YAHUDİ TARİHİ
SİYONİZM DOSYASI : BABİL'DEN KUDÜS'E /// YAHUDİ TARİHİ
BABİL’DEN KUDÜS’E
4.000 yıllık tarihleriyle, dünyanın en eski toplumlarından biri olan Yahudilerle ilgili notlarımı derlemeye çalışıyorum…
Yahudi takviminin başlangıcı M.Ö. 3760-61 yılları. Bu tarihte insanlığın başladığı, Mezopotamya’da krallığın dünya dışı yaratıklarca, yani Nefilimlerce insanlara verildiği tarih olduğu iddia ediliyor.
445 bin yıl önce Nibiru (Marduk) gezegeninin atmosferi bozulmaya başlamış. Bu gezegenin üstün insanları Nefilimler (Anunnakiler) dünyaya gelmiş, Basra’da (Sümer) Birinci İstasyonlarını kurmuş. Amaçları dünyadaki altını çıkarıp gezegenlerinin atmosferi için kullanmak. Mezopotamya’da uçuş kontrol merkezi, metallurji merkezleri kurmuşlar. M.Ö. 300.000’de Anunnaki isyanı olunca, dünyadaki insanımsıların genleriyle oynayarak ilkel işçi’yi, yani ilk insanı yaratmışlar. Homo Sapiens çoğalmaya başlamış. Bazı Nefilimler genleriyle oynadıkları insan kadınlarla evlenmişler. Nefilimler Tevrat’ta da sözü edilen yaratıklar.
Kutsal kitaplardaki yaradılış öykülerinin çok daha ayrıntılı olan Mezopotamya metinlerinin kısaltılmış ve özetlenmiş biçimleri olduğu sanılıyor. Bazı uzmanlar, tek tanrılı dinlerin öncülü olan çok tanrılı pagan dinlerinin tanrılarının, dünyadaki bütün bilgilerin ve bilimin kaynağı olan Nefilimler olduğunu ileri sürüyor. Bu nedenle ilk çağlarda kral aynı zamanda başrahip idi ve bilgindi. Devletin, dinin ve bilimin kaynaşması ilk kez Babil’de gerçekleşmişti. Babil’de Tanrı Marduk yer ve gök tanrısıydı. Sümer’deki Nibiru’ya atfedilen bir gezegen tanrı idi. Asurlular Tanrı Aşur’da bunları birleştirdi.
Nefilimlerin önderi Enki, ME denilen, bilimler, zanaat, sanat için gerekli bilgileri içeren bir tür bilgisayar veya bu günkü gibi veri depolama aygıtlarına sahipti. Yazı, müzik, metal işleme, inşaat, taşımacılık, anatomi, tıbbi tedaviler, su baskınlarını önleme, çevrenin korunması, gökbilim, matematik, takvim gibi farklı konuları içeriyordu. Ölüleri canlandırma sanatının olduğu dahi ileri sürülüyordu. Tapınakların aynı zamanda eğitim ve gözlem evi olarak kullanılması da bu zamanlardaydı.
İbraniler Mezopotamya’daki sürgünlükleri sırasında bunları öğrendiler. Sümer başkenti Ur’dan çıkan kraliyet, ruhban bilim adamı ailesinin çocukları “Yaradılış Destanı”nı aldılar, kısalttılar ve değiştirdiler. Gökteki ve yerdeki Yahve’yi yücelten ulusal bir dinin temeli yaptılar. Tek ama çoğul bir varlık düzenleyerek “El” değil çoğul anlamı olan “Elohim” dediler.
Gül Haç (Rosicrucian) öğretisi insan soyunun gelişmesini şöyle açıklıyor: Havva’nın Tanrı Elohim Samael’den oğlu Kabil (Cain) Havva’nın Adem’den oğlu Habil’i (Abel) öldürünce, Adem’den ikinci oğlu Şit (Seth) doğdu. Kabil’in soyu Dul Kadının oğullarını, Seth’in soyu İnsanoğullarını meydana getirdi. Dul Kadının oğulları bilim ve sanattaki buluşları ve atılımları gerçekleştirdiler.
