Türkiye’de İzciliğin Tarihçesi
Osmanlı’da İzciliğin Paramiliter Görünümü
Kamp kurmak, düğüm atmak, yürümek, doğa ile hemhal olmak, iyilik yapmak, iyi insan olmak gibi birçok güzel meziyeti biraraya getiren izcilik, öncelikle üniformalı bir gençlik organizasyonudur. Milli değerlerden ayrılmadan, milletlerarası bir bütünleşme ve birlikteliği öngörür. Nitekim buna göre de örgütlenmiştir.
İzcilik bir ingiliz general olan Baden POWEL’in 1907 yılında ilk izci grubunu oluşturarak uygulamayı başlatması, 1908’de örgütlemesi ve Scouting For Boys isimli kitabı yayınlamasıyla dünyaya yayılmaya başlamıştır (1).
İzcilik hareketi Osmanlı imparatorluğu’nda ise dünyadaki gelişimine göre hızlı sayılabilecek bir şekilde ve bir kaç yıl sonra uygulanmaya ve örgütlenmeye başlamıştır.
İzciliğin, Keşsaflık(**) adı altında Osmanlı’da örgütlenmeye ve yaygınlaşmaya başladığı dönem ve Osmanlı’nın içinde bulunduğu siyasi durum, izciliğin esas gayesinden uzak askeri bir ortama çekilmesine ve farklı amaçlarla kullanılmasına neden olmuştur.
İzciliğin, paramiliter yapısı ittihat ve Terakki Cemiyeti ve bu cemiyetin önceleri etkin, sonra da iktidar olduğu II. Meşrutiyet dönemi içerisinde yoğun olarak görülür. Bu nedenle izciliği militarizmin emrine veren ve paramiliter bir biçimde örgütleyen bu ideolojinin (dönemin) analizi önem taşımaktadır.
Sultan II. Abdülhamid’in özgürlükleri kısıtlayıcı ve son derece katı yönetimine karşı ittihat ve Terakki tarafından başlatılan hareketin sonucunda 1908 yılında ilan edilen II. Meşrutiyet ile birlikte özellikle toplanma ve cemiyet kurma hürriyetleri üzerine çöken yasak ve baskılar kaldırılmıştır.
İzcilik, bu muhafazakâr yapı içinde, anne-babalarında daha hassas hareket ettiği faaliyetleri oluşturuyordu. Özellikle, izcilerin gece yürüyüşleri, kıyafetleri ve uygulamaların hıristiyanlık propagandası gibi algılanması izciliğin yayılmasına engel teşkil ediyordu. Nitekim ittihat ve Terakki bu yanlış anlayışı kırmak için gazetelerde çeşitli yazılar yayınlayıp aktif bir propaganda yapıyordu (5).
İzcilik Avrupa’da, İngiltere’de ve Fransa’da savaş bakanlıkları himayelerinde gelişmiş ve izciler subaylar tarafından askeri eğitimlere tabi tutulmuşlardır. Cephe gerisinde ve zaman zaman da cephelerde izcilerden yararlanılmıştır. Avrupalılar izci örgütleriyle gençlere aynı zamanda milli moral ve şuur aşılamaya çalışmışlardır (6). Osmanlı’da da bu model yakınen benimsenmiştir.
Karayel (1914) ve Keşsaf’a (1923) göre; Balkan Savaşlarından oldukça evvel 1910 yılı sonlarından itibaren İzmir, Edirne ve İstanbul’da küçük deneyimler, yürüyüşler olarak uygulanmaya başlanan izcilik (keşsaflık), İstanbul’da 1912 yılının başlarında (muhtemelen 15.02.1912 tarihinde) Galatasaray Lisesi’nde Ahmet Robenson tarafından ilk izci oymağını kurmak suretiyle başlatılmıştır. Galatasaray’ı Darüşşafaka, Kadıköy Nümune Mektebi, İstanbul Lisesi, Vefa, Üsküdar Liseleri vs. takip eder.
İstanbul dışında ise Bursa, Beyrut, izmir, Sivas, Kayseri, Kütahya gibi iller takip etmiştir. Bu faaliyetler 8 Ekim 1912’de başlayan Balkan Savaşı nedeniyle hızını tamamen kaybetmiştir (7,8,9). Bu esnada N.Atıf (Kansu) Bey ve bir arkadaşı “mükemmel bir gençlik teşkilatı” kurulması için incelemelerde bulunmak üzere Avrupa’ya gönderilmiştir. Atıf Bey dönüşlerinde ittihat ve Terakki’nin güçlü ismi Enver Paşa’ya izciliğin bu iş için ideal bir faaliyet olduğunu rapor ederek, batıdaki örnekleri gibi bir teşkilatın kurulabileceğini belirtir. Bunun üzerine izciliğin örgütlü bir hale getirilip öncelikle milli ve siyasî amaçlar için kullanılması için bir profesyonele ihtiyaç duyulur. Belçika izcilik Teşkilatı kurucusu İngiliz Harold PARFITT bu amaçla ülkeye davet edilir. Parfitt 1913’ün sonlarında beş yıl görev yapmak üzere istanbul’a gelir (10).
