DOLAR

35,1985$% -0.02

EURO

36,5940% -0.29

STERLİN

44,3127£% 0.21

GRAM ALTIN

2.958,37%0,14

ONS

2.616,59%0,24

BİST100

9.672,75%0,48

İmsak Vakti a 02:00
İstanbul HAFİF YAĞMUR 10°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
Faysal ATMACA

Faysal ATMACA

30 Temmuz 2024 Salı

    POPÜLİST HAYVANSEVERLER!?

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Günümüz dünyasında bilgi, hiç olmadığı kadar hızlı bir şekilde yayılmakta ve kitleler üzerinde derin etkiler yaratmaktadır.
    Bu hızlı bilgi akışının ana damarlarını ise sosyal medya ve basın yayın organları oluşturuyor. Ancak, bu mecralar aynı zamanda toplum mühendislerinin ve çeşitli çıkar çevrelerinin yönlendirmeleri ile de şekillenmektedir.
    Bu durum, gündem ve gerçek gündem arasındaki çizgiyi belirsizleştiriyor.

    Toplum Mühendisliği Nedir?

    Toplum mühendisliği, bireylerin veya kitlelerin düşünce, davranış ve tutumlarını yönlendirmek amacıyla yapılan stratejik müdahalelerdir. Bu müdahaleler, sosyal medya, basın, televizyon ve diğer iletişim araçları aracılığıyla gerçekleştirilir. Amaç, toplumu belirli bir yöne doğru şekillendirmek, belirli düşünce ve davranış kalıplarını teşvik etmektir.

    Sosyal Medya ve Basın Yayında Manipülasyon:

    Sosyal medya platformları, kullanıcıların duygu ve düşüncelerini hızla paylaşabildiği, etkileşimde bulunabildiği ve bilgiye anında ulaşabildiği alanlardır. Ancak, bu özgür ortam aynı zamanda manipülasyonlara da açıktır. Çıkar çevreleri, sosyal medya platformlarını kullanarak sahte haberler, yanlış bilgi ve yanıltıcı içerikler yayabilir. Bu tür içerikler, kullanıcıların algılarını değiştirebilir ve toplumda yanlış bilgilere dayalı tepkiler oluşturabilir.

    Basın yayın organları da benzer şekilde manipülasyonlara açıktır. Medya sahipleri, reklam verenler veya siyasi güçler tarafından yönlendirilen haber içerikleri, kamuoyunu belirli bir yönde düşünmeye sevk edebilir.
    Bu durum, medya etiği açısından ciddi sorunlar doğurmakta ve gerçek gündemin üzerinin örtülmesine neden olmaktadır.

    Gerçek Gündem ve Manipüle Edilmiş Gündem

    Gerçek gündem, toplumun gerçekten ilgilenmesi ve çözmesi gereken sorunlar ve konulardır. Ekonomik sıkıntılar, eğitim sorunları,çevre sorunları, sağlık hizmetlerindeki yetersizlikler gibi konular, gerçek gündemin temel taşlarını oluşturur.
    Ancak, manipüle edilmiş gündem, dikkatleri bu konulardan uzaklaştırmak ve başka yönlere çekmek için oluşturulur.
    Örneğin, bir ülkenin ekonomik krizine odaklanmak yerine, magazinsel skandalların veya tartışmalı sosyal konuların öne çıkarılması, toplumun dikkatini dağıtabilir ve asıl sorunların göz ardı edilmesine yol açabilir.
    Veya iktidara alternatif projeleri olmayan muhalefetin geliştireceği yıpratma taktiğini amaçlar gündem ile iktidar yolunu açmak.

    Manipülasyonlarla Mücadele Yolları

    Manipülasyonlarla mücadele etmek, bilinçli ve eleştirel bir bakış açısına sahip olmayı gerektirir. İşte bazı temel adımlar:

    1. Kaynakları Sorgulamak:

    Haberin kaynağını kontrol etmek, doğru bilgiye ulaşmada kritik öneme sahiptir. Güvenilir ve bağımsız kaynaklardan gelen bilgiler tercih edilmelidir.

    1. Eleştirel Düşünmek:

    Bir haberin doğruluğunu sorgulamak ve farklı bakış açılarını değerlendirmek, manipülasyonların etkisini azaltabilir.

    1. Eğitim ve Bilinçlendirme:

    Medya okuryazarlığı eğitimi, bireylerin manipülasyonlara karşı daha dirençli olmasını sağlar.

    1. Dijital Araçlar ve Doğrulama Platformları:

    İnternette yer alan bilgilerin doğruluğunu kontrol eden platformlar ve dijital araçlar kullanarak, sahte haberlerin yayılması engellenebilir.

    Bugün Mecliste kabul edilen “Sokak Hayvanları Yasası” ile ilgili de koparılan fırtınalar bu çerçevede değerlendirilebilir ancak.

    Yani manipüle edilmiş genel gündem ile hem ekonomik krizin etkilerini azaltmak ve gündeme teşne olan biçare muhalefetinde işin iktidar yolunu hayvansal popülizm ile açmaktır.

    Yoksa eşrefi mahluk olan insanın huzur ve refahı için çıkarılacak sıradan bir kanun için ne bu kadar fırtınaya gerek vardı ve de çıkmasın diye sanki ülke elden gidiyor diyerek yaygaraya.

