35,8919$% -0.06
37,3706€% -0.11
44,7207£% -0.51
3.290,14%-0,43
2.851,23%-0,38
9.842,15%1,26
Ne ülke ama tüm değerlerimiz satılırken halk kendi malına sahip çıkma yerine akşama kadar satılsın da biz kahvelerde kiyat oynayalım bize ne diyorlar. birde üstelik bu ülkede halk ile Dalga geçen gazeteciler bile var halkın salak olduğunu çözdüler bunlar heee
Ulooo böyle memleket dünyanın hiçbir yerinde yok
Dünya da salaklık da birinci saflık da dünyada birinci hani 300 koyun verecekler ye anladılar birileri bunlar ancak koyun güderler köylerinde diye halka da koyun verecekler. Nede olsa Türkiye de tarım ı yok et sonrada köyüne dönsün diye koyun verelim diye tutturdular. Yüz binlerce köylü şehirlere geldi tarım öldü diye kota koydular tarım ı yok ettiler. Şimdi bu kadar insana koyunları nerden bulup verecekler bu yüz binler yapıyor. Toprağı olmayan köylüye de koyun falan yok he tarlana göre koyun var köylünün elinde ise 2 tane koyun bakacak tarla katlı onu da iki koyun verip köyüne göndermeye çalışıyorlar.
Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Genel Başkanı Özden Güngör, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Ziraat Fakültesi ve ZMO Kahramanmaraş Şubesi iş birliğiyle düzenlenen ‘Ziraat mühendisliğinde kariyer planlaması’ konulu konferansa katıldı. Konferans öncesi konuşan Güngör, 14 şeker fabrikasının satışı dolayısıyla üzüntü duyduğunu belirtti. Şeker fabrikalarının, özelleştirilmesi yerine modernize edilip, alet ve ekipmanları yenilenerek, daha verimli hale getirilmesi gerektiğini savunan Güngör, şöyle konuştu:
“Hatırlarsanız 15 yıl önce 400- 500 bin aile pancar sektöründe çalışıyorlardı; ama şimdi bu yanlış politikalar nedeniyle 200 bin aileye düştü. Genel olarak bakacak olursak şeker pancarı üretimi dahil yan sanayisi, işçisi, nakliyesi, hepsini topladığında 10 milyon nüfus buradan geçimini sağlıyor. Yani devletin kamu mallarını bu şekilde satmak, özelleştirmek doğru değil. Gerçi Özelleştirme İdaresi ‘Çiftçilerin haklarını koruyacağız üretimde bir sıkıntı olmayacak’ diyor. Bunun Türkçe meali şu; yarın, burada üretim gerektiği gibi olmayacak. Birçok pancar üreticisi üretim yapmayacak ve nişasta bazlı şeker üreten firmaların önünü açacak.”
“AVRUPA’DA NBŞ KOTASI YÜZDE 1, BİZDE YÜZDE 25 ARTIRILIYOR”
NBŞ’nin gerçek şeker olmayıp, mısırdan üretildiğine ve bunun da insan sağlığı açısından çok riskli olduğuna dikkat çeken Güngör, Avrupa ülkeleri ile ABD’de NBŞ kotalarının kısıtlanmış şeker türü olduğunu söyledi. Güngör, “Nişasta bazlı şeker ağırlıklı olarak Türkiye’de tatlılar, hamurlar, çorbalar, her türlü şekerlemelerde ve aklınıza gelecek birçok şeyde nişasta bazlı şeker kullanılıyor. Gazlı içeceklerde de var. En büyük sorun da karaciğer de yağlanma, obezite ve kanser riski en yüksek olan kısımlardan bir tanesi Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığına göre. Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan bir çalışmada nişasta bazlı şekerden kaynaklanan obezite oranı son 5 yılda yüzde 40 artmış ve kotalarını düşürdüler. Bazı Avrupa ülkelerinde nişasta bazlı şeker kotaları neredeyse sıfır, bazı yerlerde bir. Bizde ise nişasta bazlı şeker kotaları sürekli arttırılıyor, yüzde 15- 25 arttırılıyor. Çünkü nişasta bazlı şeker, şeker pancarı şekerine göre daha ucuz. Daha ucuz olduğu için sanayi kesimi bu şekeri tercih ediyor” diye konuştu.
