DOLAR

34,0863$% 0.16

EURO

38,0833% 0

STERLİN

45,3764£% 0.04

GRAM ALTIN

2.833,42%0,17

ONS

2.586,48%0,01

BİST100

9.975,61%2,06

a

Dr. Rashid Haake: Kur’an ve sünnet ışığındaki riyasetindeyiz

Sâdikat (Sadıklar) yolu kurucusu Mürşidi Kâmil Ruh ve Sinir Hastalıkları Uzmanı Klinik Psikolog Dr. Râshid İbrahim Haake (K.S.A.), Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye ışığında yolunu benimsemiştir. Bu minval üzere Sâdikat (Sadıklar) yolunu özellikle de 3 Ayet ve 3 Hadis-i Şerif dengesi üzerinde belirlemiştir.

Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye entegresindeki şu 3 Ayet ve 3 Hadisi Şerif riyasetindeyiz

Sâdikat (Sadıklar) yolu kurucusu Mürşidi Kâmil Dr. Râshid İbrahim Haake (K.S.A.) üzerinde hassasiyet ile durduğu Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye ışığında özellikle de 3 Ayet ve 3 Hadis-i Şerif dengesi üzerinde belirlemiştir. Söz konusu bu 3 Ayet-i Kerime ve 3 Hadis-i Şerif bünyesinde tüm yol haritasını çizerek sevenlerine(ihvânına) yol göstererek birlikte yol yürümektedir.

İşte o üç ayet ve üç hadis-i şerifler şöyle;

-“Ben insanları ve cinleri ancak bana ‘kulluk’ yapsınlar diye yarattım!” Zâriyât Suresi /56

-Ey Mutmain olmuş nefs, Sen O’ndan razı, O da senden hoşnut olarak rabbine dön, Böylece seçilmiş (sadıklar) kullarımın arasına sen de katıl ve Cennetime gir! Fecr Süresi 27,28,29-30

-”Ey Muhammed! Sana ruhtan soruyorlar. De ki: Ruh Rabbimin bildiği bir iştir ve size ilimden ancak az bir şey-ilim verilmiştir.” İsrâ Suresi /85

-“Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası ‘KALP’ dir.” Hadis-i Şerif

-“İlim Çin’de de olsa ‘gidip bulun’ ve alın!” Hadis-i Şerif

-“Allah güzeldir, güzelliği sever.” Hadis-i Şerif

Üç Ayet ve Hadis-i Şerif açıklamaları da şu şekildedir:

1.Ayet- /Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım!

”Sâdikat” (Sadıklar yolu) kurucusu Mürşidi Kâmil Ruh ve Sinir Hastalıkları Uzmanı Klinik Psikolog Dr.Râshid İbrahim Haake (K.S.A.), Zâriyât suresinin 56.Ayetinde (Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.) ki sırrın sorumluluğunu üstlenmiş ve sadece kulların değil, tüm varlıkların Allah (C.C.)‘a kulluk yapmasını ve yapabilmesini sağlayacak uygulamaları geliştirmiş ve tüm aleme bu uygulamaların Müslüman’ın aslî görevi gereği, yaşamın olağan akışına uygun şekilde hayata geçmesi ve bunun mutlak sürdürülmesini sağlamıştır.

Tüm mesele ilim-bilim ışığında kulluk vazifesini yerine getirmek amacıyla, gaflette bulunanları uyandırmak ve bilinçlilik hâlini kendilerine aşılamak üzere farkındalık oluşturarak hayata geçirmiştir.

Düşünür bir Alim, bir sözünde; “Bir insanın bedeninden herhangi bir yerini tedavi etmek amacıyla ameliyat edebilmek için o kişiyi bayıltmak (narkoz-anestezi) gerekir, ancak sağlıklı bir insanın akıl-kalbine yönelik manevi-içsel anlamda tedavi yapabilmek için de o kişiyi uyandırmak (gafletten uyandırmak) gerekir” demiştir.

İnsanlar gaflette ve uykudadır. Ancak Müminler bilinçlilik hali üzere uyanıktır ve daima Nörolan (beynin sarmal-sarmaşığı) ağları net olup karmaşık değildir. Bu sebeple Mevlâ hazretleri insanları-cinleri kendisine kulluk etmeleri için lütufta bulunarak imkân tanımış ve bu fırsatı da kendilerine vermiştir.

2.Ayet- /Fecr Süresi 27,28,29-30: ‘’Hayat, ’Mutmainne’ye ulaşabilmek için bir fırsattır.’’

”Sâdikat” (Sadıklar yolu) kurucusu Mürşidi Kâmil Ruh ve Sinir Hastalıkları Uzmanı Klinik Psikolog Dr. Râshid İbrahim Haake (K.S.A.), Hayat;”Mutmainne’ye ulaşabilmek için bir fırsattır” söyleminin denklemsel bir yöntem ve metot olduğunu vurgulamaktadır. 