    Yasaya bakıyoruz;hem sokak hayvanlarına hizmet ediyor hem de insana.İktidar kulağını tıkayıp sıradan bu kanunu çıkarmasına bakmalı. Maalesef onun da işine geliyor bunu tartışmak.

    Muhalefet ise iktidara giden yolda diken istemiyor kedi-köpeklerin sırtında iktidara yürümek istiyor sözüm ona hayvanseverlik yapıyor ama belediyelerin çoğu onda olduğu ve bu kanunla sokak hayvanlarının rehabilitasyonu ve sahiplendirilmesi belediyelere verildiğinden işten ve sorumluluktan kaçıyor..Yani tamda kurnaza bak kabilinden.

    Maden sokak hayvanlarını insana tercih edecek kadar seviyorsunuz !Neden onlara barınak yapmak ve sahiplendirip proveke ettiklerinizin evine almalarını sağlamak yerine köpeklerin ardına takılıp havlıyorsunuz demezler mi insana.

    Yani neresinden bakarsanız bakın maksat görüp duyduklarınızın ötesindedir.

    Sonuç Olarak

    Sosyal medya ve basın yayın organları, bilgi çağının vazgeçilmez unsurlarıdır. Ancak, bu mecraların toplum mühendisleri ve çıkar çevreleri tarafından yönlendirilmesi, gerçek gündemin göz ardı edilmesine ve manipülasyonların artmasına neden olabiliyor. Bireylerin bilinçli, eleştirel ve sorgulayıcı bir yaklaşımla hareket etmeleri, bu manipülasyonların etkisini azaltmak için hayati öneme sahiptir.

    Gerçek gündemle manipüle edilmiş gündem arasındaki farkı ayırt edebilmek, toplumun sağlıklı ve sürdürülebilir bir şekilde gelişmesi için tek çaredir biline.

    Selâm ve Dua İle..

    Kıymet hanım selamlar iyisinizdir inşallah?

    Yazım bu artık size emanet
    Kolay gelsin hayırlı günler diliyorum.

    Devamını Oku

    NEDEN “AVRUPA’DA TÜRKÇE ÇALIŞTAYI”?

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    NEDEN “AVRUPA’DA TÜRKÇE ÇALIŞTAYI”

    Ülke sınırlarının yerini “Medeniyet Çatışması”nın aldığını iddia ederken siyaset bilimci Samuel Huntington
    doğrusunu söylemek gerekirse inşasında tuğla olduğumuz medeniyetimiz için elimizi taşın altına sokmanın ne kadar elzem olduğunu da bize hatırlatmadı değil.

    Elbette medeniyetleri oluşturan pek çok girdi vardır ve her biri ayrı ayrı çalıştay konusudur,ama biz Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Dış İlişkiler Birimi konumuza sadık kalarak çalışmamızı dil üzerinde bir çalıştaya yoğunlaştırdık.

    Dil’in medeniyet/kültür içinde ne kadar önemli olduğunu ise:

    İngiliz dil bilimci David Crystal

    Yok etmek istediğiniz milletlerin
ele geçirilebileceği tezi olan;

    “-Sokabildiğiniz kadar yabancı kelime sokun.
    -İkinci aşamadaki kuşaklar arası bağlantıyı kesip alabildiğince anlaşmalarını engelleyin.
    -Ve son aşamada ise gelecek kaygısı pompalayarak ikinci bir dili temel ihtiyaç haline çevirin”

    Gazeteci/Yazar Peyami Safa’nın;

    “Bir milleti yok etmek isterseniz askeri istilaya gerek yoktur. Ona tarihini unutturmak, dilini bozmak, dininden soğutmak ve dolayısı ile manevi değerlerini, ahlakını ‘bozmak’ ve soysuzlaştırmak kâfidir.”

    Ünlü filozof Konfüçyus’un;

    “Bir ülkeyi idare etmeye çağrılsaydınız,
    yapacağınız ilk iş ne olurdu?”
    Sorusuna;
    “İşe önce dili düzeltmekle başlardım. Çünkü dil bozulursa kelimeler düşünceleri iyi anlatamaz. Düşünceler iyi anlatılmazsa, yapılması gereken işler yapılamaz.”

    Dediklerinde aslında bize de yol haritası vermiş oluyorlardı,geriye nasıl yapacağımızı ve dil ile ilgili temel meselelerin ne olduğunu tespit etmemiz kalıyordu tıpkı ünlü filozof Aristo’nun dediği gibi;

    “Bir kimsenin ne söylemesi gerektiğini bilmesi yeterli değildir;nasıl söyleyeceğini de bilmesi gerekir”

    Bu nedenle yoğun olarak Türklerin yaşadığı bölgenin Avrupa ülkeleri olması hasebiyle “Avrupa’da Türkçe” çalıştayı olarak planladık.Tabiiki dünyanın dört bir yanında yaşayan Türkleri ve Türkçe konuşan toplumları gözardı etmeden.

    Temel olarakta ilgili bölgelerdeki devletlerin yasalarına uyarak ve sadece insan hakları evrensel beyannamesi ile güvence altına alınmış haklarımız çerçevesinde kalmak suretiyle.