Harbiye nezaretinin denetimindeki Parfitt ilk iş olarak 9 Nisan 1914’de bir “İzciler Ocağı” kurarak örgütlenmeyi başlatır. Örgütün başına Başbuğ adıyla Enver Paşa, Vekilliğe ise Kalgay olarak Parfitt getirilir. Parfitt’in ilk dersleri Darülmuallimin-i Aliye’de (yüksek öğretmen okulu) başlar. Yürüyüşler ve kamplar yapılır. Oymakbeyleri kursları açılır. Mezunlar diplomalarını Enver Paşa’nın ellerinden alırlar, huzurda yemin ederler. “İzciler Ocağı” nın Nizamnamesi de hazırlanır. (22 Mayıs 1914), 35 maddelik bu nizamnameye göre; izci oymakları (tabur) teşkil edilerek, bunlar vasıtasıyla gençliğin açıkgöz, çevik, becerikli, yiğit, tehlikeci, fedakar, vatanperver olarak yetiştirilmeleri, aynı zamanda tesanüd (dayanışma), yasacılık (disiplin), mesuliyet perverlik ve namusperestlik duygularıyla mütehallik olmalarını sağlamak amaçlanır. (Madde:2). Ocak bu gayesini elde etmek için: her yerde izci oymakları tesisine çalışır, izcilik hakkında kitaplar ve mecmualar neşreder, ve İstanbul’da ve taşrada izciliğe dair konferanslar verdirir. (Madde:3). Ocağın büyük ortası (Merkez-i Umumisi) İstanbul’dadır. (Madde:4). Ocak dine muhalif ve siyasî muhiti haiz uygulamaların dışında tutulmaktadır. (Madde:14). Ocağın en büyük amiri Başbuğ’dur, vekili ise Kalgay ünvanlı kişidir. (Madde:15-16). Büyük orta 9 koldaştan oluşur ve Başbuğ’a sorumludur. Başbuğ istediği koldaşı değiştirme yetkisine sahiptir. İzciler Ocağı’nın ayrıca “izciler iç Nizamnamesi” bulunur. İzciler, iç Nizamnamedeki şartlara göre bulundukları yerlerdeki oymak teşkilatına tabi olurlar. (Madde:10) (11 ).
İzci Ocağı’nın kurulmasıyla izcilik yeni bir döneme girer. Ağırlıklı olarak çeşitli doğa faaliyetleriyle öncelikle okullarda boy gösteren izcilik, izci Ocağı ile ittihat ve Terakki’nin çok önem verdiği, paramiliter bir örgüt haline dönüşür. İzciliğin yaygınlaşması için idman kulüplerinin izcilik teşkilatlarıyla ortak çalışmaları ve bünyelerinde izcilik oymakları oluşturmaları da istenir. Bugün için aynı uygulamanın bir öneri olarak ileri sürülebileceği uygulamanın ilk örneğini Makrikoy (Bakırköy) spor kulübünün izci ocağı oluşturmuştur (12). Ancak ittihat ve Terakki Cemiyeti, izciliğin bu örgütlenmesiyle gençliğin tamamına ulaşılamayacağını ve amaçların gerçekleştirilmesinde cılız ve yetersiz kalabileceğini düşünerek çok kısa bir süre sonra yani 15 Haziran 1914’de Osmanlı Güç Dernekleri’ni hayata geçirdi.(*)
Osmanlı Güç Dernekleri’nin (OGD), alt yapısını izci dernekleri oluşturuyordu. OGD nizamnamesinin 5. maddesine göre; “OG Derneklerinin hazırlık şubesini teşkil eden izcilik derneklerine 12’den 17 yaşa kadar olan, asıl Güç Dernekleri’ne ise 17 yaştan yukarı olan Osmanlılar kabul edilir” denilerek talim ve terbiyenin Harbiye Nezaretince tanzim edilecek esasa göre yapılacağı belirtilmektedir. 9. ve 15. maddelerde ise; kendilerine bedava verilecek silah, cephane ve talim malzemelerinin kullanım ve bakım şartları sıralanmaktadır (13).
Tam bir askerî amaç altında örgütlenen OGD’nin, amacı; gençleri maddeten ve manen vatan müdafasına hazırlamak ve ölünceye kadar kavi ve sağlam bir vatanperver hasletini korumak yolunda askerî eğitim, spor ve izcilik gibi faaliyetlerle yetiştirmektir. OGD doğrudan Harbiye Nazırına bağlı çalışıyordu. Resmi okullarda, kurumlarda ve medreselerde mecburi; akalliyet (cemaat) okulları ile özel okullarda ve halk teşekküllerinde gönüllü olarak kurulabilecekti. OG Derneklerinde milli duyguların daha da yoğunlaşması için Türkçülük akımının ideologlarından Ziya GÖKALP’in yazdığı “Yeni Atila” ve SS Tarcan’ın İsveç’ten getirerek uyarlanan “Dağ Başını Duman Almış” marşları söyleniyordu.
