Satılık gazeteciler

Sizlere sürekli Hollanda medyasını yeren yorumlar yazıyorum ya ! Bugün de (7 Eylül Çarşamba) Trouw gazetesinde yorum yazan Lex Oomkes adında biir maskara, bugünkü gelişmeler ile ilgili bir şeyler karalamış. Bugünden taaa 2006'lara kadar dönüş yapmış olan bu zat, Yeşil Sol Parti'den ihraç edilen İlhan Tekir ile bağlantı kuran bir yorum yazmış. 2006 yılında, sözde Ermeni soykırımını tanımadıkları için partileri tarafından seçim aday listesinden çıkarılan 3 Türk ile ilgili olarak, o zamanki gelişmelere değinen bu dangalak, biz Türkler'in diğer partileri boykot ederek Fatma Koşer Kaya'yı direkt olarak meclise göndermemize çok içerlemiş. Bu konuyu yazarken de şu cümleyi kurmuş: ' Seçim kampanyaları sırasında, Hollanda-Türk gazetesi DÜNYA'nın yayın yönetmeni İlhan Karaçay'ın başı çektiği, fanatik Hollandalı Türkler'in boykot tehdidi sürüyordu. Sonuçta Türkler Fatma Koşer Kaya'yı, partisinin yenilgisine rağmen meclise göndermişlerdi.' Günün sonuna doğru, bu yorumu yazan Lex Oomkes'e aşağıdaki Hollandaca haberi gönderdim. Ama siz öncelikle bu haberin Türkçesini okyunuz.  Bu dangalak adama hiçbir  şekilde hitap etmedim. Sadece, 'Lex Oomkes'e ithaf olunur' diye yazdım. O artık, kendisine 'Satılık gazeteci' demek istediğimi anlamıştır.  

Ünlü Alman gazeteci Udo Ulfkotte'nin Satılmış Gazeteciler Kitabı.!

Ünlü Alman gazeteci Udo Ulfkotte, Russia Today televizyonuna yaptığı açıklamada, dünya gündemine yön veren önemli tv kanallarının ve gazetelerin yaptığı haberlerin CIA tarafından politik amaçlı nasıl çarpıtılıp, yönlendirildiğini anlattı. Ünlü Alman gazetesi Frankfurter Allgemeine Zeitung’un eski editörü, Kohl Hükümeti’nin danışmanlarından, Ortadoğu uzmanı Udo Ulfkotte, dünya medyasına yönelik gerçekleri, önemli bir tanık olarak ortaya dökerek kanıtlıyor. Ünlü Alman gazeteci bu anlattıklarını, yakın zamanda basılan Satılmış Gazeteciler (Bought Journalists) adlı kitabında da tüm ayrıntılarıyla ele aldığını belirtiyor. AVRUPA’DA HALKLARI RUSYA’YA KARŞI SAVAŞA KIŞKIRTIYORLAR “Yaklaşık 25 yıldır gazeteciyim, ve hep yalan söylemeye ve okura doğruyu söylememeye mecbur bırakıldım, ama birkaç aydır Alman ve Amerikan medyasının insanları Avrupa’da Rusya’ya karşı savaşa kışkırtmaya çalıştıklarını gördüğümden beri, kararımı verdim ve ben bu oyunda yokum dedim. Ben insanları bu şekilde manipule etmede ve Rusya’ya karşı propaganda’da yokum dedim. Geçmiş yıllar ben ve meslektaşlarım, okura sadece kendi ülkemde değil, ama tüm Avrupa’da ihanet etmek için kalemimizi sattık. Bu kitabı yazmamın nedeni, Avrupa’da yeni bir büyük savaştan çok korkmamdır, yeniden böyle bir savaş ortamında bulunmak istemiyorum. Savaşlar asla kendi başlarına çıkmazlar, arkalarında hep bu doğrultuda çalışmalar yapan bir grup insan olmuştur, yalnızca politikacılar değil, aynı zamanda gazeteciler de. Geçmiş yıllarda savaşa sürüklemek için okura nasıl ihanet ettiğimizi anlatmak için yazdım bu kitabı. Artık hiçbir şey duymak istemiyorum, ancak muz cumhuriyetlerinde olabilecek propaganda yalanlarıyla gırtlağıma kadar doluyum; özgür habercilik ile insan haklarının olduğu özgür demokratik ülkeler de neymiş!” ALMAN GAZETECİLERİ, NATO VE AMERİKA SEÇİYOR “Alman medyasına bakın, meslektaşlarım her gün Rusya’ya