İKTİDAR DA HESAP VERMEK ZORUNDADIR

Son yapılan yerel seçimlerin ardından büyük başarı elde eden CHP, AKP’den aldığı belediyelerdeki yolsuzlukları tek tek açıklamaya başladı. Ancak sadece belediyeler değil iktidarında yapmış olduğu yanlış ve yandaşa yönelik hamlelerden de hesap sorulma vakti yavaş yavaş gelmekte olduğu iktidara hissettirilmelidir. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren yapılan yatırıma dönük kalkınma hamleleri, fabrikalar, kurum ve kuruluşlar, 2002 seçimlerinden sonra iktidara gelen AKP döneminde tek tek satılmaya başladı. Aslında birçok alanda kendi kendine yeten bir ülke iken AKP iktidarı boyunca kasıtlı veya kasıtsız olarak yapılan yanlış politikalar sonunda dışa bağımlı bir ülke haline getirildi. 2002 yılında iktidara gelen AKP, Özal’ın uyguladığı neoliberal politikayı takip ederek cumhuriyet döneminde kazanılan halka ait değerleri teker teker satarak 2022 yılı başına kadar 63 milyar doları bulan toplam 273 özelleştirme gerçekleştirdi. Bu özelleştirme adı altında Tekel, Tüpraş, Seka, Ereğli, İsdemir, Kardemir, Eti Maden işletmeleri, Petkim, Telekom, Çimento fabrikaları, Petrol Ofisi, Gübre Fabrikaları, Şeker Fabrikaları teker teker satılarak tasfiye edildi. Acı olan tarafı ise satılan bu kamu varlıklarının gerçek değerlerinin üçte birine hatta dörtte birine satıldığı iddia edilmesidir. 2008 yılında Tekel’e ait 8 fabrika satılarak 9 bine yakın yurttaş işsiz bırakıldı.200 bine yakın tütün üreticileri bu satışlardan etkilenerek günümüzde 50 binlere kadar geriledi. 2004 yılında özelleştirme programına alınan Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) birkaç yıl içerisinde şirketlere bölünerek özelleştirilmesi ile devlet olarak üretimden çekildi. Bunun sonucu olarak ülke olarak kullandığımız elektriğin % 74’ ini ithal ederek dışa bağımlı hale getirildi. Tarımda kendi kendimize yetebilen bir ülke iken AKP’ nin yanlış politikaları sonucu tarım ve hayvancılıkta dışa bağımlı bir ülke olup, Rusya ve Ukrayna’dan tahıl, Brezilya ve Avustralya’dan hayvan ihraç eder duruma getirildik. Neoliberal politika uygulayan AKP iktidarı, ülkenin kaynaklarını bir avuç yandaşa peşkeş çekerek kendi zenginlerini yarattı. CHP’nin 5’li çete dediği Cengiz, Rönasans, Limak, Kolin ve Kalyon şirketlerini iktidar 20 yıla yakın bir zamanda 204 milyar dolara yakın ihale verdiği görüldü. Gene bu beşli çeteye Yap-İşlet-Devret (YİD) modeli ile geçiş garantili köprü ve otoyollar, hasta garantili Şehir Hastaneleri, uçuş garantili havalimanları ihaleleri verilerek bu yandaş şirketlere servet aktarıldı. Ülkenin geleceğini ipotek altına alan bu projelere bugüne kadar yapılan ödemeler dışında 2024 yılında ödenmek üzere bütçeye 162,4 milyar lira daha ilave edildi. Muhalefetin yaptırdığı bir araştırmaya göre sadece İstanbul’da 76 inşaat projesi incelenmiş ve inceleme kapsamında yasal imar izninden fazla 11 milyon 435 bin metre kare inşaat yapıldığı tespit edilmiş. Bu yapılan fazla inşaattan dolayı 2018 yılı fiyatlarıyla müteahhitlerin toplam 240 milyar lira (yaklaşık 60 milyar Dolar) haksız