Kur’an-ı Kerim’de insan iki farklı terimle tanımlanıyor. “Nas” Âdemoğulları, duygu insanıdır. “İnsi” ise insanlardan üstün, duygusuz, akıl insanıdır.
Levhi Mahfuz da böyle diyor…
Kur’an-ı Kerim Bakara Suresi 40. ve 122., Araf Suresi 140., Duhan Suresi 32., Casiye Suresi 16. Ayetler de çok ilginç: “Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi cümle âleme üstün kıldığımı hatırlayın. (Ya benı israılezküru nı'metiyelletı en'amtü aleyküm ve ennı faddaltüküm alel alemın)”
İlk Çağlarda Yahudilere bakıyorum önce…
Yahudiler Babil, Asur, Fenike ve Araplar gibi Sami ırkından gelirler. Göçebe iken İbraniler olarak anılıyorlardı. Bugün Musevi ve Yahudi ismini kullanıyorlar. Tevrat’ta, Tanrı ile antlaşma hakkında geniş açıklamalar yaptığından, dinleri “Anlaşma Dini” (Old Testament) olarak kabul edilir. Yahudiler; Tanrı’nın seçtiği bir topluluk olduklarını, Tevrat’ın da yalnızca kendilerine verildiğini söylerler. Tanrı ile yaptıkları antlaşmalara uygun bir hayat yaşadıklarında ödüllendirilmiş, aksini yaptıklarında da ceza görmüşlerdi.
Yahudi dininin tarihi, M.Ö. 1800 yıllarında İbrahim (Avram) ile başlıyor. 75 yaşındayken peygamberlik görevi alıyor. Ömrünün 175 yıl olduğu söyleniyor. İki oğlundan İsmail Arapların, İshak da Yahudilerin atası sayılıyor. İshak’ın da Yakup ve Esav adlarında iki oğlu olmuş. Yakup peygamber olarak görevlendirmiş, kendisine bugünkü Yahudi Devleti’nin ismi olan İsrail adı verilmişti. Yakup’un, Yusuf ve Yuda’nın da aralarında bulunduğu 12 oğlu ve bir kızı olmuştu. Bu soylar zamanla 12 beyliğe dönüşmüş ve İsrailoğulları olarak isimlendirilmişti. Yuda Tanrı ile antlaşmaları devam ettiren bir önder olarak tarihe geçmiş, Kral Davut ve Kral Süleyman onun soyundan gelmişti. İsrailoğulları, Yuda’dan sonra günümüze kadar Yahudi olarak anılmaktadır.
Yakup’un 12 oğlundan en küçüğü ve en sevgili olanı Yusuf, Firavunun rüyasını yorumlamış, söylediği olaylar da gerçekleşince, Mısır’ın hazine bakanı olmuş. Firavun Yusuf’un ailesini Mısır’a davet etmiş. M.Ö. 1522 yılında Yakup, 11 oğlu, eşleri ve çocukları ile Mısır’a gelmiş, en güzel araziler kendilerine verilmiş. Yahudi ulusunun çekirdeğini teşkil etmiş, nüfusları hızla çoğalmış.
Yusuf döneminden sonra yeni Firavun İsrailoğullarına kötü davranmaya başlamış, onları köle durumuna getirmiş. Musa, İsrail ulusunu kölelikten kurtarmış, olağan üstü olaylar neticesinde Mısır’dan çıkarmış. Tanrı’nın ilk ilahi kitabı olan Tevrat kendisine inmiş. İsrailoğullarını RAB’bin söz verdiği verimli topraklar olan Kenan Ülkesi (Filistin) hudutlarına getirmiş. Tarih M.Ö. 1400 civarıdır.
