Terörizmin Sebep ve Çareleri
The Reasons and Remedies of Terrorism
Ali BAKKAL
Prof. Dr., Harran Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi.
- Anarşi ve Terör Kavramları
- Terörizmin Sebep ve Çareleri
- Ayrılıkçı ve bölücü düşünceler
- Devlet ırkçılık yapmamalı ve özellikle bölücülük yapan bölgelerde devletin ekseriyetini teşkil eden millî unsurun üstünlüğünü öne çıkaran bir politika takip etmemelidir. Devletler, belli ırklar adına kurulmuş olabilirler. Ancak insanların bir ırka mensubiyeti ne müsbet, ne menfî anlamda bir değer hükmü taşımaz. Irk, değer yargısı bakımından nötr özelliklidir. E.E. Cummings'in ifade ettiği gibi "Bir insanı ırkından dolayı sevmek, ırkından dolayı ondan nefret etmek derecesinde bir tahkirdir."4Ayrıca ırkın kendisi bir kültür de değildir. Kültür olarak olsa olsa bir Türk kültüründen bahsedilebilir. Fakat bu da bir kültürü hakim unsur adına isimlendirmekten başka bir anlam ifade etmez. Günümüz Türkiye'sinde sözü edilen Türk kültürü esas itibariyle çeşitli milletlerin katkıları neticesinde ortaya çıkmış olan bir kültürdür. Bu anlamda, herhangi bir ırka ait saf bir kültürden bahsetmek mümkün değildir. Dolayısıyla herhangi bir şekilde ırkçılığı çağrıştıracak şekilde Türk unsurunu öne çıkaran tasvirlerin yapılması doğru değildir. Aksi davranışlar, ırk unsuruna dayanan bölücü faaliyetlerin ekmeğine yağ sürmek anlamına gelir. Ayrıca bu memlekette Türkler, diğer Müslüman unsurlarla o kadar kaynaşmışlardır ki, çoğu defa saf bir Türk ırkından söz etmek bile mümkün değildir. Bediüzzaman'ın dediği gibi "Şu dünya yüzü, husûsan şu memleketimiz, eski zamandan beri çok muhâceretlere ve tebeddülâta mâruz olmakla beraber; merkez-i hükûmet-i İslâmiye bu vatanda teşkil olduktan sonra, akvâm-ı sâireden , pervane gibi, çokları içine atılıp, tavattun etmişler . İşte bu halde, Levh-i mahfûz açılsa ancak hakîki unsurlar birbirinden tefrik edilebilir. Öyle ise, hakîki unsuriyet fikrine hareketi ve hamiyeti binâ etmek, mânâsız ve hem pek zararlıdır."5
- Ayrılıkçı ırkçıların ellerine bahane kabilinden olan fırsatlar verilmemelidir. Bu tür ırkçıların genellikle iki türlü bahaneleri bulunur: Kendilerine etnik özelliklerinin gerektirdiği özgürlüklerin verilmemesi ve hakim unsura göre kendilerine ekonomik anlamda haksızlık yapılmış olması, hatta bir ölçüde sömürülmeleri. Bir ülkede farklı ırklardan insanlar olsa da olmasa da herkes, temel hak ve özgürlüklerden olabildiğince yararlanmalıdır. Temel hak ve özgürlükler bir memurun özlük haklarına benzer. Özlük hakları kısıtlanmadığı müddetçe memur, kolay kolay âmirlerine karşı gelmeyeceği gibi, bir unsurun temel hak ve özgürlükleri konusunda sınırlama getirilmediği müddetçe de o halkın topyekûn teröre taraftar olması düşünülemez.
- Bağımsızlığını kazanan devletlerin intikam hırsı
- Yeni rejim talepleri
- Din dışı ihtiyaçlar, din dışı yollarla ifade edilemezse, halk bu tür ihtiyaçları dinî terimlerle ifade etme yolunu tercih eder. Dolayısıyla dinî terimlerle yapılan taleplerin tümü, dinî rejim talebi anlamında ele alınmamalıdır.
- Bazı İslâmcı yazarlar aşırı Batı aleyhtarı bir söyleme sahiptir. Esasen onların itirazı Batı'da olan rejime değildir. Onlar her şeyin İslâm adına yapılmasını istedikleri için, özü itibariyle İslâm'la uyuşsa bile Batı kültürü adına ortaya çıkan her şeye karşı çıkarlar. Komünizm adına takdim edilen şeyler karşısındaki tutum da aynıdır. Onlar için bir fenomenin özü değil, ait olduğu kültür önemlidir. Dolayısıyla onlar bir fenomeni tenkit ederken esas itibariyle o fenomeni değil, onun ait olduğu kültürü eleştirmekte veya reddetmektedirler.
