DOLAR

34,2762$% 0.02

EURO

37,4232% 0.21

STERLİN

44,7265£% 0.28

GRAM ALTIN

3.070,72%0,02

ONS

2.787,11%0,02

BİST100

9.006,55%0,68

Türkiye ve Dünya Cezaevlerinde Zihin Kontrolü : HZI VAKFI`NIN SABIKALARI

Türkiye ve Dünya Cezaevlerinde Zihin Kontrolü : HZI VAKFI`NIN SABIKALARI

 

22 Haziran 1990 tarihli gazetelerden akseden bir haberde, Dev-Sol’a mensub dört militanın Gayrettepe Yıldız Posta Caddesi Akın Sitesi’nde bulunan Prof. Doktor Turan M. İtil’e ait HZİ VAKFI’na sabahın erken saatlerinde gelerek, içerideki çalışanları alt katta etkisiz hale getirdikten sonra üst kattaki büroları harabeye çeviren bombalama olayını gerçekleştirdikleri, olay yerini terketmeden önce de duvarlara bildiriler bıraktıkları ifade ediliyordu. Devrimci Sol-Silahlı Devrim Birlikleri imzalı bildirilerde “Amerikan ilaç tekellerinin hizmetinde çalışan ve CIA tarafından finanse edilen HZİ Vakfı, örgütümüz tarafından basıldı ve tahrip edildi.” deniyordu. [1]

 

Peki neydi bu HZİ Vakfı ve bildiride bahsedilen cezalandırmayı hak edecek daha büyük çapta bir sürü başka kurum ve kuruluş varken, adı sanı duyulmamış bu vakfı neden Dev-Sol hedef almıştı?

 

HZİ, Hatice Zahit İtil’in baş harfleriydi. Profesör Dr. Turan İtil’in ve bugün ismi ulusalcılarla sıklıkla anılan ve “Başörtüsünü Sümerlerde fahişeler takardı” şeklinde bilimsel(!) açıklamalarıyla meşhur Sümerolog(!) Muazzez İlmiye Çığ’ın annesinin ismi idi ve Çığ vakfın yönetim kurulu başkanlığını üstlenmişti.

 

12 Eylül sonrası Mamak, Metris, Erzurum gibi siyasi tutuklu ve mahkumların konulduğu cezaevlerinden gelen haberlere göre, ağırlıklı olarak devrimci sol mahkumlarlar üzerinde farmakolojik deneyler yapılıyordu. Deneyler sadece cezaevleri ile sınırlı kalmıyor, seçilen bazı mahkumlar mezkur vakfa getiriliyor, burada da ilmî(!) çalışmalara devam ediliyordu.

 

Daha sonra bu deneylerin sadece farmakoloji değil; hipnoz, beyin fizyolojisi, elektromanyetizma gibi Zihin Kontrolü ile alakalı unsurları da içine alacak çapta olduğu anlaşılacaktı. Hatta vakfa yakın site sakinleri defalarca kafalarında tuhaf başlıklar ve kablolar olan insanları gördüklerini söyleyeceklerdi.

 

İnsan haklarına aykırı bir şekilde zorla kobay edildikleri bu çalışmalar içinde, devrimciler dışında ülkücü tutuklu ve mahkumlar da bulunuyordu. Yanısıra, bu yasadışı, hukukdışı, ancak devletin en üst organı (Milli Güvenlik Konseyi) emriyle yürütülen çalışmaların faili olarak başka akademisyenlerin ismi de geçmekteydi. Bunlardan en tanınmışı da artık hayatta olmayan Prof. Ayhan Songar’dı ve o da hem müstakil olarak Cerrahpaşa’da ve hem de HZİ Vakfı bünyesinde Prof. Turan İtil başkanlığında yapılan çalışmalara katılıyordu.

 

Prof. Turan İtil, bu bombalama eylemi ve akabindeki gelişmelerden sonra vakfın kapısına kilidi vurup ABD’ye gitti.

