DOLAR

35,6878$% 0.13

EURO

37,4911% 0.7

STERLİN

44,5888£% 1.05

GRAM ALTIN

3.178,67%0,76

ONS

2.770,79%0,63

BİST100

10.104,85%-0,08

İmsak Vakti a 02:00
İstanbul HAFİF YAĞMUR
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
NEJDET DERİCİ

NEJDET DERİCİ

12 Ocak 2025 Pazar

    ORTADOĞU’DA TÜRKİYE’NİN YERİ

    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Büyük Ortadoğu Projesi adı altında Türkiye’ye yakın ve uzak komşu ülkeler teker teker parçalanarak rejimleri değiştirilmiş ve sıra Türkiye’nin Doğusundaki ülkelere gelmiştir.

    Daha sonra da sırada İran’ın parçalanması ve ondan sonra da iç savaş çıkartılarak parçalanacak son ülke de TÜRKİYE olacaktır.

    Nasıl mı? Gelin en başa dönelim.

    Ortadoğu’ da olanları anlayabilmek için özellikle Ortadoğu’yu tanımamız gerekiyor.

    Arap ülkeleri ile Arap olmayan Türkiye, İran ve İsrail ülkelerinin tarihsel ve kültürel yakınlığı olan bu ülkelerin oluşturduğu bölge Ortadoğu diye anılır. Buna göre de Ortadoğu ülkeleri Türkiye, İsrail, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ( BAE ), Azerbaycan, İran,  Irak, Suriye,  Lübnan, Yemen, Ürdün, Bahreyn, Umman, Kuveyt oluşturmaktadır.

     Bugün Ortadoğu denilen bölge, dünya doğalgaz rezervlerinin % 34’ünü, dünya petrol rezervlerinin ise % 66’sına sahiptir ve Akdeniz ülkelerini de dahil ederseniz bu dünya petrol rezervi toplamının % 70’ ine sahip olduğu anlamına gelir.

    Bu demektir ki, Ortadoğu, yeraltı enerjisi olarak dünya ihtiyacının neredeyse doğalgaz olarak yarısını ve petrol olarak da % 70 ini karşılamaktadır.

    Dünyanın küresel petrol tüketimini gelişen ekonomik ve sosyal gelişmeler üzerine arttığını düşünürsek bu oran ileriki yıllarda daha artarak ihtiyacın tamamına eşit olacaktır.

    Bu demektir ki, geleceğin petrol ihtiyacını karşılayabilecek dünyada tek bölge Ortadoğu’dur.

    Bu sebepten ABD’leri ileriki yıllarda Ortadoğu’daki gücünü kaybetmek istemeyeceğinden Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) hayata geçirmek zorundadır.

     Büyük Ortadoğu Projesi (veya diğer adıyla Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesi ile Müşterek bir Gelecek ve İlerleme için yapılan Ortaklık), bu bölgelerde yer alan ülkelerde batılı anlamda demokrasinin sağlanması, ekonomik ilişkiler de sağlanarak bölgeye istikrar getirmek ve en önemlisi bölgedeki terör olaylarını ortadan kaldırmayı amaçlamasıdır.

    ABD’lerinin önceki yıllardan beri Sümen altında bekleyen “ Yeni Dünya Düzeni “ projesi, ABD’ de yapılan 11 Eylül 2001 saldırısı sonrası ve George W. Bush ikinci defa ABD Başkanı seçilmesinin ardından saldırı bahane edilerek tekrar gündeme getirildi.

    ABD’nin amacı, Ortadoğu’daki gücünü kaybetmemek ve buradaki kaynaklarda gözü olan Rusya, Çin, Japonya ve İran gibi ülkeleri uzak tutarak kendisine rakip olabilecek gücün oluşmasını engellemektir.

    Ortadoğu projesinin hayata geçirilmesi için bahane arayan ve CIA ve FBI gibi dünya hapşırsa haberi olan ABD,nin istihbarat eksikliğinden kaynaklanan ve onlarca insanın ölümüne yol açan 11 Eylül 2001 saldırısını bahane ederek önce Afganistan’a saldırdı ve daha sonrada Irak’a girerek BOP projesini uygulamaya koydu.

    İkiz Kule Saldırılarından sonra Eski Avrupa NATO Kuvvetleri Başkomutanı olan Westley Clark 2007 senesinde verdiği bir konferansta “ 7 yıl içinde devireceğimiz hükümetler var. Bunlar sırasıyla Irak, Suriye, Lübnan, Libya, Somali ve son olarak da İran’dır.” Diyerek ABD’nin Ortadoğu’daki tavrını gösteriyordu.