Tanrı önce İbrahim ve onun soyu ile bir akit, bir anlaşma yapmıştı. İtaat ederse Tanrı İbranileri koruyacaktı. Musa’nın On Emir’i almasıyla bu anlaşma yenilenmişti.
Yeşu’nun önderliğinde İsrailoğulları, Tanrı’nın söz vermiş olduğu topraklara yerleşmiş. Birçok kez putperest Filistinliler ile savaşmışlar.
Davud zamanı M.Ö. 1024-933 yılları İbrani Rönesans’ı olarak adlandırılıyor. Oğlu Süleyman M.Ö. 930’da Kudüs’teki ünlü Tapınağı inşa etmiş. İsrail Yahudi tarihinin en üst noktasındadır. Komşuları tarafından rahatsız edilmiyor ve bolluk içinde yaşıyorlar. Birinci Tapınağın içinde, İsrailoğullarının en değerli varlığı ve sembolü olan “Antlaşma (Ahit) Sandığı” bulunuyor.
Süleyman hayatının son yıllarında hatalı davranışlar sergilemiş, Tanrı’nın yasalarından uzaklaşmış. M.Ö. 922’de öldükten kısa bir süre sonra, devlet kuzeyde İsrail (On kabile) ve güneyde Yahuda (İki kabile) olarak ikiye bölünmüş. Komşu Mısır ve Asur İmparatorluklarına kolay av olma durumuna düşmüşler.
M.Ö. 722 önemli bir tarih. İsrail, Yahuda’nın da desteğiyle Asur tarafından yıkılmış. Asur İmparatoru Sargon 30 bin Yahudiyi Mezopotamya’ya sürmüş. Yerlerine Babil’den insanlar getirmiş.
M.Ö. 587’de sıra Yahuda krallığına gelmiş. Babil kralı II. Nabukadnezar Yahuda ve Kudüs’ü yıkmış. Tüm Yahudileri Babil’e sürgün olarak götürmüş. Ahit Sandığı kaybolmuş. Tanrı’nın eliyle yazmış olduğu taş levhalar ile birlikte Tevrat’ı da yok etmişler. Birinci Tapınak Dönemi sona ermiş.
İsrailoğulları dağılmış...
Babil sürgünü Yahudi halkını çok etkilemişse de kısa zamanda bu hayata uyum sağlamışlar ve ayakta kalmayı başarmışlar. Yerli halkın lisanı Aramiceyi öğrenmişler, yıkılan tapınak yerine sinagog inşa ederek Tanrı’ya bağlılıklarını devam ettirmişler. Ama Finike ve Arami paganizmini, efsane ve mitlerden oluşan Mezopotamya birikimini ve Perslerin resmi dini Zerdüştlüğü de sentezleyerek yeni bir din yaratmışlar.
Persler bu sadık tebaalarını ödül olarak M.Ö. 370 yılında Filistin'e geri yerleştirmiş. Gidenlerin bir kısmı geri dönmüş. Filistin bölgesinin kritik ticari imtiyazları Yahudilere teslim edilmiş. Bir Pers karakolu olarak İsrail, Yahuda devleti kurulmuş. Birer banker olan Yahudi hahamlar, İran-Babil rahip geleneğinin taklidi halinde, Zerdüşt molla tarzını, Babil büyücü, astrolog ve tefeci rahip tarzıyla sentezlemişler.
Tapınağın tekrar yapılması büyük çalışmalardan sonra M.Ö. 350 yılında tamamlanmış. Öncekinin mütevazı bir kopyası olmuş. Antlaşma Sandığı ve içindeki ON EMİR yazılı taş levhalar ile Tevrat yerine konamamış.
İsrailoğullarının liderliğini toplumun önde gelenlerinin oluşturduğu Büyük Meclis (San Hedrin) yapmış. Meclis Başkanlığını üstlenen Ezra, kutsal yasaları tekrar gözden geçirmiş. Tevrat, Ezra ile bilge Yahudilerin sözlü ve yazılı aktarımıyla yeniden kaleme alınmış.