 

Buraya kadarki tuhaf hikayeden pofesör İtil’i tam mânâsıyla tanımamız yeterli olmayacaktır. İtil, sıradan bir farmakolog, alelade bir akademisyen degildi. Öyle olmadığını anlamak için biyografisine kısaca bir göz atmak dahi yeterli olacak sanırız. Biyografisini okudukça görüleceği gibi, dünya çapında araştırmalara, buluşlara, patentlere imza atmış; ABD’de yabancıların ulaşamayacağı haklar elde etmiş; Nobel sahibi statüsündekilere has muamele goren bir bilim adamıydi İtil.

İtil’in biyografisinden öne çıkan birkaç kesit verelim ve onu biraz daha yakından tanımaya çalışalım o halde:

 

– “Profesör İtil, 1962’de Almanya’da Erlangen-Nürnberg Üniversitesi’nde doçent ve Noro-psikiyatri Bölümü Başhekimliği görevini yürüttü. Bir yıl sonra St. Louis Missouri Üniversitesi’ne davet edildi. 1974’e kadar profesör ve yardımcı başkan sıfatıyla araştırmalarını sürdürdü. 1975 senesinde yine davet üzerine gittiği New York Tıb Koleji’nde Biyolojik Psikiyatri Başkanı olarak 15 yıl görev yaptı. Prof. İtil, bu dönemde Amerikan Hava Kuvvetleri ve Missouri Üniversitesi Psikiyatri Enstitüsü bünyesinde LSD üzerine laboratuvar çalışmaları yapılan ünitedeki araştırma biriminde lider kadroda olarak görev aldı.” [2]

 

2005-2012 yılları arasında Amerikan Hava Kuvvetleri Araştırma Merkezi’nde NÖROFİZYOLOJİ ve PSİKOFARMAKOLOJİ Araştırmaları Ünitesi 2. Başkanı. (Co-Principal) olarak Amerikan Ordusu’na hizmet etti. İtil`in, bunun dışında, NATO ile de sıkı işbirliği vardı. Mamak, Metris, Erzurum gibi cezaevlerinde yaptığı zihnî, nörolojik ve farmakolojik deneylerin sonuçlarını hiçbir zaman detaylarıyla kamuoyu ile paylaşmamasına karşılık, sonradan deney sonuçlarının bir kısmı 1983’te İstanbul’da yapılan bir seminerde “özel davetliler”le paylaşılmıştı.

 

Bunun dışında, New York Medical College’da yine kapalı seminer verdi İtil. Bu seminerin bazı notları 21 Mart 1984 tarihli Medical Tribune’de yayımlandı. Yazıdaki yorumlar, İtil’in tutukluları “kobay” olarak kullandığını açıkça göstermekteydi. İtil’in yürüttüğü beyin, noroloji ve farmakoloji temelli çalışmaları sadece ABD Ordusu değil, bunun dışında NATO da takib etmekte, destek vermekteydi. Kamuoyundan saklanan deneylere dair sonuçları NATO’nun 23 Ocak 1985 tarihinde yapılan toplantısında yetkililere sunacaktı.

 

Kamuoyuna sızan araştırma sonuçları ve tavsiyeler olarak, cezaevlerinde koğuş sisteminden hücre sistemine dönüşümün sağlanması, Atatürk ilke ve inkılapları ekseninde sert disiplin kuralları ile eğitim verilmesi gibi maddeler yer almakta idi. [3]

Sabah Gazetesi’nde Prof. İtil’in 12 Eylül dönemi hapishanelerinde yaptığı yasadışı çalışmalarla ilgili olarak Prof. Nevzat Tarhan’ın şöyle bir açıklaması yer alacaktı:

 