OGD ve onun dayandığı izcilik, Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasından bir süre sonra bütün hızının kaybetti. Parfitt ülkesine geri gönderildi. Parfitt’in son faaliyetlerinden birisi bu döneme rastlar. Yurdun dört bir yanından Oymak Beyi kursuna gelen 260 izci 1,5 aylık eğitimden sonra kurslarını yarıda keserek ancak belgelerini Enver Paşa’nın elinden alarak orduya gönüllü yazılırlar (14,15).
Birinci Dünya Savaşı devam ederken; Osmanlı gençliğini savaş içinde silah altında tutmak ve bir milis örgütü etrafında toplamak amacıyla OG Derneklerinin yerine kaim yeni bir dernek kurulmak istendi. Bunun için Almanya’dan bu tür gençlik örgütlerinin kurulmasında ve idaresinde deneyimli bir mirelay olan Von Hoff İstanbul’a getirildi ve Paşa yapıldı. Enver Paşa’nın Alman hayranlığı bilinmektedir. Bu yüzden örgütlenme modelleri ve uygulama örnekleri, Osmanlı ordusunun şekillendirilmesinde olduğu gibi yine Almanlara bırakıldı. Von Hoff Paşa ve ekibi S.Sırrı’nın da yardımlarıyla 1916 yılında Genç Almanya Teşkilatı’nın bir kopyası olan Osmanlı Genç Dernekleri’ni kurmuşlardır. Genç Dernekleri Harbiye Nezaretine bağlı 12-17 yaş arası gençlerden oluşan “Gürbüz Derneği” ve 17 ve yukarısı yaşlardan oluşan “Dinç Derneği” ’nden oluşmaktadır. Gençlerin müslim – gayrimüslim tamamının bu derneğe katılmaları zorunludur. Bu, askere alınıncaya kadar sürer. Von Hoff ve S.Sırrı, Genç derneklerinde eğitici olarak görev alacak izcilerin (o dönemde rehber denmektedir) çoğunu bizzat yetiştirirler. Üyelerin özel üniformaları bulunur. Eğitimler izci programlarının bir askerî versiyonu olarak yaptırılır (16,17,18).
Genç Dernekleri, ülke şartları içerisinde devam ettirdiği görevini Birinci Dünya Savaşı sonunu kadar sürdürür. Savaşın sonunda ise İttihat ve Terakki yönetimiyle beraber fonksiyonunu kaybeder. Ancak; Nisan 1336 (1920) tarihinde “mahrem” kaydıyla Yüksek Makama (Makam-ı Celil-i Uzmaya) yazılan bir raporda (Ek:1); “Hükümet idaresinin yeniden teşkilinin kararlaştırıldığı şu günlerde Genç Dernekleri Örgütünün kurulmasına, yayılmasına ve bu konunun yüce makamlarınca ele alınmasına mutlak bir zorunluluk vardır” denilerek, Genç Derneklerin ülkenin içinde bulunduğu koşullar dikkate alınarak yeniden canlandırılması istenmektedir. Raporda “Genç Dernekleri ile izci, Keşşaf Teşkilatı aynı amaç dahilinde yapılan teşkilat olup farksızdırlar” denilmektedir ve “izciliğin Avrupa’da yeni neslin fikrî ve bedenî eğitimi maksadı ile ihdas edilen ve büyük önem verilerek her türlü maddî manevî yardım yapılan bir organizasyon olduğu belirtilmektedir”. Rapor; “Savaş öncesi, kara ordusu bulunmayan bazı devletlerin izci örgütleri sayesinde az zamanda büyük bir orduya sahip olduklarını, savaştan (Birinci Dünya Savaşı) sonra ordusunu dağıtmak zorunda kalan ancak varlığını ve hayatiyetini devam ettirmek zorunda olan Almanya ise terhis ettiği subaylarını ve askerîni “Alman Gençlik Teşkilatı” içinde faaliyet gösteren izcilikle ayakta tutmaya çalıştığından” bahsederek, “yurt savunması bakımından bu derece önemli olan izciliğin Avrupa’da olduğu gibi; “Orduyu terhis ızdırabında bulunan yeni hükümetin, 12 yaşından itibaren gençlerin vatanî ve millî bir gaye ve terbiye ile yaşlarına uygun, fennî ve yeknesak bir surette yetiştirilmesini ve bunun için subaylardan yararlanılarak” yetiştirilmesinin sağlanması gerektiği önerilmektedir. Böylece ordunun tahdidi mecburiyetinden doğabilecek sıkıntılar kısmen telafi edilebilecektir.
Bu rapor, Harbiye Nezareti Osmanlı Genç Dernekleri Müfettiş-i Umumîliğine bağlı bir Müfettiş-i Umumî Miralay (Albay) tarafından kaleme alınmıştır (*).
Genç dernekleri; ülke şartları içerisinde devam ettirdiği görevini Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar sürdürmüş, savaşın sonunda ise ittihat ve Terakki Yönetimiyle beraber fonksiyonunu kaybeder.
