Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye
Bugün Amerika Birleşik Devletleri; okyanuslar ötesinde Kanada, Meksika ve Latin Amerika ile bir bütünlük içerisindedir. Avrupa Birliği de birlik üyesi ülkelerde yaşanan ekonomik krizlere karşın, bütünlüğünü tamamlama yolunda hızla ilerlemektedir. Rusya, tarihsel süreç içerisinde bir dokunulmazlık elde etmiştir. Çin, engellenemeyecek bir gelişme çizgisine ulaşmıştır. Japonya nüfuz yarışında yer almamaktadır. Sonuçta, bugünün dünyasında egemenlik tesis edilebilecek bölgeler olarak, sadece; Orta Asya’nın bir kısmı, Büyük Ortadoğu, Orta ve Güney Afrika kalmıştır. Orta ve Güney Afrika’nın ikinci derecede ekonomik değerlere sahip olması, sosyal ve ekonomik sorunlarının başa çıkılamayacak ölçülere ulaşması, ayrıca terör tehdidi için de bir zemin teşkil etmemesi, bu bölgeleri şimdilik egemen güçlerin ilgi alanı dışında bırakmıştır.
Günümüzde Balkanların, AB süreci içerisinde zamanla sorunlu bir bölge olmaktan çıkarılması amaçlanmaktadır. Orta Asya’nın bir kısmında ve Kafkaslardaki anlaşmazlık ve sorunlar, Rusya’nın yeterli kontrolü altında makul ölçülerde tutulabilmektedir. Bu genel tablo içerisinde; genel egemenlik tesis edilmemiş bölgelerde enerji ve hammadde kaynaklarına el atmak, stratejik harekat açısından üs ve kolaylık imkanı sağlayabilecek değerdeki noktaları ele geçirmek, deniz ve hava ulaştırma yollarını kontrol etmek, ABD’nin amaçları arasına girmiştir. ABD, bu amaçlarına ulaşma yolundaki eylemlerini, “özgür ve demokratik bir dünyanın yaratılması” söylemi ardında gerçekleştirmektedir.
Şimdi hedefte olan bölge Ortadoğu’dur. Çünkü dünyadaki en büyük işletilebilir petrol rezervleri Ortadoğu’dadır. Bu kaynak, ABD’nin ulusal çıkarları doğrultusunda kontrol altına alınmalıdır. Ortadoğu’dan petrol akışının kesintisiz olarak sürdürülebilmesi için petrol nakliyatında kullanılan yolların güvenliğinin sağlanmasına ilaveten, Orta Asya’dan Hint Okyanusu’na ulaşan enerji koridorunun da açık bulundurulması gerekmektedir. Bu kadar geniş bir coğrafyada sadece kendi askeri gücünü kullanmak yerine, yeni müttefikler edinmek, yeni üsler tesis etmek ve yeni güvenlik sistemleri oluşturmak, ABD açısından daha ekonomik bir hareket tarzı haline gelmiştir. Bu hareket tarzının ışığında ABD’nin genel amacı; kısa vadede Irak’tan başlayarak Ortadoğu’yu şekillendirmek ve Körfez bölgesine hakim olmak, orta vadede Avrasya’yı kontrol etmek, uzun vadede ise dünya egemenliğini tesis etmektir. Bu amaç içerisindeki diğer bağlı amaçlar ise; petrole kavuşmak, güvenliğini pekiştirmek, ekonomisini geliştirmek, bölgede nüfuzunu sağlamlaştırmak, dünyada tek egemen güç olma özelliğini devam ettirmek, Kafkaslar, Orta Asya, Güney Asya ve Ortadoğu’da; AB, Rusya, Çin ve Japonya’nın ABD ulusal çıkarlarını etkileyecek ölçüde gelişmesine mani olmaktır.
