DOLAR

35,1980$% 0.07

EURO

36,7025% 0.16

STERLİN

44,1430£% -0.22

GRAM ALTIN

2.960,73%0,06

ONS

2.616,53%0,00

BİST100

9.916,22%2,52

İmsak Vakti a 02:00
İstanbul PARÇALI BULUTLU 10°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce

İsrail Saldırganlığı Türkiye Açısından Bir Tehdit Midir?

AK Parti Genel Merkez, Seçim İşleri Başkan Yardımcısı ve Zorunlu Göç Çalışmaları Merkezi, Uluslararası Hukuk Araştırmaları Direktörü Av. Samir Altunkaynak, israil’in sürdürdüğü saldırganlıkları Türkiye açısından değerlendirdi. “İsrail Saldırganlığı Türkiye Açısından Bir Tehdit Midir?” diyen Altunkaynak İsrail saldırganlığının bir çok açıdan Türkiye’ye güvenlik riski oluşturduğu vurguladı. Altunkaynak yazısında riskleri sıraladı. İşte O Yazı:

Av. Samir Altunkaynak

AK Parti Genel Merkez, Seçim İşleri Başkan Yardımcısı

Zorunlu Göç Çalışmaları Merkezi, Uluslararası Hukuk Araştırmaları Direktörü

Home

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Ekim 2024 tarihinde TBMM’nin açılış konuşmasını yaparken İsrail saldırganlığına vurgu yaptı. Erdoğan, “Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetimi, Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü bizim vatan topraklarımıza dikecektir. İsrail saldırganlığı Türkiye’yi de içine almaktadır. Vatanımız, milletimiz, bağımsızlığımız için bu devlet terörüne elimizdeki her imkanla karşı duracağız” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail’i Türkiye açısından bir güvenlik tehdidi olarak nitelendirmesinden sonra birçok siyasetçi ve uzman, İsrail’in gerçekten Türkiye için bir tehdit olup olmadığı konusunda tartışmaya başladı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin konuyla ilgili olarak derhal bilgilendirilmesi gerektiğini belirterek, “Türkiye’de yaşanacaklar konusunda tüm bilinmezlikleri ortaya çıkaracak, tüm spekülasyonları ortadan kaldıracak şekilde bilgilendirme yapmalarını diliyoruz” dedi.

Bu tartışmaların ardından TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Meclis’in 8 Ekim Salı günü İsrail tehdidine yönelik kapalı bir oturum düzenleyeceğini açıkladı. Kurtulmuş, bir canlı yayında, “Terör örgütleri üzerinden Türkiye baskı altına alınmaya çalışılıyor. Biz kimin ne olduğunu, hangi adımı niçin attığını çok iyi biliyoruz. Suriye ve Irak’ın istikrarsızlaştırılmasıdır bu. Türkiye bunun farkında olmalı. Türkiye bölgede ayakta kalabilmiş büyük bir ülkedir. Siyaset üstü bir konudur, bu bir milli meseledir. Meclis 8 Ekim Salı günü toplanacak” dedi.

İsrail Türkiye İçin Gerçekten Bir Güvenlik Sorunu mu?

İsrail’in tek başına doğrudan Türkiye’ye karşı askeri bir tehdit oluşturma potansiyeli zayıf görünse de, Türkiye’nin coğrafi büyüklüğü, nüfusu, askeri teknolojisi, askeri ittifakları ve jeopolitik derinliği, İsrail’in doğrudan Türkiye ile askeri bir çatışmaya girmekten çekinmesine yol açabilir. Ancak, tehdit ve güvenlik risk analizleri yapılırken, İsrail’in savaşı bölgeye yayma girişimleri, Suriye, Irak ve İran’ın dahil olabileceği kapsamlı çatışmalar, kitlesel göçler, sınır değişiklikleri, nükleer silah tehditleri, etnik ve mezhepsel çatışmaların sınır değişikliğine yol açma olasılığı, ABD ve Batı’nın yeni işgal hamleleri gibi birçok bilinmezliğin de göz önünde bulundurulması gerekir. Bu bağlamda, İsrail saldırganlığının birçok açıdan Türkiye’ye güvenlik riski oluşturduğu söylenebilir. Bu riskler şu şekilde incelenebilir:

