35,2599$% 0.09
36,8585€% 0.25
44,4626£% 0.51
2.962,89%0,30
2.616,14%0,21
9.672,75%0,48
25 Temmuz 2024 Perşembe
Toplu katliamlar, susulan cinayetler, eziyetler, bitmek bilmeyen işkenceler. Geçmişten günümüze izleri kalmış mıdır sizce? Bugün sadece ailesi kıtlıktan savaştan kaçanlar mı hisseder bu acıyı?
Düşünsene, bir meydandasın koca bir ekran var ekranda dehşet dolu bir film, sadece bir film kurgu gerçek yaşanmış gerçeğe dayanan tek bir an bile yok. Ama film öyle gergin öyle dehşet dolu ki izleyenlerin arasında korkudan bayılanlar donup kalanlar gözlerini ayırmadan izleyip birazdan ne olacak diye meraktan ölenler var. Birde bir kenarda tüm donmuşluğu ile hem etrafı hem filmi izleyenler var ne bayılanlara aldırıyorlar ne filme sadece izliyorlar sanki sağır gibi. Sanki kör gibi bakıyorlar anlamadan öylece. Film bitiyor herkes evine sıcak yatağına gidiyor. Uyku vakti ama kimseyi uyku tutmuyor kayıtsız kalanlar bile bir şeyler düşünüyor hiç bir şey düşünmese insanların yaptıklarını filmi anlamlandırmaya çalışıyor. O gece izlenen o korku dolu film yıllarca anlatılıyor ufak bir hatırada aklına geliyor herkesin ve orada olanların tüm duygusal travmaların aktarılması gibi, gelecek nesillere aktarılıyor bu hikâye.
Sonra mı? Sonrası bugün olduğu yada dün olduğu gibi zulme susanın çocukları çaresiz ve suçlu hissediyor kendini. O vahşete korku ve merak içinde bakanların çocukları aynı korku ve dehşet içinde ama neye olduğu bilmeden hep huzursuz. Kimisi yaşamayı hak etmediğini düşünüyor sebepsiz.
Sen kendi başıma sustum sanırsın, bu kötülüğü kendi başıma yaptım sanırsın ama öyle değildir maalesef.
Hani derler ya haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.
Hani eden bulur ya.
Hani rüzgar eken fırtına biçer ya.
Masuma dokunma,
Yetime dokunma, vatana dokunma HAYVANA DOKUNMA!
İLAHİ SİSTEME MÜDAHELE ETME ! SİSTEMİN SAHİBİ SİSTEMİ KAPATIRSA VAY HALİMİZE.
Gözler önünde çocukların, yalnız yaşayan yaşlıların. Bir garip çobanlık yapanın canından can alma. İnsanların içine zalimlik yerleştirme. Yoksa vay gelmiş halimize.
Ey Aşk.
Bazen uzaklarda bir yerlerde bizim hiç tanıma fırsatı bulamadığımız ruhumuzun parçaları vardır. Onlar bizden önce gelenler. Bizden önce büyüyen seven, acıyan, belki de acıtan.
Evvelce zaman güzel akıllı bir kız varmış o zamana göre oldukça akıllıymış ki köyde durmam demiş öyle yapmış böyle yapmış şehre gelmiş. Bulmuş kendine iş de aşta zaman geçmiş hayaller kuracak zamana gelmiş. İş bu ya sevmiş birini korkuyla büyüyen çocuklar için masal burada biter. Gelip almışlar şehirden. Başka birine vermek için. Kim bilir hesap neydi.
Seveni sevdiğine kavuşturmayan kimdi “Allah’ın emri ve peygamberin kavli” böyle miydi?
Hz. Ali Fatma’yı severek almamış mıydı?
Hz. Hatice annemiz severek gitmemiş miydi Peygamberimize(s.a.v).
O zaman nerden çıkmıştı bu zorla sevmeyeni denk getirmeler.
Neler olur görürlerdi de anlamazlardı bir türlü sevmeden evlenenin ne kendi yuvası ne ardında bıraktıklarının yuvası çiçeklenmez filiz vermezdi.
Tohumu gül olmayan çölde gül açar mı?
Güzel kız istemese de hiç tanımadığı bir adamla evlenmek zorunda kaldı.
Yıllar geçti mevsim geçti derdi hiç bitmedi. Sevilmek bir yana dursun görmediği kalmamıştı. Defalarca ölmek isterken bulmuştu kendini. Bir gün eşi göçtü gitti dünyadan ardında bir sürü kırık cam parçası ile.
Ailede doğan kız çocuklarından sevdiğine varmayanlar oldu. Sonra torunlardan da bu böyle biri o aşkı görüp sahiplenene kadar ona saygı duyana kadar sürüp gider. Çünkü dünyada hiç bir şey kaybolmaz. Şekil değiştirir ama mutlaka geri gelir. Hani derler ya yarına kalır ama yanına kalmaz. Yanımıza bırakmıyor hiçbir şeyi onu görüp kabul edip anlayana kadar.