    Bugün ise bu ülkelerin halini görüyorsunuz, hepsi karışıklık içinde.

    ABD için bu yeterli değildi, yeraltı kaynaklarını kontrol altına almak için Ortadoğu’daki bütün devletlerin parçalanıp eyaletlere bölünmesi gerekiyordu ve parçalanması gereken son ülke ise TÜRKİYE olmalı idi ve o zaman BOP si gerçekleşmiş olacaktı.

    Çünkü dünya BOR yataklarının %76 sı Türkiye’ de idi. İleriki yıllarda bitmesi beklenen petrolün yerini Hidrojen yakıtı alacağından ve hidrojen yakıtının üretiminde kullanılan tek maden de BOR’ dur. Bu sebepten Türkiye emperyalist ülkeler için Türkiye çok önemli bir ülkeydi ve son hamle buraya yapılmalı idi. Bunun için Kürt kartı kullanımı çok önemli idi ve parçalanan Suriye’nin kuzeyinde ve Türkiye sınırında bir Kürdistan Devleti kurulmalı idi.

    Aslında emperyalist devletleri 1926 yıllarında Kürdistan Devletini kurmak istediyseler de İsrail Devleti kurulmadığından bunu sonraya bırakmışlardır.

    Mustafa Kemal ATATÜRK, bu planı tahmin ettiğinden kurmak istedikleri İsrail Devleti ile ilgili olarak Avrupa’ya ve bu düşüncede sahip olan diğer devletlere ihtar ederek aynen şöyle diyordu, “ Türkler, mukaddes topraklarda yabancı hakimiyetine tahammül etmeyeceklerdir.” Diyerek dünya emperyalistlerine meydan okumuştu. Kurtuluş savaşı ile emperyalistleri masaya oturtan Atatürk’ e karşı bir saldırı harekatı yapmaya cesaret edemeyen ülkeler bu planı Atatürk sonrasına (!) ertelemek zorunda kalmışlardır.

    Ortadoğu halkları diktatörlükle yönetilse bile bazı yöneticiler sömürüldükleri ve baskı altında oldukları gerekçesiyle ABD ve Batı emperyalizmine karşıydı. Örneğin, Libya Lideri Muammer Kaddafi, Irak Lideri Saddam Hüseyin, Mısır Lideri Cemal Abdel Nasır, Suriye Lideri Hafız Esat gibi Ortadoğu’da ve ülkelerinde güçlü olan liderler antikomünizme rağmen Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist devletlerle yakınlık kuruyor ve bu devletlerde onlara ekonomik, kültürel ve sosyal haklarda destekliyorlardı.

    ABD’nin tedirginliği Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist devletlerin Ortadoğu’daki yeraltı ve yerüstü zenginliklere ortak olmasını kabul edemiyordu. Bunun için ne yapıp edip İsrail Devletini kurdurmak ve orada bulunan Arap ve Müslüman ülkeleri kendi aralarında sürekli çatışma çıkartmalarına sağlamaktı.

    Sonunda II. Dünya Savaşından sonra Alman Hitler Faşizminin Yahudilere yaptığı eziyetler sonucu dünyada yarattığı duygusallığı fırsat bilerek Filistin topraklarında 14 Mayıs 1948 de İsrail Devletini kurdu. Ancak Arap ve Müslüman alemleri her ne kadar kuruluşuna karşı çıksa da durduramayıp Suudi Arabistan, Mısır, Suriye, Irak ve Lübnan gibi birçok Arap ülkeleri İsrail’e savaş ilan etti.

    ABD’nin planı aynen işliyor ve İsrail’e en son modern silahlar vererek savaşmasını ve bu Arap ülkelerinin zayıflatmak istiyordu.

    “Emperyalizmin Amacı İsrail Başkentli bir Orta Doğu Haritasıdır…”

    ABD devamlı olarak Arap ve Müslüman halkları birbirlerine düşürmek ve savaştırmak için onlar arasında etnik ve mezhep ayrılıkları yaratarak bölgede karışıklık yaratıp birbirlerine düşürmüş ve savaştırmıştır.

    İlk olarak 1980 yılında İran ile Irak arasında ilk büyük savaş başlamış ve 8 sene sürmüştür. Bu arada ABD Saddam Hüseyin’ e ve el altından da Humeyni’ye silah satmıştır. Bu arada İsrail’de Irak’a saldırarak savaşa müdahil olmuştur.