    Bunun için düşük ki;

    1. Dil ve Kültürün Korunması: Avrupa’da yaşayan Türkler arasında Türk dilinin ve kültürünün korunması ve nesilden nesile aktarılması önemli bir konudur. Çalıştay, dil ve kültürün canlı tutulmasını sağlayarak, kimlik ve aidiyet duygusunu güçlendirir.
    2. Dil Becerilerinin Geliştirilmesi: Türkçe çalıştayları, dil becerilerini geliştirmek isteyen bireylere eğitim ve pratik yapma imkanı sunar. Bu sayede, dilin doğru ve etkin bir şekilde kullanılmasına katkı sağlar.
    3. Toplumsal Bağların Güçlendirilmesi: Çalıştaylar, Avrupa’daki Türk topluluklarının bir araya gelerek kaynaşmasını ve toplumsal bağlarını güçlendirmesini sağlar. Bu, özellikle genç nesillerin birbirleriyle ve kökenleriyle olan bağlarını kuvvetlendirir.
    4. Eğitim ve Akademik Destek: Avrupa’da yaşayan Türk öğrencilere akademik alanda destek sunarak, Türkçe eğitimlerinin ve akademik başarılarının artmasına katkıda bulunur. Bu da onların eğitim hayatlarında ve kariyerlerinde avantaj sağlar.
    5. Çok Dilli ve Çok Kültürlü Yetişme: Avrupa’da büyüyen Türk çocukları, hem Türkçeyi hem de yaşadıkları ülkenin dilini öğrenirler. Türkçe çalıştayları, çok dilli ve çok kültürlü bireylerin yetişmesine katkıda bulunur ve bu bireylerin küresel dünyada daha etkin bir şekilde yer almasını sağlar.
    6. Türkçe’nin Yaygınlaştırılması: Türkçe çalıştayları, Avrupa’da Türkçenin yaygınlaştırılması ve tanıtılması için bir platform oluşturur. Bu, hem Türk toplulukları arasında hem de diğer topluluklar arasında Türkçeye olan ilgiyi artırabilir.

    Bu nedenlerle, Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği olarak Avrupa’da yaşayan Türkler için “Türkçe Çalıştayı” düzenlemek, hem dil ve kültürün korunması ve geliştirilmesi hem de toplumsal bağların güçlendirilmesi açısından büyük bir öneme sahiptir.

    Yönetmen Eliezer Ben-Yehuda’nın
    ölü dil olan İbranice’yi bugün dünyada sayılı diller arasına tek başına sokmasıda gayretimizi haklı çıkaracak örnektir ayrıca.

    Davetimize dünyanın dört bir yanından icabet edip değerli fikir ve görüşlerini bir bildirim olarak sunan bütün katılımcılara düzenleme kurulu adına teşekkürlerimizi sunuyoruz.

    Umuyoruz ki yapacağınız katkılarla gelecek nesillere gülen bir surat bırakmış olacağız.
    Selam ve Dua İle

    Devamını Oku

    KİBİR

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    KİBİR
    Kibir,İnsanın doğasını kemirerek,et-kemik yığını haline çeviren sinsi hastalıktır.

    Kibir, insan doğasının derinliklerinde yer alan ve zaman zaman yüzeye çıkan karanlık bir gölgedir.

    Kibir, kişinin kendisini başkalarından üstün görme, abartılı bir öz saygı ve başkalarını küçümseme eğilimi olarak tanımlanabilir.

    Tarih boyunca birçok filozof, din adamı ve düşünür kibirin tehlikeleri üzerinde dursada biz Cenab-ı Hakk’ın rehberliğinde anlamaya çalışacağız ve çaresini de elbette aynı yerde bulacağız.

    “Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır.”
    Ali İmran 14

    Cenab-ı Hak kibrin kaynaklarını bir bir saydığı bu fermanla insanoğlunun doğasında bunlara ulaşma arzusu olduğunu ama bütün bunların Cennettekilerinin numuneleri olduğunu,dengeli ve hakça ulaşmanın da sakıncasız olduğunu söyler bir yandan.Yani kaynak hamurumuzda olsada çarede hamurumuzda der bize.

    Ama genellikle insan içsel güvensizliklerinden ve yetersizlik duygularından veya çokça sahipliğinden;ya bastırmak için yada aşağılamak için hemcinslerine karşı tiyatral rol yapar denge yerine.

    Kişi, kendi değersizlik hissini örtbas etmek için kendisini yücelterek bir savunma mekanizması geliştirir.
    Bu, bireyin dış dünyada kendisini kabul ettirme çabasıdır şüphesiz.

    Psikolojik açıdan bakıldığında;
    kibirli davranışlar, narsisistik kişilik özellikleriyle de ilişkilendirilebilir.
    yani varlıkları da yoklukları da ben merkezlerinde değerlendirilir.Zaafiyetler örtülürken başarılar kabartılarak hep benler şişirilir durur durmadan.

    Bununda büyük günah olduğunu hatta Allah’a ortak koşmaya eşdeğer olduğunu söyleyen dinimize rağmen hemde.