– “Psikiyatrist Prof. Nevzat Tarhan, 1980 darbesinin ardından cezaevlerine konan solcu ve sağcı hükümlüler üzerinde Prof. Turan İtil ile Prof. Ayhan Songar’ın gizli bir araştırma yaptıklarını açıkladı. Prof. Tarhan, sonuçları kamuoyundan gizlenen bu araştırmayla ilgili olarak Prof. Songar’ın dost sohbetlerinde “Araştırmanın sonuçlarına göre sağcılar gerizekalı, solcularsa antisosyal ve psikopat çıktı” dediğini aktardı. 12 Eylül döneminde Milli Güvenlik Konseyi’nin, hükümlülerin neden suç işlediğinin belirlenmesi amacıyla bir araştırma yaptırdığını belirten Prof. Tarhan, projede Prof. İtil ve Prof. Songar’ın yer aldığını söyledi. Araştırma sonuçlarının Harbiye Orduevi’nde sunulduğunu anlatan Prof. Tarhan, “Prof. Songar, araştırmayla ilgili birtakım sonuçlara Bursa’da yapılan bir kongrede meydana gelen tartışmalarda gayri resmi olarak değindi. Fakat gizli bir devlet projesi olarak yürütülen bu çalışma resmi olarak ancak devlet tarafından yayınlayabilir” dedi. Kendisinin de bu çalışmanın sonuçlarını görmediğini belirten Prof. Tarhan, “Ama Prof. Songar bazı sohbetlerinde bu araştırmadan elde ettikleri bazı sonuçları söylemiş. Hatta araştırmayla ilgili olarak ‘Sağcılar geri zekâlı, solcular antisosyal ve psikopat çıktı’ diye yorum yapmış” dedi.” [4]

 

Medyada dönem dönem yer alan bu türden haberlerde Mengele ile kıyaslanan Profesör İtil’in biyografisinde 13 ilacın patentli mucidi olduğunu görüyoruz. Sadece farmakolojik çalışmaları değil, BEYİN ve ELEKTROMANYETİZMA konularında da uzman olan İtil, 25’in üzerinde ülkede 100’den fazla Beyin Fonksiyon Laboratuvarının kurucusu olmuş.

 

Profesör Turan M. İtil, buluşları ile de dünya çapında bir bilim adamı. Bunlar arasında patentli 13 ilaç ve patent almayı bekleyen daha başka birçok ilaç var.

 

İtil, aynı zamanda, beyin ve nöroloji sahasında sayısız birçok METOD’un, yine beyindeki ELEKTROMANYETİK DALGA alanlarının ölçüm ve haritalanmasında kullanılan gelişmiş bilgisayar destekli CİHAZ ve SİSTEMLER’in de kaşifi. Nöroloji alanında çığır açan ve EEG’nin (Electroencephalography) gelişmiş versiyonu olan CEEG’yi (Computer Analized EEG) bulan kişidir. EEG: Beyin hücreleri arasında bulunan elektrikî potansiyellerin elektroensefalograf cihazıyla kaydedilmesi işlemi.

 

CEEG, esas itibariyle bir EEG cihazı ile 3 adet (biri merkezî, ikisi yardımcı olmak üzere) mikrobilgisayardan oluşuyor. EEG cihazından alınan grafik, otomatik olarak kompüterlere verilip 8 EEG kanalı birlikte analiz ediliyor ve aynı zamanda renkli topografik beyin şemaları da çiziliyor. Bu şemalarda, beynin çeşitli bölgelerindeki dalga değerlerini net olarak görmek mümkün oluyor.

 

CEEG’nin geliştirilmesi yanında, HİPNOZUN BEYİN FİZYOLOJİSİ, HALÜSİNASYONLARIN BEYİN FİZYOLOJİSİ, RÜYALARIN BEYİN FİZYOLOJİSİ, UYKU DERİNLİĞİNİ OTOMATİK ÖLÇME gibi sahalardaki çalışmalarıyla da tanınıyor.

 

12 Eylül cezaevlerinde kobay olarak kullanılan tutuklu ve mahkumlar sadece devrimciler değildi demiştik. O dönem Milliyetçi Hareket Davası’ndan iki kez ölüm cezasına çarptırılan ve merhum Muhsin Yazıcıoğlu’na yakın isimlerden Recep Küçükizsiz, yirmi yılı geçen cezaevi ve sürgün döneminden sonra 2011 yılında Türkiye’ye döndüğünde o ana kadar belleğinde sürekli yer bulan ve MAMAK’IN MENGELESİ olarak isimlendirdiği “beyaz önlüklü”yü tevafuken televizyonda görünce, geçen onca yıla rağmen Prof. Dr. Turan M. İtil’i hemen tanıdı ve soluğu mahkemede aldı.

