DOLAR

34,1715$% 0.09

EURO

38,1500% -0.29

STERLİN

45,7634£% -0.14

GRAM ALTIN

2.916,10%-0,57

ONS

2.651,13%-0,78

BİST100

9.777,46%-0,53

a

SÜLEYMAN SOYLU’DAN HAKİM RECAYİ DEMİR’E SUÇ DUYURUSU

Yurtdışında yaşayan Gökhan A. isimli bir vatandaş; ‘Fetullahçı terör örgütü üyeliğinden ihraç edilen Recayi Demir isimli eski bir hakim beni dolandırdı’ diyerek, mahkeme kapılarını çaldı.

Mağdur vatandaş Gökhan A., ‘Taahhütname başlıklı hazırlanan adi bir satış sözleşmesiyle yapılan sözde satışın aslında bir hayal olduğu ortaya çıktı. Sözleşmede geçen maddeler başta olmak üzere tarafıma sözde satılan ve ödemelerini de şahsımdan nakit olarak peşin alınan ilgili taşınmazların başkalarına ait olduğunu öğrendim.’ dedi.

JUDGE isimli logo ile WhatsApp’tan tapu attı

Gökhan A., ”Bu durumu öğrenir öğrenmez de, dolandırıldığımı anladım. Hemen Recayi Demir‘i araştırmaya başladım ve hakkında öğrendiklerim bana ikinci şoku yaşattı. Hatta öyle ki; Hakim/savcı anlamına gelen ‘JUDGE‘ isimli logosu bulunan ve 0543 ******** 35 nolu WhatsApp uygulaması üzerinden sözde satışa ait tapu bilgilerini de tarafıma iletti.” bilgisini paylaştı.

Fetullahçı terör örgütü üyeliğinden ihraç edilen eski bir hakim miş!

Mağdur vatandaş Gökhan A. açıklamalarına şöyle devam etti; ‘Recayi Demir‘in Fetullahçı terör örgütü üyeliğinden ihraç edilen eski bir hakim olduğu bilgisine ulaştım’. Devlet büyüklerimizin isimlerini kullanarak üzerimde güven oluşturan ve şahsımı dolandırarak her yer erden beni engelleyen Recayi Demir, Fetullahçı terör örgütü üyeliğinden ihraç edilen eski yargı mensubuymuş! Yurtdışında yaşayan Gökhan A.; ‘FETÖ terör örgütü üyeliğinden ihraç edilen Recayi Demir tarafından dolandırdım’ diyerek, dava açtığını iddia etti.

Bakanlar benim arkadaşım, bakanlar da bu işin içinde

Recayi Demir tarafından dolandırdığını ifade eden Yurtdışında yaşayan Gökhan A.: ”biz yurtdışında çok zor şartlarla çalışarak para kazanıyoruz. Ailemle birlikte uzun yıllardır biriktirdiğimiz kazanımlarımızı çocuklarımızın geleceği olsun diye iyi bir yatırım aracı olan konutu tercih ettik. İstanbul’un Maltepe ilçesinde bulunan ve projesinin de halen devam ettiğini öğrendiğimi bir konut projesine başvuruda bulunmak istedik. Karşımıza Recayi Demir isimli kişi çıktı. Kendisini projenin sahibi ve yetkili kişisi olarak tanıttı. Ayrıca kendisinin devlet büyükleri ile aralarında özel bir iletişim olduğunu ve devlet büyükleri ile aralarında sürdürülebilir ortaklıklarının bulunduğunu tarafımıza beyan etti. Yurtdışında yaşayan herkes gibi benimde ülkeme olan isterim ve devletime olan olağanüstü bir saygım olması hasebiyle üzerimde güven oluştu. Bakanlar benim arkadaşım, bakanlar da bu işin içinde diyerek beni kandırdı.,”

Başka mağdurlar da var!

Gökhan A.; ‘Devlet büyüklerimizin özelliklede önceki dönem İç işleri bakanı sayın Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı sayın Bekir Bozdağ başta olmak üzere, Çevre ve Şehircilik Bakanı sayın Murat Kurum ve başkaca kurum ve birim başkanları ile birlikte bu konut projesini yürüttüğünü tarafıma defalarca kez beyan etti. Bu durum şahsımda güven oluşturdu. Ancak; projenin taramıza teslim tarihi yaklaştıkça davranışları değişti ve iletişim araçlarında şahsımı engellemeye başladı. Haklı olarak bende kendisini araştırmaya başladım ki; internet başta olmak üzere açık kaynaklarda kendisiyle alakalı haberleri okudum. İkinci şoku da okuduklarımı nezdinde yaşadım. Bu defa benim gibi başkaca dolandırılarak mağdur edilen kişilerin de olduğunu öğrendim. Başka mağdurlar da var!’ dedi.

Süleyman Soylu da suç duyurusunda bulunmuş! Recayi Demir’in ifadesi alınmış!

