fethullah gülen ,in pensilvanya’daki evi hangi bakanlar icazet almak için türkiye deki iş adamlarını götürdü

Türkiye’de  tarikat ve cemaat savaşı 

Türkiye’nin tarikat ve cemaat haritası

Fethullah Gülen tarikat  ve cemaati savaşan tarikat ve cemaatler

 pensilvanya'daki evi nden fethullah gülen den icazet almışlar bankalar dan dünya para cekmişler. Ve bu paralar ile kendilerine yatırım yapmışlar feto terör örgütü ne kim ve kimler yol verdi yıllarca bunlara bu olayların arakasında tarikat savaşımı var ülke oy uyunamı geliyor.tüm dedaylar ve gercekler yakında gazetemizde adil öksüz ü saklayan ve koruyan hanği eski bakan ve ona kim yol veriyor ve şimdi nerde kimler tarafın dan korunuyor tüm gercekler gazetemizde bu olaylardan Cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğan  a bilği, verildi mi ve bu iş adamları kimler.  pensilvanya'daki evi ni ziyaret edip  fethullah gülen e bağlılık yemini eden Türkiye de iş adamları ise sır gibi saklanıyor.. bu bakanlarda konuşmuyor ne hikmetse giden iş adamlarının listesi bu bakanları gizli defterlerinde kayıtlı ve her işlerini yapdırmak için  bu iş adamlarını gizliden tehdit ediyorlar ve işlerini yaptırıyorlar bir çok eski bakanda bu işin içinde hangi eski bakan bu listeyi arabasında unutup bu liste başkaların eline gecti adil öksüz ü interbol ve Mit .emniyet ve içişleri bakanlığı neden yakalamak istemiyor adil öksüz elini kolunu sallayarak nerde yaşıyor. kimse ona neden dokunamıyor. DÜNYANIN her yerinde interbol adam yakalıyor ama ne hikmetse bir  adil öksüz ü yakalayamıyor  soru işareti onu yakalayacak birim yokta ondan bir insan  kenti kendini nasıl yakalayacak onu düşünün amir oysa emir i oy veriyorsa  yakalanmaz 2019 secimlernde neler olacak ne planlıyorlar kim bu adamlar. Dünyanın en güçlü bir örgütü ile türkiyenin başı beleda ama kimse bunun farkında degil yazı dizimiz başlıyor kim bu eski ve yeni bakanlar ve iş adamları

haber gölge gazeteci

Türkiye yi bu tarikat ve cemaat yıllardır yönetiyor ve bundan sonrası da yönetecek devletin 100. 83 bunlar ile dolu kavğa devlet yönetimi ve konturollu ülke topraklarında birbirlerinle ise kanimetden faydalanın lafı ile idere şekli var

Gülen Cemaati: Nereden nereye?

40 yıl önce filizlenen, yardımlaşma, hoşgörü mesajları veren, dünyanın dört bir yanında okullar açan, kendini bir tür ılımlı İslam modeli olarak sunan Gülen cemaati nasıl kendi ülkesini bombalar hale geldi   Fethullah Gülen, 1970’lerin başında Erzurumlu, Nurcu kökenli, şiirsel, belagatlı bir dil kullanan sıradan bir vaizdi. İzmir’de Nurcu hareketin ana gövdesinden kopup kendi cemaatini inşa etmeye başladı. Etrafında yerel bazı işadamları ve öğrencilerden oluşan az sayıda insan vardı. İlk günden itibaren eğitime büyük önem verdi. Kısa bir sürede mutlak anlamda gizliliği temel prensip olarak benimsedi. Bu hareket, aslında en baştan beri kapalı, şeffaf olmayan bir yapıydı. O yıllarda Gülen hakkında da çok fazla bilgi yoktu. Adı duyulsa da adeta görünmez bir figürdü. Sadece Sızıntı dergisinde yazıları yayınlanıyordu. 1980’lerden sonra vaaz kasetleri yavaş yavaş yayılmaya başladı. Gizlilik ve devlete sızma Gülen hareketi yasal işlerinin yürümesi için zorunlu bir-iki şirket, vakıf, dernek ve dergi dışında (ki onların da Cemaat ile ilişkileri gizlenmeye çalışılırdı) dışa açık hiçbir yapılanmaya gitmedi. Aslında gizlilik, cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren kamusal alandan dışlanmış tüm İslami cemaatlerin mecburen benimsediği bir yöntemdir. Ancak diğer cemaatlerin gizliliği savunma amaçlıydı; varlıklarına ve faaliyetlerine devletten gelebilecek zararları en aza