı. İssos Savaşı Büyük İskender Torosları aştıktan hemen sonra, kısa bir süre önce geçirmiş olduğu hastalıktan kurtulması şerefine Asklepios’a (Sağlık Tanrısı) kurban keserek ordusuna geçit töreni yaptırmış ve eğlenceler düzenlemişti. Darius’un üzerine yürümekte bu nedenle biraz gecikmesi Pers kralının etrafındaki şakşakçılar tarafından, “İskender korkuyor”  şeklinde yorumlanınca Darius bir kez daha gurura kapıldı. 500 bini geçen ordu mevcudundan yalnız süvari kuvvetlerinin bile Makedonyalıları perişan edebileceğini inandı.  Bir kez daha önerileri kulak asmadı ve Büyük İskender’le geniş bir alanda karşılaşmak yerine bir an önce intikam almak tutkusuyla Kilikya’nın dar vadilerine doğru yola çıktı. Büyük İskender, Darius’un bir kez daha böylesine büyük bir stratejik hata yaparak o muazzam ordusunu Kilikya’nın daracık vadilerine sokacağını aklından bile geçirmemişti. Gerçi kendilerinin geri çekilme hattı Persler tarafından kapatılacak olsa da kalabalık ve o nispette de ağır hareket edebilecek Pers ordusunu bu bölgede yenmeleri çok daha kolay olacaktı. Tüm komutanlarını toplayarak savaştan önce son bir nutuk söyledi: Asya kapılarının artık Makedonyalılara açılmasının zamanı geldi. Her şey gerçekleşecek bu büyük savaşın sonucuna bağlı. Perslerle Granikos’ta savaştınız, onlardan üstün savaşçı olduğunuzu gösterdiniz. Bu defa ben de Darius ile karşılaşacağım. Benim nasıl dövüştüğümü, tehlikeden korkup kaçmadığımı biliyorsunuz. O zaman zafer bizimdir. M.Ö. 333 yılının Ekim sonu veya Kasım ayı başında Büyük İskender ile Pers kralı Darius, İssos’un (Dörtyol) daracık ovasında (Ayaş ovasında) karşılaştılar.  Darius’un 400 bin piyade ve 100 bin süvariden oluşan heybetli ordusu İssos düzlüğünün dar sahasına sığacak gibi değildi. Bu nedenle Pers kralı muharebe sahasının denize dayalı sağ kanadına ancak 30 bin süvari ile 30 bin ücretli Helen askeri yerleştirmiş, süvari hareketine uygun olmayan sol kanada 60 bin ağır piyade koymuş, ayrıca bu kanattaki tepelere de 20 bin ağır piyade tertiplemişti. Pers ordusunun büyük bölümü ise alanın darlığından dolayı yürüyüş kolları halinde cephe gerisinde bırakılmış, gerekmesi durumunda ileri sürülmek üzere hazır bekliyorlardı. Bu muazzam gücün karşısında ise 35.000 piyade ve 6.000 kadar süvariden oluşan ancak Büyük İskender’in stratejik dehası ile devleşecek bir Makedon ordusu bulunuyordu. Savaş gerçekten de çetin oldu,  özellikle ilk safhaları değişik durumlar gösterdi. İskender Makedonya süvarileri ile düşmanın tepelere dayalı sol kanadına saldırmış, şiddetli vuruşlarla bu kanadı çökerterek Pers kralının bulunduğu merkez hattına ulaşmaya çalışıyordu. Burada seçkin Pers süvari ve piyadeleri ile kıyasıya bir çarpışma devam ederken, Makedonya cephesi merkezindeki kıtalar Pers baskısı altında kalmışlar, falankslar sağa doğru açılmak zorunda bırakıldığından, cephede bir gedik meydana gelmişti. Pers ordusundaki Helen ücretli askerleri bu gedikten sızarak Makedonya ordusu merkezini tehdit ediyorlardı. Makedonya sol kanadındaki durum da bundan iyi değildi. Pers süvarisi Pinaros Çayını geçerek İskender’in Thessalia süvarileri üzerine ağır bir hücum yapmış, nerede ise bunları dağıtmak üzere idi. Böylece yalnız sağ kanatta İskender’in üstünlüğüne karşı, merkez ve sol kanatta Pers baskısı şiddetlenmiş, meydan savaşı kritik durum almıştı. Savaşı kurtarmak iki taraf başkomutanlarının görüş, azim ve mücadele kuvvetlerine bağlı idi. Bu pek tehlikeli zamanda İskender, düşman sol kanadı üzerindeki baskısını arttırdı. Yarım sola kıvrılarak Pers Kralı Darius’un bulunduğu düşman hattı gerisine doğru saldırdı. Atının üstünde en önde dövüşüyor, Makedonya süvarilerini de coşturuyordu. Bu manzara, az uzakta bulunan Pers Kralı Darius’un moralini bozdu, İskender’in bir kez daha galip geleceği korkusu ağır basınca kaçmaya başladı. Pers Kralının kaçtığını gören İskender sola dönerek falankslar üzerinde ağır baskı kurmuş olan ücretli Yunan askerlerinin üzerine yöneldi. Ne kadar iyi savaşsalar da, Pers ordusunun ücretli Yunan askerleri iki taraftan yapılan saldırıya daha fazla dayanamayıp çözüldüler. Hemen gerilerindeki yedek kuvvetler ise