 

İsmi darbeyle özdeşleşen Prof. İtil böylece ilk kez resmi soruşturmaya girmiş oldu. İlk kez diyoruz, çünkü 1985’te de bu yönde gelişmeler olmuş, İtil ve HZİ VAKFI ilaç ve elektromanyetizma ile yasadışı deneylerle ilgili olarak anılmış, hatta Sağlık Bakanlığı ve TBMM inceleme yapmıştı. Basında çıkan haberlere göre böyle bir suç işlenmişti ancak bunu engellyen, yaptırım getiren, ilgili bir kanun yok denilerek konu kapatıldı.

 

Mezkur haberde yaşananları destekleyen uzman açıklamalarına da yer verilmiş. Bolu İzzet Baysal Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü’nden Prof. Dr. Mustafa Sercan, iki profesörün ismine temasla yukarıda bahsettiğimiz deneylerin açık edildiği sonuçları ihtiva eden sunumlarla ilgili açıklamasında şunları söylüyor:

 

– “Prof. İtil ve Prof. Songar’ın araştırmasının sonuçlarına benim tanık olduğum ilk sunum 1984’te Bursa’daki bir kongreydi. Songar konuşmasında araştırma sonuçlarına göre, ‘solcuların genetik olarak suçlu olduğunu’ söyledi. Bir de Erzurum Cezaevi’ndeki tutukluların kendilerine sürekli iğne yapıldığına dair tanıklıkları biliyorum. Bu ilaç 100 kişiye uygulanmış.”

 

İÜ Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Doğan Şahin’in konuyla ilgili açıklaması da şöyle:

 

– “Yaptığım bir işkence araştırması sırasında konuştuğum kişiler bana bu araştırmaların bir kısmına Cerrahpaşa Psikiyatri Kliniği’nin de katkıda bulunduğunu, 1983 yılında bazı mahkumların Cerrahpaşa’ya götürülerek üzerlerinde Prof. Dr. Ayhan Songar tarafından araştırma yapıldığı bildirildi. Daha sonra aynı bilgilere çeşitli yerlerde de rastladım.”

 

Mehmet Bekâroğlu (Psikiyatri uzmanı):

 

– “Metris’te komutanlar benden mahpusların direncini kırmamı istiyordu. Ben de ‘komünizmin tedavi edilecek bir hastalık’ olmadığını anlatıyordum. Ama Prof. İtil’in araştırmasında siyasi tutukluların sosyopat olduğunun anlaşıldığı iddia edilmişti.”

‘Tedavi için 40 yaşına kadar cezaevinde kalmalılar’

 

Prof. Turan İtil, araştırmasının sonucunda şu yorumda bulunuyordu:

 

– “Bunların elinde olmayan bir şey var, içgüdüleri var, bunu anlayabilmek için iki tanesini görmeniz kafi, üç taneye gerek yok. Öyle bir şey ki bunlar, buluttan nem kapan insanlar, kontrol edilemeyen bir kızgınlıkları var. Terörist olmasalardı da katil olurlardı. Bir araştırma yaptık, Türkiye’nin çeşitli hapishanelerindeki teröristlerle görüştük, üstelik bu araştırmanın güvenilir yanı kim terörist kim değil diye bir kuşkunun olmayışı. Bu teröristler için kesinlikle en iyi ilaç yaştır. Kimse 40 yaşından sonra terörist olmaz. O halde kırka kadar beklemek gerek. 40 yaşına kadar içeride hapishanelerde tutulmaları gerekir. Pahalı bir yöntem ama idamdan daha iyi.” [5]

 

12 Eylül dönemi Mengeleleri’nden olmakla itham edilenlerin kimisi artık hayatta değil. Kimisi izini kaybettirmiş görünüyor. Profesör Dr. Turan M. İtil ise, bildiğimiz kadarıyla sayısız kurum ve kuruluşta etkili bir isim olarak ve hepsinden önemlisi hem NATO ve hem de ABD Ordusu gölgesinde çalışmalarına devam etmekte. 1990 yılından bugüne New York Üniversitesi’nde profesör ve New York Tıbbi Araştırma Enstitüsü’nün başkanlığını yürütüyor.