indirmeyi hedefliyordu. Gülen cemaatiyse, kendisini devletten korumaya ek olarak, hatta ondan daha fazla, devlete sızma ve onu ele geçirme hedefi nedeniyle gizliliği benimsemişti. Gülen hareketi yasal işlerinin yürümesi için zorunlu bir-iki şirket, vakıf, dernek ve dergi dışında - ki onların da Cemaat ile ilişkileri gizlenmeye çalışılırdı - dışa açık hiçbir yapılanmaya gitmedi. Radikali, ılımlısı, partilisi, partisizi, diğer İslami yapılanmaların temsilcileri içinde Gülen cemaatini önemsemeyen kimse yoktu; onu seven de keza öyle. Normal şartlarda devletten ve özellikle de TSK’dan hazzetmemeleri beklenecek İslamcılar, Gülen yanlılarının orduya sızma ve devleti ele geçirme niyetinden dehşetle söz ediyorlardı. Nitekim Aralık 1986’da Cemaat’le irtibatlı öğrencilerin İstanbul Kuleli, Bursa Işıklar ve İzmir Maltepe askeri liselerinden atılma haberlerini yaparken, Cemaat’in devlete sızma konusunda ne kadar azimli ve becerikli olduğuna bizzat tanıklık ettim. ‘Sivil’ ve ‘sivil olmayan’ iki kanat Gülen cemaatinin ‘sivil’ ve ‘sivil olmayan’ iki kanattan oluştuğu söylenebilir. Bunların ilkinde Türkiye ve dünya çapında yaygın olan eğitim kurumları, vakıflar, dernekler, ticari işletmeler, medya kuruluşları vb. yer alıyor. ‘Sivil olmayan kanat’ta ise görülmeyen, orduda, emniyette ve diğer devlet kurumlarındaki Cemaat şebekesi var. Cemaat ise aslında bu iki kanattan oluşan tek bir yapı. Fethullah Gülen tepeden tırnağa her şeyi denetliyor. İslami bir cemaatten ziyade daha çok bir istihbarat servisini andıran bir yapı, çok ciddi siyasi hedefleri olan küresel bir şebeke. İslam dini, Said-i Nursi, Nurculuk ise araçsallaştırılıyor. Gülen’in uzun süredir Pennsylvania’da yaşadığını da düşünürsek, anavatanı Türkiye olan ama karargâhı ABD, faaliyet alanı ise tüm yerküre olan, binlerce bağlısı bulunan bir yapıyla karşı karşıyayız. 40 yıllık kadrolaşma projesi Peki Fethullah Gülen emniyet, asker, eğitim, bürokrasi, vb. alanlarda kendisine böylesine bağlı ve geniş bir kadroyu nasıl oluşturdu? Burada, kadro yetiştirmeyi temel alan karizmatik ve son derece becerikli bir kişinin 40 yılı aşkın bir süre boyunca yürüttüğü titiz ve yoğun bir faaliyet söz konusu. OHAL döneminde ilk KHK ile 35 sağlık kurumu, 1043 özel öğretim kurumu, 1229 vakıf ve dernek, 19 sendika ve 15 vakıf yükseköğretim kurumu kapatıldı. Bunların arasında az sayıda Cemaat ile ilgisiz kurum bulunduğu rezervini düşerek, bu rakamların bize ne denli geniş çaplı bir örgütlenmeyle karşı karşıya olduğumuzu gösterdiğini söyleyebiliriz. Bunlara Cemaat’in küresel faaliyetleri, dünyanın dört bir tarafındaki okulları ve diğer kurumları eklersek, kimi araştırmacıların ‘imparatorluk’ benzetmesi abartılı olmaz. Bu imparatorluğun ilk adımları, önce Orta Asya’da kurulmaya başlanan ve İran, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri hariç, Latin Amerika dahil dünyanın dört bir yanına yayılan okullarla atıldı. Bu okullar, Türkçe’nin ve Türkiye’nin temsilcisi olarak görülüyordu. Kurulan seçkin okullarda elit ailelerin çocukları hedeflendi. Çok iyi bir eğitim ve ardından oluşan iş imkanları sayesinde Gülen kendisi için ciddi bir ilişki ağı, taban yarattı. Zamanla hareket giderek büyüdü. İlk yıllarında Sızıntı dışında hiçbir yayını yokken ve cemaat üyelerinin Cemaat dışı yazarların kitaplarının okumasına bile izin verilmezken, Zaman gazetesinin satın alınmasıyla başlayan medya hamlesiyle Cemaat bir medya imparatorluğuna sahip oldu. Vakıflar, okullar ve medya Gülen’in dışa açılmasının aracı oldu. Kim Cemaat’i neden destekledi? Kuşkusuz Cemaat bu güce tek başına ulaşmadı, değişik dönem ve coğrafyalarda, değişen