Sevgili okuyucularım,

önceki günler de Nijerya açıklarında 15 gemi adamının kaçırılması olayı ülkemizi ciddi şekilde yasa boğmuştu. Şükürler olsun ki, yapılan görüşmeler sonucu hepsi kurtarılarak ülkemize sağ salimen geri döndüler.

Bende hayatı Uluslar Arası Denizlerde geçen ve ismini rumuz olarak kullandığım bir denizci arkadaşım ile sohbet ettim. Çok çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Okuyun, sizde beğeneceksiniz.

 ND.- Sevgili Reis zor bir mesleğe sahipsin. Kolay değil tabi yılın birkaç ayı denizde ve ailenden uzakta çalışıyorsun. Biraz bana kendinden bahsetsene ne zaman başladın bu işe?

 UB.- Öncelikle hem bu konuya vermiş olduğunuz önem hem de bana tanımış olduğunuz fırsat için teşekkür ederim Nejdet Bey. Anne tarafından denizciyiz aslında büyük babam dayılarım gibi birçok yakınım denizcidir. Kendimde askerden önce denizle büyük babamın “çarkçıbaşılığı” nı yaptığı koster tabir edilen küçük bir gemide tanıştım denizle. Yani deniz tuzu çok gençken bulaştı bedene. Ben 47 yaşında iki kız çocuk babası ömrünün büyük bölümünü askerlik dahil denizde geçiren bir deniz emekçisinden biriyim. Tüm gelirim denizdir başka herhangi bir gelirim yok. Yılın en az 9/10 ayını yurt dışında geçiriyoruz veya gemi üzerinde diyeyim kabotaj ya da yakın yol çalışan arkadaşlarda var tabii ki de.

ND.- Aldığınız ücret tatmin ediyor mu?

UB.- Aldığımız ücret çalıştığımız firmanın kalitesinden yaptığımız işin tehlikesinden tutunda yerli yabancı firma oluşuna Türk bayrak yabancı bayrak oluşuna göre değişir Nejdet Bey, bu Türk bayrakta asgari ücretten başlar. Yanlış duymadınız asgari ücretten başlar ve 2000 USD civarına kadar pozisyon ve göreve göre yükselir.

ND.- Sosyal güvenlik durumunuz nedir, örneğin “MLC-2006” denilen uluslar arası sözleşmeye taraf mısınız?

UB.- Türk bayraklı gemilerde SGK var her işyerinde olduğu gibi sosyal güvenlik kurallarına ve düzenine bağlı Deniz İş Hukukuna tabiidir. Tabi Türkiye de Türk bayraklı gemi sayısı trajikomik sayılara geriledi dolayısı ile yabancı bayraklı gemilerde herhangi bir sosyal güvenlikten bahsetmek söz konusu değil bildiğimiz anlamda. Son zamanlar bir miktar gelişmeler yaşandı. Denizcilik Çalışma Sözleşmesi  (Maritime Labour Convention –MLC 2006) denen bu sözleşme 2006 yılında uluslararası deniz hukukunun dördüncü ayağı olarak kurulan 186 sayılı Uluslar arası Çalışma Örgütü sözleşmesidir. Bilindiği üzere Türkiye Cumhuriyeti MLC 2006 sözleşmesine taraf değildir. Açarsak konuyu bu sözleşme deniz insanının yaşam standartlarını düzenleyen çalışma saatlerini düzenleyen ya da sınırlayan kurallar koyan ve uyulmasını denetleyen uyulmadığının tespitinde yaptırımları olan bir sözleşmedir. ITF ( Uluslararası taşımacılık işçileri federasyonu ) bağlı bir sözleşme.

ND.- Hangi çalışma koşullarına Bağlısınız?

UB.- Nejdet Bey, hemen tüm denizcilik firmaları kontrat usulüyle çalışır. Belli süreler vardır en çok uygulanan sıvı yükler taşıyan tanker diye bilinen gemilerde 5 veya 6 ay kuru yük diye bilinen Kargo gemilerde ise 7 ve ya 9 ay gibi süreler de düzenlenen kontratlarda olmaktadır. Eskiden daha da uzundu Kargo gemilerde 11 ay kontrat süreleri vardı. Korkunç süreler tabii. Gelişen teknoloji  iş yükünü hafifletmiş olsa da yoğunluk artmış prosedür çoğalmış dolayısı ile yıpranma üst seviyelere çıkmıştır. Yani çalışma süreleri mecburen kısalmıştır. Her limanda bir sevgili değimi toptan tarih oldu yani..

