İKTİDARIN SURİYE POLİTİKASI

Öyle bir iktidar düşünün ki, zamanında dosttan öte dediğin Suriye devlet başkanı Beşar Esat ile kanka olup beraber ailece tatil yapacak ve hatta bakanlar kuruluna beraber toplayacak daha ileriki günlerde de Arap Baharının Suriye yansımasını bahane ederek sanki Suriye halkını düşünürcesine insan haklarını bahane ederek Esad’ı düşman ilan edecek.

Peki, ne oldu da durum bu hale geldi?

Öncelikle Suriye’nin iç savaşa nasıl sürüklendiğine bir bakalım.

Benim burada Esad’ı savunuyorum veya haklı buluyorum diye anlaşılmasın sakın. Ben sadece yaptığım araştırmalardan edindiğim bilgileri aktarıyorum.

Suriye halkına yapılan baskı rejimi önceden beri var olan bir baskı idi.

Baba Hafız Esat 2000 yılında öldükten sonra 34 yaşında olan ve uzmanlığını İngiltere’de yapmış ve batı kültürü almış olan uzman göz doktoru Beşar Esat, babasının ölümünden bir süre sonra devlet başkanı olduğunda babasından kalan katı Baas’çı çevrenin içinde buldu kendisini.

Arap Baharının Suriye’ye bulaştığı bu dönemde bu çevreyi değiştirecek ne tecrübesi vardı ne de gücü vardı.

Bunu fırsat bilen ABD ve Muhalif Müslüman Kardeşler olarak anılan guruplar harekete geçerek Suriye içinde halkını da örgütleyerek Esat’a karşı eyleme başladılar.

ABD’ nin amacı Suriye’nin kaynakları ve stratejik konumu olsa da, Muhalif Müslüman Kardeşlerin amacı ise yönetimin despot uygulamalarını gerekçe göstererek bu laik rejimi devirmek ve ülkeyi şeriatla yönetilen Sünni bir devlet haline getirmek idi..

Ayrıca, Suriye’nin iç savaşa sürüklenmesinde İran, Şii güç olan Esat rejimini destekliyordu. Çünkü Muhalif Müslüman Kardeşleri Sünni oldukları için yönetime geldiklerinde kendileri için tehlike olarak görüyorlardı.

Burada ABD’lerinin amacı ne Suriye halkı ve insan hakları ne de onun rejimi, onlar için önemli olan kendi çıkarlarıdır.

Muhalif Müslüman Kardeşlerin amacı ise, demokrasi ile yönetilen laik ülkelere şeriat rejimini getirerek güç kazanmaktır.

Zaten, Müslüman Kardeşler türü örgütlerde şeriat kuralları geçerlidir. Bu örgütler ülkelere demokrasi yanlısı gibi görünerek kolaylıkla iktidara gelirler. Bir süre sonra ise gerçek yüzlerini saklayamadıklarından yaşamın her boyutunda günlük kuralara müdahale ederler. Zaten bunlar virüs gibi birkaç seçim sonunda tüm ülkenin güçlerini ele geçirdikten sonra birkaç seçim sonunda amaçlarına ulaşırlar.

Daha önceki yıllarda buna benzer şeyleri hem Mısır’daki eski Mübarek rejimi için ve hem de Libya’daki Kaddafi rejimi için görmüştük.

Ülkemizde yaşananlara baktığımızda olaylara çok yabancı olmadığımızı göreceksiniz.

Burada en üzücü olan tavır ise, Türkiye’nin Suriye iktidarına karşı olan tavrıdır.

ABD Başkanı Obama’nın baskısı ile Suriye Devlet Başkanı Esad, bir anda oldu ESED:

Şimdi ise ne değişti de siyasette küslük olmaz diyerek Suriye ile diyalogların önünü açmaya ve görüşme zemini aramaya başlıyoruz.

O zaman emekli Büyükelçi Sn. Şükrü Elekdağ’ın Sn. Uğur Dündar’a verdiği röportajında ve Sn. Dündar’ın dediği gibi,

“ Suriye politikası Cumhuriyet tarihinde, devlet yönetimindeki en büyük basiretsizlik, gaflet, yeteneksizlik ve Türkiye’nin güvenliğine en ağır ve yıkıcı zararlar verme örneği olarak geçecektir….”

Hepsi oldu mu? Ne yazık ki oldu!...

Ağır bedeller ödedik mi? Ödedik ve hala ödemekteyiz!

Nice şehitler ve terör katliamlarında masum kurbanlar verdik mi? Verdik!... Maalesef şehitler vermeye devam ediyoruz.

Türkiye sığınmacı deposu haline geldi mi? Geldi!...

Peki, nihayet Beşar Esat’a zeytin dalı uzattık mı? Evet uzattık!...

O halde soralım;

Ne uğurda ödendi bunca ağır fatura?....

09.12.2022