İşgal Yıllarında izcilik
Birinci Dünya Harbi sonunda memleketin işgaliyle (13 Kasım 1918) başlayan yıllarda izcilik yeni ve karmaşık bir döneme girmiştir.
İçerdeki azınlıkların da desteğiyle işgal kuvvetleri her türlü askerî ve sivil teşkilatları lağvetmiş, Genç Derneklerinin faaliyetlerini de yasaklamıştır. Bu dönemde izcilik özellikle azınlıkların genellikle siyasî olarak ve Türklere karşı güç gösterisi şekline dönüştürülerek uyguladıkları bir faaliyet olmuştur. Türk izcileri için ise bu dönem; tam bir yurtseverlik imtihanına dönüşerek, İstanbul’un moral değerleri yıkılmış halkı için zayıf da olsa bir nevi milli teselli kaynağı olarak faaliyetlerin yapıldığı yıllar olmuştur (19,20).
Mütarekenin kara yıllarında özellikle ekalliyet (Cemaat) mekteplerinde bir ulusal kimlik gösterisine dönüşen izcilik örgütlerini Osmanlı’daki yabancı ve azınlık bütün unsurların ayrı ayrı kurdukları ve yoğun olarak öncelikle siyasî olan faaliyetlerini sürdürdükleri görülür. İstanbul’da yoğunlaşan izci örgütlerinden en kalabalığı ve yıkıcı olanı “Rum İzci Örgütü” ’dür. Bu örgütün Yerel Rum Cemaatlerinden yardım gören ve doğrudan Atina’dan yönetilen askerî nitelikli bir yapısı vardır. Rumları Yunanlaştırmak ve Rumların bulunduğu Osmanlı topraklarında ihtilal ve ayaklanma çıkarmak ve İstanbul’u tamamıyla siyasî bir bozgunculuk ocağı haline dönüştürmek amacıyla çalışan; Rum Matbuat Cemiyeti, Rum Müdafaa-i Milliye Cemiyeti ve Pontus Cemiyeti gibi örgütlerle aynı amaca yönelik çalışan Rum izci teşkilatı, Haziran 1919 yılında İstanbul Rum gençlerini askerliğe alıştırmak için Yunan Subaylarının idaresinde kurulmuştur. Daha çok okullarda, yetimhanelerde ve kulüplerde örgütlenen 14-22 yaşları arasında olan gençlerin elbise ve teçhizatlarını Yunan Devleti sağlamaktadır.Kadıköy, Beyoğlu (Pera) ve İstanbul adında üç büyük bölükten oluşan örgütün bölük komutanları Yüzbaşı, Takım komutanları ise her bölükte üçer Yunan teğmendir. Yaşlarına göre üzerlerinde değişik silah taşımaktadırlar. Bu teşkilat, İstanbul dışında Asya’yı Suğra (Küçük Asya) ve Trakya’nın değişik şehirlerinde de örgütlenmiştir. İzmit’te bulunan bir izci bölüğünün 2 Şubat 1921’de bir Yunan Komutanı ve Yunan Bayrağı huzurunda and içme töreni yaptığı da bilinmektedir. Rum izci teşkilatı bulundukları bölgelerde güvenlik sağlama, koruma ve istihbarat gibi görevler yerine getirmektedir. Ayrıca sokaklarda askerî nitelikli gösteriler ve tören geçişleri de yaparak gövde gösterilerinde bulunuyorlardı (21). Nitekim bu örgütün bu tür gösterilerini İstanbul Polis Müdüriyeti Mayıs 1921’de yasaklamıştır.
Rum izci Teşkilatı dışında askerî ve siyasî amaçlarla faaliyetlerini sürdüren paramiliter görünümlü Musevilerin de dokuz izci örgütü bulunuyordu. Ayrıca İtalyan, Rus, İngiliz ve Amerikalıların da aktif durumda olan izci teşkilatları bulunmaktaydı (22,23).
Osmanlıdaki değişik unsurların izcilik teşkilatları kurarak izciliğin evrensel, masum ve ulvi amaçları dışında kullanılması Türk unsurların gözünden kaçmıyordu. Bunların başında büyük insan Mustafa Kemal geliyordu(*). Nitekim 22.08.1919’da Mustafa Kemal’in “Çok Gizli” olarak hazırladığı tamim’de (Ek: 2) İstanbul Rum Patrikhanesinde oluşturulan “Mavri Mira” isimli bir örgütün Osmanlı Vilayetleri dahilinde çeteler kurmak ve yönetmek, mitingler ve propagandalar yapmak, ilaç ve sağlık gereçleri adı altında silah-cephane donatımını Osmanlı topraklarına sokmak gibi icraatlarda bulunduğunu, izci örgütlerinin de -evvelce bizim yapıp ta tam şimdi sırası iken ne yazık ki bıraktığımız- tam olarak bu örgütün kontrolünde çalıştığını belirtmektedir. Ayrıca izci örgütlerinin İstanbul dışında Bursa, Bandırma, Kırklareli, Tekirdağ ve bağlantılarında da tamamlandığını ve izcilerin yalnız çocuklar değil, yirmi yaşını aşan gençlerin de bu örgüte dahil olduğunu, ayrıca Anadolu’da Samsun ve Trabzon’un cephane dağıtım yeri olduğunu ifade etmektedir. Mustafa Kemal ayrıca, Rumlar gibi Ermenilerin de aynı örgütlenmeler ve hazırlıklar içerisinde olduklarını belirtmektedir.