kesimlerin açık, cömert ve etkili desteğine sahip oldu. Cemaat aslında sivil ve sivil olmayan iki kanattan oluşan tek bir yapı. Fethullah Gülen tepeden tırnağa her şeyi denetliyor. İslami bir cemaatten ziyade daha çok bir istihbarat servisini andıran, çok ciddi siyasi hedefleri olan küresel bir şebeke. Örneğin Türkiye’de 12 Eylül darbecileri komünizme karşı mücadele adına Cemaat’in önünü açtı. Turgut Özal döneminde Cemaat sivil siyasetle ilişkileri geliştirmeye başladı. Özal ve MHP lideri Alpaslan Türkeş Cemaat’in özellikle Orta Asya Türk cumhuriyetlerindeki faaliyetlerini teşvik etti. Tansu Çiller Gülen’i bir tür stratejik ortak olarak görürken, Bülent Ecevit onu ‘inançlara saygılı laiklik’ önermesine uygun bir din adamı olarak gördü. Refah Partisi’nin 1990’larındaki yükselişinden ürken egemen sınıflar da Gülen ve cemaatini onun karşısına bir alternatif olarak çıkarmaya kalktı. Gülen bu fırsatı çok iyi kullandı, RP’yi radikal, sert bir hareket olarak gösterip onun karşısında kendisini ılımlı İslam’ın temsilcisi olarak öne çıkardı. Aynı tarihlerde Gülen artık insan içine çıkıyordu. Toplumun entelektüel kesimleriyle ilişki kurma amacını taşıyan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV) kurulmuştu. Anaakım medyada da Gülen ile ilgili övgü dolu yazılar yayınlanmaya başladı. Türkiye’deki liberal, sağdan ve soldan arayış içerisindeki, mevcut yapıdan çok da memnun olmayan insanlar için özellikle GYV’nin düzenlediği Abant Toplantıları bir cazibe merkezi oldu. Cemaat bu toplantıların sadece organizasyonunu yapıyordu, katılanların çoğu da cemaatçi değildi. O organizasyonlarda Türkiye’nin temel meseleleri sahici bir biçimde tartışılıyordu. Gülen bu sayede ilişki ağını geliştirdi ve kendisine sivil bir kimlik inşa etti. Bu da cemaat için çok kuvvetli bir sermaye oldu, hatta Türkiye’deki siyasi entelektüel tartışmalarda önemli bir odak haline geldi. AKP ile ilişkiler AKP’nin ilk yıllarında Cemaat’e belli bir mesafesi vardı. Ancak AKP esas tehdidin ordudan ve orduya destek veren kesimlerden geldiği düşüncesiyle Gülen’in önünü açtı. AKP haksız sayılmazdı zira iktidara geldiği 2002’den sonra pek çok darbe girişimine maruz kalmıştı. AKP bu dönemde, yurtdışındaki okullara yönelik Türk diplomatlar, diplomatik temsilciliklerle ilgili ambargoyu kaldırdı. AKP döneminde, zaten başlamış olan devlette kadrolaşma faaliyetleri sürdü. AKP bunun önünü sonuna kadar açmasa da araladı. 2007’den sonra ise yani asker e-muhtıra ile AKP’yi doğrudan tehdit etmeye başlayınca kurulan AKP-Cemaat ittifakında doğrudan istihdam yoluna gidildi. Bürokraside pek çok insanın ayakları kaydırıldı, yerlerine cemaatçiler geldi. 2007 sonrası AKP ile birlikte askere karşı yürütülen savaş sırasında Cemaat altın yıllarını yaşamaya başladı. Gülen grubunun ihbar mektuplarından savcı, hakimlere, polisten basına servis edilen belgelere kadar neredeyse tüm süreci kontrol ettiği Ergenekon, Balyoz, Casusluk davaları sırasında, basının bir kesimi ve liberallerin büyük kısmı da Cemaat’e ve bu sürece büyük destek verdi. Cemaat tarafından üretildiği belli olan birtakım bilgi, belgelere tereddütsüz güvendi ve bunların servis ediliş amacını da hiç sorgulamadı. ‘Cemaat askeri vesayete karşı mücadele ediyor’ söylemiyle her söylediği tartışmasız kabul edildi. Gülen ve hareketi bu süreçte kendini demokrat, darbe karşıtı, darbeye karşı duruşun ana sivil merkezi olarak pazarladı. Mavi Marmara, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması gibi ilişkileri geren olaylardan ve son olarak 17-25 Aralık sürecinden sonra Cemaat-AKP ilişkisi tamamen koptu ve adeta karşılıklı bir savaş başladı. 