“KÖYLERDE ÜRETİM YAPACAK İNSAN BULAMAYACAĞIZ”
Şeker fabrikalarının satışında, nişasta bazlı şeker sektörünün temsilcilerinin baskılarının olduğunu düşündüklerini belirten Başkan Güngör, hükümete özelleştirmeden vazgeçmesi çağrısında bulunarak, şunları söyledi:
Devletin, hükümetin bu konuyla ilgili yeniden düşünmesi lazım, özelleştirme veya satılma işlemini geri çekmesi lazım. Buy fabrikaları daha aktif, daha faal, daha modernize bir şekilde yaparak bu kamu mallarını bizim korumamız lazım. Maalesef ülkemizde kamuya ait bugüne kadar birçok yerlerimiz satıldı. Hatırlayın, enerji sektörümüz olsun, hatta birçok bankalar, aklınıza gelebilecek birçok kurum kuruluşlar devredildi, satıldı, diskalifiye oldu. Eski et balık kurumumuz, Sümerbank, birçok kurum kuruluşlarımız elden çıktı. Bugün hepsi atıl durumda. Biz, Ziraat Mühendisleri Odası olarak Bakanlığı, hükümeti, bu konuda bir kez daha uyarıyoruz. Yani bu doğru bir yaklaşım değildir. Türkiye’de şeker üretiminde son derece sağlıklı bir üretimimiz var, insan sağlığı açısından da bir risk teşkil etmiyor. Bu sektöre hitap eden 10 milyon nüfus var. Bu üreticileri biz düşünmek zorundayız. Aksi taktirde Türkiye’de tarım toprakları bir taraftan daralırken, mera alanlarımız daralırken artık köylerde üretici kesimi azalırken bizim bu politikaları yeniden değerlendirmemiz lazım. Yoksa buradaki üreticilerin büyük bir bölümü yarın şehirlere gidecek. Zaten yapılıyor bu. Bu sefer köylerde üretimi yapacak insan bulamayız diye düşünüyorum.”
14 FABRİKADA 4 BİN 410 KİŞİ ÇALIŞIYOR
ZMO’nun Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.’nin 2016- 2017 dönemine ait verilerden derlediği bilgiye göre, özelleştirilecek Bor, Çorum, Kırşehir, Yozgat, Erzincan, Erzurum, Ilgın, Kastamonu, Turhal, Afyon, Alpullu, Burdur, Elbistan ve Muş’taki şeker fabrikalarında 4 bin 410 kişi çalışıyor. Bu 14 fabrikanın 125 bin 402 hektarlık ekim alanında 47 bin 758 çiftçi tarafından üretilen 7 milyon 6 bin 100 ton şeker pancarının işlenmesi sonucunda 946 bin 758 ton şeker, 322 bin 370 ton melas ile 2 milyon 74 bin 129 ton yaş küspe üretildi.