ND.- Bir gemide ortalama kaç personel bulunuyor?

UB.- Bir gemide tonaja bağlı olarak personel zorunluluğu bağlı bulunduğu liman bayrağının gereğine göre değişir. Son görev yaptığım gemi de 20 gemi adamı görev yapmakta idi.

ND.- Denizde nasıl geçiyor günler? Yeme içme durumları nasıl? Yani sosyal hayatınızdan biraz bahseder misin?

UB.- Denizde zaman Nejdet Bey, su gibi gelir geçer iş çoktur iş hiç bitmez çoğu zaman kafanızı kaşıyacak zaman olmaz. Bir bakarsınız ömrünüzün koskoca 6 ayı gelip geçmiştir. O limandan oraya o yükten bu yüke o dalgadan bu fırtınaya derken bir bakmışsınız aylar uçmuş gitmiş. Tankerde çok fazla sosyal hayat yoktur yemek herkesin bir arada yaptığı en büyük sosyal faaliyettir. Yemekten sonra sohbet edilir, film varsa izlenir, okeyciler olur okey oynarlar bazen, sonra kamaralara istirahate gider gemi adamının en büyük sermayesi, uykudur gemide. Büyük buzluk ve buzdolapları sayesinde limanlarda alınan kumanyalar uzun sure korunur aşçı başı tarafından pişirilir, kamarot tarafından servis edilir. Kumanya kalitesi şirketin bu iş için ayırdığı bütçeye göre değişiklik gösterir son zamanlar da kişi başı günlük 9/10 USD gibi bir bütçe uygulanmaya çalışılmaktadır.

MLC’ in dayatmaları sonucu birçok şey sosyal yasam anlamında değişmiştir. Her gemiye bir takım zorunluluklar gelmiştir. İnternet, spor salonu, oyun konsolu, kamaralara kişisel küçük buzdolabı her ne kadar Türklerin çalıştırıldığı gemilerde uygulanıyormuş gibi yapılsa da çalışma saatlerinin sınırlandırılması gibi birçok uygulama gemi adamı lehine gelişmiştir Tabi yabancı bayrak gemilerde. Olsa ne olacak bir elin yağda bir elin balda gibi göründe de, gurbet sonuçta ailen yok çoluk çocuk yok çocuk yok. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de COVİD 19 hepimize hayatı dar etti gemiye katılmak ayrı bir zor, gemiden ayrılmak ayrı bir zor. Çıkıp bir dolaşıp geleyim kafam dağılsın demek artık hayal oldu nerdeyse tüm limanlarda çıkış yok. Her türlü mağdur oluyorsunuz.

ND.- Hiç fırtınaya yakalandınız mı? 

 UB.- Tabii gelişen teknoloji fırtınaları günler öncesinden haber almamızı sağlıyor. Uydu üzerinden haberdar ediliyor gemiye meteorolojik bilgiler geliyor. Çok büyük bir bölümünden kaçıyoruz fakat yine de bazen kaçış olmuyor. Hep beraber oturup yiyoruz fırtınayı. Her şey uçuşuyor, uyku zaten yok. Yemek falan epey zor işler ve fırtınanın bazen günlerce sürdüğü olur. Bir yerlere tutunup öylece baka kalıyorsunuz. Fındık kabuğuna dönmüş geminize. Gemi ise o dalgadan o dalgaya savrulup durur, düşüp kalkan arkadaşlara güleriz yemek yemeye çalışırken oluşan görüntüler çok eğlendirir bizleri. Aslında acınacak halimizdir güldüğümüzdür.

Albatroslar eşlik eder çoğu zaman acık okyanusta. Geminin baş direğine konuşlanırlar ve uçan balıkları avlar ve sonra tekrar gemiye baş direğe konarlar.  Geminin baş üstü dediğimiz bölge komple kuş dışkısı olur. Bu öyle inatçı bir kirliliktir ki yıka babam yıka çıkmak bilmez onlar. Bu kuşlar gemiden uçup gittiğinde, kıyıya yakınlaştığımız anlamı demektir. Gemide her türlü navigasyon cihazı gibi teknolojiler ile donatılmış olsa da bu kuşlar için teknoloji değil doğa onların teknolojileridir ve onlar hiç şaşırmazlar.