Osmanlı üzerinde kirli emelleri olan azınlıklar ve yabancı unsurlar izci örgütlerini de kullanarak yıkıcı, bölücü faaliyetlerine devam ederken Türk izcileri de mütareke ile cılızlaşan faaliyetlerine devam edebilme mücadelesi veriyordu.
Galatasaray, Beyazıt, İstanbul, Vefa, Kabataş Sultanilerinde ve Ameli Hayat, Gelenbevi, Mercan, Davutpaşa idadilerinde faaliyet gösteren izci grupları bu dönemde izci çalışmalarını yapan okullarımız olmuştur. Ancak işgal kuvvetleri Türk izci gruplarını askerî talim görmemeleri veya bu amaca yönelik örgütlenmemeleri için yakın takipte tutuyordu (24,25,26).
Bu arada Galatasaray Lisesinde baba oğul iki İngiliz tüccar-uzman Claude ve Alfred de Berry bir oymakbaşı kursu açtılar. Buradan yetişen oymakbeyleri Kadıköy, Şişli ve Bakırköy’de yeni oymaklar kurdular. Zaman zaman izci uygulamalarına çıkan gençler, bu bahane ile doğada düşman baskısını üzerlerinden atmak ve milli duyguları özgürce yaşamak için vatan şarkıları ve marşlar söylüyorlardı (27).
22 Kasım 1922’den itibaren ülkedeki işgalin kalkmasıyla Türk izciliği yeni bir döneme girer ve büyük bir ivme kazanarak ülke sathına yayılmaya buna mukabil yabancı ve azınlıkların her türlü yasa dışı çalışmalarına alet ettikleri izcilik uygulamaları azalmaya ve yavaş yavaş ortadan kalkmaya başlar.
Beden terbiyesi ve spor uygulamalarıyla beraber izcilik; bir taraftan neslin ıslahı, gürbüz, sağlıklı, milli şuur ve vatanperverlik duygularını yükseltecek amaçlarla yaptırılırken diğer taraftan Osmanlı’nın Dünyadaki gelişmeler çerçevesinde içinde bulunduğu siyasal ve askerî ortam nedeniyle yine özellikle izcilik teşkilatlarını potansiyel bir ordu, gençleri her an silah altına alınmaya hazır bir güç, üniforma ve disipline alıştırılmış bir kuvvet olarak yetiştirilmesi amaçlarıyla uygulanıyordu. Ancak amaçlar askerî eğitimler yerine gerçek izci eğitimleri yapılarak gerçekleştiriliyordu.
Bu dönemde; gençliğin yurt savunması, sağlıklı dinçlik ve milli şuur verilerek yetiştirilmesinde oynadığı rolün farkına varan ve büyük, zor ve şerefli bir mücadelenin içinden başarıyla çıkmış Büyük Lider Mustafa Kemal, İstanbul’da aralarında S.Sırrı’nın da bulunduğu bir grup tarafından 1923’de kurulan “Türk İzci Ocağı” karargahı tarafından kendisine yapılan Başbuğluk teklifini kabul eder.
Mustafa Kemal’in İstanbul Türk İzci Ocağının Başbuğluk teklifine cevaben çektiği telgraf bir anlamda izciliğe yaklaşımını da yansıtmaktadır. Telgraf metni aynen şöyledir (28);
İstanbul Türk İzciler Ocağı Riyasetine
Vatana yüksek seciyeli ve metin ruhlu gençler yetişmesini temenni eylediğim İstanbul Türk İzciler Ocağının Başbuğluk teklifini büyük bir hiss-i iftiharla kabul ediyorum. Genç arkadaşlarıma teşekkür ve selamımın tebliğini rica ederim, efendim.
T.B.M.M. Reisi
Başkumandan M.Kemal
İzcilik, bu yıllarda Avrupa’da spor eğitimi görmüş Selim Sırrı ve çevresindeki önemli isimlerin yardımıyla askerliğin dışında bir örgüt ve uygulamalarının da askerlikle direk ilgisi bulunmayan bir faaliyet türü olarak tanıtılmaya ve uzun yıllar askerlikle eşdeğer anlaşılan izciliğin bu imajının silinmesine çalışılıyordu. Selim Sırrı’nın 12 Mayıs 1923’de Makrikoy (Bakırköy) idman Kulübü izcilerinin and içme merasimindeki konuşması bu bakımdan ilginçtir. Selim Sırrı bu konuşmasında izcilere şöyle hitap etmiştir (29);
“……… izcinin birinci vazifesi doğruluktur. Doğrunun ise yardımcısı Allah’tır. Hakiki izcide aranan meziyetleri nefsinizde cem etmeye çalışınız. Yalan söylemez, kanuna muti, hayrı sever, arkadaşlarını kardeş bilir, dindar, milliyetperver, şen ve afiyetli olunuz.