10 FABRİKA, 922 MİLYON DOLARA SATILMIŞ ANCAK İPTAL EDİLMİŞTİ
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nca 2008’de özelleştirme kapsamında alınan Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.’nin Kastamonu, Kırşehir, Turhal, Yozgat, Çorum ve Çarşamba’daki şeker fabrikaları; 2009’da yapılan ihaleyle 606 milyon dolara Ak-Can Şeker’e satılmış ancak itiraz üzerine ihale Danıştay tarafından iptal edilmişti. Satıştan vazgeçmeyen Özelleştirme İdaresi’nce 2 yıl sonra 10 şeker fabrikası, 2 ayrı portföyde satışa çıkarıldı. 2011’de yapılan ihalelerde Kastamonu, Kırşehir, Turhal, Yozgat, Çorum ve Çarşamba’daki şeker fabrikalarının yer aldığı portföyü 656 milyon dolarla Ak-Can Şeker, diğer portföyde yer alan Elbistan, Malatya, Erzincan ve Elazığ’daki şeker fabrikalarını ise 266 milyon dolarla Kolin-Limak Ortak Girişim Grubu almış; ancak toplam 922 milyon dolarlık satış, 2012’de başkanlığını dönemin başbakanı olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından iptal edilmişti.
TMMOB Kimya Mühendisleri Odası, özelleştirilen şeker fabrikaları için açıklama yaptı. AKP hükümetinin sattığı 14 şeker fabrikası ile ilgili TMMOB Kimya Mühendisleri Odası açıklama yaptı. Kimya Mühendisleri Odası yaptıkları açıklama ile şeker fabrikalarının nasıl kurulduğunu ve satışa çıkarılma sürecini anlattılar. Şeker fabrikalarının satışa çıkarılmasının ardında ise Nişanta Bazlı Şeker (NBŞ) firmalarının olduğuna dikkat çeken Kimya Mühendisleri Odası, “Bütün bu gelişmeler; nişasta bazlı şeker (NBŞ) olarak bilinen ve insan vücudunun hiçbir şekilde kabul edemediği, çoğunlukla genetiği değiştirilmiş mısır kullanılarak üretilen ve ‘canavar şeker’ olarak bilinen sanayi tipi bir şekerin önünü açmaya yarayacaktı” dedi.
NBŞ’nin insan vücuduna verdiği zararı anlatan Kimya Mühendisleri Odası, “kronik hastalıkları salgına dönüştüren nişasta bazlı şeker/mısır şurubunun tüketimi Fransa, Hollanda, Avusturya, İrlanda, İsveç, Yunanistan, Portekiz, Slovenya, Danimarka ve İngiltere‘de yasak. Avrupa‘da kişi başına NBŞ tüketimi 1-1,5 kg civarındayken bizde 6.5 kg civarında” ifadelerini kullandı.
“Bütün bu gelişmeler sonucu daha önceleri şeker ihraç eden bir ülke olan Türkiye 2015 yılında 170 bin ton şeker ithal etmiştir. 08 Nisan 2016 yılında şeker ithalatının önünü açabilmek için şeker ithalatında sıfır gümrük kararı alınmıştır” denilen Kimya Mühendisleri Odası’nın açıklaması şöyle:
“Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren ve on dört şeker fabrikasının satılmasına dönük kararla Cumhuriyet döneminin kalkınmacı anlayışıyla planlanmış yatırımları satılarak neoliberalizmin önündeki son engeller de kaldırılmak istenmektedir. Bu kararla Türk tarımı ve sanayisi yerli ve milli olmayan küresel şirketlerin egemenlik alanına terk edilmiştir.
24 Ocak kararları ve akabinde 12 Eylül 1980 darbesi ile Türkiye neoliberalizm bataklığına sokuldu. Doksanlı yıllardan itibaren iyice hissedilmeye başlanan bu ekonomik-politik sistematik gereği,1920`lerin ikinci yarısı itibarıyla genç cumhuriyetin inşa ettiği kurumlar çeşitli bahaneler ileri sürülerek özelleştirme adı altında ya birilerine yok pahasına peşkeş çekildi ya da kapatılarak yok edildi. Neoliberal kıskaçtaki 57. Hükümetin sorunları çözmek üzere IMF‘den ülkeye kurtarıcı olarak transfer ettiği Kemal Derviş tarafından “IMF, borç para vermek için bu yasaların çıkmasını istiyor; 15 gün içinde çıkarmazsanız Amerika‘dan dönmem” denilerek “Kemal Derviş‘in 15 Kanunu” olarak bilinen ve içerisinde Şeker Yasası, Tütün Yasası, Telekom Yasası, Tahkim Yasası gibi önemli kanunlar bulunan on beş kanun dönemin cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer tarafından imzalanarak yasalaştırıldı.
