34,7941$% -0.03
36,2360€% 0.62
43,4672£% 0.31
3.012,75%0,26
2.715,24%0,35
9.549,89%1,94
Irak sorunu ile doğrudan ilgisi olmayan çok sayıda ülke gelip de Irak topraklarında operasyon yapıyorlarsa Türkiye de bu topraklarda kendi çıkarlarına tehdit oluşturacak gelişmelere izin vermeyecektir.
Dünya DEAŞ tehlikesiyle ilk kez 2014 yılında yüzleşmişti. Musul’u ele geçiren DEAŞ terör örgütü militanları, dünyanın birçok ülkesinde gerçekleştirdiği vahşi katliamlarla insanlığı dehşete düşürdü. ABD ve Fransa’nın öncülük ettiği Koalisyon güçleri yaklaşık 2,5 yıl sonra Musul’u kurtarmak için harekete geçti. Peki DEAŞ Musul’dan çıkarıldıktan sonra bölgede neler yaşanacak? Bölgenin demografik yapısı bu operasyondan nasıl etkilenecek? Olası bir göçün Türkiye’ye etkisi ne olacak? Bölgede en çok söz sahibi olması gereken Türkiye neden Musul’da oyunun dışında tutulmaya çalışılıyor? Bu soruların cevabı Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor. Bu soruları SETA Dış Politika Araştırmacısı Prof. Kemal İnat cevapladı.
TÜRKİYE MEŞRU MÜDAFA HAKKINI KULLANIYOR
Hocam dünya koalisyon güçlerinin Musul’a başlattığı operasyonla uyandı. Türkiye neden Musul operasyonuna katılmak istiyor?
Bunun temelde iki nedeni var. Öncelikle sınırımızda Türkiye’ye karşı ciddi tehdit oluşturan iki terör örgütü var ve bunlar Suriye ve Irak’taki çatışmaların neden olduğu otorite boşluğundan faydalanıyorlar. PKK ve DAEŞ’ten bahsediyorum. PKK 30 yılı aşkın bir süredir Irak ve Suriye’deki üslerinden Türkiye’ye karşı saldırılar düzenliyor. DAEŞ ise iki üç yıldır Türkiye’nin güvenliği açısından giderek artan şekilde tehdit haline geldi. Irak ve Suriye hükümetleri her iki terör örgütünün de Türkiye’ye karşı kendi topraklarını kullanmasını engellemedikleri için Türkiye’nin meşru müdafaa hakkı çerçevesinde sınırötesi operasyonlar yapma hakkı doğuyor. Esasında Irak topraklarında Türkiye bu tür operasyonları 30 yılı aşkın bir süredir yapıyor. Ankara’nın Musul operasyonuna katılma isteğini de bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Bu şekilde Türkiye hem Musul’u uzun süredir elinde tutan terör örgütü DAEŞ’e karşı mücadeleye destek vermek istiyor hem de PKK’nın DAEŞ tarafından boşaltılacak alanda etkin olmasını önlemeyi amaçlıyor.
WASHİNGTON’UN HESABI BAŞKA!
1926 Ankara Antlaşması Türkiye’ye Musul üzerinde bazı haklar veriyor. Musul’un demografik yapısı üzerinde yapılan bir operasyon Türkiye için ne tür sonuçlar doğurur?
Türkiye’nin Musul operasyonuna katılmak istemesinin ikinci nedeni Irak’taki iç dengelerin ve dolayısıyla ülkenin toprak bütünlüğünün korunmasıyla ilgilidir. Bildiğiniz gibi, 2003 yılında ABD Irak’ı işgal etmesi öncesinde Sünni Arapların öne çıktığı bir iktidar söz konusuydu. Amerikan işgali sonrasında Kürtlerin ve Şii Arapların da iktidar denklemine katılmasıyla hassas bir denge kurulmaya çalışılmıştı. Washington yönetiminin Irak’taki bu bölünmüş üçlü yapıyı ülkeyi kendi askerlerini çektikten sonra da kontrol altında tutmak için bir araç olarak kullandığını görüyoruz. Bir dönem Kürtleri öne çıkarıp Şiilere ve Sünni Araplara istikamet vermeye çalıştığına, bazen Şiileri öne çıkarıp Kürtler ve Sünni Arapları hizaya çekmeye çalıştığına şahit olduk. Sünni Arapları ise -iktidarın hep dışında tutmaya çalışsa da zaman zaman onların şiddet eylemleriyle diğer grupları tedirgin etmelerinden memnun olduğunu biliyoruz. Çünkü bu tedirginlik Washington’un bu gruplar üzerindeki etkisini artırıyor.
MUSUL’DA DEMOGRAFİK MÜHENDİSLİK YAPILIYOR
Irak’ın üzerinde yıllardır bölünme senaryoları konuşuluyor. Musul üzerindeki oyunlar bu bölünmeyi hızlandırır mı?