Bazı kimseler izcilikleri askerlik, bizim işlerimizi taklitçilik zannediyorlar. Burada yanılıyorlar. Herkese ilan ediniz ki, izciliğin gayesi; askerlik gayesinin fevkindedir. Asker icabında vatanın düşmanlarına topla ve tüfekle karşı kor. Halbuki izci göze görünmeyen düşmanlarla mücadeleye hazırlanır. …. Teşkilatımız filhakika askerî teşkilata benzer, fakat askerliği oyuncak haline getirecek bir zihniyet bizden çok uzaktır. … Biz, çocukların ileride asker olacaklarını düşünerek askerde aranan evsafı onlara şimdiden vermek istiyoruz. işimiz ordunun vazifesini kolaylaştırmaktan ibarettir.
Türk izcileri!
Yaralı vatan sizden pekçok hizmet bekliyor. Yükümüz çok ağırdır. Harb-i Umumi ve daha evvelki muharebeler en güzide en güçlü efrad-ı milleti içimizden alıp götürdü. Kalan boşlukları ancak namuskar, faziletli, haluk, müteşebbis, sebatkar bir gençlik doldurabilir.
Kıymetli Türk Ordusu bize istiklal kazandırdı. Siz ise vatana istikbal kazandıracaksınız. Ona göre gözlerinizi açınız. Türk’ün ne kabiliyetli, ne azimkar, ne yılmaz ve bilhassa ne medeni olduğunu cihana gösteriniz.
Yaşasın Türkiye! Yaşasın Türklük!”
Osmanlı’nın; 14 Ağustos 1923- 27 Ekim 1923 tarihlerinde görev yapan son V. İcra Vekilleri Heyeti’nin geniş kapsamlı olarak hazırladığı Hükümet Programında da izcilik Mâarif ana başlığında altıncı madde olarak şöyle yer alır (30). “Ferdin, Bedeni, Fikri kabiliyetleri gibi ahlakı ve içtimai kabiliyetleride inkişaf ettirilecektir. Bu maksada Vusul için Bir Terbiyeyi Bedeniyye Darul muallimin açılacak, izcilik teşkilatına ehemmiyeti mahsusa verilecek, programlar ile mekteplerin teşkilatı tetricen içtimai esasta tevkif olunacaktır.
29 Ekim 1923 günü T.B.M.Meclisinde Türk Milleti ve özgürlük mücadelesi veren dünyanın çeşitli ülke halkları tarafından Büyük insan, dahi ve bir kahraman olarak bilinen Mustafa Kemal’in önderliğinde ilan edilen Cumhuriyet ile birlikte izcilik; okullarda ve okul dışında, İstanbul’da ve Anadolu’nun her yanında çok daha popüler bir hale gelmiştir. İzcilik bir taraftan törenlerin, kutlamaların vazgeçilmez üniformalı grupları olurken, diğer taraftan neslin daha gürbüz, sağlıklı, becerili, dinç
kişilikli ve ulus bilinciyle yetiştirilmesi için devletçe desteklenen doğa içinde veya açık alanlarda faaliyet gösteren örgütler olarak çalışmalarını sürdürmüşlerdir.
SONUÇ
İzciliğin Osmanlı’da uygulanmaya başlandığı 1910 yılından itibaren, Cumhuriyetin ilanına kadar ağırlıklı olarak paramiliter bir görünümle yapılan amaçlar olaylar, yöntemler ve uygulamalar açısından dört dönem geçirdiği görülür.
“İlk dönem”; izciliğin “keşsaf” lık olarak bilindiği 1910 yılından başlayan ve 1913 yılının sonunda Parfitt’in gelişine kadar olan süreyi kapsar.
Bu dönem başlangıcında izcilik, önce dağınık ancak bir doğa faaliyeti olarak sonra ise 1911’den itibaren Galatasaray Lisesinde Ahmet Robenson’un öncülüğünde ilk izci oymağının kurulmasıyla ve bunu diğerlerinin takibiyle başlayan, boru trampet takımları ile şehir içi turları ve doğa yürüyüşleri gibi etkinliklerde bulunan bir görünüm arz etmekteydi. Militarist ve askerî amaçlar bu dönem için fazla etkili olamamıştır. Nitekim Balkan Savaşları bu dönemde izciliğin cılız kalmasına zaman zaman da hiç yapılmamasına neden olan önemli bir faktördür.