Şeker Yasası olarak bilinen yasanın çıkması sonucu; şeker pazarında taban fiyat kaldırılarak fiyat belirleme özel sektörün, fabrikaların keyfine yani piyasaya bırakıldı. Pancar üretiminde kota dönemi başladı. Sonuç olarak köylü daha önce geçimini sağlamak üzere yetiştirdiği pancarı ekemez oldu. Bu kanun sonrası fabrikaların bazıları satılarak şeker ithalatının önü açıldı.
2001 krizini atlatamayan 57. Hükümetin trajik bir şekilde yıkılması sonucu kapitalizm Türkiye‘de aradığı iktidarı buldu. 2002 yılında AKP‘nin iktidar olması ile birlikte Türkiye,Cargill`in nişasta bazlı şekeri ve kaçak şekerin işgaline uğradı. On altı yıllık AKP iktidarı boyunca Türkiye‘de stratejik öneme sahip birçok kamu kuruluşu yok pahasına satılarak özelleştirdi. Çıkartılan yasa ve yönetmeliklerle tarım ve sanayideki kamu işletmeleri adeta yok edildi. Son olarak 23.12.2017 tarihinde OHAL kapsamında Bakanlar Kurulu tarafından hazırlanan 696 sayılı KHK ile Şeker Kurumu kapatılarak her şey piyasanın insafına terk edildi. 21.02.2018 tarihinde de Cumhuriyet tarihinin kalkınmacı anlayışı ile kurulmuş olan Türkiye Şeker Fabrikalarına ait on dört fabrikanın satışı Resmi Gazete‘de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Cumhuriyete ve halka ait olan kamu malı; Bor, Çorum, Kırşehir, Yozgat, Erzincan, Erzurum, Ilgın, Kastamonu, Turhal, Afyonkarahisar, Alpullu, Elbistan, Muş ve Burdur şeker fabrikalarının satışının yasal olarak önü açıldı.
Bütün bu gelişmeler; nişasta bazlı şeker (NBŞ) olarak bilinen ve insan vücudunun hiçbir şekilde kabul edemediği, çoğunlukla genetiği değiştirilmiş mısır kullanılarak üretilen ve “canavar şeker” olarak bilinen sanayi tipi bir şekerin önünü açmaya yarayacaktı.
Kronik hastalıkları salgına dönüştüren nişasta bazlı şeker/mısır şurubunun tüketimi Fransa, Hollanda, Avusturya, İrlanda, İsveç, Yunanistan, Portekiz, Slovenya, Danimarka ve İngiltere‘de yasak. Avrupa‘da kişi başına NBŞ tüketimi 1-1,5 kg civarındayken bizde 6.5 kg civarında. ABD Gıda ve İlaç İdaresi obeziteyi etkilediği gerekçesiyle 2008 de NBŞ kotasını %10‘dan %8‘e düşürdü. Bizde ise %10 olan kota %15‘e çıkartıldı. Geçen yıl yapılan düzenlemelerle NBŞ kotası 312.500 tona çıkartıldı. Oysa bu rakam Almanya‘da 56 bin ton, İspanya‘da 53 bin ton, İtalya‘da 32 bin tondu. 2015 yılı itibariyle NBŞ üretimi için 1.7 milyon ton mısır ithal edildi. 2015 yılında Türkiye NBŞ dışında 350 bin ton da yapay tatlandırıcı ithalatında bulunmuştur. Ülkemizde 1998 yılında 500 bin hektarda pancar üretimi yapılırken 2015 yılında bu rakam 270 bin hektara düştü. Aynı şekilde şeker pancarı ekimi yapan çiftçi sayısı da 450 bin aileden 120 bine geriledi.