Bu durumu Fecr sûresinin son ayetlerinden olan; “Ey huzura (Nefs-i Mutmainne) eren nefis! Râzı edici ve râzı edilmiş olarak Rabbine dön! Seçilmiş kullarım arasına gir! Cennetime gir!” hitabını, mü’mine verilmiş çok anlamlı bir fırsat-imkân ve lütuf olarak değerlendirmiştir.

Bu kapsamda Dr. Râshid İbrahim Haake (K.S.A.), “Mutmain makamı bir müminin kendisini nefsin basamaklarından ‘Nefs-i Mutmainne’ye ulaştırarak yaradanın rızâsını kazanması için verilmiş bir lütûftur. Allah (C.C.)’a şükürler olsun. Bize bu imkânı verdiği için hamdolsun.” demiştir.

‘Ruh hastalığı’ diye bir şey yoktur; ‘Kalp sağlığı’ ile ‘Akıl sağlığı’ hastalığı vardır!

”Sâdikat” (Sadıklar yolu) kurucusu Mürşidi Kâmil Ruh ve Sinir Hastalıkları Uzmanı Klinik Psikolog Dr. Râshid İbrahim Haake (K.S.A.), dünya genelinde bulunan Ruh ve Sinir Hastalıkları hekimleri ve aynı alanda uluslararası makaleleri bulunan bilim insanları tarafından takdir edilmiş ve ödüllendirilmiş. Genel kuram-literatür başta olmak üzere kendi çalışmaları nezdinde de ‘Ruh hastalığı’diye bir şey yoktur; ‘Kalp sağlığı’ ile ‘Akıl sağlığı’ hastalığı vardır! 

Bu kanaat-tezini de kendi yaşamı başta olmak üzere muayene ve tedaviye gelen tüm hastalarına entegre ederek meselenin tamamen akıl ve kalp kaidesi-çerçevesinde olduğunu benimsemiştir. Söz konusu bu durumun delilini ayet ve hadislere dayandırarak örneklerle kaynaklandırmıştır.

3.Ayet- /Bir ayeti kerimede de Allah cc.;”Ey Muhammed! Sana ruhtan soruyorlar. De ki: “Ruh Rabbim’in bildiği bir iştir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir.

Bu ayetteki izahat ile buyurarak ‘Ruh’ ile ilgili meseleleri derinleştirmek bir kenara Allah (C.C.) kurcalama konusunda bile bizleri uyarmıştır!.. Kurcalamamak üzerine fikir yürütmemek gerekir.

1.Hadis- /Şöyle ki; Hazreti Muhammed (S.A.V.) bir hadisi şerifte, 

’Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası “KALP” dir.

2.Hadis- /İlim Çin’de de olsa, gidip bulun ve alın!

İnsanlık tarihinin ilim-bilim ve hikmet açısından en görkemli dönemi olan İslam medeniyetini anlamanın oldukça önemli bir husus olduğunu söyleyen Dr. Râshid İbrahim Haake (K.S.A.), “7 kıtada İslam medeniyetinin anlamlı ve çok güçlü izleri bulunmaktadır. Her birimiz ilim-bilim için geldik. İlme talip olduk. Hayatımızın tamamını ilim-bilim yolunda tüketmeliyiz. Emr-i bi’l ma’rûf  ve nehy-i anil münker her Müslümana yönelik verilen bir görev ve yerine getirmesi gereken ‘farzdır’. Bu kapsamda peygamber efendimiz: ‘İlim Çin’de de olsa gidiniz alınız.’ Diye buyurmuştur. Yani “beşikten mezara kadar ilim” herkese farzdır, bütün Müslümanlara farzdır”. buyurmuştur.

3.Hadis- /Allah güzeldir, güzelliği sever…

”Sâdikat” (Sadıklar yolu) kurucusu Mürşidi Kâmil Ruh ve Sinir Hastalıkları Uzmanı Klinik Psikolog Dr. Râshid İbrahim Haake (K.S.A.), ‘’bir ayet bizlere Allah güzeldir, güzelliği sever.” diye bilgi vermiştir. Her varlıkta mutlak bir güzellik vardır. Japonların Yin Yang felsefesi de böylesi bir mesaj vermiştir. Nitekim Hazreti Muhammed (S.A.V.) Bir yerden geçerken sahabe ile bir köpek cesedine denk gelir ve yanındakiler kokusundan rahatsız olur, Efendimiz ise bakın ne güzel dişleri var’ deyip Allah (C.C.)’ın yarattığı bütüncülde güzelliği görmüş ve günümüze ışık tutarak her şeyde bir güzellik görmemizi sağlaması için bizlere farkındalık oluşturmuştur.” Bilgisini aktarmıştır.

SÂDİKAT (SADIKLAR YOLU) nedir?

Sâdikat” (Sadıklar yolu), Hazreti Ebu Bekir Sıddık (R.A.) silsilesi riyasetinde tekniksel usul ve yöntemsel olarak yeni bir yol ve yeni bir isim-uygulama olarak başlatılmıştır. İsmini de Hazreti Ebu Bekir Sıddık (R.A.)’ın kendisinden almakta ki, “Sadakat, Sıddıklık, Yolda Sadık ve Yoldaki Sadık” gibi güven ve huşu ile huzur verici anlam-manalar taşımaktadır.