karşı gürlüyorlar, gerçekte hepsi de Nato ve Amerika tarafından seçilmiş gazeteciler... Düşünün beni de, Amerika yanlısı haberlar yaptığım için, Oklahoma ‘onur yurttaşı’ yapmıştı. Amerika yanlısı haberlerimde CIA tarafından yardım gördüm, artık gırtlağıma kadar doluyum, artık bu oyunda yer almayacağım. Yazdığım kitap bana ne para ne de itibar getirecek, aksine başıma bir sürü bela açacak, çünkü Alman halkına, Avrupa’ya, tüm dünyaya sahne gerisinde gerçekte neler olduğunu anlatmayı arzuluyorum.” ZUBAIDAD’TAKİ KÜRT KATLİAMINDA KULLANILAN ALMAN GAZI “Kitapta pekçok örnek veriyorum. Örneğin, 1988 yılına bakacak olursanız, 1988’in mart ayında Irak’taki kürtler kimyasal gazlarla kitleler halinde öldürüldüler. Ama ben bölgeye, 1988 temmuzunda İran sınırında olan Zubaidad’a gönderildim. İran-Irak savaşı devam ediyordu. Benim görevim katlimda kullanılan sarin gazının Alman üretimi olduğunu fotoğraflar eşliğinde yazmaktı. Ben bu insanların Almanya’da üretilen bir kimyasal gazla öldürüldüğünü göstermeliydim. Döndükten sonra hazırladığım onca haber, sadece küçük bir fotoğraf ve kısa bir yazıyla Frankfurter Allgemeine’de çıktı. Haberde vermek istediğim tüm insanlıkdışı korkunçluklar tamamıyla çıkarılmıştı, gerçek şu ki, Avrupa’daki savaştan yıllar sonra, yine insanlar Almanların ürettiği kimyasal silahlar tarafından öldürülmüştü, önemliydi bu! Kendimi ihanete uğramış hissettim, tüm dünyaya vahşeti göstermek istemiştim, ama dünyaya haykırmama izin vermemişlerdi. Bugün Almanya’da hala çok az kişi, Zubaidad’ta binlerce kişinin öldürülmüş olduğunu bilir, bu olaya ilişkin benimki gibi diğer haberlerin de hasıraltı edilmesi nedeniyle.” GAZETECİLER, GİZLİ SERVİSLERİN “DESTEK GÜÇLERİ” “Pekçok gazeteci kendisini Avrupalı ya da Amerikalı diye niteliyor ama aslında hepsi, ben dahil, ‘resmi olmayan destek güçleri’yiz, bu şu demek, gerçekte sen işe gizli servisler tarafından alındın, tabii asla bunu kabul etmeyeceklerdir, ola ki açığa çıktın; işte bu nedenle bize ‘resmi olmayan’ diyorlar, yani paravan. Pek çok kez bu role büründüm, bundan utanıyorum, finans çevreleri yani Amerikalılar tarafından satın alındığım halde saygıdeğer Frankfurter Allgemeine için çalıştığım için de utanıyorum. Hepimiz Amerika ve Avrupa Birliği yanlısı haberler yazmaya yönlendiriliyor ya da mecbur ediliyorduk, ama asla Rusya yanlısı yazamazdık.” ALMANYA, BİR AMERİKAN SÖMÜRGESİ “Çok üzgünüm, bu, benim için artık demokrasi ve özgür basın demek değil. Almanya bugün hala bir tür Amerikan sömürgesi: örnek vereyim Almanların büyük çoğunluğu toprakları üzerinde nükleer bomba istemiyor, ama onlar burada bulunduruyorlar, hem de nasıl!!!” HER ŞEY ÖRTÜLÜ BİR HALKLA İLİŞKİLER ÇALIŞMASI ALTINDA “CIA, gazeteciye yanaşıp, bizimle çalışır mısın? diye sormuyor tabii. Genelde gazeteciye nazik bir Amerika’ya ziyaret daveti ulaşıyor, tüm masrafları karşılanmış. Özetle, sizinle arkadaş oluyorlar, ve sonunda tatlılıkla işbirlikçi konumuna kayıyorsunuz, çünkü onlara güvenmişsin, ve sempati duymaya başlamışsın. Bir süre sonra sana şunu ya da bunu rica etmeye başlıyorlar, ve yavaş yavaş beynin yıkanmış ve şartlanmış hale geliyor; bu tabii sadece Alman gazetecilerin başına gelmiyor, bunun daha da fazlası İngiliz gazetecilere oluyor, çünkü Amerika