ÜLKE OLARAK NASIL BU HALE DÜŞTÜK

Biz ülke olarak nasıl bu hale düştük, bize ne oldu, anlamakta güçlük çekiyorum. Bu ülke insanları zamanında kazma kürekle vatanını Çanakkale’de, Dumlupınar’da Sakarya’da savaşarak toprağının bir karışını bile emperyalist güçlere teslim etmemiş bir ülke iken ne oldu da şimdi ülkenin milli değerleri, arsaları, fabrikaları, limanları, toprakları yabancılara satılırken tek kelime üretemiyor ve sessiz kalıyor. Çıldıracağım.

Bunun nedeni ise çok basit, çünkü o dönemdeki savaşan insanların çoğu eğitimde geri kalmış olsalar da vatanını milletini seven vatanseverler idi. Yukarıda olaylara sessiz kalan okumuş veya okumamış cahil insanlar gibi değillerdi. Cahil insan öğrenmek istemeyen daima kendi fikrini en iyi zanneden insana denir.

Türkiye bu hale aslında düşmedi özellikle düşürüldü.

Nasıl mı?

- Önce halk arabeskleştirildi,

- Köylüye çiftçiye verilen destek kısıtlandı,

- Makinalı tarıma geçiş ile birlikte işçilere ihtiyaç azaldı,

- Köyden şehir merkezlerine göç başladı,

- Eğitimde düz okulların imam hatibe dönüştürme çabaları,

- Eğitim sorununun bir türlü çözüme ulaştırılamaması,

- Ülke nüfusunun %10 una yakın göç alması,

- Bu göçler sonunda Ekonomimizin yara alması,

- Vs.

Öncelikle halk arabeski Orhan Gencebay ile tanıdı. Bu sanatçı aslında Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği ve Batı müziğinden oluşan bir müzik kültürü oluşturdu. 1960 yılların sonlarına doğru da arabesk müziği yaygınlaşmaya başladı.

Daha çok bu müziği gece kondu diye tabir ettiğimiz yerleşim yerlerinde yaşayan insanlar dinlemeye başladı. Çünkü bu müzik, karamsarlık, umutsuzluk, mutsuzluk gibi acıları içeriyordu.

1968 – 1979 yılları arasında TRT’ in hiçbir şekilde bu arabesk müziğine yer vermemesi ve de ekran yasağı getirmesi sonucu, toplum olarak yasaklara karşı sempatisi olan bir ülke olarak halkın bu müziğe olan ilgisini artırdı.

Bundan faydalanan müzik ve sinema yapımcıları yeni müzisyen “ babalar “ ve göz yaşartıcı hikayeler içeren filimler çekerek yeni bir “ endüstriyel arabesk kültürü “ yaratmayı başardılar. Fakir, umutsuz ve mutsuz halkın sığınağı konumuna getirdikleri bu müzik ile halkın duygularını sömürdüler.

Yetmedi dramatik sahneler ve özellikle acı yüklü şarkıları olan Hint, Mısır gibi ülkelerden filimler getirilerek ülke olarak Araplaştırılma yolları açılmaya çalışıldı.

1980 yılından itibaren arabesk müzik kültürü ciddi derecede genişledi ve farklı kesimleri de içine alarak sosyokültürel bir potansiyel toplum oluştu. Temelinde ise genellikle açlık, işsizlik ve geçim derdi yatıyordu.

Turgut Özal’ın 1983 yılında kurduğu ve iktidara geldiği ANAP’ın ilk icraatlarından birisi bu arabesk müziğin TRT de çalınmaya başlamasıydı.

Potansiyel bir toplum olarak oluşan bu kitlenin Özal farkındaydı ve bunları himayesine alarak oy oranını artırmak için kullandı ve bunda da başarılı oldu.

Burada önemli olan durum ise, 1976 ve 1977 yıllarında CHP’ i destekleyen bu oluşan toplum artık ANAP’ı desteklemeye başlamıştı.

Daha sonraki yıllarda yaygınlaşmaya başlayan bu arabesk toplum kontrolden çıkmaya başladı. Çünkü ileriki yıllarda iktidara gelen bazı partiler bu kitleleri kontrolleri altına aldılar, onlara para, yiyecek, yakacak vs. yardımlar yaparak “ göbeğini kaşıyan toplum “ yarattılar.

Artık bu toplum çalışmadan kazanmaya alışmıştı ve ihtiyacı olan her şey ayağına geliyordu. Bir oy uğruna böyle bir toplum yaratıldı.

1989 yılında Özal hükümeti bu ilerde olacakların farkına vardığından “ acısız “ müzik yaratmak için çok uğraştı. Bir çok sevilen sanatçılar buna örnek olmak için çalışsa da başarılı olamadı. Çünkü halk çoktan bu arabesk kültürünü benimsemişti bir kere, bırakmak istemiyordu ve bırakmadı da zaten. Hala devam ediyor.

Bu arabesk müziği, yıllarca dinlenen Türk Sanat Müziğine, Türk Halk Müziğine öyle bir sekte durdu ki, Zeki Müren’ler, Emel Sayın’lar, Gönül Yazar’lar, Nuri Sesigüzel’ler, Bedia Akartürk’ler gibi onlarca ismi silip attı.

Bunların dışında, ülkenin tarımsal üretimini sağlayan köylüye ve çiftçiye verilen desteğin kısıtlanması ve buna karşın gübreye, tohuma ve mazota yapılan fahiş zamlar sonucunda üretim daralmış ve yok olma durumuna gelmiştir.

Zor durumda kalan köylü ise malını mülkünü satarak büyük şehirlere göç etmesi ile bu potansiyel topluma katılmış ve kendisi ile beraber gelen şehir toplumsal yaşama dönüş, kültür ve sanata alışamama sonunda o da yozlaşmanın esiri olmaya mahkum olmuştur.

Son olarak da Ortadoğu’daki savaşlar sonucu ülkesini terk edip gelen göçmenleri de eklersek toplumsal yozlaşmayı daha iyi görebiliriz.

Sonuç olarak demem o ki, ülke siyasetine bile yön veren bu kültürel yozlaşma bu 15-20 senenin ürünü değil aslında, bu önceden yazılmış kompozisyonun AKP iktidarı tarafından uygulanan “ SONUÇ “ bölümüdür. 06.12.2021

· Kaynak. Sacit Aslan, Bir Masalda İki Kral Olmaz.