kazanç elde ettiği iddia edilmiştir. Daha sonra ise bu kaçak inşaatlar ise ne tesadüf ki imar affına denk getirilerek bu imar affı ile affedilmiş ve bu haksız kazanç kara dönüşmüştür. AKP’nin Hazine ve Maliye Bakanı olan Nureddin Nebati’ nin döviz kurlarını baskı altına almak amacıyla uygulamaya soktuğu Kur Korumalı Mevduat (KKM) ile büyük servet transferlerine imza atıldı. Hala uygulamada olan bu ucube sistem sonucu 2024 yılında halkın cebinden çıkacak 300 milyar lira daha bulunmaktadır. İktidar ise yapılan yanlış uygulama sonucu ortaya çıkan zararı bütçede göstermemek amacıyla Merkez Bankasına paslayarak gizleme yolunu seçmiş ve böylece Merkez Bankasının 2023 yılı zararı ise 818,2 milyar lirayı ( 2023 yılı kuruna göre 27 milyar 735 milyon Dolar yapar) bularak tarihinde görülmemiş zarara uğratılmıştır. Genel olarak baktığımızda ise AKP iktidarı 2002 yılından bugüne kadar ÖZELLEŞTİRME GELİRLERİ, VERGİ GELİRLERİ VE DİĞER GELİRLER olmak üzere toplam 4 TRİLYON 300 MİLYAR lira gelir elde etmiştir. Buna karşılık ülkenin son bir yılda iç borcu 1,3 trilyon liradan 1,9 trilyon liraya ulaştı. Dış borcu ise 1,4 trilyon liradan 2,1 trilyon liraya yükselmiştir. Hemen akla şu soru gelmektedir. Ülkenin bütün yatırım kaynakları satılmasına karşın hiçbir yatırım amaçlı üretim tesisleri yapılmayarak dışa bağımlı ithalat yapan bir ülke durumuna getirilmesine rağmen toplanan vergiler nereye harcandı ve yapılan bu inanılmaz borçlar ise neye karşılık borçlanıldı. Bunu biri veya birileri açıklamalı. Çünkü ülkenin durumu ortada açlık, işsizlik, enflasyon, adeta her gün yapılan zamlar vatandaşı geçinemez hale getirmiş olup, yukarıdakilerle aşağıdakiler arasındaki makas bayağı değil çok bayağı açıldı. İktidarın önceden olduğu gibi Elazığ depremi nedeniyle hem vatandaşın hem de muhalefet partilerin “ deprem vergileri ne oldu “ diye hesap soru soranlar hakkında soruşturma açtırması ve soranları vatan hainlikleri ile suçlamaları, Gene, Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir seyahat dönüşünde, toplanan vergiler hakkında ‘’Harcanması gereken yere harcadık. Bundan sonra da bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok’’ ‘’Millet acı içindeyken böyle şey mi sorulur’’ diye tepki vermesi sonucunda “ Devlete hesap sorulamaz “ meselesi haline getirmesi üzerinden çok sular aktı. Artık il ve ilçe belediyelerde olduğu gibi iktidarında halkına hesap verme günü geldi ve de geçiyor. Eğer rejim olarak ‘’Demokrasiyiz biz’’ diyorsak, demokrasinin en önemli kıstaslarından bir tanesi de “ Hesap Verme “ işidir. Ben hesap vermem demek ben demokrasi değilim demekle aynı şeydir. Hesap verme ülkeyi yönetenlerin işidir. Hesap soracak olan ise seçmendir. Buradaki amaç toplanan vergilerin fonların doğru yere kullanılıp kullanılmadığı, hakça kullanılıp kullanılmadığı, erdemli hedeflere tahsis edilip edilmediği, kamu politikaları için istenen desteğin karşılığı olarak harcanıp harcanmadığıdır. Buda seçmenin en tabi hakkıdır. Yapılacak ilk genel seçimlerde seçmen bu sorunun cevabına göre oyunu kullanacağından eminim. 17.04.2024