ile daha da sıkı bağları var, sonra İsrailliler, tabii ki Fransızlar ama onlarla biraz daha az diyebilirim, sonra Avusturalyalılar, Yeni Zelandalılar, Taivan ve diğerleri, hatta Arap dünyasında da bu böyle, Ürdünlü gazeteciler, Umman...” GİZLİ SERVİSLER OFİSLERDE DE GAZETECİLERİ ZİYARET EDİYOR “Bazen gizli servisler ofise gelip sizden belli bir haberi yazmanızı istiyorlar. Bu olay benim başıma da geldi! Hatırlatmak isterim, Alman Gizli Servisi BND, doğrudan CIA tarafından kurulmuştur. Bu beyler, bana Frankfurt’a Frankfurter Allgemeine’a geldiler bana Kaddafi ve Libya üzerine bir haber yazdırmak için. Kaddafi’ye yönelik benim hiçbir bilgim olmamasına rağmen, ama bana her şeyi onlar verdiler, sonuçta onların hazırladığı haberin altına sadece benim adımın konması gerekiyordu, tamamıyla BND’nin eseri bir haberdi. Buna gazetecilik diyebilir misiniz? Gizli servislerin haberin tamamını yazdığı bir gazetecilik? Dosyalarım arasında hala durur bu haber, Kaddafi’nin Rabtha’da kimyasal gaz üretimi için fabrika kurmasına yönelik bir haberdi. Bu haber Frankfurter Allgemeine’da çıktıktan sonra tüm dünyanın televizyon ve gazetelerinde de yer aldı. Ama gerçekte benim hakkında hiçbir şey bilmediğim bir olaydı, gizli servis tarafından verilmişti. Tabii bu da özgür gazetecilik olamaz, hangi haberin yer alıp hangi haberin almayacağına gizli servistekiler karar verdikten sonra.” HAYIR DERSENİZ, BAŞINIZA HOŞ OLMAYAN ŞEYLER GELEBİLİR “Almanya’da harika bir helikopterle yardım hizmetimiz vardır, trafiktekilere verilir, kendilerine Sarı Melekler denmesini severler. Bir keresinde onların pilotlarından biri, BND ile ‘resmi olmayan’ olarak çalışmayı reddetti. Hemen helikopter servisinden çıkarıldı, başvurduğu hakim de BND’nin teklifini reddetmiş olduğu için onu “güvenilmez” olarak nitelemişti. Ben de gizli servislerle çalışmazsam başıma neler gelebileceğini çok iyi biliyordum. Düşünün, evim tam altı kez arandı, çünkü bir savcı beni ‘devlet sırlarını yaymakla’ suçlamıştı... Altı kez! Yine de kaba kuvvetle gerçeklerin üstünün örtülemeyeceğine inanıyorum, er ya da geç ortaya çıkacaklardır. Sonuçlarından korkmuyorum, bugüne dek üç kalp krizi geçirdim, çocuklarım yok, eğer beni mahkeye verirlerse ya da hapse atarlarsa, gerçeklerin zafer kazanması uğruna, değeceğine inanıyorum.” Onthullend en spraakmakend boek:  ‘Gekochte journalisten’ Wie bepaalt de inhoud van het nieuws wereldwijd? Wie bepaalt wat we wel en niet te horen krijgen? Wie is er verantwoordelijk voor het nieuws in de zgn. Meanstream Media (MSM): krant, radio en tv? De westerse media, met name de Duitse, zijn corrupt en manipuleren het nieuws. Dat stelt de Duitse Journalist Udo Ulfkotte in zijn boek ‘Gekaufte Journalisten’, met als ondertitel: ‘Hoe politici, geheime diensten en de Haute Finance de massamedia aansturen’. Die media houden zich over deze publicatie opvallend stil! Dr. Udo Ulfkotte (1960 in Lippstadt geboren), studeerde in Freiburg en Londen criminologie, islamitische studies en politiek. Hij werkte 17 jaar als topjournalist een van Duitslands gezaghebbende krant de Frankfurter Allgemeine Zeitung (FAZ). Uit schuldgevoel schreef hij een boek dat binnen enkele weken al een bestseller werd. Hij roept andere MSM-journalisten op zich