34,6038$% -0.03
36,2995€% 0.79
43,6801£% 0.51
2.997,98%-0,23
2.696,60%-0,33
9.549,89%1,94
Katar konusunun sadece bu ülkeyle sınırlı değil, ABD tarafından bölgede planlanan düzenlemenin bir parçası olarak görülmesi gerekir. Bu nedenle Türkiye’nin tutum ve davranışlarını, küresel ve bölgesel faktörleri, bekasını, güvenliğini ve ulusal çıkarlarını dikkate alarak, ileride pişman olmayacak şekilde düzenlemesi kaçınılmazdır.
Katar’a uygulanan yaptırımların gerekçeleri
Yaptırımların görünen gerekçeleri; Müslüman Kardeşler, DEAŞ, El Kaide gibi terör örgütü olarak kabul veya iddia edilen örgütlere ve Yemen’de hükümete karşı savaşan Şii güçlere verilen maddi desteği kesmesi, İran’ı desteklemekten vazgeçmesi, El Cezire TV’nin yayın politikasını değiştirmesi, Körfez İşbirliği Konseyi anlaşmasını yerine getirmesi şeklinde özetlenmektedir.
Katar sorunları diyalog yoluyla çözmeye hazır olduğunu açıklamakla birlikte, yaptırımlara katılan ülkelerin gittikçe artması, olayın bu isteklerle sınırlı kalmayacağını göstermektedir.
Diğer taraftan, hemen hemen bütün konularda tam bir mutabakat içinde olan ve birlikte hareket eden ABD’yle İngiltere’nin tek anlaşamadıkları konunun Katar özelinde, bölge üzerindeki projelerde etkinlik mücadelesi olduğuna ilişkin iddialar da bulunmaktadır. İngiltere’de ardı ardına meydana gelen terör olayları dikkat çekmektedir.
Ayrıca, S.Arabistan’ın Katar’ı istila edeceği, bunun ABD başta, Mısır, BAE ve Bahreyn tarafından destekleneceği, MI-6 İngiliz İstihbaratı tarafından Katar’da bir darbe planlandığı, İran Devrim Muhafızlarının Katar Emiri’ni sarayında koruma altına aldığına ilişkin spekülatif haberlerin ortaya çıkması durumu daha da karmaşık hale getirmiştir.
Asıl hedef İran mı?
Krizin görünen yanı Katar olmasına rağmen bu olay, İran’a karşı oluşturulan cephenin genişletilmesi olarak da görülmelidir. İran’ın bölgedeki, özellikle Irak ve Suriye üzerinde artan etkisi zayıflatılmak istenmektedir. Trump’ın, Katar için öngörülen yaptırımları desteklemesi ve İran politikası bu düşünceyi güçlendirmektedir.
Ayrıca İran’da meydana gelen terör saldırısının da bir kışkırtmayla yaptırıldığına ilişkin şüpheler vardır. ABD önderliğindeki Koalisyon güçlerinin Suriye’de Esad yanlısı İran milislerini vurması da tesadüf değildir.
Sünni ekseni destekleyen ve İran karşıtı olan İsrail’in de, ortada görünmemesine rağmen, örtülü bir şekilde bu olayın içinde olduğunu da söylemek gerekir.
Katar direnebilir mi?
S.Arabistan merkezli, ABD onaylı hareketin arkasındaki destek gittikçe genişlemektedir. Katar’ın arkasında ise Türkiye, İran ve sıkıntı içindeki Suriye ile kısmen Rusya bulunmaktadır. Bu durum Katar’a fazla direnme imkânı vermemektedir. Katar’ın da zaten böyle bir niyetinin olmadığı görülmektedir. Biraz direnirse, geçmişte olduğu gibi Emir’in bir saray içi hamleyle değiştirilmesi de mümkündür.
Trump’ın hadisenin akabinde Katar Emiri’ni telefonla araması ve Beyaz Saray’a davet etmesi de olayların, ABD girişimleri dışında geliştiğine ilişkin bir intiba yaratmaya yönelik olduğu düşünülmelidir. Bu durum da oldukça garipsenmiştir.
Türkiye ne yapmalı?
Türkiye, hem S.Arabistan, hem de Katar’la iyi ilişkiler içindedir. İran’ı da karşısına almak istemez. Ancak Katar’ın Türk ekonomisi üzerindeki etkinliği, Türkiye’nin dış politikadaki tercihini Katar’dan yana yapmaya zorlamaktadır. Fakat bu durum Türkiye’yi bir müddet sonra aşırı dinci teröre destek veren ülke konumuna sokabilir.
Ayrıca önceden planlanan ve TBMM’de onay bekleyen Katar’da bir tugay konuşlandırılması ve jandarmanın güçlendirilmesine destek verilmesi konusundaki kanunun, Katar’a olan desteği göstermek amacıyla süratle kanunlaştırılması da sıkıntı yaratabilecektir. Bunun bir müddet için ertelenmesi daha uygun olabilirdi.
Orta Doğu’da sınırlar yeniden çizilmektedir. Türkiye’ye yönelik riskler artmaktadır. Uzlaşı içinde dengeli hareket edilmelidir. Oynanan oyun iyi görülmeli, bugüne kadar alışık olduğumuz gibi, sonradan yanılmışız denmemelidir. Çünkü bundan sonrası uçurumdur.
Armağan KULOĞLU
10 Haziran 2017 Cumartesi 00:00
BETON GİBİ SAĞLAM “ÖN YARGILARIMIZ” VE Grigori Yakovlevich Perelman