11 Eylül sonrası ABD’nin Müslümanlara, İslamcılara yönelik uygulamalarına bakıldığında, Gülen’e sağlanan alan, ABD’nin Gülen’in faaliyetlerinden rahatsız olmadığı şeklinde yorumlanabilir. Yani Gülen’in küresel faaliyetleri ABD’nin bilgisine ve rızasına sahipti. Batı neden Gülen’e yakın duruyor? Ancak Batı bu savaşta açıkça Gülen’in yanında durdu. Bu desteğin nedenlerini sorgulamaya kalktığımızda şu hususlar karşımıza çıkıyor: Okullar üzerinden kurmuş olduğu ilişkiler ağı da Cemaat’i küresel bir güç haline getirmişti. Buna bir de Cemaat’in ılımlı İslam’ı savunduğu görüntüsü eklenince ABD dahil bir çok büyük güç 90’larda Gülen’e dikkat etmeye başladı. 1999’da ABD’ye giden Gülen’in Pennsylvania’da yıllarca ikametine izin verirken, buranın sadece bir din adamının bir nevi gönüllü sürgün yaşadığı inziva yeri olmaktan ziyade küresel bir hareketin ana karargâhı olmasına da onay vermiş oldu. 11 Eylül sonrası ABD’nin Müslümanlara, İslamcılara yönelik uygulamalarına bakıldığında, Gülen’e sağlanan bu alan, ABD’nin Gülen’in faaliyetlerinden rahatsız olmadığı şeklinde yorumlanabilir. Yani Gülen’in küresel faaliyetleri ABD’nin bilgisine ve rızasına sahipti. Batı medyasında çıkan analizlerin çoğunda Gülen’e yönelik yorumlar çok olumlu. Çünkü Cemaat Batı’da, yurtdışındaki okulları, özellikle ABD’de çok başarılı olan lobicilik faaliyetleri, ılımlı İslam’ın temsilcisi imajıyla ve sivil, liberal, özgürlükçü, demokrat bir kimlikle öne çıktı. Cemaat çok iyi siyaset yapabilen, karşısındaki yapıları çok iyi okuyan, onların çelişkilerinden çok iyi istifade eden, kendine kolayca müttefik bulabilen bir yapı. Bu şekilde çok kişiyi de kullanırken insanlara da duymak istediklerini söyledi. İslam coğrafyasındaki büyük sorunlar yaşanırken ve Medeniyetler İttifakı gündemdeyken Gülen’in Papa ile görüşmesiyle ve dünya IŞİD teröründen yaka silkerken İslam’da terörün yeri olmadığını anlatan ve pek çok yabancı dile çevrilen kitaplarıyla imajını iyice güçlendirdi. Ayrıca Gülen, bütün İslami hareketlerden farklı bir tavır sergiledi. İslami hareketler, İslam coğrafyasının durumundan Batı’yı sorumlu tutarken, Gülen tam aksini düşünüyordu. Batı’ya önerdiğiyse şuydu: Gelin, beraberce buradaki radikalizm, terörizm geri kalmışlık gibi sorunları çözelim. Bu, Batı açısından çok cazip bir teklifti. Görünür olan hep sadece sivil kanattı, geri kalanlar ise sadece bir iddia. Bu iddiayı dile getirense, Erdoğan gibi Batı’nın gözünde otoriterliği tescillenmiş birisiydi. Batı bugün kendine göre birtakım sebeplerle Erdoğan’dan rahatsız ve Gülen’i ehven-i şer olarak görüyor. Ama Türkiye’de 15 Temmuz’da yaşananlar, bu sivil yapının aslında sivil olmayan yapının zemini olarak kurulduğunu açıkça ortaya koydu. Gülen cemaati 40 yılı aşkın süre boyunca kendisini demokrasiden yana, sivil ve milli bir hizmet hareketi olarak sundu. Ancak 15 Temmuz akşamından itibaren yaşananlar bu hareketin sivil faaliyetlerinin esas olarak askeriye içinde örgütlenmesinin kılıfı olduğunu gösterdi. Tek başına Meclis’in bombalanması demokrasi yanlılığı iddiasının yalan olduğunu gösterdi. Darbeye karşı çıkan vatandaşların acımasızca katledilmesi de Cemaat’in milli hassasiyetlerden ne derece uzak olduğunu gözler önüne serdi. Sonuç olarak Fethullah Gülen ve cemaati, Tayyip Erdoğan’ın negatif imajından istifade ederek küresel düzeyde, özellikle Batı’da varlıklarını sürdürebilirler ancak bu hareketin Türkiye’de yeniden örgütlenebilmesi, açacağı okullara öğrenci, çıkaracağı gazeteler yazar bulabilmesi imkansız gibi bir şey olacaktır. Fethullah Gülen ve cemaati  işte Türkiye de bu tarikat ve cemaat savaşıyor GÜÇ ÜLKEDE tarikat ve