    “Meleklere: “Âdem’e secde edin!” dediğimizde İblîs dışındaki­ler derhal secdeye kapandı. İblîs ise direnerek bundan kaçındı, kibir­lendi ve kâfirlerden oldu.” Bakara 34

    “A‘râftakiler, simalarından tanıdıkları cehennem ehli bazı adamlara seslenerek şöyle derler: “Gördünüz ya, ne kalabalık taraftarlarınız, ne hesapsız servetiniz, ne de kibirli tavırlarınız bugün size bir fayda sağladı.”
    A’râf 48

    Ayeti kerimelerden de net olarak anlaşılacağı gibi Cenab-ı Hak kibri kendine ortaklık olarak kabul ediyor ve insanı kafirlik çukuruna yuvarladığını beyan ediyor bize.

    Üstelik kibir hem bireysel hem toplumsal düzeyde yıkıcı etkileri Öte dünyaya göçmeden burada vurur insanın suratına.

    Bireysel düzeyde,başkalarını küçümseme ve kendini yüceltme eğiliminde ki bu insan sağlıklı ve samimi ilişkide kuramaz.

    Sonuçta yalnızlaşır ve sosyal izolasyona uğrar.

    Toplumsal olarak ta, gruplar arasında çatışmalara ve bölünmelere yol açar.
    Kibirli liderler, başkalarının görüşlerini dikkate almadan kararlar alabilir ve bu da toplumsal huzursuzluğa neden olabilir. Tarihteki birçok savaş ve çatışmanın arkasında, liderlerin kibirli tutumları ve üstünlük iddiaları yatmaktadır.

    Kibirin üstesinden gelmek, kişinin kendini tanıması ve içsel bir yolculuğa çıkmasıyla mümkündür. İlk adım, kibirli davranışların farkına varmak ve bu davranışların kaynağını anlamaktır.
    Kişi, kendisini başkalarıyla kıyaslamaktan vazgeçmeli ve içsel değerini dışsal başarılarla ölçmemelidir.

    Mütevazı olmayı öğrenmek, kibirle başa çıkmanın önemli bir yoludur.

    Kişi, kendi hatalarını ve eksikliklerini kabul etmeli ve başarılarını takdir etmelidir.

    Bu, hem bireysel gelişim için hem de toplumsal barış için önemlidir. Ayrıca, empati kurma yeteneğini geliştirmek, kibirli tutumları azaltmada etkili olabilir.

    Başkalarının duygularını ve bakış açılarını anlamaya çalışmak, kibirli davranışların yerine daha anlayışlı ve hoşgörülü bir yaklaşım koyar.

    Sonuç olarak, kibir, aslında insan doğasında var olan ve zaman zaman ortaya çıkan bir zayıflıktır. Ancak, bu zayıflıkla başa çıkmak mümkündür. Kişi, kendisini tanıyarak, mütevazı ve empatik bir yaklaşım benimseyerek kibirin yıkıcı etkilerinden kurtulabilir. Kibirden arınmış bireyler ve toplumlar, daha sağlıklı ve huzurlu bir yaşam sürdürebilirler ancak.

    Ve en önemlisi de bunu başkaları üzerinde değil kendi üzerinde yapmaya başlaması sonuca hizmet eder.

    -Kibrin açtığı yaralara tevazuları ile merhem olanlara,
    -Büyüdükçe küçülenlere,
    -Öğrendikçe cehaletlerinin idrakine erenlere,
    -Hasılı insanlıkta dengeyi yakalayanlara selam olsun..

    Selam ve dua ile..

    Devamını Oku

    ŞARK KURNAZI YOBAZLIĞI?

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    ŞARK KURNAZI YOBAZLIĞI?

    Müslümanlara yapıştırılan,
    yobazlık/bağnazlık etiketi yavuz hırsızların son yüzyıla hediye ettiği en gösterişli propaganda silahıdır.

    Gerek arama motorları ve gerekse çok bilmemişler,söz konusu yobazlık olduğunda söze nedense Müslümanlardan giriyorlar hemen.

    Üstelik Maide:77’de
    Cenab-ı Hak;

    De ki: “Ey Kitap ehli! Hakkın dışına çıkarak dininizde aşırı gitmeyin. Daha önce sapmış, birçoklarını da saptırmış ve dümdüz yoldan da şaşmış bir milletin arzu ve keyiflerine uymayın.”

    Ve
    Bakara:23’de

    Kulumuza indirdiğimiz kitaptan dolayı bir şüphe içinde iseniz onun benzeri bir sure de siz getirin Allah’tan başka taptıklarınızı da yardıma çağırın eğer iddianızda samimi iseniz.

    Fermanlarıyla Müslümanlara;
    inandıkları dini öncelikle kendi tutarlılığı ve içeriği korumaya yeterlidir diyerek ferman okuyor ve buna rağmen haddi aşıp küfre sapanlara benzeyenleri cezalandıracağını haber veriyor.