Bütün bu gelişmeler sonucu daha önceleri şeker ihraç eden bir ülke olan Türkiye 2015 yılında 170 bin ton şeker ithal etmiştir. 08 Nisan 2016 yılında şeker ithalatının önünü açabilmek için şeker ithalatında sıfır gümrük kararı alınmıştır. Şeker ithal edilmesini gerektirecek bir durum olmamasına rağmen şeker ithalatını kolaylaştıracak böyle bir kararın alınması çiftçiyi ve üretim yapan şeker fabrikalarını zora sokmuştur.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, meslektaşlarımızın da istihdam edildiği bu alanda şeker fabrikalarının satılma kararının alınması gerçekte insan sağlığına zararlı, GDO‘lu mısırdan üretilen ve canavar şeker olarak adlandırılan nişasta bazlı şeker üretimin önünü açmaya yönelik bir harekettir.
Kamuoyuna önemle duyurulur.”
Türkiye’nin milli ve stratejik 14 şeker fabrikasının satışına yönelik çalışmalar hızlı bir şekilde yürütülürken, bu satışla birlikte Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dan kalan son fabrikalar da satılmış olacak. Satılacak 14 fabrikanın içinde yer alan Ilgın, Afyonkarahisar ve Elbistan şeker fabrikalarının temeli Erbakan tarafından atılmıştı.
Hükümet, milli ve stratejik şeker fabrikalarının özelleştirilmesine yönelik çalışmalarını el altından yürütürken, Milli Görüş lideri merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dan kalan son fabrikaların da satılacak olması büyük tepki çekiyor. Ülkenin üreterek kalkınması için ağır sanayi hamlesi kapsamında Milli Görüş lideri merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakantarafından kurulan fabrikalar, AKP hükümeti döneminde teker teker satıldı. Bu fabrikaların içinde bacası tüten tek fabrika şeker fabrikaları kalmıştı. Hükümetin yapacağı satış ilanı ile Erbakan’dan kalan son fabrikalar da satılmış olacak.
Satışa çıkarılacak 14 şeker fabrikasından Afyon, Elbistan ve Ilgın şeker fabrikaları bizzat Erbakan tarafından ülke ekonomisine kazandırılmıştı. Bu üç şeker fabrikası da yapılacak özelleştirme ile satılacak.
Bu üç şeker fabrikasının içinde özellikle Ilgın Şeker Fabrikası, şeker sektörünün göz bebeği olarak değerlendiriliyor. Verimlilikte ve kârlılıkta birçok Avrupa ülkesindeki şeker fabrikaları ile rekabet edebilir bir seviyede bulunan Ilgın Şeker Fabrikası, Doğu Anadolu’da sosyal amaçlı kurulan ve bugüne kadar üretimini sürdüren şeker fabrikalarının da ayakta kalmasını sağladı.
1977 yılında dönemin Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan tarafından temeli atılan Ilgın Şeker Fabrikası, bugün hâlâ Ilgınlılar tarafından “Erbakan’ın Fabrikası” olarak biliniyor. Bacasından çıkan duman, Ilgın’ı hayata bağlarken Erbakan’ı da sürekli yaşatıyor. İşçiden tutun da tarladaki pancar üreticisine kadar fabrikayla hayat damarı bulunan herkes Erbakan’a dua ediyor.
Milli Görüş lideri merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan, 10 Ekim 1977’de dönemin başbakan yardımcısı olarak temel atma töreninde kendi el yazısı ile yazdığı ve bugüne kadar Ilgın Şeker Fabrikası’nda korunan hatıra defterinde; “Konya’mız, Anadolu’nun ortasında bir büyük ağır sanayi merkezi yapmak hususundaki büyük hamlenin bir bölümü olarak kurmakta olduğumuz Ilgın Şeker Fabrikası’nın Ilgınlı kardeşlerimize, Konyalı kardeşlerimize ve milletimize hayırlı olmasını dilerim” temennisinde bulunuyor.