”Sâdikat (Sadıklar Yolu), tamamen bilimsel kuram, ilim ve metotsal uygulamalara dayalı bir eğitim mekanizması ve hayatın olağan akışına uygun bir şekilde İslam medeniyetini hayata entegre edilebilecek bir yaşam biçimini üstlenmiştir.”

Öyle ki, Allah cc. Kur’an da: ‘Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten korkun-sakının ve “sadıklarla” beraber olun.’ Şeklinde buyurarak, insanlar içinde sadece “iman edenlere’’ yönelik uyarı ve bilgilendirme ile yönlendirmektedir. Yani her iman ehli ve iman edecek insan “Sadıklar” la beraber olmalıdır. Bu Allah (C.C.)’ın farz-em

‘Sadıklık’ ne demek, anlamı ve manası nedir?

Sadıklık önemli bir meseledir ve manası da çok derindir. Sadıklılığın Allah (C.C.) nazarında ve mana aleminde özel-önemli bir ayrıcalığı vardır. Şöyle ki, sadıklık genelde Hazreti Ebu Bekir Sıddık (R.A.) efendimiz ile ölçülendirerek bizlere örnek gösterilir ki, bu örnekleme de en doğru olanıdır. Mesela yeryüzünde başka hiçbir insana ‘’EKBER’’diye manen lakap-isim verilmemiştir. Oysaki Hazreti Ebu Bekir Sıddık (R.A.) efendimize bu anlamda ‘’EKBER’’ ismi (SIDDIK-I EKBER) lakap-isim verilerek kendisi yeryüzünde de mana aleminde de izzetle şereflendirilmiştir. Peki ezanlarımızda ’’ALLAH-U EKBER’’ diye söylerken ve sadece Allah (C.C.)’a ait olduğunu bildiğimiz böylesi yüce ve mukaddes bir hitap neden bir insana verildi?

Bu konuya, ”Sâdikat” (Sadıklar yolu) kurucusu Mürşidi Kâmil Ruh ve Sinir Hastalıkları Uzmanı Klinik Psikolog Dr. Râshid İbrahim Haake (K.S.A.) şöyle ışık tutarak aydınlatıyor; biz ezan okurken veya zikr ile Allah (c.c)’ı tesbih ederken dile getirerek söylediğimiz ’’ALLAH-U EKBER’’ hitap/nidası dünyadaki tüm toplumlarda aslında doğru bilinmemektedir. Şöyleki,’ALLAH-U EKBER, ALLAH-U EKBER’’ hitap-nidası ’’ALLAH BÜYÜK-BİR-YÜCEDİR, ALLAH BÜYÜK-ULU-YÜCEDİR’’ şeklindeki mana-anlam ile bilinmektedir. Oysaki bu bilinen ’’ALLAH BÜYÜK-BİR-YÜCEDİR, ALLAH BÜYÜK-ULU-YÜCEDİR’’ şeklindeki mana-anlam, ululuk ve yücelik mana-anlamını değil de ’’ÖNCE’’ mana-anlamını taşımaktadır. Yani meseleyi biraz daha derinleştirmek gerekirse şöyle, tüm inananları namaza davet etmek için ezan okunurken ’’ALLAH-U EKBER, ALLAH-U EKBER’’ hitap-nidası ile ’’ALLAH BÜYÜK-BİR-YÜCEDİR, ALLAH BÜYÜK-ULU-YÜCEDİR’’ şeklinde değil de aslında ’’ALLAH ÖNCE, ALLAH ÖNCE’ şeklinde demek istiyoruz. Zikir ve tesbihatlarımızda da bu böyledir. Biz, ’’ALLAH-U EKBER, ALLAH-U EKBER’’ hitap-nidâsı ile aslında ’’ALLAH ÖNCE, ALLAH ÖNCE’ şeklindeki mânâ-anlamını taşıyoruz. Namaza davet ederken ezanla, tüm evrene, dünyaya ve tüm topluluklara Allah (c.c)’ın her şeyden önce olduğunu ve meşguliyetlerini hemen bir kenara bırakmalarını gerektiğini ve Allah (c.c)’ın her şeyden önce olması gerçeğini hatırlatıyoruz. Aklen düşünenler de bilir ki, mantık-doğrusu da budur. Zaten birçok ayette Namazın önemi ve tüm fenalıklardan koruduğunu ve şüphesiz her şeyden önce geldiğinin bilgisi bize söylenir ve uyarılırız.

Tüm bu nedenlerden ötürü genel hayatın tümünde Allah (C.C.)’ın her tüm masivadan önceliği olduğunun farkındalığını bilinç altındaki nörolan sarmal-ağlara işliyor-gönderiyoruz. Bunun sebebi de unutmamaktır. İnsanoğlu doğası gereği unutmaya meyil eden bir varlık olarak yaratılmıştır. Şeytan-nefsin çok kolaylıkla düşüncelerimize müdahale edebildiği bu alanda Allah (C.C.)’ın her şeyden önce geleceğini bir-her an bile unutmadan-hatırlamak ve daima bilinç altına gönderilmiş bilgi-varlığı gün yüzüne çıkarmak suretiyle gerçekle yüzleşmeliyiz.