Devlet büyüklerimizin isimlerini kullanarak üzerimde güven oluşturan ve şahsımı dolandıran Recayi Demir’in tarafıma ilettiği ses kayıtlarında adı geçen bakan ve üst düzeydeki yetkililere ses kaydı ve başkaca delilleri ulaştırdım, diyen Gökhan A.; ”Bu nedenle, önceki dönem İç işleri bakanlığı yapan sayın Süleyman Soylu, Recayi Demir hakkında suç duyurusunda bulunmuş! Hatta öyle ki;, Recayi Demir’in bu kapsamda cumhuriyet savcılığınca ifadesinin alındığını da öğrendim.” iddiasın da bulundu.

Bazı haber siteleri, Recayi Demir ile ilgili biyografi ve bültenleri yayından kaldırdığı da gözlerden kaçmadı.

FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYELİĞİ İDDİASI İLE ALAKALI TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİNDE HAKKINDA KARAR BULUNAN RECAYİ DEMİR’E AİT ‘BERAAT BAŞVURUSU’NA İLİŞKİN 26/9/2019 TARİHLİ RED KARARI;

TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
 
BİRİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
RECAYİ DEMİR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2016/28560)
 
Karar Tarihi: 26/9/2019
 
BİRİNCİ BÖLÜM
 
KARAR
 
Başkan:Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler:Serdar ÖZGÜLDÜR
  Burhan ÜSTÜN
  Kadir ÖZKAYA
  Selahaddin MENTEŞ
Raportör:Murat BAŞPINAR
Başvurucu:Recayi DEMİR
Vekili:Av. Gökhan GÜNAYDIN

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, hâkim olarak görev yapan başvurucu hakkında darbe teşebbüsüyle bağlantılı olarak yürütülen soruşturmada uygulanan yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, tutukluluğunun makul süreyi aşması, gizlilik kararı nedeniyle belgelerin incelenememesi ve tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; gözaltı sürecindeki bazı uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının; hukuka aykırı olarak yapılan aramalar ve sonucunda eşyalara el konulması nedeniyle özel hayata saygı, konut dokunulmazlığı ve mülkiyet haklarının; soruşturma aşamasındaki bazı işlemler nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 28/11/2016 tarihinde yapılmıştır. 

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR 

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

A. Genel Bilgiler 

6. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye’de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).

7. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).

8. Bakanlık verilerine göre yüz altmıştan fazla Yüksek Mahkeme (Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay) üyesi hakkında tutuklama tedbiri uygulanmış, bunlardan bir kısmı sonradan tahliye edilmiştir. Soruşturma ve/veya kovuşturma mercilerince kaçak oldukları değerlendirilen yaklaşık otuz Yüksek Mahkeme üyesi hakkında ise yakalama emri çıkarılmıştır.

9. Türk yargı organları yakın dönemde verdikleri birçok kararda FETÖ/PDY’nin silahlı bir terör örgütü olduğunu kabul etmişlerdir. Bu kapsamda Yargıtay Ceza Genel Kurulu 26/9/2017 tarihinde (E.2017/16.MD-956, K.2017/370) ve -terör suçlarına ilişkin davaların temyiz mercii olan- Yargıtay 16. Ceza Dairesi 24/4/2017 ve 14/7/2017 tarihlerinde verdiği kararlarda (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, §§ 20, 21) FETÖ/PDY’nin silahlı bir terör örgütü olduğu sonucuna varmışlardır. 

10. FETÖ/PDY’nin (genel özelliklerine ilişkin olarak bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 26) yargı kurumlarındaki örgütlenmesine ve faaliyetlerine ilişkin olarak soruşturma ve kovuşturma belgeleri ile tedbir/disiplin kararlarında yer alan, başta haklarında soruşturma yürütülen yargı mensuplarının beyanları olmak üzere maddi olgulara dayalı bulunan iddia ve tespitler Selçuk Özdemir kararında geniş olarak açıklanmıştır (Selçuk Özdemir, § 22).

B. Başvurucuya İlişkin Süreç

11. Hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan yürütülen bir soruşturma kapsamında 17/7/2016 tarihinde İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünce gözaltına alınmıştır.

12. Başvurucu 20/7/2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucu ifadesinde özetle “suçla ve örgütle bir ilgisinin olmadığı için etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmasının söz konusu olmadığını, FETÖ örgütünün yurt, dershane, öğrenci evi gibi hiç bir imkanından faydalanmadığını, Karşıyaka Behçet Uz İlköğretim okulunda ortaokulu okuduğunu, liseyi de Karşıyaka’da devlet okulunda okuduğunu, bu süre zarfında ailesinin evinde kaldığını, 9 Eylül İşletme Fakültesine 1997 yılında kaydolduğunu, üniversite döneminde de ailesinin yanında kaldığını, 1996 yılında üniversite sınavına girmeden son dört ay İzmir’deki Körfez Dershanesinde hızlandırılmış kursa gittiğini, 2002 yılında Maliye Bakanlığında Gelir Uzmanı olarak devlet memuru sıfatıyla göreve başladığını, 2002-2007 yılları arasında Vergi dairesinde görev yaptığını, 2011 Kasım ayında İdari Yargı Hakimlik sınavını kazandığını, 2012 yılı Nisan ayında staja başladığını, 2013 yılı Temmuz ayında da kura ile Danıştay’a atandığını, himmet adı altında bizzat ya da aracılarla para yardımında bulunmadığını, hiç bir suç işlemediğini, yapıyla hiç bir bağlantısının olmadığını” belirterek FETÖ/PDY ile bir ilgisinin bulunmadığını savunmuştur. Başvurucunun müdafii, dosyada atılı suçları işlediğine dair bir delil bulunmaması nedeniyle müvekkilinin serbest bırakılmasını talep etmiştir. 

13. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 21/7/2016 tarihinde tutuklanması istemiyle başvurucuyu Ankara Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Başvurucu hakkındaki talep yazısında, başvurucunun “FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan mevcutlu olarak gönderildiği” belirtilerek “şüphelinin üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu, atılı suçun vasıf ve mahiyeti mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi dikkate alınarak 5271 sayılı Kanun’un 100. vd. maddeleri” nedenleriyle tutuklanmasına karar verilmesi istenmiştir.

14. Başvurucunun sorgusu Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinde 21/7/2016 tarihinde yapılmıştır. Sorgu sırasında başvurucunun müdafii de hazır bulunmuştur. 

15. Başvurucunun sorgu sırasındaki ifadesi şöyledir:

“Danıştay 3. Dairesi’nde tetkik hakimi olarak göreve başladım, halen de orada görevime devam ediyorum, bu üzerime atılı suçu kesinlikle kabul etmiyorum, sadece 1996 yılında, babam benim inşaat ustası, maddi durumumuz iyi değil, o yüzden son 4 ay üniversite hazırlık dershanesine gittiğimden dolayı şuan bu malum yapının üyesi olarak burada yargılanryorum, bu suçu kesinlikle kabul etmiyorum, ne dershanelerinde ne yurtlarında kaldım, 9 Eylul Üniversitesi İşletme Bölümü mezunuyum. Ailem İzmir’de ikarnet etmekte ve ailemle birlikte kaldım, 2007 yılmda evlendim, 2007 yılında evlendikten sonra mcsleğe başladım, hakimlık mesleğine hazırlandım. 2002 yılında Maliye Bakanlığı’nda gelir uzmanı olarak göreve başladım, eğer ben şuan bu hakimlik mesleğini kazanmamış olsaydım, şuan burada yargılanıyor olmayacakttm. Bunu açık ve net söylüyorum, sadece hakim ve savcı olduğum için buradayım ve bu suçu da berkesin bildiği üzere sadece fişlemeyle, meslekten arkadaşlanmızın bu bucu, bu bucu, herkes biliyor bunu, bunun yüzünden buradayım, buna başka ilave edecek bir şeyim yok.”

16. Sorgu sonucunda başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:

“… suçunun vasıf ve mahiyeti mevcut delil durumu, dosyada mevcut tutanaklar, üzerilerine atılı suçu işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması, üzerilerine atılı suçun CMK’nın 100 maddesinde öngörülen katalog suçlardan olması, yasada öngörülen ceza miktarı nedeni ile verilen tutuklama kararının ölçülü oluşu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla şüphelilerin CMK 100 ve devamı maddeleri gereğince ayrı ayrı TUTUKLANMALARINA [karar verildi.]” 

17. Daha sonra başvurucu hakkında 16/8/2016 tarihinde Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliğince benzer gerekçelerle tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.

18. Başvurucu müdafii 3-4/10/2016 tarihli dilekçelerle tutukluluğun devamına dair karara itiraz etmiş, Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliğince 18/10/2016 tarihinde “… şüphelilerin üzerilerine atılı bulunan suçları işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından haklarında alınan karar içerikleri, dosyada mevcut bilgi, belge ve araştırma tutanakları, şüpheliler lehine dosyadaki delil durumu ve tutuklama nedenleri yönünden bir değişiklik bulunmaması, arama ve el koyma tutanakları ile tüm dosya kapsamındaki somut delillere göre soruşturmanın henüz tamamlanmadığı, şüphelilerin üzerilerine atılı suçun temadi eder nitelikte suçlardan olduğu, şüpheliler hakkında delillerin henüz toplanamadığı, şüphelilerin kaçma ve delil karartma ihtimallerinin mevcut olduğu, açıklanan nedenlerle adli kontrol uygulamasının da yetersiz kalacağı, şüphelilerin üzerilerine atılı suçyarın CMK 100/2-11 maddesindeki suçlardan olması da değerlendirilerek CMK 161/8 ve 2802 sayılı yasanın 94. Maddesi hükümleri gözönüne alınarak Ankara 5. Sulh Ceza hakimliği kararındaki gerekçelere göre usul ve yasaya uygun nitelikteki karara …” gerekçesiyle itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir. 

19. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 3/10/2017 tarihli iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde dava açılmıştır. FETÖ/PDY’ye ve ByLock programına ilişkin genel açıklamaların yer aldığı iddianamede ilk olarak FETÖ/PDY’nin kuruluşuna ve tarihçesine, hangi amaç ve saikle kurulduğuna, hangi alanlarda faaliyet gösterdiğine, hiyerarşik yapısına ve hukuka aykırı hangi tür eylemlerde bulunduğuna değinilmiştir.