    Ve yine Fransız yazar
    Roger Garaudy’nin
    “Yobazlıklar”
    kitabında da bahsettiği;

    -Akla pranga vuran ve geçmişini güncelleştiremeyen
    “dinci yobazlık”

    -Irkçı ve saplantılı
    “etnik yobazlık”

    -Bilimi ilâh gibi görüp putlaştıran “bilimci-teknokratik yobazlık”

    -Çıkarı için diğer halkları açlığa mahkûm eden
    “kapitalist yobazlık”

    -Marks’ın düşüncesini pespayeleştiren
    “sosyalist-komünist yobazlık “

    Gibi daha pek çok yobazlık nedenleri var iken akla ilk dindar yobazlığının geliyor olmasına da bence
    “Şark kurnazlığı yobazlığı” demeliyiz öyleyse.

    “Yobaz;
    dinde bağnazlığı aşırılığa vardıran, başkalarına baskı yapmaya yönelen kimse
    ya da
    bir düşünceye,
    bir inanca aşırı ölçüde bağlı olan kimse anlamına gelir.”

    Derken TDK;
    Din? Hangisi
    Düşünce? Ne tür
    İnanç? Neye

    Olduğunu açmadan
    Aşırılığı
    Baskıyı
    Zorbalığı

    Yeriyor ve yobazlık olarak tarif ediyor.

    Ama nedense şark kurnazı yobazları sadece İslama inanların üstelikte baskı unsuru olmaksızın inanç ritüellerini aşikar yapıyor olmalarını yobazlıkla eşleştiriyorlar..
    Buna ancak halk tabiriyle “Pışık”derim vesselam.

    Biz yine de yobazlıkla ilgili diyeceklerimizi diyelim de isteyen dilediğini yapsın.Unutulmasın ki her zaman doğru tektir ve kazanandır.

    Yobazlık, kökeni ne olursa olsun, katı ve bağnaz bir düşünce yapısını ifade eder bize göre. Bu düşünce yapısı, bireylerin ve toplumların gelişimine büyük bir engel oluşturur. Yobazlık, dini, siyasi veya kültürel konularda aşırı tutuculuk ve hoşgörüsüzlük ile kendini gösterir.

    Öyleyse bize göre Yobazlık Nedir?

    Yobazlık, bir inanç veya düşünce sistemine bağlanmakla beraber farklı görüşlere tahammül edememek anlamına gelir.
    Yobaz kişiler, kendi inançlarını veya değerlerini mutlak olarak kabul eder ve başkalarının inançlarını,düşüncelerini veya yaşam tarzlarını küçümser, hatta tehdit olarak görürler. Bu tür bir zihniyet, hoşgörü ve diyalog yerine çatışma ve kutuplaşmayı teşvik eder.

    Nedenleri;
    Yobazlığın temel nedenleri arasında cehalet, korku, ekonomik ve sosyal belirsizlikler, kültürel geri kalmışlık ve liderlerin manipülasyonu yer alır. Eğitim eksikliği, bireylerin eleştirel düşünme yeteneğini geliştirip farklı bakış açılarını anlamalarını engeller. Korku, yabancı olan her şeyden kaçınma eğilimini güçlendirir. Ekonomik ve sosyal belirsizlikler, bireylerin kendilerini tehdit altında hissetmelerine ve radikal çözümlere yönelmelerine yol açar. Ayrıca, bazı liderler, kendi çıkarları doğrultusunda yobazlığı körükleyerek toplumu kontrol altında tutmaya çalışırlar.

    Sonuçları ise;
    Yobazlık, toplumsal barış ve huzuru bozar. Farklı inanç ve görüşlerin bir arada yaşamasını zorlaştırır, kutuplaşmayı artırır. Ayrıca, bireylerin ve toplumların gelişimini engeller. Bilimsel ve sanatsal özgürlükler kısıtlanır, yenilikçilik ve yaratıcılık azalır. Eğitimde geri kalmışlık, ekonomik durgunluk ve sosyal huzursuzluklar da yobazlığın doğrudan sonuçları arasındadır.

    Toplumsal Gelişime Etkileri
    Yobazlık, toplumsal gelişimin en büyük düşmanlarından biridir. İlerlemeyi ve yeniliği baltalar. Bilimsel çalışmalar ve sanatsal üretimler yobazlığın tehdidi altında duraklar. Yobaz toplumlarda eleştirel düşünce, özgür tartışma ve yenilikçi fikirler yer bulamaz. Bu durum, ekonomik kalkınmayı da olumsuz etkiler. Yobazlık, girişimciliği ve teknolojik ilerlemeyi engelleyerek, toplumun global rekabet gücünü zayıflatır.

    Nasıl çözerizÇözeriz?
    Yobazlıkla mücadele etmek için eğitim şarttır. Eğitimin, eleştirel düşünmeyi ve hoşgörüyü teşvik etmesi gerekmektedir. Bireylerin farklı kültürler ve inançlar hakkında bilgi sahibi olmaları, hoşgörünün artmasına yardımcı olur. Ayrıca, ekonomik ve sosyal adaletin sağlanması, bireylerin radikal düşüncelere yönelmelerini önler. Medyanın ve sivil toplum kuruluşlarının da hoşgörü ve diyalog kültürünü yaygınlaştırma konusunda önemli rolleri vardır. Liderlerin ise toplumları birleştirici ve kapsayıcı politikalar geliştirmeleri gerekmektedir.

