İnsanoğlunu ‘Allah ile aldatmak
Bunları yapıyorsan bizdensin demek son günlerin en fazla konuşulan lafları ve sözleri
Allah ile(Allah adını Kullanarak) Aldatanlar
يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم بِاللَّهِ الْغَرُورُ Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak) aldatmasın.(Fatır/5) İslam ın şartları ne Kaç rekât namaz vardır. Beş vakit namaz kılıyor musun? Oruç tutuyor musun,? Bunları yapan şaibeli değildir Yolsuzluk ve kamu malı çalmazlar. Onlara iftira atılıyor. Eğer bir kişi bunları yapıyorsa İspat et Demek ki ülkemizde oy için her şey muaf Devlet malını yağmalayanlar ve Çalanlar kimler acaba kim bu yapanlar. Şimdi gelelim bunları yapanlara ve soyunanlara bir lafımız var. İslam da devlet malını çalmanın cezası İslama göre devlete ait bir mal, eşya veya parayı çalmanın ya da meşru olmayan başka yollarla zimmete geçirmek haramdır. Şahsın malını çalmak nasıl haram ise devlet malını çalmak veya devlete ait mal ve parayı meşru olmayan yollarla zimmete geçirmek de haramdır. Çünkü devletin malı milletin malıdır. Devletin malını çalmak, milletin malını çalmaktır. Bu çirkin davranış, kul hakkına tecavüzdür ve büyük günahtır. Devletin malını ve parasını meşru olmayan yollarla zimmete geçirmek haram olduğu gibi, devlete ait mal ve eşyaya zarar vermek de dinimizce yasaklanmıştır. Çünkü kamu malı milletin malıdır. Bu malda herkesin hakkı vardır. Şahsın malına zarar vermek haram olduğu gibi halkın ortak malı olan kamu malına zarar vermek de kul hakkına tecavüzdür ve haramdır. Her Müslümanın, kamu malını kendi malı gibi koruması, zarar vermekten ve zarara yol açacak fiil ve davranışlardan kesinlikle sakınması gerekir. Devlet kurumlarında çalışan veya devletle iş yapanlar, devlet malının bir emanet olduğunu bilmeli, bu malı kullanırken kendi malından daha titiz davranmalıdır. Devlet parasının harcanmasında da milletin menfaati gözetilmeli, bir kuruşun bile zayi edilmesine fırsat verilmemelidir. Çünkü devletin parası, milletin parasıdır. Bunda, başında henüz tüyü bitmemiş yetimler de dâhil olmak üzere milyonlarca insanın hakkı vardır. Herkesin; devlet malı konusunda son derece dikkatli olması, çok basit bir şey veya çok az miktarda bir paranın bile haksız olarak zimmetine geçmesinden kesinlikle sakınması gerekir. Çünkü böyle bir suçu işleyenler kıyamet günü devlet malından çaldıkları şeyler boyunlarına asılı olarak gelecek ve mahşer halkının huzurunda rezil olacaktır. Devlet malını zimmetine geçirenler hakkında Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır: “Kim emanete (kamu malına) hıyanet ederse, kıyamet günü hıyanet ettiği şeyle birlikte gelir. Sonra da hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir ve onlara haksızlık edilmez.” (Ali İmran 161).Bu ayet, devlet malına el uzatanların yaptıklarının karşılığı olarak layık oldukları cezaya çarptırılacağını göstermektedir. Ayetler ve hadislerin ışığında iftira atmanın hükmü nedir? Diğer bir hadiste ise; kıyamet gününde iftira ve yalanla başkasına, suç isnat edenlere, itibarını rencide edenlere, malını haksız yere yiyenlere büyük bir ceza vardır. Bunlar, dünyada namaz kılmış, oruç tutmuş, zekât vermiş olsalar bile, söz konusu ibadetlerin sevabı kendileri, için yeterli olmayacaktır. Tam tersine bu ibadetlerden elde ettikleri hayır ve sevap, muhataplarına yaptıkları haksızlığın bedeli olarak kul hakkı şeklinde verilecek ve kendileri, servetini kaybetmiş bir müflis gibi boş ve çaresiz kalacaklardır. (Tirmizi, Kıyamet, 1)Allah'ın Adını Kullanarak İnsanları Aldatmak!