Hazreti Ebu Bekir Sıddık (R.A.)’a ‘’EKBER’’ ismi (SIDDIK-I EKBERneden verildi?

Şimdi gelelim o güzel insan ve o şerefli sadık dosta! Hazreti Ebu Bekir Sıddık (R.A.) efendimize ‘’EKBER’’ ismi (SIDDIK-I EKBER) ile neden şereflendirilmiştir. Neden kendisine sadece Allah (C.C.)’a (haşa)ait olan bir sıfat yüklüyoruz. Kendisini neden ’EKBER’’ ismi (SIDDIK-I EKBER) ile çağırıyor-anıyoruz?

Çünkü, Hazreti Ebu Bekir Sıddık (R.A.) efendimiz ‘’EKBER’’ (SIDDIK-I EKBER) tüm sahabelerden ‘ÖNCE’ gelir. Öyle ki ilk iman eden ve ilk efendimize tabi olan ve onun için ‘o ne diyorsa doğrudur’ diyendir. Tüm malını mülkünü ve sahip olduğu tüm kişilik haklarını elinin tersi ile islam ve peygamberimiz için tereddütsüz bir kenara atmak sûretiyle iten kişinin adıdır Hazreti Ebu Bekir Sıddık (R.A.) ‘’EKBER’’ (SIDDIK-I EKBER). Kendisi ile ilgili Allah (C.C.) tarafından izzetle şereflendirilen ayet de vardır. Mağarada, savaşlar ve her mücadelede peygamberimizin yanında ve hatta önünde duran kişinin adıdır Hazreti Ebu Bekir Sıddık (R.A.) ‘’EKBER’’ (SIDDIK-I EKBER). Kızını O’nunla evlendiren ve diğer sahip olduğu varlığını, mülklerini feda eden kişinin adıdır Hazreti Ebu Bekir Sıddık (R.A.) ‘’EKBER’’ (SIDDIK-I EKBER).

Hazreti Ali (R.A.) efendimiz (bir rivayete göre Hazreti Ömer r.a.) ile yan yana bir kapıdan içeri girerlerken, Hazreti Ali (R.A.) efendimiz kendisine aman efendim önden buyurun siz daha önemlisiniz demişse de, Hazreti Ebu Bekir Sıddık;(R.A.) ‘’EKBER’’ (SIDDIK-I EKBER)’de olmaz önden sen girmelisin çünkü sen efendimin amcaoğlu’sun demiş. Bu duruş karşısında Hazreti Ali (R.A.) efendimiz pes etmemiş ve efendim ama sizde mağarada birlikte oldunuz ve nûr cemal-i gördünüz dese de, Hazreti Ebu Bekir Sıddık (R.A.) ‘’EKBER’’ (SIDDIK-I EKBER)’da olmaz önden sen girmelisin çünkü sen efendimin damadı, Fatıma’nın da eşisin demiş. Karşılıklı bu onore etme-güzel atışma (bizlere örnek davranışlar) rivayetlere göre bir saat kadar sürmüş ki, nihayetinde ilmin kapısı o güzel insan Hazreti Ali (R.A.) efendimiz şöyle bir durur, bir derin nefes alır ve tebessüm ederek Hazreti Ebû Bekir Sıddık (R.A.) ‘’EKBER’’ (SIDDIK-I EKBER)’e şöyle der; ama sen de ‘’EKBER’’ (SIDDIK-I EKBER)’sin… İşte o zaman bu onore etme-güzel atışma sona erer ve Hazreti Ebu Bekir Sıddık (R.A.) ‘’EKBER’’ (SIDDIK-I EKBER) o kapıdan ‘ÖNCE’ girer ve görenler-duyanlar artık bilir ki, Hazreti Ebu Bekir Sıddık (R.A.) ‘’EKBER’’ (SIDDIK-I EKBER) herkesten ve her şeyden önce gelir.

İşte bizler de bu sayede ve bu mana-anlam ile Hazreti Ebu Bekir Sıddık (R.A.)’e ‘’SIDDIK-I EKBER’’ (SAHABELERİN ÖNCESİ-HER ŞEYDEN ÖNCE) diyoruz ve demeye de devam etmeliyiz. Tüm bu sebeplerle bizler de ayette buyrulduğu gibi Sadıklarla beraber olmalıyız ki, Sadıklık ölçüsünü de yine Hazreti Ebu Bekir Sıddık (R.A.)’tan ‘(SIDDIK-I EKBER) alınarak günümüze dek tertemiz bir şekilde getirilmiştir. İşte bu sebeptendir ki yeni yolumuzun adı SÂDİKAT (SADIKLAR YOLU) dır. Sadikat (Sadıklar yolu)bu kutlu-mukaddes mirasın devamı ancak, tertemiz-pak olan yeni bir kimlik ve yeni bir oluşumudur.

Sadikat (Sadıklar yolu)’ın ölçüsü-kaynağı Kur’an-ı Kerim ve sahih hadislerdir.