“İkinci dönem” 1913 yılının sonunda Belçika’dan Parfitt’in gelmesiyle başlayan ve izciliğin paramiliter bir şekilde örgütlendiği dönemdir. ittihat ve Terakki cemiyetinin etkin olduğu II. Meşrutiyet döneminin askerî amaçlarla gençliği örgütleme ve eğitmesi uygulamalarının bir örneğini izci teşkilatları oluşturur. Cemiyetin bu amacına çok uygun düşecek gençlik örgütünün batıdaki örnekleri gibi olabileceğinin rapor edilmesi üzerine Parfitt 9, Nisan 1914’de “izci Ocağını” kurar. Bu örgüt Osmanlı’da izciliğin, Cemiyetler Kanununa göre resmen kurulmuş ilk örgütüdür. Enver Paşa’nın Bağbuğu olduğu örgüt askerî usullere göre örgütlenir ve eğitimlerini yapar. Örgütte gerçek izcilik uygulamalarına da kısmen yer verilir.
Birinci Dünya Savaşına girmeden önceki sancılı günlerde ordu sayısını arttırmak, milis güçler oluşturmak beklenti ve ihtiyaçlarıyla ittihat ve Terakkiciler; İzci Ocağı Teşkilatını bu amaca hizmette yetersiz bularak 15 Haziran 1914’de Osmanlı Güç Dernekleri adı altında yeniden örgütlerler. Osmanlı Güç Derneklerinde yer alan 12-17 yaş “izciler” ve 17 üzeri “Osmanlılar” Harbiye Nezaretince sağlanacak silah ve cephane ile askerî eğitim bölgelerinde subaylar tarafından eğitilmişlerdir.
Birinci Dünya Savaşının devam ettiği yıllarda Avrupa’da yaygınlaşan ve ittihat ve Terakki’nin gözlerini kamaştıran gençlik örgütleri modelleri ülkeye taşınmak istenmiş ve “Genç Almanya Teşkilatı” nın bir kopyası Alman Von Hoff tarafından “Osmanlı Genç Dernekleri” adıyla kurdurulmuştur. Genç Dernekleri de gençliğin tamamını bünyesine alarak başta izciliği kullanmak suretiyle tamamen askerî amaçlarla çalışmalar yapmıştır.
Bu dönemde militarist amaçlar tamamen öne çıkarılmış ve askerî örgütlenmeler ve uygulamalarda izcilik yoğun olarak ön planda tutulmuştur.
“Osmanlıda izciliğin üçüncü dönemini”, Birinci Dünya Savaşının sonundaki mağlubiyetle beraber başlayan Mütareke yılları oluşturur.
Bu dönemde özellikle İstanbul’daki azınlıkların ve yabancı işgal güçlerinin izcilik faaliyetleri dikkati çeker.
İstanbul’da ve Anadolu’nun birçok yerinde siyasî ve askerî amaçlarla faaliyetler yapmak üzere 1919 yılında kurulmuş Rum İzci Teşkilatı ve diğer Ermeni, İngiliz, İtalyan İzci Teşkilatlarının eğitimleri ve örgütlenmeleri tamamen askerî bir görünüm içerisindedir.
Mütareke yıllarında Türk izciliği çok cılız kalmakla beraber, faaliyetlerine devam etmiştir. Bu dönemde Türk izciliği paramiliter görünümden kısmen uzak, ancak milli duygu ve heyecanın önde olduğu faaliyetler içerisindedir. Bu dönem işgalin kalktığı 1922 yılına kadar devam eder.
“izciliğin dördüncü ve son dönemi” olarak ise, işgalin kalkmasıyla başlayıp Cumhuriyetin ilanına kadar devam eden dönem olarak kabul edilebilir.
Son dönemde işgalin kalkmasıyla beraber Türk izcilerinin okullardan başlayarak hızla harekete geçtikleri, ülkenin dört bir yanında faaliyetlerine hız verdikleri görülür.
Bu dönemde izciliğin askerî amaçlardan giderek uzaklaştığı, paramiliter görünümünün ise azaldığı söylenebilir. Ancak Osmanlı’nın içinde bulunduğu uluslararası sorunlar yumağı, askerî amaçların hep sıcak tutulmasına neden oluyordu. Buna rağmen izcilik uygulamaları askerî nitelikli eğitimlerden uzak, izciliğin kurucusu B.Powel’in uygulama modellerine ise uygun yapılıyordu.
İzciliğin Cumhuriyetle devam eden gelişim sürecinde paramiliter görünümünü tamamen ortadan kalkmıştır. izcilik artık, gerçek fonksiyonunu yerine getiren, gençlerin boş zamanlarını yararlı bir şekilde değerlendirmelerine imkan veren, apolitik, ırk ve din ayırımı gözetmeyen, yaparak, yaşayarak öğrenmeyi ilke alan, fonksiyonel bir eğitim aracı ve bir yaşam biçimi oluşturabilen ulusal ve uluslararası uygulanabilen, ülke ve Dünya barışına hizmet eden büyük bir gençlik hareketi olarak uygulanmaktadır.
İzciliğin günümüzde etkin bir eğitim aracı olarak önemini artırması bugün için de, gençlerin ders dışı veya boş zamanlarında izciliğin türesinde olduğu gibi, doğru, çalışkan, milli ve manevi değerlere saygılı, iyilik yapmayı ve yardım etmeyi kendisine ilke edinmiş, ayrıca doğa içinde kendi başına yaşayabilen, harita, pusula kullanmayı bilen, sağlıklı, sportmen ve dinç, örgütlü rütbeli ve üniformalı bir gençlik organizasyonu olarak tüm ülke sathına yaygınlaştırılması birçok açıdan büyük önem ve değer taşımaktadır.