cemaatlarda halk idaresi yok     Türkiye’nin tarikat ve cemaat haritası Fethullah Gülen tarikat  ve cemaati savaşan tarikat ve cemaatler Türkiye’de  tarikat ve cemaat savaşı  istanbul’da İsmailağa Camii’ndeki cinayet ve linç olayının ardından tarikatlar yine tartışılmaya başladı. Çoğunlukla kapalı bir ilişki ağı kuran ve içe dönük yaşayan tarikatlar, bunlardan doğan cemaatler neredeyse tüm şehirlerde faaliyette. Kökleri çok eskiye dayanan tarikatların çizgisinden geldiğini iddia eden birden fazla cemaat var. Sık sık kendi içlerinde bölünüyor, aralarında mücadele ediyorlar. Çoğunlukla kurdukları vakıflar aracılığıyla hareket ediyorlar. Kimileri de neredeyse holdingleşmiş durumda. Postluk bazen babadan oğula, bazen kardeşlere geçiyor. Cemaatlerin bazılarının siyasetle çok yakın bağları var, bazıları politikayla ilgilenmiyor. Ancak tüm Türkiye’nin her bölgesinde günlük hayatı ve insan ilişkilerini etkiliyorlar. Tarikatları, kurucularını, etkili oldukları bölgeleri, yaklaşımlarını araştırdık, haritasını çıkardık. İSTANBUL-KAYSERİ-DÜZCE-ANKARA Kadiri Muhammediye Kadiri tarikatı kökenli Muhammediye kolu İstanbul, Ankara, Kayseri ve Düzce’de güçlü. Lideri Şeyh Seyyid lakabını kullanan Muhammed Ustaoğlu. 1987’de imamlıktan emekliye ayrılan Ustaoğlu, İstanbul’da yaşıyor. Kendisinden sonra yerine geçmesine kesin gözüyle bakılan oğlu Muhittin Ustaoğlu da Diyanet İşleri’nde görevli, Düzce’de imamlık yapıyor. Cemaatin Kayseri vekili Muammer E. Almanya vekili Şükrü Oral. Muhammediye, tarikat şeceresini Kadiri tarikatının kurucusu Abdülkadir Geylani’ye dayandırmakla birlikte kendisini Nakşibendi ve Mevlevi geleneğinin parçası kabul ediyor. Zikir törenlerinde zaman zaman yaklaşık bin kişiyi buluşturmayı başarıyor. KÜTAHYA Halveti tarikatının Şabaniye Kolu Şeyhlik postunda Mehmet Dumlu oturuyor. Türkiye’nin en aktif Halveti tarikatı olarak biliniyor. Düzenli yaptıkları zikir törenlerine kadın ve erkeğin bir arada katılmasıyla tanınıyorlar. Kütahya merkezli cemaatin zikir törenlerine İstanbul’un yanı sıra, Bursa, Uşak, Eskişehir, Ankara ve Afyon’dan da geniş katılımlar oluyor. ANKARA-VAN-Ş.URFA-İSTANBUL Hizb-ut Tahrir Grup kendisini "İdeolojisi İslam olan parti" olarak tanımlıyor. Adlarını Hizb-ut Tahrir Türkiye sözcüsü Yılmaz Çelik’in İstanbul Fatih Camii’ndeki basın açıklamasıyla duyurdular. Ankara ve İstanbul’un yanı sıra Şanlıurfa ve Van’da da güçlü oldukları biliniyor. Örgüt çalışmalarını Ankara merkezli Köklü Değişim adlı dergi çevresinde sürdürüyor. ANKARA- ANTALYA Galibiler Kadiri-Rufai tarikat geleneğinden gelen cemaatler arasında tarikatlığını ilan eden tek kol. Şeyhleri Hacı Galip Hasan Kuşçuoğlu. Zikirde şiş çekmeleriyle tanınıyorlar. Her perşembe akşamı Ankara’nın Hüseyingazi semtindeki Tevhid Camii’nde yaptıkları zikre yaklaşık 3 bin kişi katılıyor. Müritlerin çoğu çevredeki sitelerin esnafı. Şeyh Kuşçuoğlu kendisini şöyle tanımlıyor: "Mezhep olarak Hanefi; meşrep olarak Alevi; yol olarak Kadiri-Rufai Galibiyiz." Faaliyetlerini, şeyhin adını taşıyan eğitim vakfı kanalıyla sürdürüyor. Cemaat Antalya’da da faaliyette. ERZURUM Nurcu Kırkıncı Hoca Grubu Said Nursi’nin ölümünden bu yana Nurcular 10’dan fazla gruba bölündü. En etkin grup Fethullah Gülen cemaati. Ancak, Nurcular içinde bir isim var ki, Said Nursi’nin ölümünden bu yana "talebeler" içindeki saygın önder konumunu hiç kaybetmiyor. Bu isim, Nurcular arasında Kırkıncı Hoca olarak tanınan Mehmet Kırkıncı. Said-i Nursi’nin, "Evlerinizi medrese yapın" çağrısına uyup Erzurum Karanlık Kümbet Medresesi’ni kuran Kırkıncı, yaşamını burada sürdürüyor. 