te beraden om naar buiten te treden en hiermee te stoppen, in het belang van de waarheidsvinding. Oorlog Ulfkotte, die zichzelf als christen profileert: “Ik ben ongeveer 25 jaar journalist en opgeleid om te liegen en te bedriegen, en niet de waarheid aan het publiek te vertellen. Ik werd hierin financieel ondersteund en gepushed door de CIA. De westerse media proberen momenteel oorlog tegen Rusland aan de man te brengen in Europa. Dit is voor mij het moment om op te staan en te zeggen dat het niet goed is wat ik in het verleden heb gedaan en te waarschuwen voor Westerse manipulatie en propaganda tegen Rusland”. Twan Huys, die voeger voor de NOS Amerika-correspondent was en tegenwoordig anchorman van Nieuwsuur, heeft het altijd over de ‘kwaliteitsmedia’. Maar als kwaliteit staat voor waarheidsgetrouw, dan is daar nog maar weinig van over. Als we Ulfkotte mogen geloven, zijn het eerder propagandakanalen en lichtdragers van zakelijke en politieke elites. Hij heeft zelf in dat web gezeten en kreeg zelfs een ereburgerschap van de staat Oklahoma vanwege zijn positieve (lees: Westers gezinde) berichtgeving. Agenten van de CIA De meeste corporate journalisten in de Verenigde Staten en Europa zijn zogenaamde ‘non official cover agents’. Zij werken in feite voor een inlichtingendienst. “Ik denk dat dit vooral het geval is bij Britse journalisten omdat ze een heel nauwe relatie met de VS hebben. Ook Israëlische, Franse, Australische, Nieuw-Zeelandse en Taiwanese journalisten zijn hier nauw bij betrokken.” Ulfkotte betuigt spijt: “Het is niet goed te praten wat ik in het verleden heb gedaan en wat mijn collega’s nu nog steeds doen. Ze worden omgekocht om het volk te verraden, niet alléén in Duitsland maar in héél Europa. Ik ben erg bang voor een nieuwe oorlog in Europa en verafschuw het om opnieuw in zo’n situatie terecht te komen. Oorlog ontstaat nooit uit zichzelf. Er zijn altijd mensen die aandringen op oorlog en dat zijn niet alleen de politici, maar óók journalisten. We hebben onze lezers verraden, domweg door hen de bereidheid voor een oorlog door de strot te duwen. Momenteel leven we in een bananenrepubliek, en zeker niet in een democratie waarin de persvrijheid wordt gegarandeerd”. “Ik ben de eerste die zichzelf beschuldigt en bewijst dat vele anderen medeschuldig zijn!” Zwart op wit Het boek van Ulfkotte is mede daarom zo belastend voor zijn collega’s, omdat hij man en paard noemt. Elke uitlating en/of beschuldiging wordt gestaafd met voetnoten, waarin de bronnen zijn vermeld. Iedereen kan zijn beweringen checken. Geen complotfantast dus, alles is onderbouwd. Het boek bevat vijf hoofdstukken:
  1. De schijn van persvrijheid; ervaringen met uitgevers
  2. Onze media: eenheidsworst, onderdanig aan overheid en onwillig om te onderzoeken
  3. Undercover: Top-journalisten, verlengstukken van de elite
  4. Koop voor jezelf een journalist – gekleurde berichtgeving
  5. Praktijkvoorbeelden van propaganda
Ulfkotte: “Ik heb er genoeg van. Ik wil het niet meer doen en daarom heb ik dit boek geschreven. Het zal een hoop problemen veroorzaken voor mij maar ik wil de mensen in Duistland, Europa en over de hele wereld een kijkje geven hoe het er werkelijk achter de schermen aan toegaat.”