Maliki hükümetinin ikinci döneminde, Şiilerin iktidardan daha fazla pay alıp Kürtlerin ve özellikle de Sünni Arapların baskı altına alınması Irak’taki fay hatlarını daha da derinleştirip ülkenin bölünmesi riskini artırdı. Amerikalı bazı üst düzey yetkililer de Irak’ın bölünmesinden bahsetmeye başladılar. DAEŞ sonrasında Sünni şehirlerin Haşdi Şabi’nin önderlik ettiği Şii ağırlıklı ordular tarafından “kurtarılması” Irak’ın bölünme ihtimalini daha çok artırmıştır. Çünkü Suriye’de olduğu gibi, herkes “kurtardığına” sahip olmak istiyor. Musul’da da aynı oyunun oynanmak istenmesi hem Irak hem de bütün bölge için daha büyük çatışmaların habercisi olduğu için Türkiye bu operasyonda yer alıp Musul’da demografik mühendislik yapılmasına engel olmak istiyor.
KOALİSYON GÜÇLERİ TÜRKİYE’DEN RAHATSIZ ÇÜNKÜ…
Koalisyon güçleri neden Türkiye’yi operasyonun dışında tutmaya çalışıyor?
Koalisyon güçleri Türkiye’nin son dönemde izlediği dış politikadan çok rahatsız oldukları için Irak ve Suriye’nin kuzeyinde PKK’ya daha fazla alan açmak suretiyle Ankara üzerindeki baskıyı artırmak istiyorlar. Bu yüzden Türkiye’nin, PYD’nin Fırat’ın batısında ilerlemesinin önünü kesecek şekilde Fırat Kalkanı Operasyonu’nu başlatmasından nasıl rahatsız olmuşlarsa, Musul’daki varlığından da aynı şekilde rahatsız oluyorlar. Kuzey Irak’ta Barzani Yönetiminin Ankara ile iyi ilişkilere sahip olmasından da aynı şekilde rahatsız oldukları görülüyor. Özellikle ABD ve Almanya’nın PKK/PYD’yi desteklemek suretiyle hem Barzani’yi kontrol altında tutmaya hem de Irak’ın kuzeyindeki Sünni Arapların etkisini sınırlandırmaya çalışmaları söz konusudur.
PKK/PYD VARLIĞI TEHDİDİ TÜRKİYE BÖLGEDE OLMAK İSTİYOR
PKK bu operasyonun neresinde?
PKK’yı öne çıkarmak suretiyle hem önemli sayıda Kürt nüfusun yaşadığı Türkiye, İran, Irak ve Suriye üzerinde etkili bir baskı aracına sahip olmak istiyorlar hem de Kürtlerin kendi arasındaki mücadeleyi canlı tutup Barzani’nin istemeyecekleri politikalara yönelmesini engellemek istiyorlar. Türkiye’nin içeride PKK’ya karşı operasyonlarla örgütü askeri açıdan zor duruma sokması Washington ve Berlin’in PKK’ya verdikleri desteğin artırılmasını zorunlu kılmış görünüyor. Böyle kullanışlı bir aracı kaybetmek istemiyorlar. İşte Türkiye’nin Musul operasyonuna katılmak suretiyle Irak’ın kuzeyindeki konumunu güçlendirmesi PKK/PYD’nin Suriye ve Irak’ın kuzeyindeki varlığı açısından sorun oluşturacağı için Ankara’nın Musul operasyonuna katılmasına soğuk bakılıyor.
TÜRKİYE’NİN GÖZLEMCİ DURUMDA OLMA LÜKSÜ YOK
Türkiye Musul operasyonuna dâhil edilmezse B planımız var mı?
Türkiye Ortadoğu’nun en önemli ülkelerinden birisi, Irak’ın komşusu ve kendi güvenliği için gerektiğinde Irak topraklarında askeri operasyon yapabilen bir ülkedir. Irak sorunu ile doğrudan ilgisi olmayan çok sayıda ülke gelip de Irak topraklarında operasyon yapıyorlarsa Türkiye de bu topraklarda kendi çıkarlarına tehdit oluşturacak gelişmelere izin vermeyecektir. Bu tehditler yukarıda değindiğim gibi, terör örgütlerinin orada oluşan otorite boşluklarını doldurması şeklinde olabildiği gibi Türkiye’ye yönelik büyük sayıda mülteci akını şeklinde de kendisini gösterebilir. Bu durumda Ankara’nın bu tehditlerin ortaya çıkmasını bekleme lüksü yoktur. Irak’ın geleceğinin nasıl şekilleneceği konusunda söz söyleme hakkı vardır.
TÜRKİYE’NİN OLMADIĞI HER SENARYO IRAK’TA ÇÖKER
Türkiye’nin dışarıda kaldığı bir senaryo Irak’ta hayata geçirilebilir mi?