Millî Gazete’nin “Şekerde büyük satış!” manşet haberi kamuoyunda büyük yankı buldu. Hükümetin milli ve yerli şeker fabrikalarına yönelik satış kararına tepkiler çığ gibi büyürken, Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, çelişkili ifadelerle yapılacak özelleştirmeleri savundu. Şeker fabrikalarının satışı Meclis gündemine taşınırken, Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, bugüne kadar yapılan özelleştirmelerle Türkiye’de çok hayırlı işler yapıldığını ileri sürdü.
Şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin uzun süredir gündemde bulunduğunu anımsatan Akdağ, fabrikalarla ilgili henüz uygulamaya geçmiş bir durum olmadığını belirtti. Ancak fabrikaların özelleştirilmesiyle çiftçinin ve şeker işçisinin korunacağını iddia eden Akdağ, “Ama herkes şundan emin olmalıdır. Herhangi bir özelleştirme yapılacağı zaman o özelleştirilen kurumda çalışanlar ya da o özelleştirilen kurumla ilişkisi olan örneğin çiftçiler mutlaka korunur.” dedi.
Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu, nişasta bazlı şekerlerin bütün zararlarını ortaya koyarken, Recep Akdağ, sağlık bakanı olduğu dönemde yaptığı açıklama ile nişasta bazlı şekerlerin sağlık açısından zararının bulunmadığını ileri sürmüştü.
Türk Şeker Fabrikaları, ABD’li Cargill istedi diye mi satılıyor?
Bir sabah uyandık ki, Şeker Kurumu kapatılmış. AKP’nin Bakanları, 27 Kasım 2017 tarihinde Bakanlar Kurulu’nda karar alıyor, ne Meclis’e danışıyor ne de ilgili örgütlere, Türkiye’nin ulusal şeker sektörünü yönlendiren kurumu ortadan kaldırıyor. Meclis’te tartışılmasını da istemiyorlar. Kanun Hükmünde Kararname…
Neden kararname?
Şeker Kurumu’nun ulusal güvenlikle nasıl bir ilişkisi olabilir ki?
Ekonomide köşe taşı değerinde bir kurum neden Meclis’in tartışmasından kaçırıldı?
Taşeron işçisine kadro meselesi ve FETÖ’cülerin devletten atılması hakkındaki uzun metnin arasına sokuşturmanın sebebi ne?
Kimin ihtiyacı? Pancar üreticisi mi istedi? Şeker fabrikalarının önünü mü tıkıyordu?
Herkes şokta… Ulusal kaygılarla bir izahı olan varsa beri gelsin.
Hükümetin ağzını bıçak açmıyor. “Ben yaptım, oldu” diyor sadece.
cargill’in sunduğu
DİKKAT ÇEKEN İKİ RAPOR
Çok geçmedi, iki rapor sızdı ortalığa. Birinin adı “Ulusal Şeker Piyasası ve Düzenleyici Reform Arayışları”, diğerinin ise “Şeker Piyasası Mevcut Durum ve Değerlendirme Raporu.”
Raporların adına bakınca, bizim kurumlardan ya da sektördeki örgütlerden biri hazırladı sanırsınız. Ziraat Odaları, Ziraat Mühendisleri Odası, Pankobirlik, belki de Şeker-İş…
Hiçbiri değilmiş meğer.
Dahası, bırakalım Şekerle ilgili bu kurum olmasını, milli bir kurum bile değilmiş meğer.
Sıkı durun şimdi.
Raporu hazırlayan, Amerika’nın şeker tekeli Cargill…
Afalladınız değil mi?
Türkiye’nin şeker sektörü hakkında Bakanlara rapor hazırlayana bakar mısınız? Eğer hükümet, bu şirketten bu sektör için raporu kendisi istedi ise, milli skandaldır.