    Ve Sonuç
    Yobazlık, bireylerin ve toplumların gelişimini engelleyen, barış ve huzuru tehdit eden bir düşünce yapısıdır. Bu bağnazlıkla mücadele etmek için eğitim, hoşgörü, ekonomik ve sosyal adaletin sağlanması büyük önem taşır. Yobazlığın önüne geçmek, toplumsal gelişimi ve barışı korumak adına atılması gereken önemli bir adımdır. Bireylerin farklılıkları zenginlik olarak görmesi ve birlikte yaşama kültürünü benimsemesi, daha aydınlık ve ilerici bir toplumun temelini oluşturacaktır.
    Selam ve dua ile.

    Devamını Oku

    NANKÖRLÜK

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    NANKÖRLÜK
    Türkiye’de yapılan 31 Mart 2024 yerel seçimlerinin galibi NANKÖRLER’dir. Kimse boşuna başarı narası atıp kendini kandırmasın. “Keser döner sap döner gün gelir hesap döner” özdeyişinden de anlaşılacağı gibi hesaplar döndüğünde aynı nankörler bugün kazandırdıklarını kaybettireceklerdir bu da böyle biline..

    Peki nankör derken neyi kastettiğimizi ve kimlerden bahsediyoruz?

    Deyiverelim hemen..

    TDK’ya göre:
    ”İyilikten anlamaz,iyilik bilmezlerdir” nankörler.

    Cenab-ı Hak
    Bakara 61’de:

    “Bıldırcın Etinden Bıktık,
    Soğan Sarımsak İstiyoruz
    YA MUS”..

    “Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe katlanamayız. Rabbinden iste, bizim için toprak mahsullerinden sebze, hıyar, kabak, sarmısak, mercimek, soğan çıkarsın”.. dediler..
    Musa da onlara; “İyi olanı kötü ile değiştirmek mi istiyorsunuz? Şehre gidin orada istedikleriniz var” dedi..
    Böylece Zillet ve Yoksulluk onları kapladı..
    Allah’ın gazabına uğradılar..

    Diyerek nankörleri ve akıbetlerini haykırıyor..

    Peki kim bunlar?

    1-) Emekliler!
    Seçim kampanyası boyunca
    maaşların yetersizliği üzerinden
    tehdit edip durdular.Bunu her-
    gün medya ve sosyal medya ile
    ülke çapında kampanyaya çe-
    virdiler.Adeta Perşembe’yi Çar-
    şam’dan ilan ettiler.

    Diyeceksiniz ki bunun neresinde
    nankörlük ve maaşlar yetersiz
    değil mi yani?

    Maaşların yetersiz olduğu doğ-
    rudur lâkin hesaba katmadıkla-
    rındadır nankörlükleri.

    Ak Parti 2002’de iktidara gel-
    diğinde;

    Türkiye’de toplam 3.747.000
    emekli 66.000.000’luk ülke
    nüfusunun yaklaşık %6’sına
    tekabül ediyorken 2024 yılında
    ise 16.000.000 emekli ülke
    nüfusunun %18’ine tekabül edi-
    yor.

    Yani üç katına
    çıkmış emekli sayısı.

    2002’de en düşük
    emekli maaşı 216TL (153$)
    iken bugün ise reel
    olarak 11.000.TL (344$)

    iki katından fazla dolar bazında.

    Bunu emekli sayısıyla birlikte
    değerlendirdiğimizde devletin
    aldığı mesafenin hiçte hafife
    alınır cinsten olmadığını
    vicdan ve izan sahipleri kolayca
    anlayacaktır kanaatindeyim..

    Ayrıca;
    -GSS (Genel Sağlık sigortası),
    -65 yaş aylığı,
    -Evde bakım aylığı ve daha pek
    çok sosyal yardımlar da
    çabası..

    Hürmetin emeklilikle ilgi en
    önemli yanlışı;

    EYT konusunda eski Türkiye
    politikasına yenik düşüldüğü
    söylenebilir..

    Nankörlüğün en acıtıcı yanıda
    daha iyisini vadedebilen ve
    halka güven verebilecek
    politikası olan bir partinin
    olmaması..

    “Madem duvarı yıktın bari birketi
    kırmasaydın”

    2-)Sahte Milli Görüşçüler:

    Milli Görüş Prof.Dr.Necmettin
    Erbakan demek,Erbakan ise;

    -Ayasofya
    -Başörtüsü
    -Katsayı sorunu
    -Taksim Camii
    -Ağır Sanayi hamlesi
    -Savunma Sanayi
    -Denk Bütçe
    -Dünya Liderliği
    -İslâm Birliği
    -Sosyal Devlet(Garson Devlet)
    -Daha pek çoğu..

    Peki Ak Parti bunların hangi-
    sini yapamadı hatta üstüne
    koymadı? Vicdan sahiplerinin
    sesini duyuyorum buradan.
    O zaman bu kardeşlerimizin
    yaptığı nankörlük değil de
    nedir peki..

    Yoksa Milli Görüşçülükleri mi
    sahte?
    Elin terörüstü,sözde
    milliyetçisi,sözde
    Atatürkçüsü hatta koministi
    amalarından kurtularak asrın
    liderine karşı birleşebiliyor da
    bir siz mi milletin akıllısısınız?