Allah'ın adını kullanarak aldatmak sadece Şeytan'ın işi midir yoksa Şeytanlaşmış insanlar da Allah'ın adını kullanarak insanları aldatıyorlar mı? Özlü Söz: Ey insanlar! Allahın vaadi haktır. Dünya hayatı aldatıcıdır. Aldatıcılar Allah’ın adını kullanarak sizi aldatmasın. (Fatır Suresi 5. Ayet) Rabbimiz biz Müslümanlara çok büyük uyarı ikramlarda bulunmasına rağmen bu uyarı ve ikramları pek ciddiye almaz bir hayat yaşamaktayız. Sebebi de bize düşman olarak bildirilen Şeytanın aldatmalarına kanmamızdır. Zira Şeytan, Allah’tan kıyamete kadar aldığı izinle sıratı müstakim üzere oturup insanları aldatmak için Allah’ın zatına yemin etmiştir. Her Müslüman namazda okuduğu Fatiha Suresinin 5. Ayetinde Allah’tan sıratı müstakim üzere kendisine hidayet verilip o nimet verilen yolda olmayı diler. Oysa Şeytan’ın sıratı müstakim yolu üzere oturacağını Rabbimiz bize Araf Suresinin 16. Ayetinde beyan buyuruyor. Yani biz her gün sıratı müstakimi isterken Şeytan o yol üzerinde oturarak o yolun yolcularını bazen Allah’ın adını kullanarak, bazen nefislerini azdırarak, bazen rızık endişesi, bazen malı-mülkü, bazen ailesi, bazen de dedelerinin veli olması ile güvendirerek sıratı müstakim yolundan alıkoyar. Günümüzdeki en büyük aldatması ise Yahudi-Hıristiyan ittifakının “dinler arası diyalog ve onların velayeti ile dünya barışının sağlanacağı” aldatması ile aldatır. Şeytanın işi bu…. Allahın adıyla aldatmak… Peki! Bu iş yani Allahın adını kullanarak aldatmak sadece Şeytanın işi midir yoksa Şeytanlaşmış insanlar da Allahın adını kullanarak insanları aldatıyorlar mı? Buna cevap bulmamız gerekiyor. Fatır Suresi 5. Ayetinde geçenleri inceleyelim. Allah birçok ayette Ey iman edenler buyurarak hitap eder ama bu ayette Ey İnsanlar buyurarak bütün insanlığa hitap etmektedir. Yani çağrı bütün insanlığa… Bütün insanlara Allah’ın vaadi haktır buyuruyor. Geçmişte ve günümüzde birçok insan Allah’ın vaadinin hak olduğuna ve gerçekleşeceğine inanmazlar. Bundan dolayı Rabbimiz kesin bir ifade ile “Allah’ın vaadi haktır” buyuruyor. Yani ister inanın ister inkâr edin bu vaat haktır ve gerçekleşecektir emri çok ciddiye alınması gereken bir ilahi uyarıdır. Ayetteki ikinci ilahi uyarı “Dünya hayatı aldatıcıdır” uyarısıdır. Rabbimiz dünya hayatlarını kendi istekleri doğrultularında imar edip ilahi uyarılara uymayanların sonlarının nasıl hüsranla bittiğini bize yine Kuranda bildiriyor. Firavun ve benzeri ilahlık taslayanların insanları kendi hükümranlıkları altına alıp dünyayı yönetmeye kalkışmalarının hiçbir neticesinin olmadığını ve kendi elleri ile kendilerini tehlikeye attıklarını yine Kuranda bize beyan buyuruyor. Ayetteki üçüncü ilahi uyarısı “Aldatıcılar Allah’ın adını kullanarak sizi aldatmasın” uyarısı en can alıcı uyarıdır. İşte günümüzün bütün Müslümanlarının üzerinde en çok durmaları gereken “Allah’ın adının kullanılarak aldatmayı gerçekleştirenlerin aldatmasını” çok iyi etüt edip anlamak! Allah, Kuranın Nisa Suresi 59. Ayetinde; “Allaha itaat edin, Resulüne itaat edin sizden olan Ul’ul emre de…” buyurarak Müslümanları bir emir sahibinin velayeti altında toplanmasını murat ediyor. Ali İmran Suresi 103. Ayetinde de; “Allahın ipine sımsıkı sarılıp dağılmayın” buyurarak Müslümanların mutlak manada bir imam, bir halife etrafında