Yok, eğer hükümet istemedi de, şirket işgüzarlık yapıp kendiliğinden hazırladı ise, bu da başka bir skandaldır, küstahlıktan da öte durumdur.
Olay şu ki hükümete rapor hazırlayan, Türkiye’nin ulusal şeker sektörünü ele geçirmek, tasfiye etmek isteyen, bu uğurda aleyhindeki yüksek yargı kararlarını bile çiğneyecek kadar pervasız davranan Cargill şirketidir.
“İnsan sağlığına zararlı, gıdalarda kullanılması tehlikeli” diyen bilim insanlarının giderek çoğaldığı mısır şurubunu üreten şirkettir…
Bu şirketin ABD için önemini anlamak için şunu hatırlamak yeterlidir; Sene 2003. AKP Hükümete yeni gelmiştir. Taa Amerika’dan resmi olmayan bir konuk gelir ve özel görüşme yapar o günlerde.
Bu, ABD’nin eski başkanlarından George H. W. Bush’dur.
Yani Afganistan’ı işgal eden, yerine geçen oğlu da Irak’ı ışgal ederken ona yol gösteren Bush… Türkiye’ye geldiği günlerde Irak’ın işgali sürmektedir, Conilerin çizmeleriyle girdiği camiler, ırzına geçtiği kadınlar, kumlara gömülen on binlerce Arap, herkesin malumudur artık.
Türkiye’de kimsenin bilmediği Cargill’in önündeki kapılar, o görüşmeden sonra “açıl susam” misali açıldı, “fabrikalarınızı satın” diyecek küstahlık noktasına, döşenen taşların üstünde geldi.
CARGİLL ZİL TAKIP OYNAMAYACAK MI?
Şimdi de başka sorular geliyor akla;
Şeker fabrikalarımızın rakibi olan, şeker sektörümüzü tasfiye ederek pazarını ele geçirmeye çalışan, şeker fabrikalarımızın ürettiği pancar yerine mısır şurubu üreten bir şirkete, kendi şeker sektörümüz hakkında rapor düzenletmek hangi aklın işidir?
Bu durum, Afrin’de Amerika ve PKK’ya karşı savaşan Türk Ordusu’nun komutanları hakkında, ABD Genelkurmayı’ndan rapor istemeye benzemiyor mu?
Böyle bir yerin raporundan başka bir öneri çıkmayacağını anlamamak çok mu zor? Doğal olarak Cargill de diyor ki, “şeker sektörünüz zarar ediyor, satın, kapatın.” (Bu raporlardan bazı bölümleri sonraki günlerde bilginize de sunacağım.)
Sonuçta, Şeker Kurumu’nun kapatılmasındaki manayı daha milletçe çözememişken, başka bir vurgunla, pancara kotadan beter saldırıyla karşılaşıyor Türkiye’nin milli şeker sektörü. Şeker fabrikalarımızı satmaya kalkıyor hükümet. Hem de bir, üç değil, tam 14 fabrika…
Yine sorular;
1-) Türkiye’nin şeker fabrikalarını satmak, pancar üreticisine, melasçıya, süt üreticisine, damızlık sığır yetiştiricisine, şeker işçisine, velhasıl ulusal şeker sektörümüze nasıl bir yararı sağlayacak?
2-) Şeker fabrikalarımızı satarsanız, Cargill zil takıp oynamayacak mı?
3-) Sınırımıza, 5 bin TIR silah ve PKK ile dayanan Amerikan emperyalizmine karşı Türk Ordusu vatanımızı savunmak için kahramanca savaşır, hatta canını verirken, sadece bir Amerikan tekelinin işine yarayacağı aşikar olan bir işe kalkmayı izah edecek bir vatanseverlik var mı?
İstanbul da ak parti de birçok ilçe başkanı görevden alındı,