20. İddianamede, başvurucunun gerek organik olarak gerekse örgütsel nitelikli eylemleri bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldığı ileri sürülmüştür. Bu suçlamalara esas alınan olgular şöyle özetlenebilir: Başvurucunun; 

i. FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu gerekçesiyle T.C. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 2. Dairesinin 16/7/2016 tarihli ve 345 sayılı kararıyla meslekten uzaklaştırılmasına karar verildiği, ihraç kararının 29/11/2016 tarihinde kesinleştiği belirtilmiştir.

ii. Kullandığı 0 532 … 46 No.lu telefon hattı ile FETÖ/PDY tarafından örgütsel ve kriptolu haberleşme maksadıyla tasarlanan ByLock uygulamasını 11/8/2014 tarihinden itibaren 35…80 IMEI No.lu cihazla kullandığı yönünde Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı tarafından tespit yapıldığı bildirilmiştir. 

iii. Telefon hattına ilişkin HTS analizine göre Emniyet Müdürlüğü veri havuzunda bulunan ve FETÖ/PDY şüphelisi birçok kişi ve kurum ile çok sayıda telefon irtibatının bulunduğuna yönelik tespitler yapıldığı ileri sürülmüştür. 

iv. Örgütün yapısı, faaliyetleri hakkındaki bir kısım hâkim/savcıların beyanlarından örgüt üyesi olduğuna yönelik tanık beyanlarının bulunduğu belirtilmiştir.

21. İddianamede başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin olarak haklarında yapılan soruşturmalarda şüpheli ve tanık sıfatlarıyla alınan beyanların ilgili kısımları şöyledir:

-İ.D. ifadesinde “… Evlerde kaldığım dönem boyunca devlet ve hükümet aleyhine herhangi bir olumsuz söze ve eyleme rastlamadım. Ancak ben 2012 yılında mezun olduktan sonra beni soyismini bilmediğim ‘Nuri’ kod adlı bir cemaat üyesi (akademi yıllıklarından adı geçen kişinin 152911 sicil numaralı 8. dönem idari hakim adayı Recai DEMİR olduğunu öğrendim) arayarak görüşmek istediğini söyledi. Yenimahalle’de bulunan bir cafede 2012 yılının Eylül ayında buluştuk. Bu kişi kendisinin Kayseri’li olduğunu, o an için İdari Yargı Hakim Adayı olduğunu ve öncesinde Ankara Ulustaki Rüzgarlı Sokakta bulunan Vergi Dairesi’nde 7-8 sene çalıştığını söyledi. Bana hakimlik savcılık sınavlarına hazırlık için cemaatin evleri olduğundan bahsetti. Biz size ders çalışma imkanı ve soru bankası veriyoruz. Siz de orada hazırlanıyorsunuz dedi. Cemaate ait bu hazırlık evlerinin genellikle Aktepe-Dutluk civarında bulunduğunu, hatta sayılarının 25-30 civarında olduğunu anlattı. Sizin gibi arkadaşlara ihtiyacımız var dedi. Hatta bana ‘seni hâkim savcı yaparız, ancak bundan sonra her bildiğin doğru doğru değil, her bildiğin yanlış yanlış değil’ şeklinde bir söz söyledi. Ben de ne demek istiyorsun diyerek sert bir tepki verdim. Bunun üzerine sakin ol, sen hâkim savcı olmak istiyorsan zaten biz soruları veriyoruz, seni hâkim yaparız dedi. Ben de cevaben ‘o zaman sen biz seni hâkim yaparız ama bizim istediğimiz kararı vereceksin diyorsun, ben Allah’tan korkarım, bu dediğini kesinlikle yapamam’ dedim. O da bunun üzerine tam olarak öyle değil gibisinden geçiştirmeye çalıştı. Sonrasında bu kişiye cemaati çok yanlış tanıdığımı, bu evlerde Allah rızası için kaldığımı söyledim. Ardından da oradan ayrıldım. Recai DEMİR’in şu an nerede olduğunu bilmiyorum. Biz Recai DEMİR ile konuşurken yanımıza adının şimdi E.A. olduğunu öğrendiğim 153071 sicil numaralı 15. dönem adli yargı hakim adayı geldi. Recai DEMİR bu kişinin adli yargıdan arkadaşı olduğunu söyledi. E. benimle hiç konuşmadan kısa bir süre sonra yanımızdan ayrıldı. Bu olaydan iki üç gün sonra bu kez adli yargı hâkim adayı olduğunu söyleyen ve adını R. olarak belirten bir şahıs beni aradı. Bir yanlış anlaşılma olduğunu söyledi. Ben gayet iyi anladığımı söyleyince yani bundan sonra selamı sabahı keselim mi yani dedi. Ben de aynen öyle yapmak istediğimi söyleyince tamam o zaman diyerek telefonu kapattı. Bu tarihten sonra ben telefon numaramı da değiştirdim. Cemaatle de herhangi bir irtibatım olmadı…” şeklinde beyanda bulunmuştur.

– H.E. ifadesinde “… başvurucunun örgüte müzahir kişilerden olduğunu …” şeklinde beyanda bulunmuştur. 

