‘Fırat Kalkanı, Muhaliflerin Moralini Olumlu Etkiledi’

“ABD, SDG/YPG'nin Menbiç operasyonuna günde 25-30 hava sortisi ile destek verirken Fırat Kalkanı'nda ise bu sayı bir kaç tane ile sınırlı kalmış durumda.” Fırat Kalkanı Harekatı kapsamında Dabık'ın alınması ve Musul operasyonuyla ilgili AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan SETA Dış Politika Araştırmacısı Can Acun, Savran-Dabık bölgesinin DEAŞ'ten temizlenmesinin Bab'a uzanan koridorun açılması gibi askeri sonuçlarının yanında manevi sonuçlarının da bulunduğuna dikkati çekti. Dabık'ın DEAŞ tarafından "teopolitik" öneme sahip olduğunu, örgütün "dünyayı kıyamete götürecek büyük savaşın burada yaşanacağı" inanışına sahip olduğunu belirten Acun, "Bu inanışı göz önüne aldığımızda örgütün burayı kaybederek çok büyük bir darbe almış olduğunu değerlendirebiliriz." dedi. "ABD KERHEN DESTEK VERİYOR" ABD'li komutanların Fırat Kalkanı'nın bilgileri dışında başladığını savunarak rahatsızlıklarını ifade ettiğini, sahada ise YPG'nin desteklediği Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) Menbiç'in ardından Cerablus için askeri meclis oluşturduğunu vurgulayan Acun, şöyle konuştu: "ABD'nin bir şekilde Türkiye'yi oyalayarak bu bölgeye SDG/YPG'nin girmesini sağlamaya çalıştığı görülüyor. ABD, SDG/YPG'nin Menbiç operasyonuna günde 25-30 hava sortisi ile destek verirken Fırat Kalkanı'nda ise bu sayı bir kaç tane ile sınırlı kalmış durumda. Bağdat yönetimi de Türkiye'nin Başika kampındaki varlığını elimine etmeye, burada eğitilen yerel güçlerin operasyona katılımını engellemeye çalışmaktadır. DEAŞ ile mücadele görüntüsü altında Irak ve Suriye'nin kaderi, Türkiye aleyhine şekillendirilmeye çalışılıyor. Tüm emareler bize ABD'nin Fırat Kalkanı'na mecbur kalarak, kerhen destek verdiğini gösteriyor." HALEP KUŞATMASI Fırat Kalkanı'ndaki ilerlemenin Suriye'deki farklı cepheleri de etkilediğine işaret eden Acun, Rusya'nın desteklediği Suriye rejim güçlerinin Halep'te "insansızlaştırma politikası" yürüttüğünü, buna karşı muhaliflerin oluşturduğu irili ufaklı grupların bir araya gelerek kuşatmayı kırmak için hazırlık yaptığını aktardı. Bu saldırının yakın zamanda başlamasının beklendiğinin altını çizen Acun, şöyle devam etti: "Suriye'de sahada eş zamanlı askeri gelişmeler yaşanıyor. Kuzey Halep'te Türkiye, Fırat Kalkanı Harekatı ile yeni bir hamle yaparken İdlib merkezli muhaliflerin temel hedefi ise Halep kuşatmasını kırabilmek. Ancak nihayetinde tüm cepheler arasında bir etkileşim de var. Fırat Kalkanı Harekatı, Halep kuşatmasını kırmak için çalışan muhalifleri moral motivasyon açısından çok olumlu etkilemiş durumda. Ancak askeri açından doğrudan bir etki oluşturulabilmesi için Bab'ın DEAŞ'tan temizlenmesinden sonra kuzeyden Halep'e, rejim unsurlarına doğru bir baskının oluşturulması gerekiyor. Ancak Türkiye'nin eğit-donatından geçen muhaliflerin ilerde diğer cephelerde rejime karşı mücadele edeceğini de unutmamak gerek." MUSUL OPERASYONU Türkiye'nin Irak'ta da Musul üzerinden hassasiyetlerini ortaya koyarak kararlı bir şekilde sahada kendini göstermeye başladığına işaret eden Acun, sadece retorik ve siyasal söylem düzeyinde değil doğrudan askeri açıdan elini ortaya koymasının dengeleri değiştireceğini belirtti. "Musul'a Şii milis gruplarının oluşturduğu Haşdi Şabi'nin kesinlikle girmemesi gerektiği" yönündeki uyarıların dikkate alınması gerektiğini söyleyen Acun, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu grupların DEAŞ'tan farkı olmayan, insan hakları ihlalleri yapan, savaş suçu işleyen gruplar olduğunun altını çizmek gerekiyor. Yine Bağdat yönetiminin Sünni'lere yönelik geçmiş sabıkasını göz önüne aldığımızda Musul'un etnik ve mezhebi yapısını değiştirmeye yönelik bir eylemin tüm bölgeyi felakete sürükleyecek çatışmaları tetiklemesi çok olası gözüyor. Ayrıca Peşmerge ile Bağdat yönetimi ve Şii milisler arasında da ciddi gerginlikler söz konusu. Musul harekatı iyi yönetilmezse ne Irak'ın toprak bütünlüğü korunabilir ne de bölgedeki yıllar sürecek ve herkesi kaybet-kaybet sarmalına sokacak yeni çatışmaların önüne geçilebilir." Can Acun, Türkiye'de AK Parti, CHP ve MHP'nin Musul operasyonu ve Başika'daki Türkiye varlığı konusunda aynı yönde görüşlere sahip olması ve konunun iç siyaset malzemesi yapılmamasının dış politikada da avantajlarının görüleceğine değinerek, "Türkiye içeride ne kadar istikrar sağlayabilir ve ortak bir noktada buluşabilirse dış politikada da eli o kadar güçlenecektir." diye konuştu.