Tevrat yazılımı sırasında Yahveci’lerin yazdığı bölümler, yani yaratılış, tufan, ilk günah, Babil kulesi gibi efsaneler, Babil sürgünü döneminde yazılmış ve Sümer- Babil efsanelerinin neredeyse kopyası gibi. Bu bölümlerdeki Tanrı Yahve insana benzer, gezip dolaşan, uyuyan, insanla güreşen bir Tanrıdır. Davut ve Süleyman zamanında yazılan Elohim’cilerin bölümlerinde ise, Tanrı görülmeyen, hiçbir şeye benzemeyen, elçiler aracılığı ile insanlarla konuşan yüce bir varlıktır.
Babil de Tanrılarını Sümerlerden almıştı. Sümerler hayatlarının değişik bölümlerinin korku ve hayat veren ve öldürebilen güçlerle dolu olduğunu düşünürlerdi... Nanna, Utu ve İnanna adında üç tanrıları daha vardı ki, Samiler ona İştar derlerdi. Birçok İsrailli ona Aştoret ismi altında tapıyordu... Bu tanrılar yürüyerek, gemiyle, at arabalarıyla veya bulutlar üzerinde seyahat ederlerdi. Görünmeyen bu tanrılar, yemek yerler, içerler, sevişirler, kavga ederler, uyurlar, kıskanırlar, kin duyarlar ve öfkelenirlerdi. Yaralanır veya öldürülürlerdi. Ama bir şekilde tekrar dirilirlerdi. Ölecek kadar hastalanırlar sonra yine iyileşirlerdi.
Makedonya kralı Büyük İskender Pers İmparatorluğunu ortadan kaldırdıktan sonra, M.Ö. 312 yılında İsrail’i de istilâ etmiş. İsrail’in haklarını korumuş ve ibadetlerine karışmamış. Yahudiler, Grekçeyi öğrenmiş ve Tevrat Grekçeye çevrilmiş.
İskender’in ölümünden sonra, İmparatorluğu üçe ayrılmış. İsrail, merkezi Mısır’da bulunan yönetimin kontrolüne girmiş. Yunanlılar Yahudileri zorunlu Helenleştirme yoluna girince dostluk dönemi sona ermiş. Tevrat’ın öğrenilmesi, sünnet olunması yasaklanmış. Vergiler aşırı ölçüde ağırlaştırılmış. M.Ö. 167 yılında başlayan Makabi Ayaklanması 25 yıl sürmüş, sonunda Yunanlılar usanarak İsrail ile anlaşma yapmışlar.
M.Ö. 63 yılında Roma orduları İsrail’i istila etti. Kukla bir kralı başa getirdi, vergileri arttırdı, ama dinlerine karışmadı. Sonraki yıllarda Yahudi Büyük Herod, Roma Devleti’nin ataması ve tam desteği ile kral olarak başa geldi. Herod Greko-Romen kültürünü beğeniyor, Yahudi halkını da Helenleştirmek istiyordu. Bu zorlamalar sonucunda, halk bölünerek farklı din guruplarına ayrıldı. Zengin bir din gurubu olan ve güçlerini koruyabilmek için Romalılar ile işbirliği yapan Sadusiler, Yahudilerin ana görüşünü savunan ve halkın çoğunluğunu oluşturan Farisiler, azınlıkta olan aşırı dinci Zilotlar, yani fanatikler. Roma hâkimiyetine karşı olanlar.