ND.- Bu deniz korsanları dünyanın en çok hangi bölgesinde yoğunlar ve siz hiç karşılaştınız mı?

UB.- Nejdet Bey, korsanlık faaliyetleri genellikle Somali Körfezi, Malakka Boğazı, Gine Körfezi ilk sırada akla gelen yerler olmakla beraber uzak doğunun çeşitli yerlerinde de adi hırsızlık geminin yükünün çalınması gibi faaliyetler olmakta. SOMALİ, GİNE KÖRFEZİ son derece tehlikeli yerlerdir. Sayısız korsanlık teşebbüsü ve birçok gemi kaçırma, personel kaçırma olayları meydana geldi ve görünüşe göre de bu süreç devam edip gidecek. Gemiler bu bölgelerde seyrederken gard alırlar 3 veya 4 silahlı eski asker gelir ve bölge geçilene kadar gemide kalırlar. Bu güvenlikçiler bu işi yapan güvenlik şirketlerinden temin edilirler. Ayrıca gemiye çift sıra jiletli tel çekilir basınçlı su hortumları gemi bordasına donatılır. Tüm bu önlemler denizcilikle uzaktan ve yakından alakası olmayan işlerdir. Gemi personeline yapılan sözleşme dışı olan bu ekstra iş için hiçbir şey ödenmiyor. Önceden bu bölgelerde seyrederken veya o bölgede çalışırken ödeme yapılırdı fakat son yıllarda tamamen kaldırıldı. Gemi Personeli tarafından Gümrük Muhafaza da sınır teli çeker gibi gemiye oranı buranı kese doğraya jiletli tel çekilir. Bordanız yüksek ve hızlı ise kısmen de olsa işe yarar.2012 yılında Arap Körfezi’nden Hollanda’ya çıkmak için Somali Körfezi girişinde konvoy oluşturulmuştu. Çin savaş gemilerinin korumasında geçiş yapacak yaklaşık çift sıra 20 Gemilik bir konvoydu. Dünya Denizciliğe ait GAN DESTİNİY adlı 115 bin tonluk bir gemide çalışıyordum. Konvoyun son iki gemisinden biriydik, sancak bordamızda bizden bir iki mil gibi çok yakın bir mesafeden bize refakat eden bölgede görevlendirilmiş Deniz Kuvvetlerimize ait TCG Gelibolu Firkateynimiz olduğu halde konvoy hareket etti. Daha birkaç saat geçmemişti ki iki korsan botu önümüzden 7. Gemiyi bastan 3. Gemiyi alenen gelip çıkıp bastılar ve gemi “mayday mayday“ çığlıklarıyla 4 firkateynin arasından çekip aldılar. Konvoy dağıldı. TCG GELİBOLU firkateyni bizi bordalayıp Süveyş Kanal girişine kadar eşlik etti. Mensubu olarak askerliğimi yapmış olmaktan bir kez daha gurur duymuştum. Korsanlar gemiye gözümüzün önünde öyle çabuk çıkıp aldılar ki kimse bir şey yapamadı saniyeler içinde oldu bitti her şey. Sırtlarında atlet var ile yok arası şort, terlik, ellerinde çakaralmaz kaleşnikof tüfekle nasıl olurda olur anlamak mümkün değil.

Ukrayna’nın süper Max Tankerini kıyıdan yüzlerce mil açıkta kaçırmaları ne kadar tesadüf olabilir. Küvet kadar bir tekneyle koca okyanusta nasıl bulurlar da denk getirirlerde çıkarlar düşünülmesi gereken ayrıntılardan bir kaçı. Dünya denizciliğinin kalbi Londra’da atar, sigorta orda yapılır, yük orada ayarlanır ve armatör ile korsan arasını bulan aracılarda ordadır. Parayı aracı alır aracı teslim eder kim ne alır o muamma. Bence asıl korsan SOMALİ Körfezinde kravatlı olan korsandır!!! 