Doç Dr. Suat KARAKÜÇÜK
Not: Resimler “Spor Âlemi” ve “Türkiye’de idman Cemiyeti Mecmuası” dergilerinden alınmıştır.
(*) Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu.
(1) B.Powel; Erkek Çocuklar İçin İzcilik, (Çev.A.Uysal ve N.Erkal), M.E.B.Yayını,İstanbul,1964, s.2-18.
(**) İzci ve keşsaf kelimeleri, izciliğin ilk kuruluş yıllarından 1923’lere kadar çok tartışıldı. Israrla keşşaf kelimesini kullananlar dışında önemli bir kesim izci kelimesini öne çıkarıyordu.
Bazıları keşşaf isminin izci namından daha kuvvetli bir kelime olduğunu, bazıları ise izcinin keşşaftan daha canlı ve lisans malı itibariyle daha muvaffak olduğunu ileri sürüyordu.
Ayrıca keşşaf ismi, izci kelimesinden evvel kullanılmaya başladığı için devam ettirilmesi gerekir deniyordu.
- Meşrutiyet demokratik yolların açıldığı, ancak imparatorluğun içinde bulunduğu iç ve dış meseleler nedeniyle tam olarak hayata geçirilemediği bir dönemdir. Dolayısıyla ne istibdat tam olarak kalkmış ne de tam anlamıyla devrim (inkılâp) tahakkuk edebilmiştir (2).
- Sami İzci Gazetesinin 1339 (1920) tarihli 4. sayısında; İzci-Keşşaf tartışmalarının yapıldığı dönemde idman ve spor kelimeleri üzerinde de hararetli tartışmaların yaşandığından bahsetmekte, ve herhangi bir taassub göstermeden spor kelimesinin uygun olduğuna ve kullanılması gerektiğine dikkat çekiyor.
- Belge 7 Teşrinisani 1336 (1920) tarihini taşımaktadır. Ve belgenin altında “Osmanlı Genç Dernekleri Müfettiş-i Umumîsi Miralay” yazısı bulunmaktadır.
- Belgenin orijinalinde zaten Mustafa Kemal ismi zikredilmemiştir.
- Belgenin altında bulunan imza ile Mustafa Kemal’in Osmanlıca attığı imzalar da birbirine benzememektedir.
- Belge İstanbul hükümetine yazılmıştır. Oysa o yıllarda Atatürk için böyle bir şey mümkün değildir. Çünkü işgal kuvvetlerinin güdümüne girmiş İstanbul yönetimini Mustafa Kemal muhatap kabul etmemektedir ve ilişkisini de tamamen koparmıştır.
- Belgenin Atatürk’e ait olduğunu belirten kaynaklar alıntılarla belgedeki imza yanlışlığı günümüze kadar getirilmiştir. Bu kaynaklardan bazıları şunlardır: A.Abalı; Gençlik ve Spor, GSB Yayını; Ankara, 1974, s.III; H.San, Belgeleriyle Türk Sporunda Atatürk, T.S.U. Yayını, İstanbul, 1981, s.39; C.Atabeyoğlu; Atatürk ve Spor, GSGM Yayını, Ankara, 1989, s.105.; E.Hiçyılmaz; “Atatürk’ün Gençlik ve Spor Politikası”, Tercüman Gazetesi, 12.2.1977; Gençlik ve Spor Bakanlığı; Türk İzciliğinin 60.Yılı 1912-1972, Ankara 1972.
- Belgeyi hazırlayan Albay (Miralay), Harbiye Nezaretine bağlıdır. Ve bağlı olduğu kurum başlığını taşıyan bir kağıda raporu yazmıştır. Oysa Mustafa Kemal’in o tarihte Harbiye Nezareti ile bir ilişkisi bulunmamaktadır.
- Belgedeki tarihin yanlış olabileceği ihtimali üzerinde de duruldu. Ancak böyle bir durumda dahi, belgede yeralan bilgilerden; örneğin “savaş sonrası Almanya’nın ordularını dağıtmak zorunda kalmasından…” ve “Hükümet idaresinin yeniden teşkilinden…” bahsedilmesi, raporu hazırlayanın M.Kemal olmadığını ortaya koyar. Zira Almanya ordularını birinci Dünya Savaşı sonrasında yani 1918’den (1334) sonra dağıtmak zorunda bırakılmıştır. Atatürk o tarihte Miralay değil, Mîrlivâ’dır. Ve bahsedilen Yeni Yönetim 3 Mayıs 1920 tarihinde kurulan Birinci İcra Vekilleri Heyeti’dir. Bu tarihte M. Kemal Paşa hem T.B.M.M. Reisi hem de İcra Vekilleri Heyeti Reisi bulunmaktadır.