Hesabı vermeden nereye ?

Bilindiği gibi Aydın Doğan medya sektörüne üç büyük engeli aşarak 1979 yılında el atmıştı. Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi Ağca tarafından 1979 yılında öldürüldükten sonra Milliyet Gazetesi el değiştirmiş Aydın Doğan’a satılmıştı. Çok büyük bir tesadüf eseri olsa gerek Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Çetin Emeç’in de 7 Mart 1990 tarihinde öldürülmesi sonrasında Hürriyet Gazetesi Aydın Doğan’a satılmıştı. Bu iki cinayetin ortak noktası katledilen her iki genel yayın yönetmeninin de Milliyet ve Hürriyet Gazetelerinin Aydın Doğan’a satılmalarına karşı çıkmış olmalarıydı. Aslında bu cinayetlerin işlendiği tarihlerde Bab-ı Ali'de aşırı bir muhafazarlık söz konusuydu. Gazeteci olmayanların bilhassa holding veya şirketlerin bu sektöre girmelerine izin verilmiyordu. Abdi İpekçi ve Çetin Emeç bu nedenle mi Milliyet ve Hürriyet gazetelerinin Aydın Doğan’a satılmalarına engel oldukları için mi öldürülmüşlerdi? Bu iddiayı ben ortaya atmıyorum. İddia 1993 yılında aracına konan bombalı düzeneğin infilak etmesi sonucu hayatını kaybeden araştırmacı yazar Uğur Mumcu’ya ait. Uğur Mumcu 1979 yılında Abdi İpekçi’nin Mehmet Ali Ağca tarafından öldürülmesine iki köşe yazısında ve yazdığı ‘’Papa,Mafya,Ağca ‘’kitabında yer vermiş ‘’ İpekçi’nin Milliyet Gazetesi’nin satışına engel olduğu için öldürülmüş olabileceğini iddia etmişti.’’ O dönemde Uğur Mumcu’nun yazılarını ihbar kabul eden Sıkıyönetim Komutanlığı 1983 yılında soruşturmayı yeniden başlatmıştı. 12 Eylül darbesinin ağır şartlarının konjonktürel olarak devam ettiği bir süreçte bu davanın neden sivil mahkemeler yerine askeri mahkemede görüldüğünü sorgulamamız elbette ‘abesle –iştigal’ bir duruma işaret eder sanırım. Ancak soruşturma İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Adli Müşaviri ile birlikte bir sivil savcı tarafından yürütülmüştü sözde! Mehmet Ali Ağca soruşturmayı yürüten savcılara Roma’da verdiği 17 Haziran 1983 tarihli ifadesinde özetle şu manidar ifadeyi vermişti;’’ …Kemal Derinkök’ün Milliyet Gazetesi’ni satın almak niyetinde olduğunu biliyordum. Bir başka şahıs daha, yani gazetenin şimdiki sahibi Aydın Doğan da o zamanlar gazeteyi satın almak istiyordu. İpekçi, gazetenin her ikisine de satılmasına şiddetle karşıydı.” Şimdi parçaları birleştirmek size düşüyor… !!! Mahkemeye Aydın Doğan ve Uğur Mumcu ifade için çağrılmışlardı. Beklenildiği gibi Aydın Doğan askeri mahkemede suçsuz bulunduğu için serbest bırakılmıştı. Abdi İpekçi’nin öldürülmesinden sonra gazetenin sahibi Ercüment Karacan’ı da öldürülme korkusu sardığı bu nedenle Milliyet Gazetesi'ni bir an önce satıp yurt dışına çıkmak (kaçmak) istediği o dönem gazetede çalışanlarca ifade ediliyordu. Abdi İpekçi suikastı öncesinde gazetede bazı önemli olaylar ve ilişkiler yaşanmıştı. ‘’Koç Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Rahmi Koç’un sekreteri Filiz Ofluoğlu Ercüment Karacan’ın koordinatörü olarak Milliyet’te göreve başlamıştı. Gazeteyi Koç Holding almamış ancak Koç Holding’in Gümüşhane’de Aygaz bayiliğini yapan Aydın Doğan satın almıştı. Abdi İpekçi‘nin sekreteri Melek Beler, Milliyet’ten önce Koç grubunda Can Kıraç ile çalışmıştı. İpekçi öldürülmeden kısa bir süre önce önce telefon defteri kaybolmuş olaydan bir hafta sonra kendi odasındaki dolabın arkasında içi boşaltılmış olarak bulunmuştu. İpekçi’nin öldürülmesinden kısa bir süre önce Melek Beler gazeteden ayrılıyordu. Ağca’nın cebinden çıkan isim listesinde Koç grubu yöneticilerinden Can Kıraç’ın ismi ve adresi çıkıyordu.‘’ En önemlisi de kadük olan TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu Raporu’nda ‘’Özel Harp Dairesi, Kontrgerilla ve Gayri Nizami Harp başlıklı 13 sayfalık bölümde Türk Gladyosu açık bir şekilde deşifre ediliyor. Yerüstü birimleri Özel Kuvvetler Komutanlığı yer altı birimleri ise vatansever sivillerden oluşan ‘Beyaz Kuvvetler’’olarak bilindiği Abdi İpekçi’yi öldüren Ağca’nın Beyaz Kuvvetler'den olduğu açıkça ifade ediliyordu. Abdi İpekçi ve Çetin Emeç suikastlarında son olarak ortaya çıkan deliller Türk Gladyosu’na mı işaret ediyor. 28 Şubat’ta Türk Gladyosu’nun rolünün tam deşifre edilememesinde FETÖ’nün önemli bir rol üstlendiği görülebiliyor. Zira 28 Şubat’ta Aydın Doğan medya kuruluşlarını ve bazı yazarlarını darbecilerin emrine vermişti. Sedat Ergin, Ertuğrul Özkök, Enis Berberoğlu bu yazarlardan sadece birkaçı! Aynı darbeci ve vesayetçi damarın 28 Şubat’ın 20. yılında 'Karargah rahatsız' manşetini manüple ederek tekrar meydan okumaya yeltenmesi dikkat çekicidir. Zira iddialara göre 15 Temmuz kalkışmasında önemli bir görev üstlenen Hande Fırat’ın haberi malum genel yayın yönetmenince değiştirilerek sunulmuştur. Bu darbeci genel yayın yönetmeni 28 Şubat’ta da Güven Erkaya ile Anayasa'ya aykırı bir röportaj yaparak gündeme gelmişti. Günümüzde Ağca’nın tekrar sorgulanması ve elde edilen yeni deliller ışığında Anayasayı Koruma savcılıklarınca yapılacak soruşturmalar İpekçi, Çetin Emeç cinayetlerinin arka planını ortaya çıkarabileceği gibi Gladyo yapısını deşifre edebilecektir. Aydın Doğan’ın, medya grubunun tamamını geçmişte ve günümüzde darbeci ve vesayetçi çevreler ile yaptığı işbirliğinin hesabını millete ve yargıya vermeden Demirören grubuna satması ne kendisini ne de tetikçi yazarlarını kurtarır. Böyle biline!