”Sâdikat” (Sadıklar yolu)’ın ölçüsü ve kaynağı; tamamen Kur’an-ı Kerim ve sahih hadislerden oluşan ve özellikle de maneviyat iklimindeki mevcut iletişim araçlarını kullanmak suretiyle içsel yolculuk ile dünya hayatındaki yaşamı birbirine bağlayan yeni bir yol ve yeni bir yaşam biçimidir.

Ahir zaman dediğimiz bu zaman içerisinde toplumsal ve coğrâfî anlamda yaşanan tüm felaketler, huzursuzluklar, üzüntüler ve kaygılar beraberinde endişeler yerini huzurlu, dingin ve içselleştirilmiş bir yaşam kaynağına dönüştürerek kalan ömrü huşû içerisinde geçirerek Allah (C.C.)’ın takdir ettiği ölçü çerçevesinde yaşam kalitesini sürdürmeye aracı olan, tekniksel uygulamadır.

”Sâdikat” (Sadıklar yolu) günlük yaşantımızda İslam ölçüsüne uygun bir şekilde davranmak, eş, dost ve akrabalara iyi davranmak özelliklede ticari ve çeşitli alışverişlerde kul hakkına riayet ederek günü bitirmeyi dengeler. Nitekim tüm bu dengeler sayesinde derviş-ihvanlar Allah (C.C.)’ı zikr-anmak ve emirlerini böylece yerine getirir. Nitekim Bedir Efendi zaman ahir zamanıdır. Mürşid bir yerde oturup artık mürit beklemesi yanlış ki bunun zamanı da değildir. Çünkü zaman (Ahir-zaman) çok yakındır. Mümkün olduğunca saha-sokaklara dağılarak ve topluma karışarak hayatın normal olağan akışına uygun olarak hareket etmek ve etrafındaki gaflet uykusunda olan Müslümanlara tebliğde bulunmak gerekir. Bu tebliği yapabilmek ve İslam’ın vecibelerine ilişkin davet edeceğimiz yaşam biçimine uygun bir hayat sürmemizle mümkün. Elinde sigara olan bir kişi sigaranın zararlarını anlatamaz! Demezler mi önce adam ol da sen bırak diye! Dini terimleri kullanmak suretiyle topluma sesli davet etmek yerine örnek yaşantımız ile insanlara örnek olmamız gerekir.

Tüm bu nedenle tebliğ ve davet önce kendimizden başlamalı ve söz konusu İslam’a uygun olan yaşam biçimini önce kendimize entegre etmeliyiz ki, toplumda söz sahipliği-saygınlık ile etki-tesirimiz olsun.

Sadikat (Sadıklar yolu)’ın günlük kısaca görev şeması

”Sâdikat” (Sadıklar yolu)’ın; “Ders-görev tertibatı şekil-yöntem ile günlük yaşamda sayısal olarak belli adetlerde, tevbe istiğfar (Estağfirullah-elazim), ismi celal (Allah,Allah,Allah), kelimeyi tevhit (Lâilaheillallah) ve çeşitli zikir telkinleri üzerinden salavat tesbihatları ile Allah (C.C.) ile manevi anlamda bilinçlilik hali ile iletişimi koparmadan bulunmayı sağlar.” Diğer taraftan aynı anda eş zamanlı olarak da 11 Ana prensip metotların içindeki 4 prensibin tekniksel uygulamasını hayatın normal olağan akışına uygun bir şekilde kullanarak huşu-huzur içinde günü Allah (C.C.)’ın bizden istediği yaşam biçimi ile tamamlamayı sağlar.

‘SÂDİKAT’ ile ‘TARİKAT’ Arasındaki fark!

‘SÂDİKAT’ ile ‘TARİKAT’ arasında ki aslında hiçbir fark yoktur. İki uygulama da Hazreti Ebu Bekir Sıddık (R.A.) tarafından başlatılarak günümüze dek devam eden metotsal ve tekniksel uygulamalardır. Hayatın kendi içine yönelik entegre edilmek suretiyle insan yaşamına İslam dininin takdir ettiği ölçüsündeki koşullara uygun bir biçimde yaşamı sürdürmeye vesile olan tercihsel bir yaşam biçimidir. Ancak, Tarîkat (mukaddes yol), günümüz koşullarına bağlı ve konjonktürler gereği toplumsal ve kitlesel dengeleri korumak adına gaye-emellere alet edilmiş, bu nedenle, kutsal-mukaddes olan ismi de zihinlerde bulandırılmıştır.

Tüm bu sebeplerden dolayı dünyanın hemen hemen tüm coğrafyalarında insanlar, topluluklar, gruplar ve aileler kutsal-mukaddes olan bu ismi (TARİKAT) günümüzdeki gelişmeler nezdinde oluşan olumsuz algıdan dolayı, dillendirmeye ve içinde bulunmaya korkmuş ve artık uzaklaşarak etrafını da bu tutum ve davranışı sergilemeleri için imtinâ etmiştir. Tarikat nefsi terbiye eden uygulamaları varken, insanlar kutsal-mukaddes olan bu varlığı nefsi ve menfi çıkarlarına göre kullanmak suretiyle diğer insanların nazarında kıymetini yitirmesine sebep olmuştur. Ne yazık ki kutsal/mukaddes olan bu yol (TARİKAT) artık insanlar ve toplumlar nezdinde değerini ve kıymetini yitirmiş ki artık kötü tanımlama ile anılmaktadır.