toplanmalarını emretmektedir. Müslümanlar Allahın emirlerini Kuranda beyan buyrulduğu şekilde anlayıp tatbik etmek durumundadırlar. Çünkü ilahi mesele her kişinin anlayışına bırakılmamış ve Kuran ile sabitlenmiştir. Saltanat olmasına rağmen Hilafetin yıkılması için her türlü yola başvuran Yahudiler, Hıristiyanların desteğini alarak bugün Müslümanların dünya siyaset sisteminde temsiliyetine son vererek dünya yönetimine soyunmuştur. Allah, Kuranda en çok bize Yahudilerden ve onların Müslümanlara olan düşmanlıklarından bahseder. Kuran Hz. Muhammed (sav)’e inmesine rağmen ismi Kuranda dört yerde geçer. Bunlar sırasıyla Alî İmran 144, Ahzap 40, Muhammed 2 ve Fetih 29. Ayetlerdir. Birde Saf Suresi 6. Ayetinde Ahmet (as) olarak geçer. Fakat Kuranda en çok ismi geçen Hz. Musa (as)’dır. Çünkü Rabbimiz Yahudilerin nasıl isyankâr ve kural tanımız bir kavim olduğunu bildiği için Hz. Musa (as)’ya nasıl davrandıklarını ve daha evvel gelen peygamberleri nasıl şehit ettikleri ve neticede nasıl lanetli bir kavim olduklarını bize Kuranda beyan buyuruyor. İşte Müslümanların dünya siyaset sisteminde söz sahibi ve temsiliyetinin olmadığı bir dönemde ve ne yazık ki Müslümanların boş bıraktığı oysa adalet ve imar ederek yönetecekleri dünya yönetimini bugün Yahudi-Hıristiyan ittifakı zulümle, kanla, işgalle ve katlederek yönetiyor. Allah’ın adını kullanarak insan kitlelerini peşlerinden sürüklemek ve küfri idarelerini sürdürmek için ne yazık ki işbirlikçi Müslüman(!)lar, Yahudi ve Hıristiyanlar bu aldatmayı yapmaktadırlar. Allah, Bakara Suresi 120. Ayetinde; “Siz Yahudi ve Hıristiyanların dinlerine tabi olmadığınız müddetçe onlar asla sizden hoşlanmazlar….” Ayetinin yanı sıra Maide Suresi 51. Ayetinde de; “Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları kendinize veli edinmeyin. Onlar birbirlerinin velisidirler. Siz onları veli edinirseniz onlardan olursunuz. Allah zalimler topluluğuna hidayet vermez” ayeti bizi çok ciddi manada uyarmaktadır. Akledene tabi… Maide Suresi 51. Ayetinde geçen veli kavramı her nedense meallerde dost olarak tercüme ediliyor. Dost kelimesi veli kavramının karşılığı değildir ancak manalarından biridir. Burada geçen “evliyaum” kelimesi dost anlamında değil idare eden yöneten ve hâkimiyet kuran anlamındadır. Bundan dolayı bu ayeti kerimede geçen evliya kelimesini velayeti Yahudi ve Hıristiyanlara vermeyin, onların yönetimi altına girmeyin eğer girerseniz onlardan olursunuz ilahi uyarısına muhatap kalırsınız şeklinde anlamamız gerekmektedir. Demek ki bizleri Allahın adını kullanarak aldatmaya kalkanlara üzerimize farz olan ilimle karşılık vererek onların aldatmasına kanmayacağız. Bir diğer hususta Yahudi ve Hıristiyanların tahrif edilmiş kitaplarını dünya hükümranlığına karşı biz Müslümanlar Kuranın hükümlerinin icrası için mücadelemizi bayraklaştıracağız. Onlara Allah adına dur demenin yol ve yordamı Kuranla sağlanır. Kaç çeşit dinsizlik vardır ?