– Gizli Tanık D. ifadesinde “… başvurucunun FETÖ örgütüne ait evlerde kaldığı ….” şeklinde beyanda bulunmuştur. 

– B.T. ifadesinde “… başvurucunun FETÖ örgütünün evlerinde şüphelinin abilik yaptığını duyduğunu …” beyan etmiştir. 

22. Başvurucuya isnat edilen suça dayanak olan olgulara ilişkin hukuki değerlendirmeler iddianamede şöyle ifade edilmiştir:

“… şüpheli hakkındaki beyanlar, ByLock kullanıcısı olduğuna dair tespit, HSYK ihraç kararı ve telefon irtibatları birlikte değerlendirildiğinde, örgüt hiyerarşisi içerisinde yer almak suretiyle müsnet suçu işlediğine dair kamu davası açmaya yeterli nitelikte delil olduğu…”

23. Ankara 18. Ağır Ceza Mahkemesi 31/10/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/387 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamış, aynı tarihte yapılan tensip incelemesi ile “…atılı suçun vasfı ve mahiyeti, mevcut delil durumu, sanık savunması, bylock sorgusu ve tüm dosya kapsamına göre kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin varlığı, atılı suçun cezaların alt ve üst sınırları, CMK nun 100/3 maddesinde kayıtlı katolog suçlardan olması, tutuklulukta geçen süre dikkate alındığında adli kontrolün bu aşamada yetersiz kalacağı hususları göz önünde bulundurularakgerekçesiyle başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.

24. Başvurucu, Ankara 18. Ağır Ceza Mahkemesinde 15/2/2018 tarihinde yapılan ilk duruşmada savunmasını yapmış ve 26/4/2018 tarihli duruşmada tutuksuz yargılanmak üzere başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.

25. Öte yandan Savcılıkça yürütülen diğer bir soruşturma sonucunda hazırlanan 3/5/2018 tarihli iddianameyle başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık ve resmî belgede sahtecilik suçlarından cezalandırılması istemiyle Ankara 29. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.

26. Başvurucu hakkında düzenlenen 3/5/2018 tarihli iddianamede, başvurucuyla ilgili yapılan hukuki değerlendirme ise şöyledir:

” … yapılan soruşturma sonucunda; iptal edilmeyen Genel Yetenek ve Genel Kültür ile iptal edilen Eğitim Bilimleri sorularının sınavdan günler önce elde edildiğine dair ikrarlar, tanık beyanları, teknik tespitler, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre, şüphelinin sınav sorularını sınav tarihinden önce temin ettiği tespit edilmekle, şüphelinin yukarıda izah edildiği şekilde üzerine atılı suçu işlediğinin anlaşıldığı …”

27. Ankara 29. Ağır Ceza Mahkemesi 29/5/2018 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiştir. Devam eden kovuşturmada 23/7/2018 tarihinde yapılan duruşmada ise Ankara 18. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2017/387 sayılı dosyasıyla birleştirilmesine, Ankara 18. Ağır Ceza Mahkemesi birleştirmeye muvafakat vermediğinden çıkan birleştirme uyuşmazlığının çözümü için dosyanın Ankara Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

28. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesi 13/9/2018 tarihli kararıyla Ankara 29. Ağır Ceza Mahkemesinin 23/7/2018 tarihli birleştirme kararının kaldırılmasına, yargılamanın Ankara 29. Ağır Ceza Mahkemesinin dosyası üzerinden yürütülmesine karar vermiştir. 

29. Ankara 18. Ağır Ceza Mahkemesi E.2017/387 sayılı dosyanın Ankara 29. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2018/1428 sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar vermiş ve yargılamaya anılan dosya üzerinden devam edilmiştir. 

30. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla Ankara 29. Ağır Ceza Mahkemesinde derdesttir. 

IV. İLGİLİ HUKUK

31. İlgili hukuk için bkz. Salih Sönmez (B. No: 2016/25431, 28/11/2018, §§ 33-56) başvurusu hakkında verilen karar.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

32. Mahkemenin 26/9/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Başvurucunun İddiaları

33. Başvurucu; soruşturma sürecinde kendi avukatını seçmesine izin verilmeyerek savunma hakkının kısıtlandığını, ceza infaz kurumunda da bu kısıtlamaların devam ettiğini ve hakkında hukuksuz işlemler yapıldığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

34. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:

“Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”

35. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”

36. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17). 

37. Somut olayda başvurucu, soruşturma süreci devam ederken bireysel başvuruda bulunmuş; sonrasında hakkında kamu davası açılmıştır. Anayasa Mahkemesince bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla başvurucu hakkındaki kovuşturmanın devam ettiği görülmektedir. Başvurucunun başvuru formunda dile getirdiği şikâyetlerini yargılamada ve sonrasında istinaf/temyiz aşamalarında ileri sürebilme ve bu aşamalarda inceletme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede derece mahkemelerinin yargılama ve istinaf/temyiz süreçleri beklenmeden soruşturma sürecindeki adil yargılanma hakkı ihlali şikâyetlerinin başvurucu tarafından bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür.

