DARBELER DOSYASI : Darbeci Örgütün Sosyo-Patolojik Eğitim Düzeni
Fetullahçı terör örgütünün 15 Temmuz’da milletimizi hedef alan ihanet kalkışmasının yol açtığı trajedi ve toplumsal travma, çok boyutlu biçimde üzerinde kafa yorulması gereken bir durum ortaya çıkarmıştır.
Bunların başında da eğitim-öğretim politikası ve/ya meselesi gelmektedir. Yaklaşık kırk yıllık bir süreçte örgütlenen bu kirli yapı, insan kaynağı üretmek adına eğitim sektörünü araçsallaştırmıştır. Bu eğitim algısı, netice olarak zihin yapısı ve karakter profili itibarıyla oldukça patolojik ve anti-sosyal kişilikler var etmiştir. Bu kapalı örgütsel yapı, tek biçimci referans sistemi üzerinden hukuk ve ahlak dışılığı kolaylıkla meşrulaştırabilen çarpık bir teolojiye sahiptir.
Bu örgütün anti-sosyal ve patolojik karakteri, eğitimin ‘bir kişi/lik oluşturma, özerk olma, kendine sahip olma (bildung)’ imkânını yok etmektedir. O yüzden müntesiplerinin düşünsel yetisini, muhakeme kabiliyetini ve hatta duygu durumsal gelişimini gerçekleştirmesi mümkün olmamıştır. Talimatla hareket ederek robotlaşmış olan bu güruh, mesiyanik bir yapının zihin kontrolü altındadır. Bu köreltici yapı, ‘okumaya, düşünmeye ve tefekkür etmeye’ yabancılaşan bir öğrenim ortamı var etmiş; aynı zamanda soyut düşünebilme becerisi ve tasavvurlardan soyutlanarak yalnızca algı bilgisi ile sınırlı olan bir zihin dünyası üretmiştir.
Düşünmeksizin deneyimleyen/eyleyen, müzakere etmeksizin benimseyen, sorgulamaksızın tasdikleyen bir kitle oluşturmuştur. Bu sosyo-patolojik eğitim düzeninin, çıktıları itibariyle milli bir zihin ve kimlik üretmesi söz konusu değildir. Zira bu kolektif bünye, zillet içerisinde bütün değerleri ayaklar altına alarak kendisini müstemlekeci güç odaklarına peşkeş çekebilmektedir. Bu eğitim düzeni, küresel hegemonyaya hizmet ederek milletine ihanet eden kurşun askerler yetiştirmektedir.
Memleketin genç ve parlak dimağlarını devşirerek iğdiş eden bu örgütsel yapı, yalnızca kamusal erki değil, ülkemizin geleceğini de çalmıştır. Ağır bir maddi/manevi maliyete yol açan bu durum, telafisi uzun yıllar alacak olan bir bilanço ortaya çıkarmıştır. Anadolu’nun genç evlatlarının bu örgütün kucağına itilmesinin nedenleri, dikkatle analiz edilip gerekli önlemler alınarak köklü bir eğitim reformu gerçekleştirilmelidir. Uzun yıllar boyunca örgütün kolaylıkla insan devşirebilmesi, kamusal eğitim hizmetlerinin yetersizliğinden kaynaklanmıştır. Bu kapasite yetersizliği, örgütün sunmuş olduğu barınma, iaşe ve konforlu eğitim olanaklarını cazip hale getirmiştir. Bu noktada, sosyal devlet ilkesi çerçevesinde kamusal eğitim hizmetinin kapasitesinin artırılması gerekmektedir. İlköğretimden yükseköğretim düzeyine kadar öğrencilerin barınma ve geçinme imkanlarının artırılması icap etmektedir.
Bu yapı, değerler eğitimi açısından sözde korunaklı bir eğitim-öğretim ortamı sunma vaadiyle hain emellerine hizmetkârlar devşirmiştir. Maalesef, milletimizin değer dünyasını istismar eden bu ihanet yapılanması, sözde eğitim süreçleri ve kurumsal yapılar üzerinden kendisine sivil ve militer insan kaynağı yetiştirmiştir.
Eğitim sistemimiz de bu anti-sosyal ve patolojik yapılanmanın giderek büyüyen bir ur gibi bünyeyi sarmasına imkan sağlamıştır. Bu kanserli hücre, kendisine zemin hazırlayan eğitim-öğretim sisteminde etki alanını güçlendirmiştir. Eğitim sistemimizdeki ağır rekabetçi koşullar ve kapasite yetersizliği bu örgütün insan devşirebileceği yurtlar ve dershaneler gibi ortamlar üretmiştir. Son yıllarda kamu bütçesinden eğitime ayrılan payın artışı, kapasite artırımı ve dershanelerin kapatılması gibi kayda değer gelişmeler olmakla birlikte, bu sosyo-patolojik eğitsel yapının ortaya çıkardığı hasarları onarmak adına köklü dönüşüme ihtiyaç bulunmaktadır. Zira bu, millet olarak var olma ve varlığımızı idame ettirme meselesidir.
Bu çürümüş kolektif yapıdan kurtulmanın ve başka benzerlerinin türemesini önlemenin yolu şeffaflık, liyakat ve sosyal devlet ilkelerinden geçmektedir. Ancak bu ilkeler hayata geçirildiğinde, insanlarımızın bu alçak yapıların tuzağına düşmesi önlenebilir. Hiçbir aile evladını, kamu hizmetlerindeki kısıtlardan ve/ya imkansızlıktan ötürü bu tür yapılanmalara teslim etmek zorunda kalmamalıdır. Hiçbir vatandaşımız iş bulmanın, kamu görevlerine atanmanın veya kariyerinde yükselmenin yolunun bu tür yapılardan geçtiğini düşünmemelidir. Bu şartlar sağlandığında bu tür kolektif yapıların beslendiği habitatın kuruduğu görülecektir. Ancak böylelikle milletimizin 15 Temmuz gecesi kazandığı asil zaferin hakkı verilmiş olacaktır.
Prof. Dr. Muharrem Kılıç