12 Eylül darbesinden iki yıl sonra MGK Başkanı Genelkurmay Başkanı Kenan Evren’e mektup yazan Kırkıncı Hoca, "Dini güçlendirmek, milleti güçlendirmektir" demiş, ima yoluyla da olsa anayasa referandumunda cemaat desteğine karşılık, cemaate destek arzusunu dile getirmişti. Bu tavrı nedeniyle Nurcular arasında eleştirilse de, müridleri ve Gülen’i Nurcu yapan hocası olduğu için, Gülen Cemaati taraftarları arasında özel bir otoriteye sahip. TRABZON İcmalciler Kadiri Tarikatı’nın İcmal Kolu’nun lideri Haydar Baş son dönemde çalışmalarını Bağımsız Türkiye Partisi adıyla sürdürüyor. Parti, 3 Kasım 2002 seçimlerden büyük bir yenilgiyle çıktı. Ulusal televizyon ve günlük bir gazetenin sahibi Haydar Baş’ın Türkiye’nin en zengin cemaat liderleri arasında olduğu iddia ediliyor. Trabzon ve çevresinde güçlü. Baş’ın ismi Trabzon’daki rahip cinayeti sonrasındaki tartışmalarda geçmişti. İSTANBUL-BURSA Cerrahiler Halveti tarikatına dayanıyor. Dergahları, İstanbul’da Fatih-Karagümrük’teki Kethüda Canfeda Hatun Camii bitişiğinde. Zikirlerinde, müzik ve ibadet dışında hiçbir şey konuşulmuyor. Müritleri arasında çok sayıda tanımış ses sanatçısı bulunuyor. Tarikatın Tophane’deki Kadiriler yokuşundaki Kadirhane’sinde düzenlenen zikir törenleri neredeyse turistikleşmiş durumda. Kadirhane’nin şeyhi Ahmet Misbah Erkmenkul. Celvetiye tarikatına bağlı İsmail Hakkı Bursevi tarafından kurulan Hakkıye kolunun müritleri ise en çok Bursa’da yaşıyor. Kurucularının adını taşıyan bir vakıfları var. İSTANBUL-ANKARA-ÇORUM-BOLU Uşşakiler Halveti Tarikatı’nın bir kolu Uşşakiye. Merkezi İstanbul Kasımpaşa. Kurucusu Pir Hüsameddin’in türbesi de bu semtteki aynı isimli camide. Tarikatı kamuoyuyla tanıştıran isim İbrahim İpek. Uzun yıllar sessiz faaliyet gösteren tarikat onunla birlikte ün kazandı, İpek Yolu adlı yeni bir cemaat oluştu. İpek’in 2000 yılında ölümünün ardından posta 44 yaşındaki eski milli güreşçi Fatih Nurullah oturdu. Nurullah tarikat nüfusunu artırmak için herkese açık kutlamalar, piknikler düzenliyor; zikirleri tarikat üyesi olmayanlara da açıyor. Tarikatın Kasımpaşa’daki merkezi her sene Bolu’da ve Çorum’da düzenlediği "Devran" adlı zikir törenleriyle tanınıyor. Bolu’daki son devrana 2 bin kişi katılmıştı. ADIYAMAN-ANKARA-AFYON-SAKARYA-İSTANBUL Menzilciler Nakşibendi Tarikatı’nın Menzil Kolu adını Adıyaman’ın Menzil köyünden alıyor. Cemaatin en ünlü ismi, uğradığı zehirli iğne saldırısından bir süre sonra hayatını kaybeden Raşit Erol. Şeyh postunda şimdi kardeşi Abdülbaki Erol oturuyor. Şeyh adaylarından Fevzettin Erol ise şimdilik cemaatin Ankara ve Afyon örgütlenmesini yönetiyor. Menzilcilerin Ankara çevresi "Semerkant Grubu" olarak da adlandırılıyor. Fevzettin Erol, yılın bir bölümünü de Afyon’daki merkezde geçiriyor. Cemaat ekonomik gücünü özellikle kendilerine derviş adını veren müritlerin kurduğu şirketlerin belediyelerden aldığı ihalelerle arttırıyor. Raşit Erol’un "İmanı kurtarmanın ve pekiştirmenin kafi olduğu bir devir yaşıyoruz" anlayışıyla hareket eden cemaatin Adıyaman Menzil ve Ankara merkezleri özellikle alkol bağımlılığından kurtulmak isteyen kişilerin ilgi odağı. SİİRT- ANKARA- İSTANBUL- ELAZIĞ Tillocular Kurucuları Sultan Memduh Hazretleri’nin türbesinin bulunduğu Siirt’in Tillo beldesi manevi merkezleri. Süryanice "Yüksek Ruh" anlamına gelen Tillo geleneği Kadiri Tarikatı’nın en güçlü kollarından. Siyasete uzak durmaları nedeniyle İcmalcilerden, Kadiri-Rufai geleneğinde faaliyet sürdürmesi nedeniyle de Galibilerden ayrılıyor. HATAY-GAZİANTEP-ŞANLIURFA-KİLİS-MARDİN-BATMAN Hazneviler Türkiye Kürtleri arasında en güçlü Nakşibendi cemaatlerinden biri. Merkezi Suriye’de. Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin ve Batman ’da örgütlüler. Cemaatin şeyhi Muhammed Haznevi yılda en az bir kez Türkiye’ye gelip, zikir törenlerini yönetirdi. Geçen yıl öldüğünde, binlerce Türk müridinin cenaze töreni için Suriye’ye geçmek istemesi haber bültenlerine konu olmuştu. Şeyhliği Muhammed Haznevi’nin oğlu Muhammed Muta Haznevi üstlendi. SAKARYA-DÜZCE-BURSA Hakikatçılar Hemen hemen tüm cemaatlere karşı yürüttüğü mücadeyle tanınan Hakikatçılar’ın şeyhi Ömer Öngüt. Adapazarı’nda yaşıyan Öngüt, Cemalettin Kaplan, Fethullah Gülen, Necmettin Erbakan, Süleymancılar, İsmailağa Cemaati ve Diyanet’e yönelik ağır eleştiri içeren kitaplarıyla tanınıyor. Sakarya başta olmak üzere Düzce, Bursa ve Ankara’da önemli sayıda müride sahip. Tarikat, şeyhe mutlak itaat ilkesiyle yaşıyor. KAYSERİ NakşibendiYahyalı Cemaati Kayseri’de Gülen Cemaati’yle birlikte en güçlü dini grup. Nakşibendi tarikatının Anadolu’daki en önemli kolları arasında. Yahyalı Hacı Hasan Efendi’den alıyor adını. Şimdi şeyh postunda oturan kişi Ramazan Dinç. Cemaat, Kayseri’deki sanayi gelişimine paralel olarak hızla büyüdü. Müritleri arasında Kayseri’nin önde gelen işadamları bulunuyor. İSTANBUL Işıkçılar Seyit Abdülhalim Arvasi’ye bağlı Hüseyin Hilmi Işık’ın kurduğu cemaat günümüzde İhlas Holding şemsiyesi altında büyüdü. Cemaatin lideri Enver Ören’in rahatsızlığı ve İhlas Finans’a el konulması cemaatin güç kaybetmesine neden oldu. TÜRKİYE’NİN EN YAYGIN İKİ CEMAATİ Gülen Cemaati ve Nurcular Türkiye’nin tarikat ve cemaat haritasında Nurcular ağırlıklı yer işgal ediyor. Tarikatın en ünlü ismi Fethullah Gülen’in etkinlik alanı Türkiye’nin tüm illerini kuşatıp, tarikat okulları kanalıyla Afrika’dan Uzakdoğu’ya uzanıyor. 1941 doğumlu Gülen, 1970’lerden itibaren Nur hareketi içinde gözyaşı eşliğindeki vaazlarıyla kendi yolunu çizdi. Akyazılılar ve Türkiye Öğretmen Vakfı gibi kuruluşlarla başlayan örgütlenmesi bugün büyük bir ekonomik ve siyasi güce dönüşmüş durumda. Cemaatin medyadan eğitime, finansa, sağlık sektörüne kadar pek çok alanda yatırımı bulunuyor. Gülen uzun süredir ABD’de yaşaması, olası vefatı sonrasında bu büyük ekonomik gücün nasıl paylaşılacağı belli değil. Nur cemaatinin içinde adı sık geçen diğer gruplar şunlar: Liderliğini Mehmet Kutlular’ın yaptığı Yeni Asyacılar (İstanbul), liderleri İzzet Yıldırım, Hizbullah tarafından kaçırılıp öldürülen Med-Zehra Vakfı çevresi (Doğu-Güneydoğu Anadolu), Müslüm Gündüz liderliğindeki Aczmendiler (Elazığ-İstanbul), Yeni Nesilciler, Yazıcılar Süleymancılar Cemaatin kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan, soyunu Nakşibendi Şeyhi Selahaddin İbni Seracettin ’e dayandırıyor. Zamanla bağımsız bir yol izledi. Kurduğu Kuran kurslarından yetişen öğrenciler, hocalarının mehdiliğine iman edip, Süleymancılar cemaatini oluşturdu. Ege ve Akdeniz bölgelerinde güçlenen Süleymancılar zamanla tüm yurda yayıldı. Faaliyetlerini "kurs ve okul talebelerine Yardım Dernekleri" adı altında yürütüyor. Hakikatçılar’ın şeyhi Ömer Öngüt, Süleymancılar’ı "Dinleri Süleymancılık, imanları para, huyları gasp, meslekleri de dilencilik olan bir cemaat" olarak adlandırıyor. Türkiye’nin her ilinde en az bir Kuran kursuna sahip cemaatin, kurs ve öğrenci yurtlarının toplam sayısının 1500’ü bulduğu söyleniyor. Tunahan ’ın ölümünün ardından cemaat liderliğine Kemal Kaçar geçti. Onun vefatı sonrasında ise cemaat her ne kadar reddedilse de iki kardeş Ahmet Denizolgun ile Beyazıt Denizolgun arasında bölündü. İSTANBUL-ANKARA İskenderpaşa Cemaati Geçmişi 1800’lü yıllara, Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi’ne uzanıyor. Uzun süre, Gümüşhanevi