ABD ve 21. Yüzyıl
ABD; 1998’de Başkan Clinton döneminde “21. yüzyılı şekillendirme düşüncesi” adında yeni bir stratejik yaklaşım geliştirmiştir. Bu stratejik yaklaşım, dünyayı ABD’nin ulusal çıkarları doğrultusunda şekillendirmeyi amaçlamaktadır. 11 Eylül 2001 saldırısı sonrasında Afganistan müdahalesi ve 2003’te Irak’ın işgali, bu stratejinin ilk adımlarıdır. “21. yüzyılı şekillendirme düşüncesi”, Amerikan halkının temel yaşam kaygılarının yok edilmesi ve sahip olunan refah düzeyinin sürdürülmesi yaklaşımından kaynaklanmaktadır. Bu yaklaşımla Ortadoğu, Orta Asya ve Hazar Bölgesi ABD’nin yaşam sahası olarak görülmektedir. ABD; anılan bölgelerde kalıcı bir egemenlik tesis etmeyi, kendi varlığını sürdürmekle eşdeğer görmektedir. Bu stratejiyle ABD’nin yaşam sahası Amerika Kıtası dışına taşırılmıştır. Çünkü eski Başkan Bush’a göre; “Artık okyanuslar ABD’yi savunmaya yetmemekte”dir.
Büyük Ortadoğu Projesi de ABD’nin bu stratejik temel yaklaşımı içerisinde yer almaktadır. Tarihsel süreç içerisinde Roma ve Bizans Dönemi sonrasında Ortadoğu’daki nüfuz mücadelesinin başlıca tarafları; Birinci Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde Osmanlı İmparatorluğu, Fransa, İngiltere, Rusya ve Almanya olmuştur. Rus İmparatorluğu’nun varisi Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği Birinci Dünya Savaşı sonrasında bölgeyle ilgisini devam ettirmiş, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise başlıca aktörler; ABD, SSCB, İngiltere ve Fransa olmuştur. ABD, bugünkü yeni stratejik yaklaşımıyla Ortadoğu’yu her alanda daha yoğun şekilde etki altında bulundurmayı amaçlamaktadır. Zaten stratejik bir bakışla Ortadoğu’yu, geçmişte “Merkezi Harekat Alanı” olarak tanımlamıştır. CENTCOM olarak adlandırdığı ve bölgede teşkil ettiği komutanlığın sorumluluk alanını, Ortadoğu ve Afrika olarak belirlemiştir.
ABD’nin Güvenlik Anlayışı ve Haydut Devletler
ABD; ortada kanıt olsun, ya da olmasın, kendi varlığı için tehlike veya tehdit teşkil ettiğine inandığı her oluşuma karşı, hiçbir kurala bağlı kalmaksızın müdahale etmekten kaçınmaz. Sovyetler Birliği’nin yıkılması ve Varşova Paktı’nın dağılması, ABD’ye tüm dünyada hareket serbestisi sağlamıştır. Kendisine göre bir tehlike ve tehdit algılama mantığı geliştirmiştir. ABD Genelkurmay Başkanlığının yönlendirmesinde faaliyet gösteren Stratejik ve Uluslararası İlişkiler Merkezi , dünyanın şekillendirilmesinde bir rehber olmak üzere, ABD’nin ulusal çıkarları açısından tehlike ve tehdit oluşturabilecek devletleri belirlemiştir. Bunların ilk grubunda, çoğunlukla Ortadoğu devletleri yer almaktadır. ABD açısından güvenlik sorunu olarak nitelendirilebilecek 3 tür devlet bulunmaktadır:
Haydut Devletler: Libya, İran, Irak, Suriye ve Kuzey Kore.
Aday Haydut Devletler: Türkiye, Pakistan, Güney Kore, Mısır, Endonezya, Suudi Arabistan ve Hindistan.
Aday Adayı Haydut Devletler: Rusya, Çin…
Haydut Devlet kavramı ilk olarak 1991 tarihinde ABD eski Genelkurmay Başkanı Carl Edward Vuono tarafından kullanılmış ve ABD’nin şahin kanat isimleri tarafından bir güvenlik stratejisi haline getirilmiştir. Haydut Devlet kavramıyla, ne yapacağı önceden bilinemeyen, dünya barışı için tehdit oluşturan ve terörü desteklediği iddia edilen devletler tarif edilmektedir. Gerçekte ise ABD çıkarları için tehlike oluşturan, ABD’nin dümen suyuna girmeyen ülkeler bu listenin içindedir. Haydut Devletler kategorisine giren ülkeler incelendiğinde Kuzey Kore ve İran hariç diğer ülkelerin işi bitirilmiş, Suriye ise namlunun ucunda güvenlik tehdidi olmaktan çıkarılacak ilk ülke olarak beklemektedir. CSIS’e göre Türkiye’nin Aday Haydut Devleti olmasının nedeni, ABD’nin kendisine tehdit olarak gördüğü ülkeler ile doğrudan ilişkiye girmesi; Kıbrıs, Ege ve Ermeni sorunlarında Washington ile çoğu zaman ters düşmesidir.