M.S. 30 yılında İsa çarmıha gerildi. Yahudiler, İsa’nın yeni bir Pers destekli Musevi ayaklanması çıkartacağı söylentisi ve korkusu yayarak Roma valisini kışkırtmıştı. Oysa İsa sadece Yahudilerin Tanrı’sını herkesin Tanrı’sı yapmaya çalışıyordu. Yahudiler bu yüzden Hristiyanlar tarafından hep lanetlendiler. Gittikleri bütün Hristiyan ülkelerde aşağılandılar, itilip kakıldılar, sürüldüler, giysilerine işaretler takıldı, ticaret yapmaları, eğitim yapmaları kısıtlandı. Rusya’da PALE denilen gettolarda toplandılar.
Yahudiliğin içinden Hristiyanlık doğuyordu. Hıristiyanlık Kudüs’ten Anadolu’ya buradan da Avrupa’nın içlerine yayılacaktı. Bunda en büyük pay Aziz Paul’undu. Diğer adıyla Pavlus, ya da Tarsuslu Saul. M.S. 10-67 yılları arasında yaşayan Pavlus Roma yurttaşlığını kazanmış Yahudi bir aileden geliyordu. Hem Yahudi adı Saul’u hem de Romalı Adı Pavlus’u kullanıyordu. Kudüs’te hahamlık öğrenimi gördü. Hristiyanlığı Yahudilik karşısında büyük bir tehdit saydığı için kilise üyelerine yönelik kıyımlarda etkin roller oynamıştı. Daha sonraları İsa’nın görüntüsüyle karşılaştığını, böylece tövbe ettiğini iddia etti. İddiasını doğru kabul eden Hristiyanların arasında yaşadı. Sonra onların lideri haline gelerek inananlar arasında önemli ayrışmalara neden oldu. Hristiyanlığın bir Yahudi Mezhebi olmaktan çıkıp bir Roma Dinine dönüşmesinde belirleyici idi. Yeni Ahid’teki Resullerin İşleri Kitabı’nın yarıdan çoğu Pavlus’un etkinliklerini aktarır.
M.S. 66 yılında Yahudiler intihar eder gibi isyan etti. İlk başkaldırı şiddetle bastırıldı, birçok Yahudi öldürüldü. Helenleşmiş Yahudiler başkaldıranlara cephe aldı. Yahudiler silahlanmaya başladı. M.S. 70 yılında Roma, büyük bir kuvvetle Yahudileri ezdi. Kudüs yakıldı, İkinci Tapınak yerle bir edildi. M.S. 135 yılında bir Yahudi isyanı daha facia ile son buldu. Romalılar son Yahudileri Filistin’den kovdu, Kudüs’e girmelerini yasakladı. Yahudiler Roma İmparatorluğu’nun dört bir yanına dağıtıldı.
Yahudilerin iki bin yıllık gurbetine geçiyorum…
Roma M.S. yedinci yüzyıla kadar Filistin’de yönetimini devam ettirdi. Yahudiler Orta Doğu, Akdeniz ve Avrupa’ya yayıldılar. Artık aralarında savaşçılar değil, tüccarlar ve bilim adamları öne çıkacaktı. Her yerde çatışma değil, uyum, barış ve huzur arayacaklardı. Onları koruyacak devletleri yoktu, ama Musevilik dini ve İbranice lisanı başta olmak üzere başka değerleri olacaktı. Köklerinden kopmayacaklardı. Gittikleri yerlerde toplumla bütünleşecekler, ama asimile olmayacaklardı.
Yahudiler Müslümanlarla, Ortodoks, Katolik ve Protestan Hristiyanlarla iç içe yaşadılar. Zaman zaman din değiştirir gibi yaptılar. Baskılara, sürgünlere ve katliamlara maruz kaldılar. Ama her şeye rağmen ayakta kalmasını bildiler. Tanrı onları cezalandırmıştı. Başa gelen çekilecekti.
Kudüs’teki Süleyman Tapınağı, son yıkılışından İslamiyete kadar harabe halinde kaldı. Hz. Muhammed’e 620 yıllarında inen İsra Suresi’nden dolayı Kudüs Müslümanlarca da kutsal sayılınca Süleyman Tapınağı’na “uzak mescit” anlamına gelen “Mescidi Aksa” inşa edildi. Hz. Muhammed’in Miraç gecesi buradan göğe yükseldiğine inanılıyor. Hristiyanlar da Hz. İsa’nın havarileriyle son yemeğini bu civarda yediğine inanırlar.