İslam dinine göre insanlar ikiye ayrılar: Mü'minler ve kafirler. Kafir demek İlahî, Kur'anî, Nebevî gerçekleri inkar, red, tekzib eden, örten demektir. Küfür statüsünde olanların da kategorileri vardır: (1) İslam Ümmetiyle, İslam devletiyle anlaşmış, onların hakimiyeti kabul etmiş ehl-i zimmet. Bunların canları, malları, kimlikleri, din ve mezheb hürriyetleri garanti altına alınmıştır. Öyle ki, onların İslam ülkesindeki mezarlıklarına bile dokunulamaz. (2) Ehl-i Kitab: İslam'ın hakimiyetini kabul etmek, Müslümanlarla barış içinde olmak şartıyla onların da garantileri vardır. (3) İslam'a ve Müslümanlara savaş ilan etmiş olan agresif, militan, harbî kâfirler. (4) Müşrikler. Bunlar kafirlerin eşeddidir. (5) Münafıklar. Münafıklar zümresi ikiye ayrılır: (a) Nifakı kendilerini küfre götürenler. (b) Kendilerinde nifak alametleri olmakla ve imanları tehlikede olmakla birlikte henüz küfre düşmemiş olanlar. Biz insanların kalbinin içini bilemediğimiz için ehl-i kıble olanları Müslüman kabul ederiz. Resulullah Muhammed Mustafa salllallahu aleyhi ve sellemin risâletini, davetini, dinini işitip de bunu inkar, red, tekzib eden kimse kesinlikle ehl-i necat ve ehl-i Cennet değildir. Peygamberimizden sonra bir tek ibrahimî hak din vardır. "Zamanımızda üç hak ibrahimî din vardır ve bunların bağlıları ehl-i necat ve ehl-i Cennettir" diyenler korkunç bir yanılgı içindedir ve imanları tehlikededir. İslam'ın Allah katında tek hak, makbul (kabul edilen), gerçek, doğru din olduğu çeşitli Kur'an ayetleriyle, sahih hadîslerle sabittir ve bu konuda icmâ-i ümmet bulunmaktadır. Allah Kur'anda mü'minlerin kafirleri dost ve veli edinmelerini yasaklamıştır. Tevhid inancı ile Teslis inancı kesinlikle bağdaşmaz ve uyuşmaz. İslam'ın temel ve zarurî temel inançlarından biri, BÜTÜN peygamberlere iman etmektir. Resulullah Efendimizin peygamberliğini, getirdiği kitabı, Dini duyup da inkar, red ve tekzib eden kafirdir. Hıristiyanlar Hz. İsa aleyhisselamın tanrı (ilah) olduğunu inkar edenleri tekfir ediyor. Yahudiler, kendi dinlerinden olmayanlara goyim diyor. İslam geldikten sonra diğer şeriatlar hükümden kaldırılmıştır. Bu devirde sadece İslam Şeriatının hükmü geçerlidir. Kıyamete kadar da geçerli olacaktır. Biz Müslümanların ana vazifelerinden biri gayr-i Müslimlere İslam'ı anlatmak ve onları (hiçbir baskı ve zorlama yapmaksızın) hak dine en güzel, en ikna edici üslupla çağırmaktır. İslam dünyası bu vazifeyi hakkıyla yerine getirememektedir. İslam dünyasının kültürü bu konuda çok yetersizdir. Müslümanlara bakan İslam'dan soğumaktadır. Buna rağmen her yıl yüz binlerce Hıristiyan ve Yahudi Müslüman olmaktadır. Dinlerarası Diyalog cereyanı 1960'lı yıllarda Roma Katolik Kilisesi tarafından çıkartılmıştır. Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında diyalog olmaz. Çünkü biz (Allah'ın ülülazm bir peygamberi olan) Hz. İsa'ya, (Tahrif edilmemiş şekliyle) İncil'e iman ediyoruz, onlar Hz. Muhammed'e ve Kur'ana iman etmiyor. Ortada böyle bir kopukluk varken nasıl diyalog yapabiliriz? Müslümanlara düşmanlık etmeyen, onlarla savaşmayan, onların ülkelerine saldırmayan, onları sömürmeyen Hıristiyanlara iyi davranmalıyız ve onları İslam'a davet etmeliyiz. Bu davet iki şekilde olur: Çok güzel hazırlanmış, onların anlayacağı bir lisanla yazılmış yayınlarla. Bir de dolaylı olarak hal lisanıyla. Bize baksınlar, bizde İslam'ın güzelliklerini görsünler. Maalesef bu ikinci konuda durumumuz kötüdür. İslam'ın önündeki en büyük engel Müslümanların İslam'ı hakkıyla hayata uygulamamasında, örnek ve olgun Müslümanlar olamamasındadır. Kural: Bütün kafirler tek bir millettir