Kâr amacı gütmeyen gibi görünseler de gelir elde eden STK’ları yöneten holding şirketleri:

İlgili cemaat/grupları “iktisadi teşekkül” (ticari işletme) adı altında kâr amacı gütmeyen, çıkarları doğrultusunda hareket etmeyen gibi görünseler de gelir elde etmek amacıyla kurulmuş olan bir takım birlik-vakıf ve dernekler üzerinden yönetilen holdingler-şirketler vardır. Kaldı ki bu şirketleri yöneten sözde manevi önder/liderlerin de olağanüstü lüks ve şaşalı hayat yaşantıları bulunmaktadır. Kendi yaşamına münhasır elde ettiği kar (gelir) üzerinden mevcut lüks yaşantılarını halen devam ettiren ve ayakta durabilmek için söz konusu haksız kazanç ile elde edilen gelirin düzenli olarak ticari döngüsünü devam ettirmektedirler. Böylece günümüz dünyasında varlığını sürdüren cemaat/gruplarının neredeyse tamamı gelir elde etmek amacıyla gayret göstererek mücadele vermektedirler.

Bugünün tarikat kolları (büyük bir çoğunluğu) manevi ölçüde ve çizgide değillerdir.

Ancak, tarikat (mukaddes yol)’ın ana sermâyesi ise “gönüllü hizmet” esasına dayalı olduğundan ilgili sistematik mekanizma ile çelişmektedir. Tüm bu nedenlerle konjonktürel olarak günümüz koşullarında varlığını sürdürmek zorunda olan gruplar/cemaatler mâneviyat aleminin beklediği ölçüde ve tarikat (mukaddes yol) erkan ve adabının çizgisinde değillerdir.

İşlevsellik şeması tamamen gelir elde etmek ve o gelirin büyük pasta/payesini de kendi bünyesinde kullanmak üzere dizayn etmişlerdir.

Allah dostlarının bıraktığı mukaddes yol-mirası çocukları, torunları veya damatları ‘sözde’ taşıyor

Ancak, bu gruplar/cemaatler önceden doğru istikamet ile tarikat (mukaddes yol) bünyesinde düzenli bir sistem üzerinden toplumsal meselelere ilişkin duyarlılık gösteren, farkındalık adına gayretle, gönüllü hizmetler veren Allah dostlarının da başında bulunduğu sistematik bir mekanizma ile toplumsal ve kitlesel olarak büyük hizmetler vermiş ve dünyadaki hemen hemen tüm coğrafyalarda etkinliklerini sürdürmüşlerdir. (Allah C.C. hepsinden razı olsun.)

Fakat 2000’li yıllara gelindiğinde ve devamında bu Allah dostları bir bir görevlerini hakkıyla yerine getirmiş ve üstlenmiş oldukları sorumluluğun yetkilerini kullanmak sûretiyle gönüllü hizmetlerini başarı ile tamamlamıştır. Dolayısıyla bugüne bakıldığında, ilgili Allah dostlarının bıraktığı misyonu çocukları, torunları veya damatları ‘sözde‘ taşıyor. Ne hazindir ki mukaddes miraslar yarınlarımızın teminatı olan yeni nesil çocuklarımıza kötü örnek olmuş, ancak mukaddes yolun liderliğini liyakat (müsadeli) olan ehli yerine söz konusu kişiler tarafından işgal edilerek yıpratılmış ve dejenere edilmiştir. Bu sebeple de tüm toplumlar nezdinde kötü anılmış ve uzaklaşmalarına sebep olmuşlardır. (Allah C.C. hepsini hidayetle ıslah etsin. AMİN.)

Ancak, birinci-ikinci derece çember-yakınında bulunarak Mürşidinin huzur-rahatlığı için “gönüllü” olarak hizmetine kendilerini adamış derviş-ihvanlar meselenin dışındadır. “Bal tutan parmağını yalar” düsturu ile onlar da Mürşidlerinin kazanım-maneviyatından faydalanarak nasiplenmişlerdir. (Allah C.C. o derviş-ihvanlardan razı olsun. AMİN.)

“Mehdi gelecek ve bizi kurtaracak. Allah cc. da nûrunu böylece tamamlayacak…” diyenler, kolaya kaçıp gününü kurtarmaya çalışıyorlar.

Allah dostlarının başlattığı veya sürdürdüğü tarikat (mukaddes yol) makamın da yeni lider sıfatıyla oturmak sûretiyle de yetkilerini etrafındaki tertemiz niyetli ve samimiyetle hizmet verenlere yönelik lider/önderlik yapmaktalar. İşte tam da buradaki duruşun adı ‘manevi makam’ değil, keyfi tercih ve uygulamalar üzerinden başlatılan misyona ait yolda, kendi arzuları ve kendilerine ait kriterlerle hareket etmektir. Günümüze dek de böyle gelmiş ve ne yazık ki halende böyle devam etmektedir.