Ticari gemilerde silah bulundurulmuyor. Geminin dümen dairesi korsan kaçış odası olarak düzenlenmiştir. Uydu telefonu, yiyecek, içecek, battaniye gibi yaşamsal maddelerle donatılmış oldukça mukavemetli bir bölümdür. Son yaşanan hadisede korsanların buraya girmesi 6/7 saat sürmüştür ki bu süre askeri operasyon için yeterli bir süreydi neden yapılmadığı ayrı bir konudur. Bu olayda bir meslektaşımız ölmüş, bir kaçı yaralanmış ve diğerleri darp edilerek kaçırılmıştır. Ayrıca da gemi ağır hasar almış birçok olumsuzluk meydana gelmiştir.

Yabancı bayraklı gemilerde çalışıyoruz birçoğumuz. Türk bayraklı gemilerin sayısı çok az ve maaş skalası çok düşük.

Son zamanlarda Türk şirketler yabancı personel (Filipinli, Hintli, Gürcü) çalıştırmaya başlamışlar Türk gemicisine kapılarını kapatmaya başlamışlardır. Türk denizcisi sahipsizdir. Kanun yapıcıların kendisi armatördür, armatör gemicinin özlük haklarını iyileştirir mi sizce. Hiç sanmam. Şirket merkezleri yurt dışına taşınmış Türkiye’de ki faaliyet yerleri ofis olarak görünmekte ve işletmeci firma statüsünde iş yapmaktalar. Bu da sanırım birçok vergi ve ayrıcalık sağlamakta. Şu an çalışmakta olduğum şirket, Türk personelin çalıştığı aşağı yukarı 30 tane işletmesindeki geminin 20 tanesini yabancı personele çevirmiştir. Türk denizcisinin yıpranma hakkı elinden alınmıştır. Ayrıca denizcilik, madencilikten sonraki en yıpratıcı iş koludur.  İşletmeci de olsa gemiye gönderdiği denizciye Türkiye Cumhuriyeti Kanunları gereğince SGK ödemelidir ve çalıştırdığı personelinin sorumluluğunu da almalıdır. Bu köle düzenine bir son, bir düzen verilmelidir.

ND.- Sevgili Reis, bu röportajda bize verdiğin bilgiler için çok teşekkür ederim. Umarım ki, ilgililer bu yazıyı okuyup Denizcilikteki sorunları ele alıp gerekli düzenlemeleri yaparlar.

Ancak, şunu söyleyebilirim ki, denizcilik gerçekten çok zor bir meslek olup, memleket gündemine diğer sorunlarda olduğu gibi deniz adamlarının sıkıntıları da hiç görülmüyor ve gündeme dahi gelmiyor.

Deniz sektörü kendi içinde mektepli ve alaylı olanlar diye ikiye ayrılırlar ve birbirleri ile hiçbir şekilde dayanışma içinde olmazlar. Ayrıca bu sektörde alaylılar dediklerimiz işin çekirdeğinden gelmekte olanlar olup, en çok sıkıntıyı da onlar çekerler. Mekteplilerin sonuçta bağlı oldukları bir kurum bulunmakta ve birbirleriyle dayanışma halindelerdir.

Bu kadar meşakkatli olan bu sektörde çalışanlara verilen ücretler yeterli olmamakla birlikte bir de bazı firmalarca düzenli ödemeler de yapılmamaktadır. Yıpranma paylarına da sahip değiller. Ancak, diğer sosyal yaşamları olan barınma, yeme-içme, gibi koşullar sağlıklı ve yeterli olduğu görülmektedir.

Bu sektörde sürekli yasal düzenlemeler yapılsa da sağlıklı ve sürekli yürürlükte kalacak düzenlemeler yapılmamakta ve bu sebepten, gemi adamları ile yapılan sözleşmelere uymayan firmalar bulunmakta olup, bu sorunlar devamlı yaşanmaktadır.

Ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen ülkemizde ne yazık ki “DENİZCİLİK BAKANLIĞI “ bile olmayan bu sektör, Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı müsteşarlıkla yönetilmektedir.

Bu sektörde çalışan emekçilerin sorunlarını çözecek ve onlara sahip çıkacak maaşlarını ve sosyal haklarını sağlıklı bir düzenlemeye sokacak maalesef bir örgütleri de bulunmamaktadır.

Var olan sendikaların da bunlara çözüm getirememesi sonucu olarak bu da armatörlerin ucuz emek sömürüsüne yol açmaktadır. Dileğim odur ki, iktidarda olanlar kadar, iktidara talip olanlarında bu konulara değinmesi kaçınılmaz olacaktır.