38. Açıklanan gerekçelerle ilk derece mahkemeleri ve istinaf/temyiz mercileri önünde devam eden, başvuru yolları tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar Yönünden

1. Başvurucunun İddiaları

39. Başvurucu; gözaltına alındığında kendisine kelepçe takıldığını ve bu sırada polislerce fotoğraflarının çekildiğini, nezarethanede yetersiz ve sağlıksız koşullarda bekletildiğini belirterek gözaltına alındıktan sonra tutuklanıncaya kadar yapılan bazı uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

40. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).

41. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde etkili bir soruşturma yapılması gerekmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya da elverişli olmalıdır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).

42. Devletin sahip olduğu etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında, işkence veya kötü muameleyi gösteren yeterli ve kesin belirtiler mevcut olduğunda -kişilere müdahale üçüncü kişilerden gelmiş olsa dahi- şikâyet ya da ihbarda bulunulmadığında bile resen soruşturma açılmasının sağlanması gerektiği açıktır (Tahir Canan, § 25).

43. Başvuruya konu olayda başvurucu, genel olarak insani olmayan gözaltı koşullarında kasti bir şekilde tutulduğunu ve gözaltı süresince kamu görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürmektedir. İddialar bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun yakalandığı andan itibaren kamu görevlilerinin kendisine kötü muamelede bulunduğundan şikâyetçi olduğu görülmektedir. Bu kapsamda başvurucu, gözaltında tutma koşullarının yetersizliğinden bahsetmişse de maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden mi yoksa salt tutulma koşullarından mı kaynaklandığını açıkça belirtmemiştir. Dolayısıyla söz konusu iddiaların Anayasa Mahkemesince doğrudan incelenebilmesi için yeterli bilgi ve belge bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda somut olayın koşullarının başvurucunun anılan iddialarının kamu görevlilerinin kasıt ve/veya ihmalinden kaynaklanıp kaynaklanmadığına dair adli ve/veya idari bir soruşturmayla ortaya konması gerekmektedir. Başvurucunun anılan iddialarını herhangi bir adli ve/veya idari bir merciye ilettiğine dair bilgi ya da belge sunmadığı da gözetildiğinde hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır (benzer yöndeki bir karar için bkz. Alparslan Altan [GK], B. No: 2016/15586, 11/1/2018, § 183).

44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Özel Hayata Saygı, Konut Dokunulmazlığı ve Mülkiyet Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

45. Başvurucu; görevli ve yetkili olmayan merciler tarafından hukuka aykırı olarak arama ve elkoyma kararları verildiğini belirterek yapılan aramalar ve elkoyma işlemleri nedeniyle özel hayatın gizliliği, konut dokunulmazlığı ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

46. Anayasa Mahkemesi Hülya Kar (B. No: 2015/20360, 27/2/2019) kararında, koruma tedbirlerinin maddi hakları ihlal ettiği iddiaları yönünden bireysel başvuruda yapılması gereken denetimin sınırlarını çizmiştir. Koruma tedbirine karar veren makamların tedbir uygulanmasının gerekliliğine dair daha iyi değerlendirme yapabilecek konumda olmaları nedeniyle geniş takdir yetkisine sahip oldukları kabul edilmiştir. Bu doğrultuda ancak koruma tedbiri nedeniyle uğranılan zararın kaçınılmaz olandan ağır sonuçlara yol açtığının veya keyfî uygulandığının ilk bakışta anlaşılacak kadar açık olduğu hâllerde esas yönünden daha ileri bir değerlendirme yapması gerektiği kabul edilmiştir (ilkeler için bkz. Hülya Kar, §§21-46).

47. Somut olayda soruşturma mercilerince verilmiş arama kararına dayanılarak başvurucunun konutunda ve işyerinde arama yapılmıştır. Başvurucu, bu tedbir nedeniyle özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığı haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedir. Söz konusu tedbirin suç delillerini elde etme amacıyla gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. 

48. Koruma tedbirine yönelik şikâyetlerde Anayasa Mahkemesi, kararın verildiği dönemin şartlarını dikkate alır. Başvuruya konu koruma tedbiri maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmek amacıyla ve suç şüphesi bulunan hâllerde uygulanmıştır. Söz konusu tedbir öngörülebilir, kesin bir hukuki düzenlemeye dayanmaktadır ve başvurucuya itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağı tanınmıştır. Bundan başka tedbir süreklilik arz eder biçimde uygulanmamıştır. Süregelen koruma tedbirinin durumun gerektirdiğinden daha uzun bir zaman devam ettiği veya hedeflenen amaca ulaşmak bakımından açıkça elverişsiz olduğu değerlendirilmemiştir.

49. Başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi, uygulanma tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır olduğu veya koruma tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu da bireysel başvuru formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır.

50. Başvurunun özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığı haklarına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olması nedeniyle diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun bulunması gerektiği değerlendirilmiştir. 

D. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Yakalama ve Gözaltının Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiası

51. Başvurucu; makul şüphe olmadan hakkında yakalama kararı verilerek gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğunu, bu kararların gerekçesiz olarak verildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

52. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:

“Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”

53. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”

54. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,§§ 16, 17). 

55. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).

56. Somut olayda, başvurucu yönünden yakalama ve gözaltı tedbirlerinin hukuki olmadığına ilişkin iddialarla ilgili olarak anılan kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

57. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia 

a. Başvurucunun İddiaları

58. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan deliller olmamasına rağmen hakkında tutuklama kararı verildiğini, delilleri karartma tehlikesi ve kaçma şüphesinin de somut olayda mevcut olmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

59. Başvurucu ayrıca görevinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandığını iddia etmiştir. Başvurucuya göre tutuklanmasına karar verildiği tarihte hâkim olması dolayısıyla hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılabilmesi için 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na göre gerekli özel şartlar oluşmadan soruşturma yürütülmüş, kendisi yetkisiz ve görevsiz mercilerce hukuka aykırı olarak tutuklanmıştır.

b. Değerlendirme

60. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

61. Anayasa’nın “Kişi hürriyeti ve güvenliği” kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir.”

62. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir. 

i. Uygulanabilirlik Yönünden

63. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması” kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:

“Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.

Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.”

64. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa’nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir, § 57). 

65. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa’nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek; aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa’nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58). 

ii. Kabul Edilebilirlik Yönünden

 (1) Genel İlkeler

66. Genel ilkeler için bkz. Salih Sönmez (§§ 99-104) başvurusu hakkında verilen karar.

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması 

67. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. 

68. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. 

69. Başvurucu ayrıca görevinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandığını iddia etmektedir.

70. Diğer taraftan başvurucu, 2802 sayılı Kanun’da hâkimlerle ilgili olarak öngörülen usule ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin yetkili ve görevli olmayan mahkemece tutuklandığını iddia etmektedir.

71. Anayasa Mahkemesi, birçok kararında bu şikâyetleri incelemiştir. Bu kararlarda, kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde görülmeyerek uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağının bulunduğu kabul edilmiştir (Adem Türkel, B. No: 2017/632, 23/1/2019, §§ 53-59; Salih Sönmez, §§ 107-121). Somut başvuruda da aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

72. Yukarıda yer verilen veya atıf yapılan kararlarda da belirtildiği üzere başvurucunun 15/7/2016 tarihinde başlayan ve ertesi gün de devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması sonrasında hakkında çıkarılan yakalama kararı uyarınca (17/7/2016 tarihinde) yakalanarak gözaltına alınıp darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen ve yargı makamlarınca silahlı bir terör örgütü olduğuna karar verilen FETÖ/PDY üyesi olma suçundan tutuklandığı dikkate alındığında başvurucuya isnat edilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçu yönünden suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir. 2802 sayılı Kanun’un 94. maddesi gereğince soruşturmanın genel hükümlere göre yapılacağı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu soruşturmada tutuklama tedbirine genel yetkili yargı organı olarak sulh ceza hâkimliklerince karar verilebilecektir. Bu durumda başvurucunun görev yaptığı yerdeki sulh ceza hâkimliğince tutuklanmasının olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir. 

73. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun hâkim olması nedeniyle Anayasa veya 2802 sayılı Kanun’dan kaynaklanan güvenceler uygulanmaksızın kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

74. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

75. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianame ve mahkemelerce yapılan tutukluluk hâlinin değerlendirilmesine dair kararlarda; başvurucunun FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibatının olduğuna dair somut olgu isnadı barındıran tanık anlatımlarına, HSYK’nın 24/8/2016 tarihli meslekten çıkarılması kararına ve FETÖ/PDY üyelerinin kendi aralarındaki iletişimi sağladığı ifade edilen ByLock uygulamasının kullanıcısı olduğuna dayanılmıştır (bkz. §§ 19-22). 

76. Anayasa Mahkemesi, ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile olan ilgi bakımından bir belirti olarak değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 106, 267). Buna göre soruşturma makamlarınca ve tutuklama tedbirine karar veren mahkemelerce FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi, anılan programın özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak değerlendirilemez (Selçuk Özdemir; § 74; Neslihan Aksakal, B. No: 2016/42456, 26/12/2017, § 57). 

77. Soruşturma dosyasında, hâkim-savcı adayı oldukları anlaşılan tanıklar B.T., İ.D. ile gizli tanık D. ve şüpheli sıfatıyla ifade veren H.E.; hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının bulunduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarda bulunmuşlardır (bkz. § 21). Bu beyanlar da dikkate alındığında başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunduğu görülmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi; Selçuk Özdemir başvurusunda FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde, hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75; benzer yöndeki karar için bkz. Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 58). 

78. Soruşturma makamlarınca başvurucu hakkındaki FETÖ/PDY yapılanmasıyla irtibatının olduğuna dair somut olgu isnadı barındıran tanık anlatımlarının ve başvurucunun ByLock uygulamasını kullanmasının somut olayın koşullarına göre suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin de temelsiz ve keyfî olduğu söylenemez.

79. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir.

80. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar göz ardı edilmemelidir.

81. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle bağlantılı veya doğrudan teşebbüsle olmasa da FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272; Selçuk Özdemir,§§ 78, 79). 

82. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 31) isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (bkz. § 19; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148).

83. Somut olayda Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunun niteliğine, suça ilişkin kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına ve suçun 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 16). 

84. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- delillerin karartma ve kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir. 

85. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa’nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151). 

86. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, § 214; Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY’nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi) de dikkate alındığında, bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).

87. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 16) keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.

88. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

89. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin bu hakka dair Anayasa’da (13. ve 19. maddelerde) yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa’nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.

3. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

90. Başvurucu; tutuklamaya yaptığı itirazın gerekçesiz olarak reddedildiğini, yapılan incelemede itirazları dikkate alınmadan özgürlüğünden uzun süre mahrum bırakıldığını ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

91. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun bu başlık altındaki şikâyetlerinin tutukluluğun makul süreyi aşmasına ilişkin olduğu değerlendirilmiş ve bu şikâyet Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında incelenmiştir. 

92. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17). 

93. Tutukluluk hâli sona erdikten sonra tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığını iddia eden başvurucunun devam eden tutukluluk hâlinden farklı olarak iddia edilen ihlalin tespitini ve tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise bu yolu tüketmesi gerekir (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 46).

94. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğunu belirtmektedir (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45).

95. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 26/4/2018 tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil olma niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.

96. Açıklanan gerekçelerle tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasının yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

4. Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

97. Başvurucu, tutuklanması ve devamındaki süreçte gizlilik kararı gerekçe gösterilerek dosyaya erişiminin engellendiğini ve savunma hakkının kısıtlandığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. 

b. Değerlendirme

98. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

99. Anayasa Mahkemesi, soruşturma dosyalarına erişime yönelik olarak verilen kısıtlama kararlarının tutuklu kişilerin özgürlüklerinden mahrum bırakılmalarına karşı itirazda bulunma hakkı üzerindeki etkisini birçok kararında incelemiştir. Bu kararlarda, öncelikle yakalanan veya tutuklanan kişiye yakalama ya da tutuklama sebeplerinin ve hakkındaki iddiaların bildirilmesi gerektiği ancak buradaki bildirim yükümlülüğünün isnat edilen suçlamalara esas tüm bilgi ve delilleri kapsamadığı belirtilmiş; bu bağlamda başvurucunun tutuklamaya konu suçlamalara ilişkin temel unsurları bilip bilmediği dikkate alınmıştır (Günay Dağ ve diğerleri, §§ 168-176; Hidayet Karaca, §§ 105-107; Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, §§ 248-257).

100. Somut olayda ifade ve sorgu tutanakları, tutukluluğa ilişkin kararlar, başvurucu veya müdafileri tarafından verilen tutukluluğa ilişkin dilekçeler ve soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler incelendiğinde başvurucunun tutukluluğa temel teşkil eden bilgi ve belgelerden haberdar olduğu, bunların içeriği hakkında yeterli bilgiye sahip bulunduğu, tutukluluk durumuna karşı itirazlarını sunma konusunda kendisine yeterli imkânın tanındığı görülmektedir.

101. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

5. Tutukluluk İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

102. Başvurucu; tutuklanmasına karar verildiği tarihten itibaren kendisi ve müdafii dinlenilmeden tutukluluk incelemelerinin yapıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. 

b. Değerlendirme

103. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:

“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”

104. Başvurucunun bu bölümdeki iddiasının Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.

105. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17). 

106. Anayasa Mahkemesi, tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla kişi hâkim/mahkeme önüne çıkarılmış ise -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğunu kabul etmiştir (Salih Sönmez, §§166-177).

107. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 15/2/2018 tarihinde mahkeme önüne çıkarılan başvurucunun tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde belirtilen dava yolu başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.

108. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına ilişkin iddiası ile ilgili olarak yargısal başvuru yollarını tüketmeden bireysel başvuru yaptığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. 

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Özel hayata saygı, konut dokunulmazlığı ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

5. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

6. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

7. Soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

8. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 26/9/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYELİĞİ İDDİASI İLE ALAKALI HAKKINDA KARAR BULUNAN RECAYİ DEMİR’E AİT ‘BERAAT BAŞVURUSU‘NA İLİŞKİN RED KARARI

T.C.: ANAYASA MAHKEMESİ KARARLAR BİLGİ BANKASI RESMİ İNTERNET SİTESİNDE VE AÇIK KAYNAKLARDA RECAYİ DEMİR’E YÖNELİK BULUNAN BU DEKLERASYON HABER LİNKİNİ OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ

https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2016/28560

NOT: HABER BÜLTENİ İLE ALAKALI CEVAP VE SÖZ HAKKINI KULLANMAK İSTEYENLER, İLETİŞİM VE İHBAR HATTINI KULLANARAK BİZE ULAŞABİLİR. HABERCİLİK İLKESİ KAPSAMINDA VE KONUYA İLİŞKİN AÇIKLAMALAR YAYIMLANACAKTIR.

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) Başkanı Rasim Şişman, TÜİK’in açıkladığı 2021-2023 dönemine ilişkin yükseköğretim beyin göçü istatistiklerini değerlendirdi.

HIZLI YORUM YAP