DOLAR

34,1243$% 0.29

EURO

38,1084% 0.11

STERLİN

45,4674£% 0.33

GRAM ALTIN

2.873,75%1,58

ONS

2.619,43%1,28

BİST100

9.900,25%-0,76

a

GİMER Başkanı Av. Altıparmak yazdı: "Her baba, oğlunun ilk kahramanıdır"

Türk İnternet Medya Birliği Genel Başkan Vekili, Güvenli İnternet Medya Merkezi (GİMER) Başkanı, Star Gazetesi Yazarı Av. Cüneyd Altıparmak, bu haftaki yazısında 23 Ağustos’ta kaybettiği babası Harran Üniversitesi Tasavvuf Tarihi hocası Ömer Faruk Altıparmak'a yer verdi. “Her baba, oğlunun ilk kahramanıdır” başlıklı duygusal yazıda Altıparmak, bu günlere gelmesine sebep olan, düşünce dünyasının ilk tohumlarını atan ve kendisini hayata hazırlayan babasını kaleme aldı. İşte o yazı..

Her baba, oğlunun ilk kahramanıdır…

Bir süredir hukuk alanındaki gelişmeleri sizlerle paylaşmayı hedefliyordum. Ancak babam Ömer Faruk Altıparmak’ın vefatı nedeniyle yazılarıma ara vermek zorunda kaldım. Bu ilk yazımda, düşünce dünyamın temellerini atan, beni hayata hazırlayan babamı anmak istiyorum. Babam hakkında duygularımı ve düşüncelerimi tamamen objektif bir şekilde ifade etmek zor olsa da, her babanın oğlunun ilk kahramanı olduğunu düşünüyorum.

Babam uzun süredir hastalıkla mücadele ediyordu. Son üç ayı hastanede geçirdi. Son gidişimizde, artık geri dönemeyeceğini hissetmiştim. Birkaç kez apar topar hastaneye gitmiştik ama bu sefer farklıydı. Yaşlılık zaten bir hastalık gibiydi, üstüne bir de yeni hastalıklar eklenince sonuç kaçınılmazdı. Annem, babamın son anına kadar onun yanında oldu. Ona tüm bakımıyla birebir kendisi ilgilendi. Ve beklenen an, 28 Ağustos günü geldi. 73 yaşında hayata gözlerini yumdu. Her ölüm erkendir. “Erkekler, babaları ölmeden büyüyemezler” derler, bu doğru bir söz.

Babam Şanlıurfa İmam Hatip’in ilk öğrencilerinden biriydi. Yüksek İslam Enstitüsü’nden (şimdiki Marmara İlahiyat) mezun olmuştu. Şanlıurfa İmam Hatip Lisesi’nde öğretmenlik yaptı, ardından birçok lisede Din Kültürü öğretmeni olarak görev aldı. Daha sonra üniversiteye geçti. Yüksek lisansını “Muhammed b. Mustafa Akkirmâni ve Eseri İklilü’t-Terâcim” teziyle, doktorasını ise “Şehrezuri’de Tasavvuf-Felsefe İlişkisi” teziyle tamamladı. Harran Üniversitesi Tasavvuf Tarihi hocası olarak çalıştı. Bu alanda pek çok makale yayınladı. Son olarak güneydoğunun tarikat atlası üzerine çalışmaya başlamıştı, ancak hastalığı nedeniyle yarım bıraktı.

Davasına inanmıştı. Ortaokul, lise ve üniversite öğrencilerinin cenazesinde en çok söyledikleri şey şuydu: “Bize sadece öğretmenlik yapmadı, bize düşünmeyi öğretti, bir Müslüman nasıl düşünür, bunu anlatırdı!” Öğrencilik yılları ve öğretmenlik hayatı hareketli ve mücadele dolu geçti. Darbe döneminde sıkıyönetim hapislerine ve sürgünlere maruz kaldı. Bu nedenle büyüdüğüm yerlerden biri de Denizli/Serinhisar (eski adı Kızılhisar) oldu. Orada kopmayan bir bağı vardı. Diyar diyar dolaştıktan sonra tekrar Urfa’ya döndük.