- Yine (b) maddesine benzer bir şekilde, bazı İslâmcı yazarların Cumhuriyet döneminde önde gelen bazı idarecileri tenkit etmeleri, rejimi ve siyasal sistemi tenkit etmeleri anlamına gelmemektedir. Onların itirazları rejime değil, kişilerin şahsî icraatlarına veya rejimin sahibi gibi görünen bir grubun temsil ettiği kültürel dünyayadır. Esas itibariyle eleştirilerin, rejimin kendisiyle bir alakası yoktur.
- Laiklik gibi rejim açısından önemli olan bazı ilkelerin anlaşılma ve uygulama şekillerine itirazlar, ne bu ilkenin kendisini ne de cumhuriyet ve demokrasi gibi bu ilkelerin ait olduğu rejim ve sistemi tenkit anlamına gelmez. Her sistemde bazı kavramlar daima tartışma konusu olmuştur. Bazı anlayışları eleştirmek, ne ilkeyi ve ne de sistemi tenkit anlamına gelmez.
- Bütün evrensel dinlerin bazı kamusal talepleri vardır. Ancak bu talepler o dini sosyal, siyasal ve ekonomik anlamda bir rejim haline getirmez. İslâm'ın bir rejim olarak algılanması çağımıza has bir meseledir. Eğer Hulefâ-i Râşîdîn, Emevîler, Abbâsîler, Selçuklular, Osmanlılar döneminde uygulanan sistemle günümüzde İran ve Suudî Arabistan'da uygulanan yönetim biçimlerinin hep aynı şey olduğu söyleniyorsa, o zaman, bu nasıl bir rejimdir, diye sormak lazım. Rejim bir siyasal sistemdir ve bu sistem her nerede ne zaman uygulanırsa uygulansın, uygulamalar birbirine benzemelidir. Fakat sözünü ettiğimiz devletlerin siyasal uygulamalarında o kadar farklılık var ki, neredeyse bunların her birini farklı bir rejim olarak telakki etmek mümkün olacaktır. İslâm'ın sosyal, siyasal ve ekonomik talepleri her zaman aynı şekilde bir uygulamayı gerektirecek kadar sabit, ayrıntılı ve kesin değildir. Bu sahalarda İslâm'ın talepleri genel nitelikli olup, bunları her zamanın şartlarına göre farklı şekillerde uygulamak mümkündür. Sözgelimi İslâm'ın ekonomik taleplerinden müstakil bir ekonomik sistem çıkmaz. Ancak yine bu taleplerden yola çıkarak, İslâm adına, sosyalizme ve kapitalizme benzeyen çeşitli sistemler oluşturmak mümkündür. Bu sistemlerin kendileri İslâm olmayıp İslâm adına fertlerin ortaya koydukları yapılanmalardır. Bunlar belki İslâm'a uygun olabilirler, fakat İslâm'ın kendisi değillerdir. Siyasal anlamda da durum aynıdır. İslâm, sınırları belli ekonomik ve siyasal bir sistem önermez. İslâm bazı temel ilkelerin gerçekleştirilmesini ister. Bu ilkelerin uygulaması şartlara göre çok farklılık arz edebilir.
- İslâm'ın temel ilkeleriyle, cumhuriyet ve demokrasinin temel ilkeleri arasında büyük bir benzerlik vardır. Sözgelimi lâiklik cumhuriyetin temel ilkesi ise, dinde zorlamanın olmaması da İslâm'ın temel ilkelerindendir. İslam ülkelerinin tarihinde görüldüğü kadarıyla dinde zorlama olmaması ilkesi, geçmişte insanları, günümüzdeki lâiklik uygulamalarından daha çok rahat ettirmiştir. Gerek İslâm, gerekse lâiklik adına bu tecrübeden yararlanmak gerekir.
- Totaliter idareler
- Büyük devletlerin zâlimâne davranışları ve uluslararası emperyalizm
- Bazı devletlerin teröre destek vermeleri
- Psikolojik ve sosyolojik tatminsizlikler
- Yoksulluk
- Terörün temel kaynağı tespit edilmeli, mücadele buna göre yapılmalıdır. Terörle mücadelede yapılan en büyük yanlış, terörün kaynağının yanlış tespit edilmesidir.
