Zarrab Davası ve Türkiye

CHP Genel Başkan Yardımcısı Erdal Aksünger tarafından hazırlanan Zarrab Davası ve Türkiye başlıklı raporu dikkatinize sunuyoruz.

ABD’de tutuklu bulunan Reza Zarrab’ın yargılanma süreci ile ilgili gelişmeler hakkında hazırlamış olduğumuz Mayıs – Ekim 2016 dönemi değerlendirmelerin özeti aşağıda sunulmaktadır.

Zarrab’ın kefaletle serbest bırakılma talebi, savcılık makamı tarafından, Zarrab’ın güçlü siyasi ilişkileri nedeniyle kaçma şüphesi ihtimalinin yüksek olduğu iddiasıyla 16 Haziran’da reddedildi.

ABD’deki kefalet talebi dilekçelerine eklenen belgeler, 17 Aralık soruşturma dosyasından alınmıştı. Dilekçelerde yer alan ifadeler, savcı Bharara ve ekibinin, ABD ambargosunun delinmesi konusunda 2010 yılından beri çalıştığını gösteriyordu. NSA desteğiyle FBI tarafından temin edildiği anlaşılan bazı bilgi ve belgelerin, yargılama aşamasında iddianameye gireceğini, bunların bir kısmının Türkiye’deki siyasetçi, bürokrat, işadamı ve medya mensuplarını yeni sıkıntılara sokacağı yönünde değerlendirmelerde bulunmuştuk. Medyada yer alan haberlerde de, savcı Bharara’nın, biri eski AKP yöneticisi olmak üzere, 7 kişiyi tanık olarak göstereceği iddia ediliyordu. Zarrab’ın İngilizce bilip bilmediği, ortaokul karnesindeki notlar gibi ikincil konular da tartışma konusu olmuştu.

20 Haziran’a ertelenen ön duruşma, yaklaşık 10 dakika sürdü. Yargılama sürecinin planlanması amacıyla yapılan ön duruşmada, Zarrab’ın avukatı Brafman, davanın düşürülmesi talebinde bulunacağını, ayrıca Zarrab’ın kefalet başvurusunun reddedilme kararına karşı da bir üst mahkemeye başvuru yapmayı düşündüklerini belirtti. Hâkim, bu açıklamalar üzerine yargılama takvimini belirledi ve duruşma ertelendi. Takvime göre Zarrab’ın avukatı, davanın düşürülmesi talebini 15 Temmuz’da mahkemeye ulaştırmak ve savcılık da, 5 Ağustos’a kadar bu talebe yanıtını sunmakla yükümlüydü. Ayrıca savunma tarafı, son dilekçesini 19 Ağustos’a kadar mahkemeye sunacaktı. Birkaç günlük erteleme sonucu Zarrab’ın avukatları, davanın düşürülmesi talebini 19 Temmuz’da mahkemeye ulaştırdı. Bu süreç devam ederken, Reza Zarrab altı ayrı hukuk şirketiyle anlaştı ve dava sürecinde kendisini savunacak avukat sayısı 16 kişiye ulaştı.

Savcılık, 8 Ağustos’ta 63 sayfalık bir dilekçeyle Zarrab’ın talebine yanıtını ve itirazlarını sundu. Davanın düşürülmesine ilişkin taleplerin “kabul edilemez” olduğunu ve “bu konuda bir duruşmaya dahi gerek olmadığını” ileri süren savcılık, davanın ABD’nin “ulusal güvenliğini ilgilendirdiğini” belirtti. Savcı Bharara dilekçesinde, Sarraf’ın, “bilinçli şekilde” Amerikan mali sistemini sömürerek, teröre destek verdiği ve küresel huzursuzluğu kışkırttığı iddiasını tekrarladı.

Savunma tarafının son dilekçesi 22 Ağustos’ta mahkemeye sunuldu. Zarrab, davanın düşürülmesi talebini yineledi. Savcı Preet Bharara’nın suçlamalarına yanıt olarak verilen dilekçede, “Zarrab’ın ABD vatandaşı olmaması ve ABD’de doğrudan iş yapmaması” nedeniyle, Amerikan yasalarını ihlal etmekten yargılanamayacağı öne sürüldü. Dilekçede, Bharara’nın İran’a yönelik Amerikan yaptırımlarına ilişkin yasaları “farklı yorumladığı” öne sürülerek, Zarrab’ın “İran için ticaret yaptığı” gerekçesiyle yargılanmasının mümkün olmadığı, ABD bankalarını dolandırmak ve kara para aklama suçlamalarının ise, “savcılık makamının yazmakta olduğu romanın parçaları” olduğu öne sürüldü.