Babam Bekir Karlığa, Necip Taylan, Ziya Kazıcı, Emin Işık gibi hocaların ve isimlerini sayamadığım nice ismin öğrencisiydi. Necip Fazıl hayranıydı. Şiirlerini ezbere bilirdi. Cemil Meriç’i okumamı teşvik eden, Muhammed İkbal, Mehmet Akif, İsmet Özel gibi şair ve yazarları bize tanıtan oydu. Halen o günlerin dergileri evimizde duruyor. Erbakan, İlim Yayma Milli Türk Talebe Birliği, Vefa, Vakıflar, Rüstem Paşa yurdu, Milli Görüş… Sıkça duyduğumuz kelimelerdi bunlar. Ortaokulda başlattı okuma serüvenimi. Ders çalışmaktan daha önemli olan “klasikleri bitirmek ve Müslümanca düşünen yazarları ve alimleri okumaktı” ona göre. Onun hakkında anlatacak çok şey var, ancak sözü ona bırakmak istiyorum.

2011-2012 yıllarında Şanlıurfa’da, Gazete İpekyol’da köşe yazıları yazdı. O yıllardan bugüne bakış açısı gibi olacak yazılarında şu konulara değiniyordu:

SORGULANMADAN YAŞANMIŞ HAYAT…

Her alanda sorgulamanın mümkün olmasını önemserdi: “Peki ne yapalım diye soruyorsunuz? Çok basit. Kendi iktidar alanımızda bu kültürü yaygınlaştırmak ve bulunduğumuz grupta, lideri olduğumuz klikte, üyesi olduğumuz dernekte sorgulamaya ve sorgulanmaya müsaade etmeliyiz…”

OKUMAK AMA HERŞEYİ DEĞİL!

“Ama ‘arif’ insan ‘obezite hastalığına duçar olmuş gibi’ her önüne ineni yemez. Seçer düzenler ve disiplin altına alır ve başlar okumaya… Dikkatli olmalıyız, popüler kültürün ürettiği ‘best seller’ bu kültürün ürünü hedef kitlenin iştahını öyle bir kabartır ki; kişinin yaşam öyküsü ve idealleriyle örtüşmeyen bir kitabı tükettirir!”

İNSAN OLMAK…

“İnsan, bedeni varlığın ötesinden ‘ilahi ben’iyle ezelidir… Kur’an insan kalıbı yanında o kalıbın taşıdığı bir başka ‘ben’, bir ‘öz’e işaret etmektedir. Kur’an ‘insan’ derken işte bu ‘ben’i esas almaktadır.”

VE FENERBAHÇE…

Koyu bir taraftardı. İyi bir futbolcuydu. İstanbul’u gezdiğimizde türbe ve camilerden, akraba ve dost ziyaretinden sonra bir yere daha uğrardık: Dereağzı… Fenerbahçe’ye karşı yapılan operasyona hep karşı çıkmıştı: “Daha önceki yazımda da belirttiğim üzere operasyon maksatlı bir kitle var. Bu defa spor özellikle futbol hakkında almış olduğu bilgileri açıklamakla hukuku yönlendirmekle, mahkemeleri etkilemekle uğraşıyor, bu gazetecilik değil, başka bir amaç var…”

Babamı dedemin üstüne defnettik. Hz. İbrahim Makamı’nın avlusundaki caminin haziresine. Dedemin oraya çok hizmeti olmuştu. Babamın da zamanının bir kısmı oralarda geçerdi. Değerli ağabeyim Tarık Tufan’ın dediği gibi “hocama da sorsaydık, ben artık gideyim derdi”… O gitti ve bir dönem kapandı… Rabbim herkese selamet ihsan etsin!

Bu vesile ile cenaze ve taziyemize gelerek veya arayarak taziye dileklerini bildiren herkese sonsuz şükranlarımızı sunuyoruz.

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Ankara Kent Konseyi Haber Bülteni ikinci sayısı çıktı

HIZLI YORUM YAP