    Daha sonra ise, 1990 yılında Irak ile Kuveyt arasında ikinci Körfez Savaşı başladı. Kuveyt’i işgal eden Irak’tan kurtarmak amacıyla ABD harekete geçerek Kuveyt’i kurtarıp savaşa son verdi. Böylece Ortadoğu’da sosyalist Devletler’ ede gözdağı vermiş oldu. Ancak, Irak Lideri Saddam Hüseyin, İsrail’e füzeler göndererek bitti denilen savaşın İsrail üzerinden hala devam ettiğini gösteriyordu.

    Bunun üzerine ABD Irak’a müdahale ederek Saddam’a uçuş yasağı koydu. Ve bunun üzerine Adana’nın İncirlik Bölgesinde bulunan Amerikan Hava Üstünde Amerika, İngiltere, Fransa ve Türkiye uçaklarından oluşan “ ÇEKİÇ GÜÇ “ denilen hava birliğini kurdu ve Irak hava saldırılarını bu şekilde önledi.

    Artık ABD’lerinin Irak’a saldırması gerekiyordu ve ABD Başkanı W. George Bush BM. Güvenlik Kuvvetlerinden saldırı için izin istese de izin alamasa da “ Uluslar Arası Hukuku “ çiğneyerek gene de 20 Mart 2003 yılında Irak’a saldırdı.

    Irak’ın nükleer, biyolojik kimyasal içerikli yığınsal kitle imha silahlarına sahip olduğunu ve Saddam Hüseyin’in El-Kaide ile ilişkisi olduğunu iddia ederek Irak’ı işgal etti ve Sünni ve Şii çatışmaları çıkartarak ülkeyi ikiye böldü. Savaş bittiğinde ise ne bir nükleer, biyolojik ve kimyasal silaha, ne de bu yığınsal imha silahları üreten fabrikalara, tesislere rastlandı. Hepsinin Irak’a saldırmak için bahane edilen yalanlar olduğu ortaya çıktı.

    Yaklaşık sekiz ay sonra yakalanan Hüseyin daha sonra yargılandı. 5 Kasım 2006’da, geçmiş suçlarından sorumlu tutularak idam cezasına mahkûm edilerek 30 Aralık 2006’da asılarak idam edildi. Böylece, ABD, Irak’ da ki petrol piyasasını ele geçirmiş oldu ve kontrolünü ise Kürtlere verdi. Daha sonra Türk Ordusu’nu Irak’ın Kuzeyine sürülmek istenmesi bu plan için Türkiye’ye kurulmuş bir tuzaktı.

    Irak savaşı ABD’nin Türkiye ile olan ilişkileri açısından farklı gelişmelere sebep oldu. ABD, Irak’a Türkiye üzerinden girmek istiyordu ve iktidara yeni gelen AKP hükümetini bu konuda görüşmek üzere ABD başkenti olan Washington’a davet ettiler.

    Karşılıklı yapılacak görüşmeler için AKP hükümeti o zamanki Dışişleri Bakanı olan Sn. Yaşar Yakış ile Sn. Ali Babacan’ı görevlendirdi. Yapılan görüşmelerde Sn. Yakar direk olarak Bush hükümeti ile direk pazarlığa girişerek 100 milyar dolar istediler. ABD Başkanı Bush ise “ Biz buna Teksas’da at pazarlığı deriz “ diyerek heyeti Türkiye’ye gönderip, “gidin bu tezkereyi meclisten çıkarın”. Dedi.

    ABD, TBMM’den teskerenin çıkacağını düşünerek askerlerini ve mühimmatlarını İskenderun Limanına sevkiyata başladı. Ancak teskere TBMM’den çıkmadı ve reddedildi. Buna çok içerleyen Bush, derhal askerlerini İskenderun’dan çekerek Basra’ya gönderdi. Bunun bir bedeli olmalıydı ve Süleymaniye baskınında, ABD’liler Türk Özel Kuvvetleri’ne mensup, üçü subay, sekizi astsubay on bir Türk askerinin başına çuval geçirerek gözaltına aldılar. Bu olay iki ülke ilişkilerini germiş olsa da Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olmasından sonra ve ABD ile ilişkiler yavaş yavaş düzelmeye başladı. Çünkü Türk hükümeti ABD’nin bir dediğini iki etmiyordu. Hatta, 01 Mart 2003 teskeresinin TBMM’den geçmemesine rağmen R. Tayyip Erdoğan 19 Mart 2003 de Amerikan güçlerine Türk Hava Sahasını kayıtsız şartsız açtı. Bu sefer parlamento da çoğunluk sağlandı.