Zarrab’ın avukatları, müvekillerinin cep telefonunun şifresini gözaltına alındığı Miami Havaalanı’ndaki gümrük memuruna verdiğini, memurun da bunu FBI ile paylaştığını vurgulayarak, FBI’ın böylece şifreyi “yasadışı yollarla elde etmiş olduğunu” savundular. Avukatlar, Zarrab’ın telefonundan elde edilen delillerin tümünün “yok sayılması” talebini, müvekkillerine Miranda Hakkı’nın dahi okunmadığını tekrarladılar. Bharara önceki dilekçesinde, Zarrab’ın telefonu için zaten ellerinde arama izni olduğunu, gümrük memurunun FBI ile şifreyi paylaşmasının “zaman kaybını engellediğini” belirtmişti.

Miranda Hakkı: ABD’de ‘Miranda Hakkı’ yasası olarak geçen 1966 tarihli Miranda v. Arizona isimli ünlü davada, ABD Yüksek Mahkemesi sanıkların gözaltındaki sorgulama sırasında sessiz kalma hakkı ve bir avukat bulundurma hakkı dâhil olmak üzere belirli haklara sahip olduğunu ilan etmişti. ABD yasalarına göre, eğer polis sanığın haklarını ihlal ederek kanıt elde ederse, bu kanıtlar savcılık tarafından kullanılamıyor.

6 Eylül’de yapılması planlanan duruşma beklenirken, Zarrab’ın avukatları 30 Ağustos tarihinde mahkemeye sundukları bir dilekçeyle “reddi hakim” talebinde bulundu. Zarrab’ın avukatları tarafından hazırlanan dilekçede, Yargıç Richard Berman’ın Mayıs 2014’te İstanbul’da düzenlenen “Adalet ve Hukuk Devleti” konulu uluslararası sempozyuma katıldığı belirtilerek “Yaptığımız araştırmalara göre, Türkiye’de son günlerde darbe girişimi ile ilgili yaşanan gelişmeler ışığında, ne yazık ki mahkemenin taraf tutmasının kaçınılmaz olduğu bir görünüm ortaya çıkacaktır. Zarrab, bundan dolayı reddi hakim talebinde bulunuyor.” denildi.

14 Eylül’de savcılık tarafından verilen karşı dilekçede, Zarrab’ın, Türkiye’de bir hukuk konferansına katıldığı için tarafsız olamayacağı gerekçesiyle “reddi hakim” talebinde bulunduğu Yargıç Richard Berman ile ilgili savlarının hiçbir temele dayanmadığı ifade edilerek, “Yargıç Berman, New York’ta görülen ilk duruşmada, İstanbul’da bir hukuk konferansına katıldığını kendisi dile getirdi. Zarrab ve savunma ekibi de bunu bildiklerini, bu durumun yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını etkilemeyeceğine inandıklarını kendileri dile getirdiler. Aradan 4 ay geçtikten sonra, reddi hakim talebinde bulunmanın hiçbir dayanağı yok.” ifadeleri kullanıldı.

21 Eylül’de verilen dilekçede Zarrab’ın avukatları “reddi hakim” konusunda ısrarlarını sürdürdüler ve savcılığın öne sürdüğü argümanlara itiraz ettiler. Dilekçede Yargıç Berman’ın, Türkiye’de bir hukuk sempozyumuna katılmasını açıklamasını normal karşılandığı ve o gün itibarıyla itiraz edilecek bir durumun olmadığı belirtildi. Hakim Berman’ın, ilk duruşmada yaptığı açıklamada, Türkiye’de düzenlenen sempozyumun YKK hukuk firmasıyla birlikte sponsorluğunu üstlendiğini iddia ettiği, ancak BM’ye bağlı olarak çalışan, ‘UN Global Compact’ kuruluşunun bu iddiayı reddettiği belirtildi.

Yargıç Berman’ın 2014 yılında katıldığı sempozyumu düzenleyen hukuk firmasının sahiplerinin darbe girişimiyle ilişkilendirilerek, FETÖ üyesi oldukları gerekçesiyle tutuklandıkları; polisin, darbe girişimi sonrasında sempozyumun sponsoru olan YKK hukuk firmasına baskın düzenlediği ve ardından kapatıldığı haberlerde yer aldı.