 

Son olarak başında bulunduğu New York’taki Beyin Merkezi’nin bir şubesini de 2009’da İstanbul’un lüks bir semtinde faaliyete geçirdi. [6]

 

İtil ve Çığ kardeşler bir asıra yaklaşan ömürlerinin son demlerinde de oldukça faaller. Çığ`ın kitabları Perinçek`in Kaynak Yayınevi`den çıkıyor ve yine aynı meşrebteki televizyon programlarında boy gösteriyor. Yine abla kardeş İşçi(!) Partisi öncülüğündeki toplantılara hatta yürüyüşlere katılmalarıyla gündeme gelmekteler artık. Mengeleci olmakla itham edilen bir doktor ve deneylerine sahne olan mekanın -vakfın- başkanı bir Sümerolog(!), 12 Eylül`de rağbet gördükleri günlerin hasretiyle son nefeslerine kadar “salyangoz satmaya” kararlı görünüyorlar.

 

Artık 12 Eylül gibi karanlık dönemler geride kaldı, cezaevlerinde Mengeneler artık cirit atmıyor diye düşünenler olabilir, ancak gerçek hiç de sanıldığı gibi değil. 12 Eylül sonrasında yaşanan 28 Şubat gibi süreçler düşünüldüğünde, bitmediği, daha da tahkim edildiği anlaşılıyor. Bugün dahi, yargılandıkları söylenen darbe faillerinin daha ilk celselerde salıverildikleri de hepimizin malumu. Yanısıra, sistem için tehlikeli addedilen uslanmaz Devrimci ve Ülkücülerin nesli kesildiği zannıyla cezaevlerindeki Mengeleci tatbikatların artık olmadığını düşünenlere ise Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nu ve O`nun 14 yıllık çilesini hatırlatırız.

 

NATO, AB-D, İsrail ve cümle yerli avanesi nezdinde tehlike arzeden bir fikir ve aksiyon adamı için 14 yıldır saatler durmuş; farmakoloji ve ilkel elektromanyetizma yöntemlerinin çok fevkinde teknolojinin adı olan TELEGRAM’la Bolu’da her gün, günde 24 saat işkence görüyor. O fikir adamının başta Müslüman Anadolu olmak üzere tüm insanlığa sunduğu ve “Külliyat” olmanın ötesinde tatbike, hayata geçirilmeye “kol” bekleyen “Sistem”in yerli-yabancı mevcud “irade”yi, Siyonist Elit ve peşkircilerini korkutmaması mümkün mü? Ve bize, O çıkmadan, sundukları baştacı edilmeden kurtuluş görünüyor mu? Herşeye rağmen ne mutlu ki bize ki, tam mânâsıyla layık olamasak da en azından böyle bir sistemin, fikriyatın ve liderin tarafındayız, o liderin yaktığı ateşin pervanesiyiz.

 

Prof. Dr. Turan M. İtil ve onun farmakoloji, nöroloji ve gelişmiş bilgisayarlar ekseninde yürüttüğü çalışmaları kısacık bir makaleye sığdırmak mümkün görünmüyor. İsminin, Pentagon güdümünde Cihazlı Zihin Kontrolü’nün ilk temel projelerinden olan MK-ULTRA Projesi ile olan alakasını; 1974-1989 yılları arasında GATA Nöroloji Anabilim Dalı Başkanlığı yapmış olan Prof. Dr. Şevket Akpınar’la birlikte yürüttüğü ve HİPNOTİZMA’yı da içine alan projeleri; PLACEBO (plasebo) Etkisi –Farmakolojik olarak etkisiz bir ilacın “telkin”e dayalı etki ortaya çıkarması- üzerine çalışmaları; MK-ULTRA ve ARTICHOKE projelerinde yeraldığı bilinen ve hayatında ilk “katatoni” hastasını 1962’de Bakırköy’de gördüğünü söyleyen, “ELECTROSHOCK-Restoring The Mind-Healing Mental Illness” yazarı ve psikiyatrinin yaşayan efsane ismi Max Fink’le olan bağlantısını ve daha birçok konuyu da masaya yatırmak gerekiyor.

 

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.

Sıradaki haber:

Atilla Uğur, darbeyi engelleyen üç subayı anlattı

HIZLI YORUM YAP