34,5467$% 0.18
36,0147€% -0.62
43,3470£% -0.52
3.005,41%1,48
2.705,79%1,29
9.549,89%1,94
Türkiye’nin savunması sınırlarımızda başlamıyor. Sınırlarımızın ötesindeki gelişmelere sessiz kalmamız durumunda kendi güvenliğimizi sağlamamız mümkün olmayacaktır.
Türkiye’nin sınırlarının ötesindeki askerî faaliyetleri çok tartışılıyor ve bazı kesimler tarafından ağır bir şekilde eleştiriliyor. Bu eleştiriler dile getirilirken genel olarak ileri sürülen argüman ise “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi çerçevesinde Türkiye’nin kendi sınırlarına çekilmesi ve çatışmalardan uzak, barışçı bir dış politikaya yönelmesi olarak karşımıza çıkıyor.
Barışı savunan söylem ve sloganlar her zaman doğrudur ve bunları dile getirenler haklıdır. AK Parti hükümetleri döneminde de önce “komşularla sıfır sorun” sonra da “dostlarımızın sayısını artırıp düşmanlarımızın sayısını azaltacağız” söylemleriyle barışın hedeflendiği bir dış politika izlenmeye çalışıldı.
Ancak uluslararası ilişkilerin şu gerçeğini de her zaman hatırlamak zorundayız. Başka ülkelerle barışçı ya da çatışmacı ilişkilere sahip olmak tek taraflı tercihlerle alakalı bir mesele değildir. Bir devletin başka bir devletle barış eksenli bir ilişki kurabilmesi ancak karşı tarafın da aynı düşünce ve isteğe sahip olmasıyla mümkündür. Bunun yanında, bu iki aktörün niyetleri dışında, bölgesel ve küresel konjonktür de söz konusu aktörler arasındaki ilişkinin barışçı ya da çatışmacı olmasını etkiler. Yani örneğin, Türkiye’nin Irak’la barış temelli bir ilişkiye sahip olması için sadece Ankara’nın barışı istemesi yeterli değil, Bağdat’ın da bunu istemesi gerekli, ama çoğu zaman yeterli değildir. Ankara ve Bağdat’ın yanında, dönemin özelliklerine göre, Tahran, Washington, Moskova, Londra ya da Berlin’in ne istediği de Türkiye ile Irak arasındaki ilişkinin nasıl olacağı konusunda belirleyici olabilmektedir. Bunun temel nedeni uluslararası ilişkilerin genel olarak güç politikası üzerine kurulmuş olması ve bu çerçevede bölgesel ve küresel güçlerin kendi çıkarları doğrultusunda başka aktörler arasındaki ilişkilere çok sık müdahale etmeleridir.
Bu müdahaleler çok farklı şekillerde olabilmektedir. Güney komşularımız Suriye ve Irak’a baktığımızda, bu ülkelerin çok sayıda bölgesel ve küresel gücün müdahalelerine maruz kaldıkları görülüyor. Bu müdahalelerin Suriye ve Irak siyasetinde yol açtığı sonuçların onlara komşu olan bütün ülkeleri etkilediği gibi Türkiye üzerinde de büyük etkilere yol açtığı tartışılmaz bir gerçek. ABD, Rusya, Almanya, İngiltere ve Fransa gibi bölge dışı ülkelerin her iki ülkede de çok yoğun faaliyetlerinin olduğu ve bu ülkelerin geleceklerini kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmek için çaba sarf ettiği bir dönemde Türkiye’nin “Yurtta sulh, cihanda sulh” diyerek kendi kabuğuna çekilmesi mümkün mü?
Sınırlarının ötesinde sözde “müttefikleri” bir PKK/PYD devleti kurmaya çalışırken Türkiye, “ben barışı savunuyorum” diyerek sessiz kalabilir mi? Sessiz kalması durumunda, Washington’un desteğiyle kurulacak olan o PKK/PYD devleti “Türkiye bizim devlet kurmamıza izin verdi, biz de artık Türkiye’deki terör faaliyetlerini sona erdirelim” mi diyecek?
PKK’nın, Suriye’de elde ettiği başarılardan sonra daha da cüretkâr bir politikaya yönelip Türkiye’deki çözüm süreci masasına tekme vurduğunu unutmamak gerekir. Aynı PKK’nın Irak’ın kuzeyinde de güçlendirilmeye çalışıldığını ve başta Türkiye olmak üzere, istenmeyen politikalara yönelen bölgesel aktörlere karşı bir “hizaya çekme aracı” olarak kullanıldığını hatırlayalım.
Türkiye’nin savunması sınırlarımızda başlamıyor. Sınırlarımızın ötesindeki gelişmelere sessiz kalmamız durumunda kendi güvenliğimizi sağlamamız mümkün olmayacaktır. Binlerce kilometre uzaktan gelip hemen sınırlarımızın ötesinde güvenliğimiz aleyhine her türlü faaliyeti gerçekleştiren bu kadar ülke varken, onları seyretmek Türkiye için tamir edilmesi çok zor olacak vahim sonuçlar doğuracaktır. Bu yüzden Türkiye sınırlarının ötesinde, Suriye ve Irak’ta askerî faaliyetlerde bulunuyor ve bu ülkelerin geleceğinin şekillenmesi konusunu bölge dışı güçlere ve onların taşeron olarak kullandığı terör örgütlerine bırakmak istemiyor.
Türkiye’nin Suriye ve Irak’a yönelik politikasının temelini ise, bu iki ülkenin toprak bütünlüğünün korunması ve terörist örgütlerin yuvalanmalarına fırsat vermeyecek şekilde istikrarlı demokratik yönetimlere kavuşmaları oluşturuyor.
Meteoroloji saat verdi