Süleyman’ın Tapınağı, Kudüs’ün Haçlı seferleri sırasında alınmasıyla tekrar gündeme geldi. Mesih'in Fakir Şövalyeleri Kudüs’e giden hacıları ve Avrupalıları korumak için devreye girdi. Hasan Sabbah ve Şii İsmailiye tarikatı taraftarları Süleyman Mabedini koruyan Tapınak Şövalyeleri ile temasa geçti. Süleyman Tapınağı’nın temelinde gömülü bazı sırları bu dönemde elde ettikleri sanılıyor.
- yüzyılda Yunanistan, Babil, Pers, Orta Doğu ve Akdeniz bölgesinden birçok Musevi; Kafkaslar ve ötesine göç etti. Orta Çağ başlarından itibaren, ‘Rus seyyahlar’ olarak bilinen Musevi tüccarlar, Hindistan ve Çin’e varmak üzere Slav ve Hazar toprakları üzerinden yolculuk yaptılar.
- yüzyılda Türk asıllı Hazar Krallığı Yahudi dinine geçti ve yeni bir Yahudi krallığına dönüştü. Kimi akademisyenler, Aşkenaz Yahudilerinin kökenlerini, Hazarların Yahudiliğe geçişleriyle ilişkilendirirler. Bu konu, bugün halen akademisyenlerin araştırmaları için önemli bir boyut teşkil ediyor. Hazar krallığı, eski Rus literatüründe ‘Yahudilerin Toprağı’ olarak bilinir. Aynı zamanda, o dönemde Kiev’de yaşayan Yahudiler de bulunmaktaydı.
- yüzyılda, Batı Avrupa'da neredeyse hiç Yahudi yaşamıyordu. Nispeten hoşgörülü olan Polonya, Avrupa'daki en büyük nüfusa sahipti, ancak Yahudiler için buradaki sakin durum da yüz binlerce Yahudinin Chmielnicki ayaklanması (1648) ve İsveç savaşları (1655) sırasında katledilmesi ile sona erdi. Yahudiler Batı Avrupa'ya geri döndüler. Yahudiler kimi şehirlerden yine kovuldu, toprak sahibi olmaktan men edildi ve gettolarda yaşamaya zorlandılar.
- yüzyılda Yahudiliğin dünyada yeni bir döneme girişi bir Alman dini girişimiydi: Protestanlık. Protestan uluslar her yerde önde gidiyordu. Prusya Almanların en güçlü ve etkili devletiydi. Protestan İngiltere ilk sanayi gücüydü, Napolyon’u yenmişti, dünyada görülmemiş zenginlikte bir ticaret imparatorluğu olmuştu. Protestan ABD Batı’nın yükselen gücüydü. Başını Fransa’nın çektiği Katolikler gerilemeye başlamıştı.
- Dünya Savaşı'nın sonunda ABD Başkanı Truman, İngiltere'ye başvurarak 100 bin Yahudi'nin derhal Filistin'e girmesine izin verilmesini ve göç limitlerinin kaldırılmasını talep etmiş, konu 1947'de İngiltere tarafından Birleşmiş Milletler'e götürülmüştü. ABD'nin ve Yahudi lobilerinin baskısı altındaki Birleşmiş Milletler, Kasım 1947'de Filistin'in Arap ve İsrail devleti olarak bölünmesini ve Kudüs'e uluslararası statü verilmesini kabul etti. 14 Mayıs 1948 tarihinde İsrail Devleti'nin kuruluşu açıklandı. Filistin topraklarında bu tarihte 1 milyon Arap ve 600 bin Yahudi yaşamaktaydı.