Şişmanlığın sorumlusu gıda teröristleri
Toplumumuzun şişmanlıkla ve dolayısıyla getirdiği sağlık sorunlarıyla tanışması 70’li yıllarda başladı, toplumun eğitim seviyesindeki düşmeyle paralel olarak çığ gibi arttı...
Şişmanlık insanlık tarihi boyunca tartışılagelmiş bir sorun. İçerisinde toplumların ekonomik durumundan, kültürel seviyesine kadar birçok kriteri barındıran bu ölçünün en önemli özelliği artık toplumsal bir hal alması. Kime ne zararı var diyemiyoruz zira tüm otörlerin kabul ettiği üzere sorun toplumun hastalık yükünü belirlemekte. Bize düşen görev tartışmak ve çözüm için belki bir pencere aralamak.
Artık iki yetişkinden ve altı çocuktan biri şişman. 2030 yılına kadar hızla artacağı tahmin edilmekte. Her iki cinsi de etkilemekle birlikte özellikle kadınlardaki boyutu çok ağır. Kadınlarda şişmanlık ve sosyal adaletsizlik arası mutlak bir ilişki var. Eğitimli kadınlarla kıyasladığımızda sorun eğitimsiz olanlarda iki veya üç kat daha fazla.
Toplumumuzun şişmanlıkla ve dolayısıyla getirdiği sağlık sorunlarıyla tanışması 70’li yıllarda başladı, toplumun eğitim seviyesindeki düşmeyle paralel olarak çığ gibi arttı. Kapitalist gıda terörünün hedef aldığı eğitimsiz kitle üzerindeki etkisi çok daha yıkıcı olmakla birlikte bütün toplumu etkiledi. İşte bu nedenle en fazla etkilenen kadınlar oldu.
KADINLARIN DURUMU FACİA
Veriler ısrarla gözden kaçırılmaya çalışılmakla birlikte 2017 OECD Ülkeleri Sağlık İstatistiklerinde toplumsal şişmanlık seviyemiz dünya sıralamasında ilk on üçün içine girmiş durumda. Bilhassa kadınlarımızın durumu facia. Tam altıncı sıradayız. Veriler kapitalist gıda politikalarının hedefi on ikiden vurduğunu göstermekle birlikte asıl hedef geride. Bu hedef gelecek nesil, yani çocuklarımız…
Gıda terörizminin pençesindeki çocuklarımızın şişmanlıkla tanışması aile sofrasıyla başlayıp okul, televizyon, arkadaş çevresindeki gıda kültürüyle çok daha geniş boyutlara ulaştı. Özellikle çocuğa ödül ve sevginin ifadesi olarak verilen şeker kültürü yanına hazır gıda kültürünün eklenmesiyle geri dönülemez bir noktaya ulaştı. Özellikle şehir kültüründe büyüyen çocukların fast-food gıdayla tanışmasıyla şişman ve sağlıksız çocuk kavramları birlikte anılır oldu.
Şekerli gıdaların aynen bir alkol, uyuşturucu gibi insan ve özellikle çocukların beyninde bağımlılık yapan bir mekanizmayı tetiklediğini bilmek gıda teröristlerinin işini kolaylaştırdı. Şekerin alım şeklinin içecek kültürüne yerleşmesiyle hatta suyun yerini almasıyla birlikte toplumun yaşadığı terör zirveye ulaştı.
California Üniversitesi Çocuk Bölümü’nden Dr. Robert Lustig’in şeker bağımlılığı üzerindeki tespiti şöyle:
“İnsan beyninde türlerin devamlılığı için var olan bir zevk alma merkezi var. Şeker dahil olmak üzere bağımlılık potansiyeli olan bazı maddeler dopamin sinyali aracılığıyla bu merkezi uyararak insana zevk duygusu vermekte. Aynı madde uzun süreli aldığınızda bu sinyal gittikçe zayıflıyor. İşte o an aynı zevki almak için insanlar aldıkları maddenin miktarını artırmak zorunda kalıyorlar. İnsana özgü bu süreç tolerans olarak isimlendiriliyor. Maddeyi almadığınızda ise yoksunluk yaşıyorsunuz. Tolerans ve yoksunluk, madde bağımlılığı demektir…”
GIDA TERÖRİSTLERİ
İşte insana özgü psişik, sosyal, kültürel, gelişimsel, eğitimsel defektleri iyi bilen kapitalizm bir maymun gibi insanı eğitiyor, yönetiyor, yönlendiriyor ve hatta yalvartıyor. Kapitalizmin pazarını engelleyen yegane faktörün eğitim olması ve eğitim ile şişmanlık arası zıt ilişki tamamen bu yüzden.
Son birkaç yıldır OECD ülkeleri toplumsal bir mücadele başlattılar; mısır şurubu kotalarını neredeyse sıfırladılar. Belçika, Finlandiya, Fransa, Macaristan gibi bazı ülkeler sağlıklı diyeti teşvik etmek amacıyla potansiyel sağlıksız gıdalara vergi artırımı gibi mali tedbirler almaya başladılar.
Ancak bizde bırakın önlem almayı, vergi koymayı, gıda terörünün ülkemizi ve insanımızı hedef almasının önünü aralayan siyaset. Fakir halkın yaşamını devam ettirmek için kazancının yarısını harcadığı sofralar gıda teröristlerinin ve işbirlikçilerinin kontrolüne geçmiş. Şekerli içeceklerin fiyatıyla ambalajlı suyun fiyatı başabaş gidiyor. Bu rekabeti sağlayan ucuz şeker yani mısır şurubu. Verdiği tadın fazlalığıyla birlikte bağımlılığı paralel oranda yüksek. Ülkemizde mısır şurubu kotasının kalkmasının nedeni bu.
Tanımlamak istersek bu bir bağımlı ve hastalıklı gençlik ve toplum yaratma projesi. Gıda teröristlerinin emrindeki siyasilerimiz “boş gıda, boş insan, boş nesil” yaratma projesinin siyasi ayağı gibi çalıştıkça gıda teröristlerinin gelecek nesillerimizi bitireceği mutlak.