ABD, Büyük Ortadoğu Projesi’nin Amaçları ve Projeye Dahil Ülkeler
ABD, 11 Eylül saldırıları sonrasında, küresel egemenliğinin önündeki en büyük tehditlerden birinin “küresel terörizm”, daha doğrusu radikal İslam olduğunu büyük bir dehşetle görmüştü. Soğuk Savaş döneminde ABD Başkanı Carter’ın “Yeşil Kuşak Projesi” ile SSCB’ye karşı beslediği “kızıl tehlikeye karşı yeşil panzehir” silahının bir numaralı hedefi artık kendisiydi. Klasik terörizmle mücadele yöntemlerinin ancak sivrisinekleri öldürdüğünü fark eden ABD’nin, 11 Eylül saldırıları sonrası bataklığı kurutma arayışları Büyük Ortadoğu Projesi ile sonuçlandı. İlk kez Ekim 2003’te ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı Marc Grosman tarafından, daha sonra 2004 başlangıcında Davos’ta, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney tarafından dile getirilen Büyük Ortadoğu Projesi’nin amaçları kaba hatlarıyla şöyledir:
- Bölgede istikrarı sağlamak,
- Filistin-İsrail anlaşmazlığına iki devletli çözüm getirmek,
- Teröre destek veren ülkelerle savaşmak,
- Ortadoğu ülkelerinde siyasal ve ekonomik ortamlara destek sağlamak.
- İsrail’in varlığını korumak,
- Kesintisiz petrol akışını sürdürmek,
- Kitle imha silahlarını yok etmek,
- ABD’ye muhalif yönetimleri ve unsurları etkisizleştirmek,
- Terörün zemin bulduğu ortamı yok etmek,
- Irak’ı denetim altına almak,
- Filistin’de istikrarı sağlamak.
- Enerji kaynaklarına sahip olan bölgelerin kontrolü,
- Enerji ulaşım yollarının kontrol ve denetimi,
- Asimetrik tehdidi oluşturan terörist eylemlerin önlenmesi,
- Kökten dinci İslam zeminine ılımlı İslamın oturtulması,
- ABD ulusal çıkarlarının Ortadoğu’da korunması,
- Bölgede bölgesel güç konumuna erişmiş devletlerin bu etkinliğinin azaltılması,
- askeri güçlerinin küçültülmesi ve bu güçlerden ABD çıkarlarına uygun şekilde istifade edilmesi,
- Terörist eylemlerde kullanılabilecek olan kitle imha silahlarının yok edilmesi,
- Mali ve ekonomik yardım suretiyle bölgede ABD nüfuzunun yaygınlaştırılması,
- Batı karşıtlığına yol açan anlaşmazlıkların ortadan kaldırılması.
- Hedef ülkelerin tehdit yeteneği kazanmadan vurulması,
- Hiçbir uluslararası kuruluşun veya anlaşmanın ABD çıkarları ve ABD uygulamaları açısından engel teşkil etmemesi,
- Dünya egemenliğinde ABD’ye rakip olabilecek bir egemen gücün doğmaması,
- ABD çıkarlarının elde edilmesi için gerektiğinde askeri güç kullanılması.
- Türkiye’nin AB’ye üye olmasında büyük zorluklar vardır.
- Türkiye’nin AB’ye girebilme arzusuyla yapmış olduğu ve yapacağı reformlar, bu ülkede Büyük Ortadoğu Projesi’nin gerçekleştirilmesi için giderek uygun bir alt yapı oluşturmaktadır. Bu süreç içerisinde Türkiye’de, projenin doğasında var olan diğer temel değişiklikler de gerçekleştirilebilecektir.
- Kemalizm ideolojisini geçersiz kılmak,
- Kamu ve yerel yönetimleri, merkezi yönetimin kontrol ve denetim alanı dışına çıkarmak,
- Silahlı Kuvvetler de dahil olmak üzere Cumhuriyet’in temel niteliklerini koruyabilecek güçte olan kurum ve kuruluşları etkisiz hale getirmek şarttır.