    Hani diyorlar ya bunlar
    koyun,doğruymuş demek
    ki.O yüzden atalarımız akıllı
    düşmanı cahil dosta yeğ
    tutmuşlar.

    Ama unutmayın ki
    İlk kurban bayramında
    dostlarınızın sofrasında
    kurban eti siz olacaksınız.

    3-) Mütedeyyin Kürt Kardeşlerimiz;

    Kaynağı dışarda olduğu ve Allah
    tanımazlıkları bu kadar ayanken
    teröristlerin ardına düşmeleri
    nankörlük değil de nedir..

    Akıl hocaları batı ülkeleri dahil
    tüm mürekkep ülkelerin kabul
    edebileceği ve müsaade
    edebileceği ne varsa bu
    hükümet tarafından hayata
    geçirilmiş iken bölücülerin
    dümen suyuna hangi dinin
    buyruğu olarak düştüklerini
    dinlemek isterim..

    Terörist dine düşman,
    CHP dine düşman,
    Batılı dine düşman

    Senin bunlarla ne işin olabilir.

    Hac Suresi, 38. ayet:

    Şüphesiz Allah, (müşriklerin
    saldırı ve sinsi tuzaklarını) iman
    edenlerden uzaklaştırmaktadır.
    Gerçekten Allah, hain ve nankör
    olan kimseyi sevmez.

    Aman diyelim kardeşlerim..

    4-) Ak-Parti Teşkilat Mensupları;

    Hizmete talip milyonların
    arasından asrın lideriyle çalışma
    fırsatı bulmuş olan Ak Partili
    teşkilat mensuplarının liderin
    arkasına sığınıp halka çaka
    satarak yan gelip yatmaları
    nankörlüğün daniskasıdır
    bilmiyoruz zannedilmesin sakın.

    -Duyduklarımız
    -Gördüklerimiz
    -Bildiklerimiz
    Bunları söylemeye yeterde artar
    bile..

    5-) Ak Parti Adayları;

    -Tıpkı teşkilat mensupları gibi
    liderin arkasına sığınıp politika
    üretmemeleri..
    -Oy depolarını ihmal edip
    Karun’ların peşine düşmeleri..
    -Şehrin kanaat önderleri yerine
    çıkar peşine koşan
    çapulcularını kendilerine rehber
    edinmeleri.
    -Dava şuurunu taşıdıklarına
    halkı ikna edememeleri yani
    yaşamlarına dikkat etmemeleri.

    Üstlendikleri sorumluluklarının
    bilincini taşımamalarıdır
    bunların davalarına
    nankörlükleri vesselam..

    Dün kazanırken taşıdıklarımız yarınki kazancımızın kodlarıdır biline..

    Öyleyse Mevlana ile bitirelim;

    Her gün bir yerden göçmek ne iyi,
Her gün bir yere konmak ne güzel,
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.
Dünle beraber gitti cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait…
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım..

    Selam ve Dua ile..

     

    NANKÖRLÜK
    Türkiye’de yapılan 31 Mart 2024 yerel seçimlerinin galibi NANKÖRLER’dir. Kimse boşuna başarı narası atıp kendini kandırmasın. “Keser döner sap döner gün gelir hesap döner” özdeyişinden de anlaşılacağı gibi hesaplar döndüğünde aynı nankörler bugün kazandırdıklarını kaybettireceklerdir bu da böyle biline..

    Peki nankör derken neyi kastettiğimizi ve kimlerden bahsediyoruz?

    Deyiverelim hemen..

    TDK’ya göre:
    ”İyilikten anlamaz,iyilik bilmezlerdir” nankörler.

    Cenab-ı Hak
    Bakara 61’de:

    “Bıldırcın Etinden Bıktık,
    Soğan Sarımsak İstiyoruz
    YA MUS”..

    “Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe katlanamayız. Rabbinden iste, bizim için toprak mahsullerinden sebze, hıyar, kabak, sarmısak, mercimek, soğan çıkarsın”.. dediler..
    Musa da onlara; “İyi olanı kötü ile değiştirmek mi istiyorsunuz? Şehre gidin orada istedikleriniz var” dedi..
    Böylece Zillet ve Yoksulluk onları kapladı..
    Allah’ın gazabına uğradılar..

    Diyerek nankörleri ve akıbetlerini haykırıyor..

    Peki kim bunlar?

    1-) Emekliler!
    Seçim kampanyası boyunca
    maaşların yetersizliği üzerinden
    tehdit edip durdular.Bunu her-
    gün medya ve sosyal medya ile
    ülke çapında kampanyaya çe-
    virdiler.Adeta Perşembe’yi Çar-
    şam’dan ilan ettiler.

    Diyeceksiniz ki bunun neresinde
    nankörlük ve maaşlar yetersiz
    değil mi yani?

    Maaşların yetersiz olduğu doğ-
    rudur lâkin hesaba katmadıkla-
    rındadır nankörlükleri.

    Ak Parti 2002’de iktidara gel-
    diğinde;

    Türkiye’de toplam 3.747.000
    emekli 66.000.000’luk ülke
    nüfusunun yaklaşık %6’sına
    tekabül ediyorken 2024 yılında
    ise 16.000.000 emekli ülke
    nüfusunun %18’ine tekabül edi-
    yor.