tekkesi cemaate ismini verdi. Mehmet Zahit Kotku şeyhlik postuna oturduktan sonra, görev yaptığı İskenderpaşa Camii tarikata ismini verdi. Kotku’nun ölümünden sonra liderliğe geçen damadı Prof. Esad Coşan da 2001 Şubat’ında Avustralya’da trafik kazasında öldü. Post oğlu Nurettin Coşan’a kaldı. Esat Coşan, tarikatı kurduğu vakıflar sayesinde büyüttü. Bunların en etkini Hakyol Vakfı. Koşan, İlim Kültür ve Sanat Vakfı ile Sağlık Vakfı’nı da kurarak örgütlenmeyi genişletti. "Hanım Dernekleri"yle kadın örgütlenmesine yöneldi. Şu andaki lider Nurettin Coşan, dini eğitiminin yanı sıra New York’ta işletme öğrenimi gördü. Babasının isteğiyle 1996’da aile şirketi Server Holding’in yöneticiliğini üstlendi. Ticari faaliyetleri ve seyahatleri nedeniyle liderlik görevini yerine getiremediğini iddia eden bir grubun muhalefet başlattığı ve tarikattan koptuğu söyleniyor. Siyasetin birçok önemli ismi cemaatle gönül birliği içinde: Eski cumhurbaşkanı Turgut Özal, başbakana Recep Tayyip Erdoğan, Korkut Özal, maliye bakanı Kemal Unakıtan, bir dönem için dahi olsa Necmettin Erbakan. İskenderpaşa Tarikatı’nın bir de siyasi partisi var: "Sağduyu Partisi." Recep Tayyip Erdoğan’ın, 3 Kasım 2002 Seçimleri sonrasındaki ilk cuma namazını Ankara’nın Dikmen semtindeki Mehmet Zait Kotku Camii’nde kılması bu gönül bağının sembolik işareti olarak değerlendiriliyor. İZMİR-MANİSA-AYDIN Melamiler Melami Tarikatı’nın kamuoyu önüne çıkan en önemli ismi Ahmet Arslan. Emekli astsubay Arslan, Şeyh Hasan Özlem’in 1996’da ölümünün ardından posta oturdu. 66 yaşındaki Arslan, Manisa’nın Salihli ilçesinde yaşıyor. Cemaatin Aydın, Adana, Uşak ve İzmir’de mürit grupları bulunuyor. Tarikatın diğer önemli ismi Davud Yılmaz. 73 yaşında, İzmir’de yaşıyor ve küçük bir cemaati kontrol ediyor. İstanbul’da da takipçileri var. "İbadet gizli, gösterişsiz olmalı" yaklaşımını savunan Melamiler genellikle ev toplantılarında bir araya geliyor. İSTANBUL-KONYA-ANKARA Erenköy Cemaati Kökleri Kelami Dergahı’na ve şeyhi Erbilli Mehmet Esat’a dayanıyor. Mehmet Esat, tekkeler kapatılınca Erbil’deki arazilerini satıp, İstanbul’a yerleşti. Erenköy’de bir köşk aldı, cemaatin temellerini attı. Menemen Ayaklanması’na karıştığı iddiasıyla gözaltındayken rahatsızlanıp hayatını kaybetti. Erenköy Cemaati, Mehmet Esat’ın halifesi Mahmud Sami Ramazanoğlu’nca kuruldu. Nakşibendi geleneği içinde, esnaf ve işadamlarının kolu olarak biliniyor. Ramazanoğlu’nun ardından cemaatin dini sorumluluğunu Musa Topbaş üstlendi. Onun ölümüyle üç isim ön plana çıktı: Yeni Şafak’ın eski başyazarı Ahmet Taşgetiren, Eymen Topbaş ve Konya’da yaşayan Tahir Büyükkörükçü. Şeyh postuna Büyükkörükçü’nün oturduğu ileri sürülüyor. Konya’da Erenköy Mahallesi’nde yaşayan Büyükkörükçü bir dönem Milli Selamet Partisi milletvekilliği de yapmıştı. Erenköy Cemaati’nin Ankara örgütlenmesini ise Muradiye Vakfı yürütüyor. İSTANBUL İsmailağa Cemaati Kurucusu Ebuishak İsmail Efendi, 1723’te Fatih’te adını taşıyan camiyi inşa ettirdi. Ölümünden sonra cemaati tarikat yoluna girdi. Şeyh Batumlu Ali Haydar Efendi, 1960’da ölene kadar liderliği yürüttü. Görevi İsmail Ağa Camii imamı Mahmut Ustaosmanoğlu devraldı. Cemaat İstanbul’un merkezi Fatih’te, Türkiye’nin en dikkat çeken İslami gettosunu oluşturdu. Sarık, şalvar ve cübbeli giyimleriyle diğer Nakşibendi gruplarından ayrılıyorlar. İsmailağa Cemaati, Ustaosmanoğlu’nun kökeni nedeniyle İslami gruplar içinde "Oflular" olarak da tanınıyor. Cemaatin önde gelen bazı isimlerinin Salih Mirzabeyoğlu liderliğindeki İBDA-C ile birlikte hareket etmesi, grubun radikalleşme potansiyelinin bir kanıtı gösteriliyor.