Ey aşk
Geldiğin yer neresi, kaldığın yuva neresi.
Niceleri peşinde divane oldu, efsane oldu, perişan oldu.
Kimlerin dalında baharlar açtırır, kimlerin evini yıkarsın?
Ey aşk sen bana başkasından kalan mısın ?
Gözlerim kapalı, ayaklarım çıplak.
Bir ormandayım sanırım, etraf bulanık çok seçemiyorum ama burnuma yağmur sonrası toprak kokusu geliyor.
Biraz ilerliyorum el yordamıyla. Koca gövdeli ağaçlar var hepsi benden büyük hepsi benden güzel. Dalların da sonradan kondurulmuş gibi çiçekler var. Çiçeklerden bazıları pembe bazıları mor ne gariptir ki siyahlarda var. Yürüdükçe bulanıklık azalıyor. Az ileride bir ev var epeyce büyük ve çok sıcak görünüyor. Yaklaşıyorum iyice kapısına gelince hayranlıkla bakıyorum kapı tokmağına yuva yapmış bülbüller ve evin bahçesinde rengârenk tüyleri ve tüm ihtişamı ile duran tavus kuşuna. Sonra birden kapı açılıyor içerisinde tıpkı dışarısı gibi sıcacık ve hayran olunası, bir kaç adım atıyorum içeri sonra tüm çıplaklığıyla ile toprağa bulaşan ayaklarıma bakıyorum böylesine güzel bir yere ayak izlerimi bırakamazdım. Oysaki ne çok isterdim evin diğer ucundaki büyük ve parlak ışığa gitmeyi. Sahi neydi o? Nasıl bu kadar güzel ve parlak olabilirdi ki? Ben böyle düşüncelerle ışığa bakarken ışık yanımda belirtmişti. İşte burada idi burnumun ucunda ellerim ayaklarım tüm bedenimi sarmıştı ne huzurlu idi. Nasıl tatlı ve dingin bir duygu veriyordu kalbime. Sonra böyle güzel hisler içinde iken yine ayaklarım geldi aklıma şimdide ışığımı kirletiyorum acaba dedim. Bir anda korkmuş üzülmüştüm. Hiç bilmediğim bu yerde böylesine güzel bir şeyle karşılanmıştım ve şimdi onu kirletiyordum. Koşmaya başladım ışıktan çok uzağa. Ormanda kaybolmuştum , sağımda solumda gölgesinden korktuğum ağaçlar kokularını alamadığım çiçekler vardı. Yol bitmişti, durmam gereken yerde miydim bilmiyordum. Bu bir rüya mıydı? Biri beni uyandırmalı.
Gece yarısı olmuştur. Kan ter içinde uyanmıştım uykudan. Bir çocuk gibi korkmuş ağlıyordum. Karanlıktan değil gördüğüm rüyadan da değil. Derinlerde bir yerlerde kendime ulaşamamış olmanın verdiği hüzündendi bu ağlamak.
Kendimi o kadar az layık görüyordum ki güzelliklere, o kadar az inanıyordum ki kendime dünya benim için durmuştu sanki. Hiçbir şey ilerlemiyor, gelmiyordu gelmesi gerekenler ve sevmiyordu kimse.
Kendimizi hapsettiğimiz o ormandan ne zaman kurtulurduk? Birimi kurtarmalıydı bizi? Uzanan elleri görüyor muyduk, yardımı kabul ediyor muyduk? Kendimizi en iyi yine kendimiz tanımaz mıydık? Kendimize en iyi biz yardım etmez miydik?
Neden çıkmak istemeyiz o acıların içinden. Neden geçip gidemeyiz.
Neden kendimizi en güzeline layık göremeyiz?
Şimdi kapa gözleri o ormana dön o eve git ışığı kirletemeyeceğini bil ışık sensin, seni nasıl temizleyeceğini bil. İçindeki özün kime ait olduğunu unutma sana nasıl hediye edildiğini hatırla.
O’nu sev, o’nu koru, o’nu dinle.
Sevgi ve şifa ile.
Hayat bazen her şeye rağmendir.
Zorluklara rağmen, acılara rağmen, mutsuzluğa dışlanmaya tüm imla hatalarına ve tüm yanlış anlaşılmalara rağmen. Bazen yaratana rağmen yaparsın.
Peki, kendine rağmen? Bunu yapabilir misin? Kendine rağmen mutlu olmak, başarmak sevmek incitmemek mutlu etmek. Bu nasıl bir şeydir bilir misin?
Her insanın kendi kıyameti vardır. Kiminin annesi ölünce kopar kiminin çiçeği. Kiminin parası kaybolunca kiminin küçük bir misketi. Ne olur kıyametimiz kopunca?