    AKP iktidarı ve S. Erdoğan yeni Osmanlıcı olarak bilinen politikası ile bölgede hilafeti canlandırmaya başladı. İran, Katar, Bahreyn, Suudiler, Mısır, Libya ve Suriye ile ilişkilere bağlı “ One Minute, Kardeşim Esad, Hamas ve Hizbullah’a”  destekler hep bu dönemde başladı.

    Böylece tüm Arap ülkeleri ile iyi ilişkiler içinde oluyor ve bu hareketin lideri ve Halifesi olmak isteğiyle Müslüman kardeşler tarafında yer alıyordu. Bu tavır Arap Baharından sonra Erdoğan’ı Arap Aleminden uzaklaştıracak ve yalnızlaştıracaktı.  

    Ortadoğu ülkeleri için Arap Baharı hareketleri çok önemlidir. Çünkü bu bir halk ayaklanmasıdır. Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülke halklarının rejim, yönetim ve yöneticilerinin değişimine kadar uzayan bir halk ayaklanması, protestoları, başkaldırıdır.

    Bu ayaklanmalar kısa sürede tüm Arap ülkelerine sıçradı ve yıllardan beri diktatörlerle yaşayan, ekonomik sıkıntı çeken halkların isyanı sonucu demokrasinin ve özgürlüğün özlemiydi bu hareketler.

    ABD halkın bu isyanlarını kendi emellerini gerçekleştirmek ve bu ABD’nin isteklerini dikkate almayan bu diktatörleri devirmek için fırsata çevirmek istedi. Hemen öncelikle Tunus Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali, ardından Mısır Başkanı Hüsnü Mübarek, Libya Başkanı Muammer Kaddafi, Yemen Başkanı Ali Abdullah Salih iktidardan devrildiler. Diğer Arap ülkelerinde ise gitmeseler de sarsıldılar.

    TUNUS – 14 OCAK 2011

    Seyyar satıcı Muhammed Buazizi ‘nin kendini yakmasının ardından sokağa dökülen halk yıllarca ülkeyi yönetin Zeynel Abidin Bin Ali yönetiminin sonunu getirdi.

    Aynen Eski Avrupa NATO Kuvvetleri Başkomutanı olan Westley Clark 2007 senesinde verdiği bir konferansta “ 7 yıl içinde devireceğimiz hükümetler var “ sözü aynen gerçekleşmeye başladı. Ancak ABD’nin Arap Baharı rüzgarının Suudi Arabistan’ a girmesini önlemesi düşündürücüdür.

    MISIR – 25 OCAK 2011

    11Şubat ta ülkede başlayan halk hareketi 30 yıllık Hüsnü Mübarek yönetiminin sonunu getirdi. Bir yıllık seçimle gelmiş sivil yönetim 03 Temmuz 2013 de ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi’ye yapılan darbe ile indirildi. Darbe süresince ordu yüzlerce mısırlıyı öldürdüler.

    YEMEN – 27 OCAK 2011

    1978 yılından beri görevde bulunan Ali Abdullah Salih’ e karşı başlatılan halk ayaklanması Mansur Hadi’nin Cumhurbaşkanı seçilmesi ile sona erdi. Ancak seçilmiş hükümete darbe yapılması sonucu ülke iç savaşa sürüklendi.

    BAHREYN – 14 ŞUBAT 2011

    Ülkedeki ayaklanmaları bastırmak üzere Körfez İşbirliği Örgütü 14 Mart da müdahale kararı aldı.

    LİBYA – 17 ŞUBAT 2011

    42 yıl sürece iktidarda bulunan Muammer Kaddafi’ye karşı başlatılan gösteriler silahlı mücadele ve iç savaşa dönüştü. Kaddafi 20 Ekim 2011 de Sirte’de öldürüldü. Mayıs 2014 de General Halife Hafter’in başlattığı darbe girişimi ülkeyi bilinmeze götürdü.

    SURİYE – 15 MART 2011

    Dera’da başlayan barışçıl protestolar Esat rejiminin kanlı müdahalesi ile birlikte ülkede iç savaş başladı. Binlerce Suriyeli katledildi ve milyonlarca Suriyeli sığınmacı durumuna düştü.