Bu aşamada, Cumhurbaşkanı ABD seyahatinden dönüş yolunda verdiği mülakatta Reza Zarrab konusunda bazı açıklamalarda bulundu:

Biden ile görüşmemizde yargı konusu açıldığında Reza Zarrab konusunu da gündeme getirdim. “Bu kişi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Eşi ve çocuğu ile birlikte ABD’ye giriş yaptığı anda kendisi tutuklandı, eşi ve çocuğu da hemen Türkiye’ye gönderdildi. Bu tutuklama hangi kurala göre yapıldı?” diye sordum. Neticede bizim vatandaşımız olduğu için, hukukunu aramak zorundayız. Bu Reza Zarrab değil de bir başka vatandaş da olabilirdi. Kaldı ki gerek adalet gerek ekonomi bakanlığımızın yaptıkları çalışmalara göre, bu kişinin bir suçu da bulunmuyor. İran da aynı şeyi söylüyor. Ancak buna rağmen bu kişi 6 aydır ABD’de tutuklu durumda. ABD Adalet Bakanlığı’nın bu davayı havale ettiği mahkeme de ilginç. Savcı Bharara da hâkim Richard Berman da, Türkiye’de daha önce FETÖ tarafından ağırlanmış isimler. Yani Adalet Bakanlığı Zarrab’ı tutup orada FETÖ’nün yedirip içirdiği isimlere teslim ediyor. Biden ‘Ben bu kadarını bilmiyordum’ dedi. Hukukla değil, ilişkiler ağıyla başka işler çevirme peşindeler.

28 Eylül’de Zarrab’ın avukatları tarafından üçüncü kez yapılan “reddi hakim” talebinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları kanıt olarak gösterildi. Avukatların başvurusunda “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları reddi hakim talebimizin haklılığını doğruladı. Hakim Berman, Yüksel Karkin Küçük hukuk firmasının sponsorluğunda yapılan sempozyumda yaptığı açıklamalarla, ABD Kongresi’nin onayı olmadan kendisini uygunsuz biçimde uluslarası ilişkilerin hassas meselelerine sokmuş oldu” denildi. Zarrab’ın avukatları, dilekçelerinde Reuters ve Hürriyet Daily News’ün, Erdoğan’ın açıklamalarıyla ilgili haberlerine de yer verdi. Bu talep, 29 Eylül günü davaya bakan Yargıç Richard Berman tarafından reddedildi.

Reddi hakim talebinin kabul edilmemesinden hemen sonra, davanın savcısı Bharara, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Savcı Bharara da, Hakim Richard Berman da Türkiye’de daha önce FETÖ tarafından ağırlanmış isimler” sözlerine cevap verdi.

New York’ta yayınlanan City & State dergisinin kuruluş yıldönümünde konuşan Bharara, Türk liderlerin bir süredir kendisinin de Gülenci olduğu iddialarını ortaya attıklarını söyleyerek, “Benim Gülen takipçisi olduğum iddialarına kadar, Gülen adını hiç duymamıştım, Google’dan baktım. Hatırlarsınız birkaç ay önce Türkiye’de darbe girişimi oldu. Geçen hafta, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, benim adımı vererek, beni Türkiye’de darbe girişiminde bulunanlarla yiyip içmekle suçladı. Bu girişim yüzlerce kişinin de ölümüne yol açtı. Türkiye’nin güzel bir ülke olduğunu duyarım ama hayatımda Türkiye’ye ayak basmışlığım bile yok” dedi.

Daha önce Eylül başında yapılması planlanan, ancak reddi hakim talebi nedeniyle ertelenen duruşma, 5 Ekim günü yapıldı. Zarrab’ın avukatları, müvekkillerinin ABD yasalarını çiğnemediğini, kara para aklama suçlamasının tanıma uygun olmadığını, telefonundaki bilgilere anayasa ihlal edilerek ulaşıldığını açıklayan bir savunma yaptı. İki saati bulan duruşma sonunda, davanın düşürülüp düşürülmemesine karar verilemediğini belirten Yargıç Berman, kararını daha sonra açıklayacağını belirtti. 17 Ekim günü, Başsavcı Preet Bharara, Reza Zarrab’ın iddianamenin reddedilmesi için yaptığı başvurunun hakim tarafından geri çevrildiğini duyurdu.

Reza Zarrab 23 Ocak 2017 tarihine kadar savcılıkla anlaşmadığı takdirde jüri karşısına çıkacak ve yargılaması üç hafta içinde tamamlanacak. Kendisi hakkındaki ağır suçlamalar ve muhtemel hapis cezası göz önüne alındığında, Zarrab’ın Ocak ayına kadar anlaşma yolunu seçmesi beklenebilir. Yapılacak bir anlaşmanın Türkiye’de siyaset ve bürokrasi alanına çok çarpıcı yansımaları olacağını tahmin edebiliriz.