Geçmişte de Amerikan müdahalesi sonrasında Washington’un da isteğiyle Sünni Arapların 2005 Aralık seçimlerine katılmaya ikna edilmesinde Türkiye’nin önemli katkıları olmuştu. Türkiye’yi dışarıda bırakmak suretiyle Irak’ta kurgulanan her senaryo çökmeye mahkûmdur. Doğrusu bütün bölge ülkelerinin kaygıları ve önerileri dikkate alınarak Irak sorununa kapsamlı bir çözüm bulunmasıdır. Türkiye Musul operasyonunun dışında bırakılmak istense bile Irak’ta bulundurduğu askerler ve o topraklardaki yerel müttefikleri üzerinden Irak’ın geleceğinin belirlenmesinde kilit aktörlerden biri olmaya devam edecektir. Irak’taki etnik ve mezhepsel halk grupları arasındaki dengelere en fazla önem veren ve terörist örgütlerin ortadan kaldırılması konusunda en kararlı aktör olarak Türkiye Irak’ın toprak bütünlüğünün en önemli destekçisidir.
SÜNNİ ARAPLARIN VE TÜRKMENLERİN TALEPLERİ DİKKATE ALINMALI
Abadi’den sonra PYD lideri Salih Müslim’den de Türkiye karşıtı bir açıklama geldi. Bunları nasıl okumak gerekir?
Irak Başbakanı Abadi bugüne kadar ülkesinin kuzeyindeki PKK varlığını hiç sorun etmediği için bu örgütün Suriye kolu olan PYD’den Abadi’ye destek gelmesi normaldir. Bu, Türkiye’nin Kuzey Irak politikasına karşıtlık konusunda Bağdat ile PKK/PYD arasında bir çıkar ortaklığının olduğunu gösteriyor.
Türkiye’nin gerek Suriye gerekse Irak’ın kuzeyindeki askeri varlığının her iki ülkenin bütünlüğünün korunması ve o bölgelerde bir PKK/PYD veya DAEŞ devletinin kurulmasına karşı olduğu düşünüldüğünde Irak Başbakanı Abadi’nin Ankara’ya teşekkür etmesi gerekiyor aslında. Bu meselede Irak’ın toprak bütünlüğünü savunan Türkiye yerine, ülkesini bölmek isteyen PKK/PYD’ye yakın durması açıklanması zor bir durumdur. Türkiye’nin PKK konusunda olduğu gibi Sünni Araplar ve Türkmenler konusundaki talepleri de Irak’ın bütünlüğünün korunması açısından mutlaka dikkate alınması gereken talep ve önerilerdir.
MUSUL’U ŞİİLEŞTİRME PROJESİNİN SONUÇLARI AĞIR OLUR
Türkiye’nin Musul operasyonuna dahil edilmemesi ve Musul’un demografik yapısının bir mühendislikle değiştirilmesi Türkiye açısından nasıl sonuçlar doğurur?
Sünni bir şehrin Şiileştirilmesi gibi bir düşünceleri varsa bunun sonuçlarının çok ağır olacağını bilmeleri gerekir. Böyle bir çaba belki ilk etapta şehrin Sünni nüfusunun kaçmasına ve mülteci olarak başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelere sığınmasına yol açabilir, ancak bu travma bölgedeki Şii-Sünni gerginliğini uç noktaya tırmandıracağı için başta Musul olmak üzere Irak’ın genelinde çok büyük çatışmalara yol açacaktır. Bu nedenle ben, Bağdat ve Tahran’ın kendileri açısından riskleri çok artıracak böyle bir düşünce içerisine girecek kadar irrasyonel davranmayacaklarını tahmin ediyorum. Kürtlerin de DAEŞ’e karşı operasyonu bir fırsata çevirip doğal sınırlarının ötesine taşmaları ve Musul’un kontrolünü amaçlamaları benzer şekilde irrasyonel olacaktır.
MUSUL’DAKİ ÇATIŞMA BÖLGEYİ TEHDİT EDİYOR
Bölgede geçmişte rasyonel olmayan bir çok şeyi yaşadık. Yeniden yaşanmayacağını kim garanti edebilir?
Evet, Irak ve Suriye’de son 5 yıl içerisinde yaşananlar bölgedeki aktörlerin sürekli olarak rasyonel olmayan davranışlara sürüklendiğini de gösterdiği için bu tahminlerimde çok iddialı olamıyorum. Özellikle de başta ABD olmak üzere bazı Batılı ülkelerin ayartmalarının bölgedeki birçok aktör üzerinde etkili olduğu görülüyor. Bunların teşvikiyle bölgede bir devlet kurma hayalleri kuran PYD bunun en tipik örneğidir. Şii Arapların ve Kürtlerin de benzer şekilde Musul’a hâkim olma vaatleriyle kandırılıp büyük çatışmalara sürüklenme ihtimali her zaman vardır.
İngiliz istihbaratı hakkında “yasa dışı izleme” kararı