- Bütün yöneticiler bilmelidirler ki, toplumsal mutabakata dayanmayan bir idare şekli, topluma huzur getirmez ve bu şekilde uzun süre yaşayamaz. İdareciler toplumu toplum adına yönetirler; dolayısıyla toplumun genel arzularına uymak zorundadırlar. İdarede ideolojik tavırlar sıkıntı getirir ve toplumu gerer, hatta bunlar teröre bile sebep olur. Gerek iktidar, gerek muhalefet olsun, kimsenin topluma kendi görüşlerini zorla kabul ettirme hakkı yoktur. Zora dayalı bir yöntemle mutabakatın sağlandığı varsayılan sistemler, çeşitli türden otoriter sistemlerdir.10Otoriter sistemler terörün başlıca kaynaklarındandır.
- Demokratik hak ve özgürlüklerin kısıtlanması terör sebeplerinden biri olduğu halde, bu hakların çeşitli şekillerde kullanılması da terörün yayılma ve etkili olma araçlarındandır. Seyahat hürriyeti, kişinin dilediği yerde oturma ve çalışma, toplanma, dernek kurma, basın ve medya araçları ile fikirlerini yayma hakkının bulunması gibi hususlar, teröristlerin hem rahat hareket etmelerini, hem de fikirlerini yayabilme imkânını sağlar. Bununla birlikte terörle mücadele ederken, genel anlamda insanların hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmaması gerekir. Zaten bu durum, aynı zamanda terörün beslendiği en önemli kaynaklardan biridir.
- Terör örgütleri bazı kesimlerden daha çok beslenirler. Devlet bu kesimleri potansiyel tehlike gibi görebilir. Ancak fiilen teröre bulaşmadıkları müddetçe devletin potansiyel tehlike adına insanlara terörist muamelesi yapmaması gerekir.
- Bir ülkede bütün insanların o ülkede uygulanan rejimi benimsemiş olması düşünülemez. Her ülkede bazı rejim muhalifleri bulunur. Rejim muhalifliğiyle, terörizmi birbirine karıştırmamak gerekir. Bediüzzaman'ın dediği gibi, "Her hükümette muhalifler var. Âsâyişe ilişmemek şartıyla kanunen onlara ilişilmez."11Kanunları çiğnemedikçe insanlara terörist ve hain muamelesi yapılmamalıdır.
- Teröre karşı demokratik ülkeler arasında etkili bir işbirliğinin sağlanması gerekir. Eğer terör bu tür ülkelerde destek buluyorsa, bunun doğru olmadığı mutlaka o devletlere anlatılmalıdır. Uluslararası arenada haklılığını ispat edemeyen bir ülkenin kendi içinde terörle mücadelesi eksik kalır ve uzun zaman alır.
- Esasen terörle mücadele uzun vadeli bir savaştır. Bir müddet sonra teröristlerin hakkından gelinse bile, terör sebepleri devam ettiği müddetçe terörün tekrar hortlayabileceğini hatırdan çıkarmamak gerekir. Bu yüzden terörle mücadelede zaafa ve ümitsizliğe düşmemek, gevşek davranmamak ve kararlı olmak lazımdır.
- Hayat Küçük Ansiklopedi, "Anarşizm" Maddesi.
- Ana Britannica, "Terör" Maddesi.
- Yayla, Atilla, "Uluslararası Terörizmin Sebepleri", Uluslararası Terörizm ve Gençlik Sempozyumu Bildirileri, Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, Sivas 1985, s. 112 (Laqueur, Walter, Terrorizm, Little Brown an Company, Boston 1977, s. 5'ten naklen).
- Sungur, Mustafa, Anarşi, Sebep ve Çareleri, Yeni Asya Yayınları, İstanbul 1978, s. 208.
- Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbât, Yeni Asya Neşriyat (Almanya Baskısı) 1994, s. 313.
- Kevorkyan, Dikran, "Ermeni Terörizmine Karşı Yapılması Gereken Yayınlar", Uluslararası Terörizm ve Gençlik Sempozyumu Bildirileri, s. 47-48 (Langer, William, Emperyalizmin Diplomasisi, s. 149'dan naklen).
- Bkz. Kuran, Ercüment, "ABD'de Türk Aleyhtarı Ermeni Propagandası", Uluslararası Terörizm ve Gençlik Sempozyumu Bildirileri, s. 55-59.
- Bediüzzaman Said Nursî, Tarihçe-i Hayatı, Yeni Asya Neşriyat (Almanya Baskısı) 1994, s. 36.
- Yayla, a.g.m., s. 117.
- Mert, Nuray, İslâm ve Demokrasi, İz Yayıncılık, s. 45.
- Bediüzzaman, Tarihçe-i Hayatı, s. 492.