  • İsrail’in olası bir Lübnan işgalinde, Lübnan’da yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına yönelik her türlü toplu saldırı ve katliam girişimi, Türkiye açısından kabul edilemez nitelikte olacaktır. Lübnan’da yaklaşık 100 bin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bulunmaktadır. Bu vatandaşlara karşı İsrail tarafından gerçekleştirilecek bir katliam, Türkiye’yi doğrudan etkileyecektir ve Ankara’nın bu katliamlar karşısında sessiz kalması düşünülemez.
  • İsrail’in Suriye’ye karşı olası bir kapsamlı hava harekatı, ayrılıkçı güçleri ve terör örgütlerini cesaretlendirecektir. Gazze Savaşı’nın yayılarak İdlib ve kuzey Suriye cephesinin açılması durumunda, Suriye’de bulunan Türk askerleri doğrudan sıcak bir çatışmaya sürüklenebilir. Bu durumda Türk askeri ile İsrail güçlerinin Suriye’de karşı karşıya gelmesi olası senaryolar arasında yer almaktadır. Dolayısıyla İsrail’in kapsamlı bir Suriye müdahalesi, Türkiye açısından bir güvenlik sorununa yol açacaktır.
  • İsrail’in olası bir İran saldırısı, tüm bölgeyi sıcak bir çatışmaya sürükleyecektir. İsrail saldırıları, Tahran’ın yanı sıra Tebriz, Isfihan gibi kentleri de kapsayabilir. İsrail saldırılarından kaynaklanacak bir İran-Azerbaycan gerginliğinin tırmanması da olasıdır. İsrail’in Azerbaycan’dan istihbarat ve lojistik destek alması durumunda, savaşın Azerbaycan Cephesi de açılabilir. Bu durumda Türkiye’nin tarafsız bir politika izlemesi oldukça güç olacaktır.
  • 7 Ekim’de Amerikan hükümet sözcüsü, Irak’ın Gazze Savaşı’nın içine çekildiğini açıkladı. Irak’ın istikrarını koruması ve savaşa müdahil olmaması uyarıları, açık bir şekilde Irak’ın olası Amerikan üstlerine ve İsrail’e saldırılarda bulunması durumunda ABD’nin sessiz kalmayacağı anlamına gelmektedir. Bu durum Irak’ta yeni çatışmalar ve istikrarsızlıklar yaratacaktır. Yaşanan çatışmalar, Türkiye’yi sıcak bir çatışmaya sürükleme riski taşımaktadır.
  • Savaş cephelerinin genişlemesi, milyonlarca insanın zorla göç etmesine yol açacaktır. Çatışmalardan kaçan siviller, kendileri ve aileleri için daha güvenli ülkelere göç etmeye yöneleceklerdir. Türkiye, doğrudan askeri çatışmalara müdahil olmasa da, çatışmalardan kaynaklı milyonlarca yeni göçmenin sınırlarına akın etmesi durumunda önleyici tedbirler almak zorunda kalabilir. Bu önleyici tedbirlerin başında, sınır ötesinde güvenli bölgeler oluşturulması dahil bir çok opsiyonun gözden geçirilmesi gerekecektir. Milyonlarca göçmenin Türkiye’ye yönelmesi bile başlı başına bir güvenlik sorununa yol açacaktır.
  • İsrail’in nükleer füze başlıklarına sahip olduğu bilinmektedir. İsrail’in elindeki nükleer silahları Suriye’ye veya İran’a karşı kullanması, bölgedeki demografik değişimi hızlandıracaktır. Aynı zamanda sınır değişimlerine de yol açabilir. Türkiye’nin Orta Doğu’da yaşanacak nükleer saldırılardan etkilenmeyeceğini öne sürmek oldukça güçtür.
  • İsrail’in İran’ın nükleer tesislerini vurması durumunda ortaya çıkacak nükleer sızıntı, yalnızca İran’ı değil tüm bölgeyi etkileyecektir. Nükleer tesislerin vurulması bile başlı başına Türkiye için bir güvenlik sorununa yol açacaktır.
  • Türkiye, İslam dünyasının saygın bir ülkesi olmasının yanı sıra tarihsel olarak yüzyıllarca Kudüs ve Mescidi Aksa’nın koruyucu gücü olmuştur. Mescidi Aksa’nın yıkılmasına yol açacak her türlü saldırının, doğrudan Türkiye’yi de etkileyeceği açıktır.
  • İsrail’in bölgede haritaları değiştirme yönündeki adımlarının yalnızca Filistin toprakları ile ilgili bir amaç olduğunu ileri sürmek gerçekçi değildir. Netanyahu’nun Gazze Savaşı’nın ilk günlerinde ifade ettiği, “Hamas’a verecekleri yanıtın Orta Doğu’da dengeleri değiştireceği”ne yönelik sözlerinin yalnızca bir slogandan ibaret olduğuna inanmak gerçekçi değildir. İsrail’in kurmak istediği yeni Orta Doğu dengesinin Türkiye açısından bir tehdit olmadığını ileri sürmek, radikal sağcı İsrail yönetimini tanımamak anlamına gelmektedir.
  • Son olarak, İsrail’in, Dünya’da sınırları net bir şekilde belli olmayan, dinamik sınırlar teorisi ile hareket eden ve Vadedilmiş Toprakları kendisi açısından bir hak olarak tanımlayan bir ülke olduğunu belirtmemiz gerekir. Vadedilmiş Topraklarının sınırları belirsiz olmakla birlikte, Nil ve Fırat arasındaki bölgenin içerisinde Türkiye’nin bir kısmının olduğu açıktır. İsrail’in irrasyonel dış politika ve söylemleri, Türkiye açısından bir tehdit olarak tanımlanabilir.

Sonuç olarak, İsrail’in askeri olarak doğrudan Türkiye’ye bir tehdit oluşturması güç olmakla birlikte, yukarıda saydığımız faktörler dikkate alındığında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadelerinin ne kadar gerçekçi ve somut olgular üzerine inşa edildiği daha iyi anlaşılmaktadır.

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

İstanbul için tarih verildi, La Nina kışı başlıyor

HIZLI YORUM YAP