Ayrıca, her alim, ulema veya bilgin bilir ki, Allah cc. Nûrunu tamamlayacaktır. Ancak, Ahir zaman dediğimiz bu zamanlar da Allah (C.C.)’ın nurunu tamamlayabilecek şekli, şeması veya sistemi toplumlar arasında henüz bilinmemektedir!..

Sorulduğunda ise, her bir cemaat/grubun verdiği cevap hemen hemen maalesef aynıdır. Şöyle ki; Mehdi gelecek ve bizi kurtaracak. Allah C.C. da nûrunu böylece tamamlayacak…!” şeklindedir. 

Oysa ki mücadeleci toplumlar veya gönüllü hizmet erleri de şunu çok iyi bilir ki, cefasız vefa, gayretsiz himmet/medet asla olmaz!

Ayrıca, toplum içine karışarak bir hayat sürmemiz gerekiyor. Aksi taktirde belli bir adreste oturup beklemek en kolayı ve en rahatıdır. Oysaki Allah (C.C.), “huzur-rahatlığı cennete koydum” diyor! Hazıra konulmaz. Taşın altına elini ve dair gövdesini koymadan bu kutlu ve mukaddes (TARİKAT) yolda yürünmez. Kaldı ki yol (tarikat-mukaddes yol)’da yürümek bir kenara, bir de sözde yolun kurucusu, önderi ve lideri gibi hareket ederek, etrafında kendisine inanmış ve samimi niyetle gönüllü hizmet verenlere yönelik ‘patron-ağalık sistemi’ gibi davranarak kul/yetim hakkına girmek sûretiyle önemli gelirler temin ederek, günlük geçimini sağlamak asla doğru değil!..

“Oysa ki, Allah dostları tarikat (mukaddes yol) ve kutsal davasına hizmet verirken kâr amacı gütmemiş, aksine evindeki bulunan son bir tas çorba ile cebindeki son birkaç akçesini dahi tereddütsüz feda etmişlerdir.” (Allah C.C. onlardan razı olsun)

Günümüz Tarikat kolları ve yöneticilerinin yaşam tarzı ve felsefesi:

Tarikat (mukaddes yol), lüks araçlara binerek, etrafında onlarca hazır kıta korumalarla dolaşan, emekçi işçilerin askeri ücretle bile alamayacağı üzerindeki elbiselerle, her gün iki üç paket sigara tüketen ve bir iş yerinde sigortalı çalışan bile olmadan ve alın teri dökmeden, helal kazanç sağlamayan kişi ve kişiler tarafından yönetiliyor. Sözde tarikat (mukaddes yol) kolları ancak cemaat/gruplardan oluşan topluluk önderlerinin yaşantısı ile İslam hukuku (ölçüsü) ile çelişmektedir.

Tüm bu haksız kazanımlar üzerinden bir de üstüne üstlük tüm hayatını yamalı bir entâri, eski hasır bir yatak ve gününü birkaç hurma ile geçirmek zorunda kalan Peygamber efendimiz Hazreti Muhammed (S.A.V.)’in hayatından, yaşamından örnekler vererek etrafına sözde nasihatte bulunmaktalar. Sohbet bitiminde ise tekrar o şaşalı ve baş döndüren olağanüstü yaşamlarına da yine geri dönmekteler. Tarikat (mukaddes yol) bu olmaz. Olamaz. Olmayacak da!

Üzülerek kaygı ile gözlemliyoruz ki, Bu kişiler kendilerine Gavsul Azam, Kutub ve 100 yılda bir gönderilen (Kâinatın yöneticisi) Müceddid! Makamı gibi kutsal (mukaddes) ün-titir gibi kazanımları kendilerine ne yazık ki atfetmekteler.

Tüm bunlar yetmemiş gibi bir de; Birbirilerine yönelik çeşitli ithamlarla, dinsizlik ve yoldan çıkmışlıkla suçluyorlar!..

Her ne kadar 12 Tarikat ve dair buna bağlı kolların ayrık yönetim-yöntemi var ise de bunların içerisinden sadece bir tanesinin dahi kendi içindeki kollar arasında bile ihtilafa düşmeleri, birbirlerine çok kötü sözler ve ithamlar da bulunmaları mukaddes olan bu yollar (Tarikat)’a zarar vermiş, sergiledikleri bu tutum ve davranışların sonucunda mânevî büyüklerimizin zor olan uygulama ve vecibelerini 1400 yıldır özenle, gayretle ve fedakarlık ve cefakarlıkla sürdürülerek bizlere dek getirilen ‘Tarikat’ gibi mukaddes bir kelimeyi artık kirletmişlerdir. Şeytanı unutup birbirlerini taşlamışlar ve hâlen bu acımasızca tutum ve davranışlarını devam ettirmektedirler.