    Yani üç katına
    çıkmış emekli sayısı.

    2002’de en düşük
    emekli maaşı 216TL (153$)
    iken bugün ise reel
    olarak 11.000.TL (344$)

    iki katından fazla dolar bazında.

    Bunu emekli sayısıyla birlikte
    değerlendirdiğimizde devletin
    aldığı mesafenin hiçte hafife
    alınır cinsten olmadığını
    vicdan ve izan sahipleri kolayca
    anlayacaktır kanaatindeyim..

    Ayrıca;
    -GSS (Genel Sağlık sigortası),
    -65 yaş aylığı,
    -Evde bakım aylığı ve daha pek
    çok sosyal yardımlar da
    çabası..

    Hürmetin emeklilikle ilgi en
    önemli yanlışı;

    EYT konusunda eski Türkiye
    politikasına yenik düşüldüğü
    söylenebilir..

    Nankörlüğün en acıtıcı yanıda
    daha iyisini vadedebilen ve
    halka güven verebilecek
    politikası olan bir partinin
    olmaması..

    “Madem duvarı yıktın bari birketi
    kırmasaydın”

    2-)Sahte Milli Görüşçüler:

    Milli Görüş Prof.Dr.Necmettin
    Erbakan demek,Erbakan ise;

    -Ayasofya
    -Başörtüsü
    -Katsayı sorunu
    -Taksim Camii
    -Ağır Sanayi hamlesi
    -Savunma Sanayi
    -Denk Bütçe
    -Dünya Liderliği
    -İslâm Birliği
    -Sosyal Devlet(Garson Devlet)
    -Daha pek çoğu..

    Peki Ak Parti bunların hangi-
    sini yapamadı hatta üstüne
    koymadı? Vicdan sahiplerinin
    sesini duyuyorum buradan.
    O zaman bu kardeşlerimizin
    yaptığı nankörlük değil de
    nedir peki..

    Yoksa Milli Görüşçülükleri mi
    sahte?
    Elin terörüstü,sözde
    milliyetçisi,sözde
    Atatürkçüsü hatta koministi
    amalarından kurtularak asrın
    liderine karşı birleşebiliyor da
    bir siz mi milletin akıllısısınız?

    Hani diyorlar ya bunlar
    koyun,doğruymuş demek
    ki.O yüzden atalarımız akıllı
    düşmanı cahil dosta yeğ
    tutmuşlar.

    Ama unutmayın ki
    İlk kurban bayramında
    dostlarınızın sofrasında
    kurban eti siz olacaksınız.

    3-) Mütedeyyin Kürt Kardeşlerimiz;

    Kaynağı dışarda olduğu ve Allah
    tanımazlıkları bu kadar ayanken
    teröristlerin ardına düşmeleri
    nankörlük değil de nedir..

    Akıl hocaları batı ülkeleri dahil
    tüm mürekkep ülkelerin kabul
    edebileceği ve müsaade
    edebileceği ne varsa bu
    hükümet tarafından hayata
    geçirilmiş iken bölücülerin
    dümen suyuna hangi dinin
    buyruğu olarak düştüklerini
    dinlemek isterim..

    Terörist dine düşman,
    CHP dine düşman,
    Batılı dine düşman

    Senin bunlarla ne işin olabilir.

    Hac Suresi, 38. ayet:

    Şüphesiz Allah, (müşriklerin
    saldırı ve sinsi tuzaklarını) iman
    edenlerden uzaklaştırmaktadır.
    Gerçekten Allah, hain ve nankör
    olan kimseyi sevmez.

    Aman diyelim kardeşlerim..

    4-) Ak-Parti Teşkilat Mensupları;

    Hizmete talip milyonların
    arasından asrın lideriyle çalışma
    fırsatı bulmuş olan Ak Partili
    teşkilat mensuplarının liderin
    arkasına sığınıp halka çaka
    satarak yan gelip yatmaları
    nankörlüğün daniskasıdır
    bilmiyoruz zannedilmesin sakın.

    -Duyduklarımız
    -Gördüklerimiz
    -Bildiklerimiz
    Bunları söylemeye yeterde artar
    bile..

    5-) Ak Parti Adayları;

    -Tıpkı teşkilat mensupları gibi
    liderin arkasına sığınıp politika
    üretmemeleri..
    -Oy depolarını ihmal edip
    Karun’ların peşine düşmeleri..
    -Şehrin kanaat önderleri yerine
    çıkar peşine koşan
    çapulcularını kendilerine rehber
    edinmeleri.
    -Dava şuurunu taşıdıklarına
    halkı ikna edememeleri yani
    yaşamlarına dikkat etmemeleri.

    Üstlendikleri sorumluluklarının
    bilincini taşımamalarıdır
    bunların davalarına
    nankörlükleri vesselam..

    Dün kazanırken taşıdıklarımız yarınki kazancımızın kodlarıdır biline..

    Öyleyse Mevlana ile bitirelim;

    Her gün bir yerden göçmek ne iyi,
Her gün bir yere konmak ne güzel,
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.
Dünle beraber gitti cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait…
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım..

    Selam ve Dua ile..

    Devamını Oku