Darius’un kaçtığını gördüklerinde çoktan savaş meydanını terk etmişlerdi. Pers ordusu artık bozulmuş, yalnızca canlarını kurtarma derdine düşmüş dağınık insan kümeleri haline gelmişti. Savaş sırasında ölen Pers askerlerinden çok daha fazlası kaçarken ölmüştü. Perslerin yaklaşık 100.000 zayiatına karşılık Makedon ordusunun zayiatı 500 civarındaydı. Darius öylesine hızlı kaçmıştı ki, tutsak edilenler arasında Darius’un annesi, karısı ve çocukları da vardı. Büyük İskender kendisine yakışanı yaparak hükümdarın ailesine çok iyi muamele etti. Adeta onların üzüntülerini paylaştı. Hele Asya’nın en güzel kadını olarak bilinen Darius’un eşine dokunmadığı gibi, kendi yanında onun güzelliğinden bahsedilmesini bile yasakladı. İssos Savaşı’nda Pers Kralı 3. Darius’u yenen Büyük İskender henüz Asya’ya tam anlamıyla egemen olmuş sayılmazdı. Kuşku yok ki Darius uçsuz bucaksız ülkesinden toplayacağı yeni kuvvetlerle tekrar karşısına çıkacaktı. Buna meydan vermemek için Pers kralının peşinden gitmesi belki de doğru olurdu. Fakat böylece Asya içerlerine açılması gerekecekti. Bu takdirde ayakta duran Pers donanmasına üs teşkil edecek Suriye limanlarını, Mısır’ı arkasında bir tehlike olarak bırakmış bulunacaktı. İskender, Darius ile yeni bir karşılaşmayı ikinci plâna bırakarak Suriye üzerine yürüdü. Fenike sahillerindeki kentler Makedonya kralına boyun eğmeye mecbur kaldılar. Böylece Persler emrindeki Fenike ve Kıbrıs donanmaları da İskender’e geçmiş oluyordu. Darius’un Sonu: Gaugamela Savaşı Pers Kralı III. Darius, lssos’ta yenilip kaçmasının ardından Büyük İskender’e iki defa elçi göndererek barış teklifinde bulunmuştu. Darius, esir bulunan ailesi için o zamanlar büyük bir para olan 10 bin Talent ile İskender’in kızını almasını ve Fırat’ın batısındaki bütün memleketleri teklif ediyordu. İskender yanıtı kendine ne kadar güvendiğini gösteriyordu: Senin sahip olduğun bütün memleketler ve servetler benimdir. İstediğim zaman kızın ile de evlenebilirim. Merhametime sığınmak için kalk, benim yanıma gel! Böylece İskender’in barışa razı olmasından umudunu kesen Darius için son bir karşılaşma ile kaderini denemekten başka çare kalmamıştı. Pers kralı hükümran bulunduğu memleketlerden yeniden muazzam bir ordu topladı. Babylon’da (Babil) hazırlıklarını tamamlayan bu ordu 250 bin piyade, 3500 atlı savaş arabası ve 15 savaş fili olarak tahmin ediliyordu ki, III. Darius bir kez daha devrin en büyük ordularından birini oluşturmuştu. Büyük İskender’in ordusu ise 40.000 piyade ve 7.500 civarındaki süvari ile adeta cüce gibi kalıyordu. M.Ö. 331 yılı Ekim’inin birinci günü sabahın ilk saatlerinde iki ordu Musul’un doğusunda Van Gölü güneyinde Arbela (Erbil) havalisindeki Gaugamela ovasında kesin sonuçlu bir meydan muharebesine tutuştular. Saldıran Pers birlikleri İskender’in okçu destekli falanksları karşısında adeta ekinler gibi biçiliyordu. Daha ilk saatinde Pers ordusunun kaybı neredeyse 20.000’e ulaşmışken İskender’in kayıpları yok denecek kadar azdı. Darius elindeki son kozu olan savaş arabalarını devreye soktuğunda bu sefer de karşısında süvarileri buldu. Gaugamela Savaşı ikinci saatini doldururken Pers ordusunun kayıpları neredeyse 70.000’e ulaşmış, Makedon ordusunun kayıpları ise ancak 2.000’di. Pers ordusu artık dağılmaya başlamış, İskender Makedonya ordusuna meşhur çarpık muharebe düzenini tatbik ettirerek kendisinden kat be kat kalabalık düşman kuvvetlerine karşı bir kez daha üstün bir savaş çıkarmıştı. Savaşın sonunda 4.000 Makedon askerine karşılık 120.000 Pers askeri yaşamını yitirmişti. Darius, muharebe meydanını bırakarak İran içerlerine, Ekbatana ve Medya’ya doğru kaçtı. Ne var ki bir zamanların krallar kralı Darius, Asya’nın yeni kralı Makedonyalı İskender’den kaçmasına rağmen ölümden kurtulamamış, kendi valilerinden Baktria Satrapı Bessos tarafından öldürülmüştür. Öldüğü vakit elli yaşlarında idi. Büyük İskender son savaşla birlikte bütün Mezopotamya’yı ele geçirdi, I. Kserkses’in Persepolis’te bulunan sarayını büyük bir törenle yaktı. Kserkses’in Yunanistan’da yaptıklarına bir misilleme olan bu hareket “öç seferi”nin sona erdiğinin de göstergesiydi.