ama onların çeşitliliği, dereceleri, tabakatı vardır. İslam'ı öğrenmek, anlamak isteyenlere karşı yumuşak, şefkatli, merhametli, anlayışlı, sabırlı, güler yüzlü olmayız. Onlara ikramda bulunmalı, misafirperver olmalıyız. Onları İslam'dan soğutacak hareketlerden, davranışlardan, kötülüklerden kaçınmalıyız. İslam'a dâvetin en uygun yolu hal ile çağırmaktır. Biz belki dünya kültüründe, teknikte onları geçemeyiz ama ahlakımızla, faziletimizle, hikmetimizle, insanlığımızla, Müslümanlığımızla onları etkileyebiliriz. Onları davet ederken dinimizden en ufak bir ödün bile veremeyiz. Buna hakkımız yoktur. Avrupa ülkeleri on beş yirmi yıl içinde Müslümanlaşacaktır. Avrupalıların nüfusu artmıyor, Müslümanlar hızla çoğalıyor. Yirmi yıl içinde milyonlarca Avrupalı Müslüman olacaktır. Yazımı Resulullah Efendimizin müjdeli bir hadîsi ile bitiriyorum: "Allah'ın bir kulunu senin vasıtanla hidayete getirmesi, senin için üzerine güneşin doğduğu ve battığı her şeye sahip olmaktan daha hayırlıdır." Dinlerarası Diyaloğ bir tuzaktır. Vazifemiz İslam'ı bütünüyle yaşamak, gayr-i Müslimleri lisanen ve hal ile hak dine davet etmek, tebliğ yapmaktır. İçi Ün ve Para Aşkıyla Yanan Birine Ünlü olmak için içiniz cayır cayır yanıyormuş. Ünün yanında çok para da istiyormuşsunuz. Ehl-i dünya bir İslamcıymışsınız. Cin fikirliymişsiniz. Sizin aklınız fikriniz ün ve paraymış. Ah ne yapsam da kısa yoldan ünlü münlü, paralı maralı biri olsam diye kafanızı yorup duruyormuşsunuz. Uyanıkken ah ün, ah para diyormuşsunuz. Uykunuzda para ve ün diye sayıklıyormuşsunuz. Hem para, hem ün, bu ikisine namuslu olarak kolay, ucuz, çabuk kavuşmak kolay değildir. Tavsiye etmem ama yapacağınız iş basittir. Şeytanla istişare ettikten sonra Selanik medyasının dikkatini çekecek saçma sapan içtihatlar yapınız. Yahut abuk sabuk fetvalar veriniz. Kur'ana, Sünnete aykırı reformlar teklif ediniz. Mesela: Camilere kiliselerdeki gibi sıralar konulması... Kısa zamanda Sabataycılar sizi ünlü yaparlar. Namazın beş vakit değil üç vakit olduğunu iddia ederseniz 24 saat zarfında şöhret-i kâzibe sahibi oluverirsiniz. Ramazan'da birileri İslam'da Teravih namazı yoktur, Peygamber (Salat ve selam olsun ona) Teravihi yasaklamıştı dediler de ne oldu? Yirmi dört saat içinde gündeme geldiler, herkes onlardan bahs etti. Reklamın kötüsü olmazmış. Namuslu ve haysiyetli bir fakih beş sene çalışıp Teravih/Ramazan'da gece namazı hakkında 500 sayfalık ilmî, fıkhî ciddî bir eser yazmış olsaydı onlar gibi gündeme girebilir miydi? İslam'a, Kur'ana, Sünnete, fıkha, Şeriata aykırı içtihat yapanlar, fetva verenler bir anda ünlü olur. Ünün ardından para da gelebilir. Selanik tv.'de reformcu aykırı ilahiyatçılara program başına yüklü ücret ödeniyor. Yalnız bir mesele var: Saçma sapan ictihadlar yapan, abuk sabuk fetvalar veren kimseler, bu ictihad ve fetvalar yüzünden imanlarını (varsa) kaybettikleri takdirde Cehennemlik olurlar, belalarını bulurlar. Bütün mutluluklar birlikte olmaz. Ün, para, Dönmelerin alkışları, dünya derken Cehennemi boylamak tehlikesi de var. Bendeniz size böyle şöhretler peşinde koşmayı, böyle yollardan para kazanıp zengin olmayı hiç mi hiç tavsiye etmem. Allah'ın ayetlerini ucuza satmış, çok kötü, çok cehennemî bir ticaret yapmış olursunuz. Tercih size aittir.