    Uluslararası güçlerin askeri hesaplaşma alanı haline gelen Suriye’de, çatışmalar halen devam etmektedir. Suriye’de sonuçlanamayan savaş, bölge ve komşu ülkeler için de istikrarsızlık unsuru olarak öne çıkıyor. 

    Suriye rejim değişikliği ve Esat’ı devirme işini ABD’ leri Türkiye’ye yani Sn. Recep Tayyip Erdoğan ve ekibine havale etti.

    Bunun üzerine Türkiye yanı başında yaşanan trajediye kayıtsız kalamam bahanesi ile  sürece dahil oldu. Önce sadece insani ihtiyaçlar şeklinde sığınmacıları kabul etti ardından da muhalif güçlere lojistik destek verdi ve bu destek kimi zaman silahlı yardıma dönüştü. Bu durum Suriye ve Türkiye’yi karşı karşıya getirdi.

    Bu arada Esat, Rusya ile yeni, İran’la da zımnen işbirliğini anlaşmaları imzaladı. Tartus ve Latakiya’da deniz ve hava üsleri kurdu ve Rusya da böylece Akdeniz’ e iyice yerleşmiş oldu. Artık işin içine Rusya’da girmiş oldu.

    Artık Suriye savaşı bir iç savaş niteliğinden çıkıyor ve ABD, Batı ülkeleri, Rusya ve İran’ın da girmesi ile farklı bir gelişme yaşanıyordu.

    Kuzey Afrika ülkelerin yönetimleri değiştirilmiş ve iç savaşa yönlendirilmiştir, Arabistan Bölgesinde ise Suudi Arabistan hariç Arabistan’ın kuzeyi de ki ülkelerde karıştırılmıştır. Şimdi Türkiye’nin Doğu’sunda olan ülkeleri karıştırmaya sıra geldi. Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki savaş, Ermenistan’ın Karabağ’ı işgal etmesiyle başladı ve bu savaşa bir şekilde Türkiye’yi de müdahil etmek için çaba harcıyorlar.

    Bu savaştan sonra sıra İran’a gelecek ve en sonunda hedef TÜRKİYE olacaktır.

    İşte o zaman artık Ortadoğu’nun sınırları yeniden çizilmek üzere ABD – RUSYA – ÇİN ve HİNDİSTAN bir araya geleceklerdir.

    Çünkü Ortadoğu’daki yeraltı ve yerüstü zengin kaynakları artık tek emperyalist devlet değil diğer emperyalist devletlerle beraber paylaşılacaktır.

    AKP hükümetinin ve Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın devamlı yeni Türkiye diyerek 2023 yılını göstermesi hayra alamet değildir.

    Yaşayıp göreceğiz.

    Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve Çin emperyalist devletlerinin kendi çıkarları için Ortadoğu ülke halklarının geleceği ile oynaması bu insanların kaderi olmamalıdır.

    Türkiye’nin Rusya ile ekonomik ve askeri anlaşmalar yapması ve Rusya’ya yakın olması hep ABD’nin bilgisi dahilindedir. Yakın geçmişte iktidarın ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD’nin menfaatine olan yapılanlar bunu ispatlamaktadır.

    Örneğin,

    • ABD Başkanı Trump’ın  Sn.Erdoğan’a yazdığı küstah yazıya cevap verilememesi,
    • Rahip Brunson’un iadesi,
    • ABD’nin parasını ödemiş olsak dahi F 35 uçaklarını vermeyip bizim itiraz etmememiz,
    • Rusya’dan aldığımız S-400 füzelerini aktif hale getirmememiz. Bunlardan birkaçıdır.

    Türkiye’nin Ortadoğu sorunları ile ilgili kararlar tek kişinin ağzından çıkacak sözlere bağlı olmamalıdır. Bu bir ülke sorunu olduğundan halkı temsil eden ne karar parti varsa o partinin Genel Başkanları ile yapılacak ortak fikir ile alınması gereken bir karardır.

    Aksi takdirde ülke halkı olarak geleceğimizi bilinmez bir yola sokacak olan iktidardan kurtulmak vatandaşlık görevimiz olacaktır.

    Bir kez halkın gönlüne demokrasi ittifakı düştü mü, onu kimse oradan söküp çıkaramaz.

    Bunun içinde en önemli yaptırım SANDIK’ tır.

    Sandıkla geleni sandıkla göndermeyi bilmeliyiz.

    Nejdet DERİCİ