Tarikat ismini ve dinamik yapısını tahribat ederek yok ettiler!

Tarikat usûlü ve tasavvuf geleneğini suistimal ederek menfi çıkarlarına kullanarak terimsel dinamikliğini ve tekniksel temel yapısını tahribat ederek yok ettiler. 

Tarikat ve tasavvuf geleneğini manevî ve dinamik yapısından çıkarıp ata-dedelerinden kalma bölgesel, geleneksel, örf ve adetleri ile karıştırıp tahribatı gün geçtikçe daha da içinden çıkılamayacak duruma getirmek suretiyle günümüzdeki ‘bitik’ haline getirmişler ve toplumların nefretle bakmalarına ve bu nedenle de uzaklaşmalarına sebep olmuşlardır ne yazık ki!..

“Emr-i bi-l ma’rûf nehy-i ani’l-münker” farzdır ancak, kitlesel karşıtlık ve konjonktürel nedenlerden ötürü açıklanması gereken gerçekler yarım kalıyor!

Muhammed Bahauddin Şah-ı Nakşibendi (K.S.A.), Müceddid-i İmam-ı Rabbani (K.S.A.), Gavs-ul Azam Seyyid Abdülkadir-i Geylani (K.S.A.) Seyyid Ahmet er-Rufai (K.S.A.), Ebû’l Hasan eş-Şâzelî (K.S.A.) ve Şeyh Ebû Abdullah Sirac’ed-Dîn Ömer bin Ekmel’ud-Dîn-i Lahicî Halveti (K.S.A.) gibi büyük Alim-ulemalar nasıl ki bir farklılık ile gelip yenilikçi bir biçimde yeni bir yol haritası oluşturmuşlarsa, Sâdikat (Sadıklar Yolu)’ın kurucu eğitmeni Mürşidi Kâmil Ruh ve Sinir Hastalıkları Uzmanı Klinik Psikolog Dr. Râshid İbrahim Haake (K.S.A.) de işte tamda böyle bir rol-görev üstlenmiştir. Kaldı ki o dönemlerde de kurdukları dengeleri bozulacak endişesi ile karşı çıkanlar, itirazlar edenler ve kabul etmeyenler olmuş. Aynı endişe ile bugün de itiraz edenler, kabul etmeyenler ve karşı çıkanlar olacak, belki yarın da… 

”Zaten tüm alim-ulemalar bilir ki bu uygulama da bir peygamber sünnetidir.”

Tıpkı Hazreti Resulullah efendimiz (S.A.V.)’in fetret dönemi ve öncesi yaşananların üzerine getirdiği farkındalık ve yenilikçi tertibat-uygulamalar ile tüm insanlığa rahmet olması gibi. Usul ve yöntem böyle olmasaydı eğer az önce sıraladığımız büyük alim-ulemalar da “yeni bir kimlik ve yeni bir yol haritası getirdik” demezler-diyemezlerdi.

Burada önemli olan tebliğin içindeki mesaj ve iletilenlerin kamuoyu-muhatabına ulaşmasıdır. Gayret-hizmet bizden, takdir-nasip Allah (C.C.)’tan dır.

Şimdi bu iki yaşantının arasındaki farkın ölçüsünü ve birbirinden ayrımını da kamuoyu vicdanına bırakarak iyiler iyi atlara binip gittiler‘’ sözünü yineleyerek, meseleyi sonlandırarak konuyu maalesef kapatıyoruz.

Evrensel sorumluluk ve yükümlülük niteliği bulunan bu konu hakkında, ulusal ve uluslararası siyasal arena ile coğrâfî ve bölgesel alandaki politik mecrada uydurulmuş (tutturulmuş) dengelerin yerinden oynaması, tehditler ile olası ayaklanmalar ve tehlikeli durumlara mahal vermemek üzere önleyici tedbirler kapsamında meseleyi uzatmıyoruz.

Ancak Emr-i bi-l ma’rûf nehy-i ani’l-münker farziyet’i gereği sadece tebliğ etme sorumluluğuna münhasır açıklamayı bu haliyle kamuoyunun önce vicdanı takdirine akabinde de tercihine bırakıyoruz.

Zaten hali hazırdaki düzenle gerçek usul ve yöntemler suistimal edilerek yıpratılmamış olsaydı ve buna bağlı Tarikat geleneğinin kurumsal kimliğine de zarar gelmeseydi eğer topluluklar, Tarikat ismini duyunca ürkmez ve kaygı-endişe ile uzaklaşmaz ve her şey güllük gülistanlık olurdu. Yeni bir yol, yeni bir kimlik ve yeni bir isme de ihtiyaç olmazdı.

ALLAH (C.C.), SÖYLEMLERİ İLE YAŞANTISI AYNI OLANLARDAN EYLESİN! AMİN.

DR. RASHİD HAAKE (RAŞİD İBRAHİM HAAKE) K.S.A. KİMDİR?

DR. RASHİD HAAKE BİYOGRAFİSİ İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ👇

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Dr. Râshid Haake: 11 Ana prensiplerden 4 Temel esası dikkate alalım!

HIZLI YORUM YAP