Allah yok diyen dinsizlerin gerçek amacı
- özellikle 20. yüzyıldan itibaren mantar gibi türeyen bu zümre kesinlikle yadırganmamalı. haklı oldukları bir çok nokta var ve dünyaya kesinlikle renk kattılar. ivan pavlov, sigmun freud, andrew carneige gibi parlak insanlar taşıdıkları allahsızlık düşüncesine rağmen gerçekten çok başarılı olmuşlardır ve saygı duyulmayı haketmişlerdir. peki nedir bu dinsizlik ve nasıl meydana gelmiştir. klasik cevap ise genelde şu şekildedir. 18. yy'de pozitif bilimlerdeki sıçrayış ve devamında 19. yy ile birlikte doğadaki var olan ve gözümüzün önünde cereyan eden olayların yavaş yavaş ortaya çıkartılması neticesinde insanın doğaya karşı elinin güçlenmesi gelir. bu doğaya karşı değişen güç dengesi ve insanlığın hiç olmadığı kadar üst seviyeye çıkması artık bazı şeyleri değiştirmiştir. 20 yy.'de artık kafesinden çıkıp bir hür kuş gibi özgürlüğün tehlikeli kıyılarında uçuşan insanoğlu için bir kırılma noktası iyice ayyuka çıkmıştır. insan artık hükmedendir. kimsenin ona zincir vuramayacağı bir kartal gibi göklerde süzülmektedir. gözleri görülmeyeni görmüşve en uzak noktadaki ince ayrıntılara kadar her şey hakkında bilgi sahibi olmaya başlamıştır. bu o kadar hızlı gelişmiştirki artık zamana yetişemez olmuştur insan. insan insan değildir artık. insan özünden kopmuş ve başka bir varlığa dönüşmeye başlamıştır. problemleri çözdükçe problemi ortaya atandan kendini daha bilgili atfetmeye başlamıştır ve bir zaman sonra asıl problemi de unutmuştur. çünkü artık çözebilme yeteneğine eriştiği bir çok problem vardır ve emeği,ilgisini,sevgisini bunlara yönlendirmiştir. insan artık sadece deneme sınavında yüksek puan almaya çalışan, bu sınav esnasında zaman kaybetmeden yapabileceği kadar çok soru çözmeye odaklanan, asıl soruyu çözmekte zorlandığı ve vakit kaybı gördüğü için atlayan bir robottur. işte bu kaos ortamında hayatın bir deneme sınavından çok daha fazlası olduğunu idrak edememektedir insan. evet sen allaha inanmaktan kendini men etmiş arkadaş senin amacını ben bilemem söylemek de haddime değil ama şunu bilmeni isterim ki gittiğin yolda mutluysan vazgeçme devam et.
- Din, herkesin fikir yürüttüğü ve iddialı olduğu bir alandır. bu yüzden din ile ilgili yaygın telakkileri soğukkanlı biçimde ve ilmi bir bakış açısıyla gözden geçirmeliyiz. din deyince öncelikli olarak hayatımızın gerçek anlamını, varoluşun manevi arka planını anlatan, varlığın nihai anlamını açıklayan metafizik ışığı anlıyoruz. metafizik anlam, manevi arka plan derken gözle görüp kulağımızla işitemeyeceğimiz, deneyle ulaşamayacağımız anlam ve değerleri kastediyorum. din, pozitif bilginin dışında ve üstünde ona ilavedir, onu tamamlamadır. tıp, mühendislik, fizik, coğrafya alanında akıl ve duyu organlarıyla birçok bilgiye sahip olabiliriz. bu alandaki bilgilerimiz tecrübe birikimimiz, becerilerimiz ve