Hayata yeniden başlarız farkında olmadan hiç bir şey eskisi gibi değildir biliriz. Akşam uykuya dalarken ki sen sabah kalkınca bir yabancı olur sana. Başkadır her şey gülmeler başka, sevmeler başka, dinlemeler başka, görmeler başkadır aslında. En başka olan ruhundur. Sancılar içince kalır anlam veremez bu yeni doğuma bir kere doğmamışıydık. Bir daha yeniden başlamak nedendi. Ağır gelir önce bildiğini yeniden öğrenmek ama zaman geçince anlarsın öğrendiklerin bildiklerin değil. Yeniden gördüklerindir aynı sahneler, aynı oyuncular ama lezzet başkadır gördüklerin farklıdır. Seyircin çoktur ama herkes tüm inancı şaşkınlığı ve hayreti ile seni izliyordur. Bu defa biliyorsun güçlü olmak zorunda değilsin düştüğün yerden kalkmayı öğrendiğin için. Acı çekmek zorunda değilsin acıdan alabileceklerini gördüğün için. Mecbur olduğun yollara değil istediğin yollara ruhunun seni götüreceğini bilirsin. Ve artık kendine rağmen yaşarsın dürtülerine rağmen seçmeye başlarsın yapmak istediklerini ve istemediklerini artık hayat senin için birçok odası olan koca bir evdir. İstediğin kapıyı açıp girebilirsin. Kendine rağmen ruhunla bir olup sevmeyi öğrenirsin, mutluluk yanında yürür sana rağmen ruhunla bir artık ruhun etin kemiğinden sıyrılmıştır. Yük değildir hiç bir şey nasıl baş edeceğini öğrenmişsindir. Kendine rağmen yaşamayı öğrenmeye başladığın gün ruhuna hoş geldin de o artık varlığını sunuyor sana insanın en güzel hediyesi en güzel mucizesi.
Sevgi ve şifa ile….
Bir bahçenin ortasında rüzgâra bıraktım kendimi gözlerim kapalı sesleri dinliyorum. Öten kuşları hışırdayan ağaç dalları, ileride akan çeşmenin sesini. Ayaklarım çıplak toprak parmaklarımın arasında, kollarımı açtım rüzgârı sarmaya. Biraz daha kulak veriyorum seslere, hepsi en güzel ahenginde bana beni anlatıyor. Biraz güneş var saçlarıma dokunan ve gittikçe yükseliyor sesler, ısrarla kulağıma fısıldamaya çalışıyor rüzgâr. Huzurum kaçıyor gittikçe benden duyduklarım bana fazla geliyor. Oysa ne tatlı geliyor öylesine yaşamak dümdüz düşünmeden sorgulamadan. Ama bende ki ben gör diyor, hala çözemediklerin var sevemediklerin, kabul edemediklerin var. Yüzümü çeviriyorum başka bir yöne belki güneş yanaklarıma da dokunur diye. Sesler gittikçe yükseliyor artık kuşları duyamaz oldum, bende ben “doldur kalbini sevgi ile” diyor. Öyle zaten diyorum sessizce. Kabullenemediğim sevgisizlikle. İçimdekilerle heybemdekiler farklıydı elbette, korkuyorum diyemezdim kendime ve kabul edemezdim güçsüzlüğümü. O zaman ne anlamı kalırdı bu zaman savaşmış olmanın, yeniden başlamış olmanın.
Bir gece rüzgâr durdu fırtına çıktı, beni savuran kırılan dallarımı görmemi sağlayan belki de köklerimi yerinden söken. Sessizce bekledim, fırtınayı dinledim. Söyledikleri bildiklerim, bildiklerim yaklaşamadıklarımdı. Bir karar vermeliydim ya fırtınaya bırakacaktım kendimi yok olacaktım ya da uyum ne demek onu öğrenecektim. Ya öğrendim deyip dersten kalkacaktım, ya gönüllü yolcuyum deyip devam edecektim.
Fırtınaya direnecek cesaretim yok, öğrendim diyecek kadar görmüşlüğüm de sabrım var yolculuğa düşe kalka yürümeye ve sonunda bir dayanakla yeniden kalkmaya.
Bazen eski eşyaların üstünü örter gibi örteriz yaşadıklarımızın üstünü, hiç kullanılmayacak ama hep orada duracak eşyalar gibi. Her açtığımız örtü bizi bir kez daha aynı an götürür, âmâ çaresi öylece bırakmak değildir. Kaldır örtüyü kabul et tüm yaşadıklarından aldıklarını verdiklerini helalleş onunla sonra bırak gitsin. Bir gün biri senden önce kaldırırsa o örtüyü dayanamazsın. Çünkü başkaları senin baktığın gibi bakmaz onlara hikayesini bilemez, oysa sen biliyorsun en çok nerede kanadın en çok nerede duruldun. Kaldır örtüleri bu kadar beklemek yeter.
Sevgi ve şifa ile
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.